18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 MART 2012 PAZARTESİ 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara B Y Y Y B B Y Y Y Y Y Y B 17 23 18 19 21 22 18 13 12 16 15 15 18 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B Y PB B Y B Y Y Y Y Y Y PB 16 16 10 21 23 20 15 19 14 15 8 5 3 Oslo PB Helsinki PB Stockholm PB Londra PB AmsterdamPB Brüksel PB Paris B Bonn B Münih B Berlin B Budapeşte B Madrid B Viyana B HABERLER 14 3 12 17 12 16 18 15 15 15 16 22 14 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam B Y B PB B PB PB B PB B Y Y Y 14 16 20 19 18 1 20 20 12 15 10 22 21 Ülke geneli parçalı ve çok bulutlu, Orta ve Batı Karadeniz, Doğu Karadeniz kıyıları, Doğu Anadolu’nun güneyi, Güneydoğu Anadolu ile Çanakkale, Kırklareli, Tekirdağ, Edirne, Kocaeli, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Denizli, Uşak, Afyonkarahisar, Isparta, Burdur, Adana, Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş, Konya, Karaman, Niğde ve Kayseri çevreleri yağışlı geçecek. Yağışlar genellikle yağmur şeklinde olacak. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 26 Mart Özgür Gündem’in kapatılması basın meslek örgütlerinden tepki topladı GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Dünyanın Su ile de Başı Dertte Dünya Su Forumu’nun altıncısı 1217 Mart 2012 tarihleri arasında Marsilya’da yapılmış bulunuyor. 140 ülkeden 20 bini aşkın devlet görevlisi, sivil toplum kuruluşu ve konunun uzmanının katıldığı ve suyun küresel ölçekte durumunun saptanmasına ilişkin onlarca bilimsel araştırmanın yoğun biçimde tartışıldığı altıncı su forumunun kaderinin de, soruna küresel ölçekte somut çözüm getirecek önlemlerin alınması açısından önceki forumlardan farklı olmadığı söylenebilir. Aslında sorun ne denli yaşamsal olursa olsun, insanlık, tıpkı küresel ısınmadan kaynaklanan iklim değişiklikleriyle ilgili zirveler gibi acilen alınması gereken önlemlerin alınmasında başarılı olamamıştır. Örneğin günümüzde ve yakın gelecekte suyun, özellikle de temiz, sağlıklı içme suyunun insanlara hakça ulaştırılması konusunda ne yazık ki başarılı olunduğu, kuşkusuz söylenemez. Ancak suyun küresel ölçekte halihazır durumunun bilimsel araştırmaların ışığında saptanmış olmasında yine de hayli mesafe alındığının gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Zira su sorunu gibi yaşamsal olduğu kadar karmaşık ve çok yönlü sorunu bir çırpıda çözüme ulaştırmak da ne yazık ki olanaklı değildir. Ancak sorunun çözümüne ilişkin önlemlerin Marsilya zirvesinin ardından, hastalığın teşhisi aşamasının geride bırakılarak acil olarak çözüme yönelik önlemlerin alınması aşamasına gelindiğinin açıklanmasını, yine de forumun başarısı olarak görmek mümkündür. Zira Birleşmiş Milletler’in, tıpkı beslenme gibi bir insan hakkı olarak tanımladığı temiz, sağlıklı, yeterli içme suyunun milyonlarca yoksul, aç ve susuza ulaştırılması yönünde acilen somut adımlar atması gerekmektedir. 2010 yılı sonunda dünya nüfusunun yüzde 89’unu oluşturan 6.1 milyon insan, içilebilir temiz sudan yoksundur. Sorun, 2050’de 9 milyara ulaşması beklenen dünya nüfusunun sağlıklı içme suyuna, şimdiden önlem alınmazsa, nasıl ulaşacağıdır. Ülkelerin yüzde 15’inin kaynağının yüzde 50 oranında komşu ülkelerden gelen suya bağlı olması da ayrıca çözümü hayli zor bir sorundur. 80’i aşkın ülkenin üye olduğu Dünya Su Konseyi tarafından üç yılda bir düzenlenen Dünya Su Forumu’nun ilki 1997’de Marakeş’te, ikincisi 2000 yılında Lahey’de, üçüncüsü Kyoto’da, dördüncüsü Mexico’da, beşincisi ise, malum 2009’da İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. 1997 forumu öncesi BM’nin 26 birimi tarafından yayımlanan raporun giriş bölümünde UNESCO Direktörü Matssura şöyle diyordu: Yaşamsal önemdeki su sorunuyla, politika ne yazık ki yeterince ilgilenmemektedir. Ayrıca su sorunu küresel ölçekte de kötü yönetilmektedir. Kriz kapıya dayanmadan harekete geçmenin zamanı çoktan gelmiştir. (Le Monde, 12 Mart 09) Sözü edilen raporda şu noktalar da öne çıkmaktadır: Her yıl 80 milyon artan dünya nüfusunun su ihtiyacı da 64 milyar metreküp artmıştır. Beslenme alışkanlıklarındaki gelişmelere koşut olarak su ihtiyacı da artmaktadır. Orta sınıf süt, et ve ekmek gibi gıdaları daha fazla tüketmektedir. Bu da daha fazla su tüketimi anlamına gelmektedir. Örneğin 1 kilo buğday üretmek için bölgesine göre 400 ila 2000 litre su gerekmektedir. 1 kilo et için ise 1000 ila 2000 litre suya gereksinim vardır. Enerji üretimi ikinci büyük su tüketicisidir. Termik ve nükleer santralların soğutma işlemleri için büyük miktarda su gereklidir. 1 litre yeşil yakıt için 2500 litre su harcanmaktadır. Yeraltı suları da kötü yönetim yüzünden giderek azalmaktadır. Temiz su yoksunluğunun neden olduğu sağlık sorunları ise ürkünç boyutlardadır. Gelişmekte olan ülkelerdeki hastalıkların yüzde 80’i temiz içme suyunun yoksunluğundan kaynaklanmaktadır. 2008’de Zimbabwe’de ortaya çıkan ve dört bin insanın yaşamına malolan kolera salgınının temelinde suyla ilgili altyapının yetersizliği yer almaktadır. Su tüketimi 20. yüzyılda en az 6 kat artmıştır. 1950’de kişi başına 17 bin metreküp su gereksimi söz konusuydu. 2005’te 7 milyara yakın insan yılda 5 bin metreküp suyla yetinmek zorunda kalmıştır. Günümüzde 1.5 milyarı aşkın insan temiz içme suyundan yoksundur. Temiz içme suyundan yoksunluk, yılda çoğu çocuk 25 bin insanın ölüp gitmesine yol açmaktadır. Fransız günde ortalama 150 litre su tüketirken Güneydoğu Etiyopya’da insanlar her türlü gereksinimleri için sadece 5 litre suyla yetinmek zorundadırlar. Zengin ülkeler, ne yazık ki, yoksulların açlığı gibi susuzluğu konusunda da duyarsız davranmayı sürdürmektedirler. BM tarafından tıpkı beslenme gibi insan hakkı olarak kabul edilen temiz, sağlıklı içme suyunun dağıtım ve pazarlanmasından aslan payını, milyarlarca dolar kazanan dev finans şirketleri almaktadır. Bu arada sağlıklı olmayan kirli suların, dünyada 1 numaralı halk düşmanı ilan edildiğini de unutmayalım. Sözü edilen sağlıksız sular her yıl 5 yaşın altında 1.5 milyon çocuğun ölümüne yol açmaktadır. Diyare, kolera da keza söz konusu sağlıksız sulardan kaynaklanmakta, özellikle de yoksul ülkelerde kitlesel ölümlere neden olmaktadır. Gerçek şu ki, günümüzde 800 milyona yakın insan, insan hakkı sayılan sağlıklı, temiz, yeterli içme suyundan yoksun durumdadır. Dünya su konusunda ciddi anlamda hastadır ve acilen tedavi beklemektedir. Özgürlüğe ambargo SİBEL BAHÇETEPE ‘Basın demokrasinin teminatıdır’ Özgür Gündem gazetesinin 1ay süreyle kapatılması Taksim’den Galatasaray Lisesi önüne yapılan yürüyüşle protesto edildi. Grup adına konuşan BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, “Basın özgür değilse hiçbirimiz özgür değiliz çünkü basın demokrasinin teminatıdır” dedi. Yürüyüşe BDP’lilerin yanı sıra Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu üyeleri destek verdi. (KAYHAN AYHAN) Özgür Gündem gazetesi hakkında 1 ay kapatma cezası verilmesi, basın meslek örgütleri tarafından “basına vurulmuş bir darbe” olarak değerlendirdi. Açıklamalarda, Terörle Mücadele Yasası (TMY) eleştirilirken “Türkiye’de düşünce, ifade ve basın özgürlüğünün yok edilmesinin bir başka boyutu bu olayla ortaya çıktı. Bu Türkiye’nin ayıbıdır, ayıbın sahibi de iktidardır” denildi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, gazetenin önceki günkü sayısının 1, 8, 9, 10 ve 11. sayfalarındaki haber, yorum ve fotoğraflarla “örgüt propagandası” yaptığı iddiasıyla, gazeteye 1 ay kapatma cezası verilmesi tepkilere neden oldu. ‘Gazeteciler terörist sayılıyor’ Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Orhan Erinç “Türk hukukunun ayıplarından biri olan TMY gazetecilerin kolaylıkla terörist sayılmasını sağladığı gibi, gazeteleri de terör aracı olarak nitelendiriyor” dedi. TMY’nin 7. maddesinin yayının durdurulması cezası verilmesine olanak sağladığını anımsatan Erinç, “İfade özgürlüğünü yok saydığına ilişkin açıklamalar, yasanın yürürlüğe girdiği 1991 yılından bu yana dile getiriliyor ama yasa yapıcıyı et kilemiyor. TBMM’ye sunulan 3. Yargı Paketi tasarısında bu uygulamadan vazgeçilmesi de öngörüldü. Ancak tasarının Adalet Komisyonu’nda bir adım bile ilerlememesi uygulamanın sürmesine olanak sağlıyor” dedi. ‘Bağışlanamaz’ Basın Konseyi ve Gazetecilere Özgürlük Platformu Dönem Başkanı Orhan Birgit ise düşünce özgürlüğüne ambargo konulmasının bağışlanabilir olmadığını söyledi. Birgit, “Bir gazetenin ya da kitabın bu anlamda yasaklanması Türkiye’nin bütün iddiala ra karşın, çağdışı bir baskı altında kaldığının en yeni kanıtıdır. İlgililerin ve özellikle yargının bu doğrultuda harekete geçmesini istiyoruz” çağrısı yaptı. Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay da “İktidar bir yandan gazetecileri terörist ilan ederken, gazeteleri de kapatma, yok etme yoluna gidiyor” değerlendirmesini yaptı. Abakay, kapatılma kararını kınadığını vurgulayarak, özetle şöyle devam etti: “90’larda Özgür Gündem’in elemanlarının çoğu öldürüldü, bundan hıncını alamamışlar, şimdi de kapatma yoluna gidiyorlar. Yüz karası bir olaydır.” (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) ADRESİ VAR KENDİSİ YOK Devlet, Güney’in yerini bilmiyor MAHMUT LICALI İmzalar Müyesser Yıldız için Atatürk Kültür Merkezi’ndeki 6. Ankara Kitap Fuarı’nda Odatv soruşturması kapsamında bir yılı aşkın süredir tutuklu bulunan gazeteci Müyesser Yıldız için imza günü düzenlendi. Doğu Kitabevi’nin oluşturduğu stantta buluşan yazarlar Banu Avar, Nihat Genç ve Yavuz Selim Demirağ, Müyesser Yıldız’a destek için hem kendi kitaplarını hem de Yıldız’ın kitaplarını imzaladı. İmza gününe Yıldız’ın eşi Naci Uğur da katıldı. CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan da standı ziyaret etti. Tarhan, burada oluşturulan deftere, “100 yılın hesabını sahte delillerle görmeye çalışanlar, bilmelidirler ki, her felaketin bir sonu vardır” yazdı. Tarhan, Cumhuriyet Kitapları standını da ziyaret etti. Ankaralı okurlar, Cumhuriyet Kitapları’na yoğun ilgi gösterdi. Başbuğ hâkim karşısında İstanbul Haber Servisi İnternet Andıcı davasında tutuklu bulunan eski Genel Kurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, bugün ilk kez katılacağı duruşmada savunmasını sunacak. Balyoz davasında da duruşmalara ilk kez katılacak olan emekli Orgeneral Ergin Saygun’un savunmasını yapması bekleniyor. 6 Ocak’tan bu yana tutuklu bulunan Başbuğ, bugün ilk kez davaya sanık olarak katılacak. “İnternet Andıcı” adı verilen dava, Albay Dursun Çiçek’in “ıslak imzası”nın bulunduğu iddia edilen “İrtica ile Mücadele Eylem Planı”na ilişkin dava ile birleştirilerek görülürken emekli Orgeneral Başbuğ hakkında da aynı suçlamalarda iddianame hazırlanarak ana dava ile birleştirildi. 16’sı tutuklu 30 sanıklı davada, emekli Tümgeneral Mustafa Bakıcı ile Bedrettin Dalan hakkında ise kırmızı bültenle arama kararı çıkarıldı. Davada Org. Nusret Taşdeler hakkında yakalama emri bulunuyor. Öte yandan Balyoz davasına da 20 günlük aranın ardından devam edilecek. ANKARA Ergenekon davasındaki kilit konumu ve ortaya attığı iddialarla sık sık gündeme gelen Tuncay Güney’in bugüne kadar ifadesi dahi alınmazken, 3 farklı bakan Güney’in açık adresine ulaşmalarına karşın nerede olduğunu tam olarak bilinmediğini itiraf etti. Güney’in yalnızca “hakaret suçundan” arandığı belirtildi. Verdiği demeçlerle 2007’de Ergenekon soruşturma sürecini başlatan ve kamuoyunda ortaya attığı iddialarla gündeme gelen Güney’in bugüne kadar bu konuda ifadesi dahi alınmadı. CHP Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in Güney’in nerede olduğu ve neden ifadesinin alınmadığı yönündeki soru önergesine verilen yanıtta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin olmak üzere üç ba kanın imzası bulunurken, TRT’de canlı yayına bile çıkan Güney’in nerede bulunduğu hakkında “kesin bilgi olmadığının” belirtilmesi akılları karıştırdı. orunuyor şüphesi CHP’li Dibek, AKP hükümetinin devlet televizyonu TRT’de yayına çıkan ve gazetelere açıklamalar yapan Güney’i bulmaktan aciz olduğunu belirtti. Dibek, şunları kaydetti: “İçişler Bakanı, Güney hakkında bir tek hakaret davası vardır ve şahsı bulamadık demektedir. Dışişleri ise yalnızca Güney’in Kanada’da iki adresi tespit edilmiştir demektedir. Güney, açıklamaları ile birçok insanın kanıt olmadığı halde cezaevinde yatmasına neden olduğu için devlet koruması altında mı? Güney’in korunması Ergenekon sürecine devletin de müdahil olduğunu kanıtlıyor.” K Başta ABD olmak üzere küresel aktörler de daha ileri adımları Türkiye üzerinden atmak için her şeyi yapıyor. Suriye’de bu aşamadan sonra ne olabileceğine ilişkin yorumlara girişmeden önce Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelerdeki durumu özetleyelim. Libya’da Kaddafi’nin linç edilmesinden sonra yönetime gelenler devletin nasıl bir yapıya oturacağı konusunda kesin bir yol çizemediler. Aslında yönetime gelen yapı Kaddafi’nin eski çevresinden oluştuğu için “iktidar nasıl paylaşılır” sorusunun yanıtını biliyor ama toplumsal dengeyi oturtmada sorunlar var. Mısır’da Mübarek’in devrilmesinin ardından yönetime yine Mübarek’in generalleri geldi. Onlar da iktidar oluşturma bilincine sahip ama, Tahrir Meydanı’nı tahrik etmeden bunu nasıl yaparız diye düşünüyorlar. Yemen’de koltuğunu bırakmamak için aylarca direnen Ali Abdullah Salih gitmeyi kabul ederken iktidara eski yardımcısı geldi. ??? Tabloyu özetlerken, diktatörler devrildi de ne oldu, özünde değişen bir şey yok, demek istemiyoruz. Ne olursa olsun uygarlık evrensel birikim. Olabildiğince geniş coğrafyaya demokrasi kültürünün yerleşmesini biz de istiyoruz. Ancak bir diktatöryal yapı devrilirken yerine ne konacağı bilinemiyorsa her şey “arapsaçına” dönüyor. Tunus’ta biraz farklı bir seyir var. Bunun nedeni de ülkede 20. yüzyılın ikinci yarısı boyunca kimi modernleşme adımlarının atılmış olması. Soruyu şimdi sorabiliriz: Suriye’de Esad rejimi devrilirse ne olacak? Yukarıda sıraladığımız ülke örneklerinden biraz daha karmaşık bir yapı ortaya çıkacak. Suriye’den uzun süredir sağlıklı haberler alınamıyor. Esad yönetimi kapılarını dış dünyaya kapatarak aslında kendisini cezalandırmış oldu. Çünkü böylesi durumlarda dedikodusal haber değirmeni o kadar hızlı işler ki; öğütmedik kişi ve kurum bırakmaz. Bir başka deyimle kapıları kapattığınız an bu tür haberlerin ağzını açmış olursunuz. Geçen hafta Beşşar Esad’ın yanına eşini de diktatör olarak koydular! Öteki Arap ülkelerinin yeni iktidarlarına bakınca Suriye için de şöyle bir olasılık çok uzak değil: Esad gider, Esad rejimi kalır! ??? Suriye’nin geleceği Türkiye için öteki Arap ülkelerinden daha önemli. Her şey bir yana, en uzun sınırımız Suriye ile. 750 kilometre uzunluğundaki bu sınırın 510 kilometrelik bölümü yarım yüzyıl boyunca mayınlıydı. Tam “21. yüzyıl sınırlarımızın mayınsız olacağı bir dönem olabilir” derken sadece sınırlarımız değil, bu ülkeyle tüm ilişkilerimiz mayınlandı. Bahar geçiren Arap ülkelerindeki durumumuzu anımsamak, Suriye’ye ilişkin tavrımızı gözden geçirirken yardımcı olabilir. Libya ile Kaddafi döneminde 20 milyar dolarlık ekonomik bağlantımız vardı. Yeni yönetimin işleri daha çok Batı ülkeleriyle bağladığı konuşuluyor. Kaldı ki bu konuda olumlu bir adım olsa davulzurna ile duyurulurdu. Mısır, Türkiye’yi temel örnek almayacağını değişik biçimlerde ifade etti. Tunus’taki yeni yönetim kendi doğrularının Türkiye için yararlı olabileceği görüşünde! Bütün bunların ışığında Suriye’ye yeni rejim biçilirken değil yoğurdu, dondurmayı üfleyerek yemek durumundayız. Zira Esad devrilse bile yeni iktidarın onun çevresinden çıkma olasılığı çok yüksek. 2 polis patlamada yaralandı ? ŞANLIURFA (AA) Şanlıurfa’da polis aracının geçişi sırasında meydana gelen patlamada, aracın camlarının kırılması sonucu 2 polis hafif şekilde yaralandı. Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü yetkililerinden alınan bilgiye göre, ŞanlıurfaGaziantep yolu Akabe mevkisinde bölge trafiğe ait bir aracın geçişi esnasında patlama meydana geldi. Patlamanın etkisiyle aracın camlarının kırılması sonucu 2 polis yaralandı. Tunceli’de operasyon ? Yurt Haberleri Servisi Tunceli güvenlik güçlerinin kış ayı boyuncu yaptığı teknik ve istihbarat çalışmaları sonunda, karların erimeye başlamasıyla birlikte kaldıkları mağaralardan çıkarak eylem hazırlığı yapmaya çalışan terörist gruplara operasyon başlatıldı. Askeri kaynaklar bölgede son aylarda büyük darbe yiyen PKK’lilerin intikam ve misilleme eylemleri için hazırlık içinde oldukları bilgisine ulaşıldığını ve bazı grupların bu yönlü çalışmalar yaptığı bilgisinin alınmasıyla operasyon başlatıldığını belirtti. Doğan Öz katledilişinin 34. yılında anıldı İstanbul Haber Servisi Eski Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz, hukuk adamı olarak mücadele ettiği karanlık güçler tarafından katledilişinin 34. yılında anıldı. Savcı Öz, devlet içindeki çeteleşmeye ilişkin dönemin başbakanı Bülent Ecevit’e “kontrgerilla” raporu sunmuştu. CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, Öz anısına düzenlenen panele katıldı. “Adalet İçin Hukukçular”ın hazırladoğı metinde de Türkiye’nin en karanlık süreçlerinden birini yaşadığı ve bu süreçte Öz’ü anmanın daha anlamlı olduğu belirtildi. Ecevit adı üniversitede ölümsüzleşecek ALİ AYAROĞLU ZONGULDAK Eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit, Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde kurulmak istenen üniversiteye eşinin adının verilmesi istemine ilişkin “Eğer altyapı hazırsa konu bir isimse çoktan verdim gitti” dedi. Ecevit, Ereğli Ticaret ve Sanayi Odası’nın (TSO) daveti üzerine geldiği Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde, kalabalık topluluk tarafından karşılandı. Sahil bandındaki “Bülent Ecevit Parkı”nı gezen Rahşan Ecevit, duygusal anlar yaşadı. ‘Ülke bataklığa saplanıyor’ ? İstanbul Haber Servisi Emek ve Özgürlük Cephesi, dün Galatasaray’da “Özgürlük ve Demokrasi için Mücadeleye” kampanyasına katılım çağrısı yaptı. “Emperyalizme, faşizme, şovenizme karşı mücadeleye”sloganıyla yapılan gösteride “Ülkemiz son günlerde bir bataklığa gömülmek isteniyor. Her türden gericiliğin atağa geçtiği şu günlerde bu gidişe dur demek için demokrasi özgürlük ve adaletten yana tüm güçleri birlikte mücadeleye çağırıyoruz” denildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle