25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 MART 2012 PAZARTESİ 6 KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ Sanat zamanaşımı tanımaz 3 mekânda 123 sanatçının katıldığı ‘Zamanaşımı’ sergisini, serginin düzenleyicilerinden Emre Zeytinoğlu anlattı ? 7 öğrencinin dönemin faşistleri tarafından öldürülüşünün 34. yılında Ada Sanat, Karşı Sanat ve Rumeli Han C Blok’ta açılan sergi, farklı disiplinlerden yapıtlarıyla 123 sanatçıyı bir araya getiriyor. 16 Mart Platformu’nun öncülüğünde düzenlenen sergi, 16 Mart kıyımını ve davanın zamanaşımına uğramasını bir kez daha gündeme taşıyor. Sergi, kolektif bir çalışmanın ürünü. CELÂL ÜSTER Erdoğan Balyoz’un Neresinde? Cemaatle Çatışma.. İktidar, bir süredir, cemaatin ağırlığını koyduğu davaların, haksızlıklarla hukuksuzluklarla sürdürülmesinden rahatsız. GülenErdoğan arasındaki derin kapışma su yüzüne çıkınca, bu rahatsızlık da iyice dışa vurdu. İktidar baktı ki cemaatçi Emniyethukuk yapısı kendisine yöneldi.. olayın büyüklüğünün farkına vardı. Özel yetkili mahkemelerin yasası ele alınıyor. Bu yasada bazı değişikliklerle cemaatçi yapı denetim altına alınmak isteniyor. Ama bu cemaatçi hukuki yapının, yargının en üst kuruluna kadar uzanan hiyerarşik ayakları olduğunu unutmayalım. Örneğin Ali Bayramoğlu, iktidara yakın Yeni Şafak yazarı, net olarak yazıyor. “Ergenekon, Balyoz, KCK gibi soruşturmalarda büyük işler yapan ‘bir dizi iyi adam’ın nasıl olup da ‘kötü adam haline geldiğini’ açıklayamayanlar… ‘meşru ve gayri meşru ayrımı’nı önemsemeyenler” diyerek cemaati köşeye sıkıştırıyor. “Balyoz, Kafes gibi kimi davalarda yine aynı ‘otonom yapı’nın (özerk cemaat yapısı) sorumluluğunda olan şüpheli deliller, demokratikleşme sürecine gölge düşürmeye başladı… Bu süreçleri kendi güçlerini ve ait oldukları çevrenin gücünü pekiştirmek için bir araç haline getirdiler.” Devam edelim: “En nihayet bunlar etrafında bir kamuoyu inşa edilmeye çalışıldı. ‘Emniyetadliyebasın üçgeni’ndeki ‘istihbarat oyunları’ bir hegemonyaya dönüştü ve Türkiye’yi adım adım, üstelik ve yeni dönem adı altında esir almaya başladı.” GülenErdoğan kapışmasında, cemaate karşı mesafe koyan yazarlar arasında da benzer düşünceler dile geliyor. ??? Kapışma derinleşerek sürüyor! Örneğin Yeni Şafak yazarı, din âlimi diye tanınan Hayrettin Karaman “İktidar robot olmadığını ortaya koyunca göstermelik dostluklar bozuluyor, nezaketler bir yana bırakılıyor, hakaretler, hatta komplolar başlıyor” diye yazıyor ve onlara başka partileri destekleyebileceklerini söylüyor! Bir siyasetçi dostum, şimdi politikada akil adam durumunda, kapışmanın bir meydan savaşı olarak sürdüğünü belirterek, iki şeye dikkat çekti: Birincisi, dershanelerin ortadan kaldırılacağını bizzat Başbakan açıkladı.. Dershaneler ağırlıklı olarak kimlerin elinde? Tabii ki cemaatin, yüzde 70 mi? Cemaat dershaneler yoluyla budanıyor.. İkincisi, yeni çıkan bir kitapta, cemaatin nasıl sahtecilik merkezi kurduğu açıklanıyor, dostum bu kitabın da acele yazdırılarak piyasaya çıkartıldığı düşüncesinde.. ??? Balyoz davasına gelince.. Erdoğan, bugün tamamen yalan senaryolar üzerine inşa edildiği ortaya çıkan Balyoz davasının neresinde? Tam bilmiyoruz.. Ama, bu davanın bugünlere gelmesinde, ErdoğanGülen ortaklığı başrolü oynuyor. Fakat bugün aralarındaki ayrışma, aynı zamanda Balyoz’da da ayrışmayı gündeme getirdi. Cemaatçiler, Erdoğan’ı, “Ergenekoncularla işbirliği” yapmakla, onları serbest bırakmaya çalışmakla suçluyor! Yani, konumuz Balyoz olduğu için söyleyelim... Cemaat, sahte belgelerle Türkiye’nin defterini dürmeye çalışan bir yapıda ve anlayışta.. Peki Erdoğan? Balyoz’un altında kalacak olan esas olarak iktidardır.. Belgelerin artık sahteliğini biliyor ve görüyorlar.. Bu yükün altından nasıl çıkmayı düşünüyor ve planlıyorlar, doğrusu bilmiyorum. ??? Balyoz üzerindeki yazılarımın amacı, adalet ve hukuk duygusudur.. Tıpkı gazeteci arkadaşlarımız için olduğu gibi! Adalet isteği, hukuk isteğidir.. Balyoz davası ile Odatv ŞenerŞık.. davaları arasında komplo konusunda bir fark yoktur. Balyoz davası büyük bir tezgâhsenaryo olduğu için üzerinde çok çalıştılar. Çünkü hedef ordu idi.. Ama ne kadar büyük plan ve senaryo, o kadar büyük aptallıklar, sırıtan sahtekârlıklar.. Hele senaryo dijital olarak hazırlandığı için, sahteciliğin izinin kalmaması mümkün değil.. Bu kadar büyük, mükemmel bir cinayeti tezgâhlayabilecek hiçbir güç yoktur.. ??? Not 1: Nazlı Ilıcak, Balyoz CD’lerinin sahte olabileceğini söylüyor. Ama normal Plan Semineri’ndeki bazı konuşmalara gönderme yapıyor.. Şu darbe senaryosu CD’leri ve içindekileri yok sayalım.. Plan Semineri’ndeki konuşmalardan hangi babayiğit bir darbe senaryosu çıkartabilir? Adamlar ayrıca oradaki konuşmaları kayıt etmişler ve saklamışlar.. İddianame, plan semineri üzerine mi kurulu, yoksa sahte CD’ler üzerine mi? Nazlı Ilıcak düşten uyansın, kendini kullandırmasın artık. Not 2: Dünkü yazımda Sedat Ergin için yanlış anlamaya uygun bir ifade vardı, Balyoz darbe planları üzerinde yazdığı makalelerde, daha çok planın doğru olabileceği yönünde tutum aldığı anlamı çıkıyor. Düzeltirim, Sedat bu konuda nesnel tutum almaya özen gösterdi. Diğer konulardaki gibi. Yedi öğrencinin Beyazıt’ta, İstanbul Eczacılık Fakültesi’nin önünde dönemin faşistleri tarafından öldürülmesinden bu yana tam 34 yıl geçti. 16 Mart 1978’de herkesin gözleri önünde gerçekleşen bu kıyımın davası bundan 4 yıl önce zamanaşımına uğradı. Şimdi bu cinayeti işleyenler toplumun içinde ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar. Elie Wiesel’in bir sözü geliyor aklıma: “Sevginin Zamanaşımı siyasi karşıtı nefret değil kayıt? Yedi öğrencinin öldürülüşünün karar sızlıktır. Sanatın karşıtı davası, 2008’de zamanaşımına çirkinlik değil kayıtsız Yalnız 16 Mart davalıktır... Ve yaşamın karşıuğramış, daha sonra da bu sı mı, Türkiye’de pek çok tı ölüm değil kayıtsızlıkdava istendiğinde zamazamanaşımı Yargıtay tarafından tır...” naşımına uğratılmıyor onaylanmıştı. Başka bir deyişle, Evet, yaşadığımız toplumu? mun en belirgin “kişilik konu bir daha geri dönülmeyecek Elbette her dava, siyaözelliklerinden” biri de si iktidarlar tarafından her biçimde kapanmış görünüyordu. Ne “kayıtsızlık” olsa gerek. zaman zamanaşımına uğvar ki, 16 Mart Platformu’nun Ama neyse ki pek çok inratılabilir. Türkiye’deki bu avukatları bu davayı Avrupa İnsan san, Türkiye’de yaşanan tip adli uygulamaların da böylesi olaylar karşısında sıklıkla yapıldığını bilmeHakları Mahkemesi’ne götürmenin kayıtsız kalmıyor. Tam da yen yoktur. Çünkü zamayollarını açmak için uğraşıyorlar. Sivas davasının kimi sanaşımı, adalet ile ilgili bir nıklar için zamanaşımına durum değildir; dönemin uğradığı bugünlerde ve 16 hukuki işleyişi ile ilgilidir. Ayrıca adalet ile huMart 1978’in 34. yılında 16 Mart Platformu’nun kuk arasında tam bir örtüşmenin olmadığı da maöncülüğünde bir sergi açıldı. Üç mekâna, Ada Sa lumdur. Adalet ile hukuk arasındaki bu boşluğu nat, Karşı Sanat ve Rumeli Han C Blok’a yayı da siyasi iktidarlar istedikleri gibi kullanırlar ve lan “Zamanaşımı” sergisi resim, heykel, video, karikatür ve fooğraflarıyla 123 sanatçıyı ortaklaşa bir karşı duruşta bir araya getiriyor. 16 Mart 1978’de yaşamını yitiren Baki Ediz, Abdullah Şimşek, Murat Kurt, Hamdi Akıl, Ahmet Turan Ören, Hatice Özen ve Cemil Sönmez’le birlikte tüm antifaşist öğrencileri anmak adına Antifaşist Öğrenci Günü ilan edilen 16 Mart’ta açılan “Zamanaşımı” sergileri 2 Nisan gününe kadar izlenebilecek. Serginin düzenleyicilerinden Emre Zeytinoğlu, “Zamanaşımı” sergisinin neyi amaçladığını, nasıl bir çalışmanın ürünü olduğunu, yer alan işlerin niteliğini, medyadaki yansımalarını anlattı. Emre Zeytinoğlu İlk toplantılarda, platform üyelerinden Bülent Uluer ve Sezai Öngider sorunu etraflıca ortaya koydu ve sanatçılar da bu sorunlar çerçevesinde bir organizasyon hazırlığına başladı. İşte ilk anda bu katliamın bir kez daha gündeme getirilmesi için başlayan çalışmalar, giderek başka konulara da işaret etmeye başladı. Bunlardan biri 16 Mart tarihinin “Antifaşist Öğrenci Günü” olarak ilan edilmesiydi. Diğeri ise sizin de belirttiğiniz üzere, zamanaşımı sorunu idi. 1978 yılındaki olayın davası, 2008 yılında zamanaşımına uğramış, hemen ardından gelen süreçte de bu zamanaşımı, Yargıtay tarafından onaylanmıştı. Yani konu, bir daha geri dönülmeyecek biçimde kapanmış görünüyordu. Ne var ki platformun avukatları, bu davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürmenin yollarını açmak için uğraşıyorlar. Türkiye’de bu davanın yeniden açılabilme olanağı bulunabilir mi? Bunu bilmiyorum. Ama avukatların, uluslararası yargıya başvurabilmek için çalışmalar yaptığını biliyorum. Serginin adı, işte tüm bu sürecin kamuoyu ile paylaşılabilmesi için “Zamanaşımı” olarak saptandı. “Zamanaşımı” sergisinde, Hakan Gürel’in kolaj çalışması da yer alıyor. bunu da halka, mutlak adaleti uyguluyorlarmış gibi sunarlar. Türkiye’de siyasi iktidara büyük aşkla bağlı bir kitle var ve bu yüzden, adaleti bozan her tür siyasi baskı, o kitle tarafından meşru karşılanıyor ve kolayca kabulleniliyor. Bu yalnızca AKP sorunu değil. O kitle, her gelen siyasi iktidarı aynı aşkla destekliyor. İşte zamanaşımları da bu nedenle, hukuki olduğu müddetçe her zaman meşru karşılanıyor, bunun siyasi kararlar olduğu akla getirilmiyor ve adalet ise hiç sorgulanmıyor. Bu anlamda, serginin temelinde yer alan sorunlardan biri de zamanaşımının tümüyle siyasi bir karar olduğuna dikkat çekmek. ? Zeytinoğlu, Türkiye’de siyasi iktidara büyük aşkla bağlı bir kitle olduğunu, bu yüzden de adaleti bozan her tür siyasi baskının o kitle tarafından meşru karşılandığını vurguluyor. Davalardaki zamanaşımlarının aslında siyasi kararlar olduğunu belirten Zeytinoğlu, “Serginin temelinde yer alan sorunlardan biri de, zamanaşımının tümüyle siyasi bir karar olduğuna dikkat çekmek” diyor. Üç ayrı mekânda Sergiye çok sayıda sanatçı katkıda bulundu. Sergide yer alan farklı disiplinlerden işlerin ağır basan niteliğinden söz eder misiniz? Doğru; bu sergiye çok farklı disiplinlerden, çok farklı tavırlardan, tam 123 sanatçı katıldı. Yapıtlar 3 ayrı mekânda sergilendi: Ada Sanat, Karşı Sanat ve Rumeli Han C Blok. Şunu söylemek gerekir ki, bu serginin ilk amacı, büyük bir sanatçı grubunu harekete geçirebilmekti. Yani kimin ne yapacağı, kalite ölçütünün ne olacağı, bu farklı eğilimlerdeki yapıtların hangi yöntemlerle sergileneceği gibi konularda pek fazla bir şey düşünülmedi. Genellikle bir sergi organizasyonu için, bu belirsizlikler olumsuzluğa yol açabilir ve sorun yaratabilir. Oysa şunu hatırlatayım: Bu sergi gerçekten tam bir kolektif çalışmanın sonucudur. Yapıtlarının kaliteleri ve onların nasıl yan yana geleceği üzerine doğan tüm sorunlar, yine bu sergiye katılan sanatçıların kendi inisiyatifleriyle aşıldı. Ve ilk amaç, kısa sürede organize olabilmekti. Ama genel olarak sergiye bir göz atıldığında, resmin ağır bastığını görüyoruz. Birbirlerine yer açabilmek adına, sanatçılar genellikle çok büyük yer kaplamayacak boyutta resimler üretmişler. Bunların yanı sıra sergide heykel, enstalasyon, video, karikatür ve fotoğraf da yer alıyor; hatta duvar resimleri yapan sokak sanatçıları bile bu serginin dış mekânlarında görülebiliyor. Sorunlar nasıl aşıldı? “Zamanaşımı” sergisi kolektif bir çalışmanın ürünü. Sergi nasıl bir süreçten geçerek ortaya çıktı? Sergi hakkında ilk düşünce 16 Mart Platformu tarafından oluşturuldu ve sanatçılar ile işbirliğine gidildi. Sanatçılar arasında ise başlangıçta çekirdek bir kadro oluştu. Örneğin Memet Güreli, Taner Güven, Hakan Gürsoytrak, Kadir Çıtak, Buket Güreli, Cüneyt Kırdar, Huri Kiriş gibi sanatçılar, sürekli olarak toplantılara katılarak, organizasyonun ilk adımlarını attılar. Burada şunu da belirtmeliyim: Toplantılar hem 16 Mart Platformu’ndan hem de sanatçılardan oluşmuş, 2030 kişilik gruplar halinde yapıldığı için, şimdi bu adların tümünü burada sayabilmem imkânsız. Öte yandan şu da var: Bir sergi yalnızca sanatçıların yapıtlarını yerleştirmekten ibaret kalmıyor. Bunun bir de finans yönünden söz etmek gerek. Katalog, afiş, davetiye, basınilan, kokteyl, nakliye gibi birçok gider kalemi bulunuyor. Sanatçıların ve platform üyelerinin pek çok zamanı, bu maddi sorunların üstesinden gelmeye çalışmakla geçti. Sonuçta bu sergi gerçekten de kayda değer zorlukların aşılabilmesiyle gerçekleşti. AİHM için uğraş “Zamanaşımı” sergisinin, 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi’nde yaşanan kıyıma bir gönderme, 16 Mart davası dosyasının yeniden açılmasına bir çağrı olduğu söylenebilir mi? Bu serginin dikkat çektiği bir değil, birkaç nokta var aslında. Böyle bir serginin açılması adına yaptığımız toplantılarda, elbette öncelikle 16 Mart katliamının kamuoyuna hatırlatılması konusu önem kazanıyordu. 16 Mart Platformu, bir anlamda İstanbul Eczacılık Fakültesi önünde katledilen 7 öğrenciyi bir kez daha gündeme getirme işini sanatçılara vermiş oldu ve o sanatçılarla işbirliğine giderek, geniş çaplı bir sergi istedi. Medya ve sosyal medya Sergiyi izleyenlerin tepkileri nasıl oldu? Tepkileri, sergi mekânlarında değil de daha genel anlamda, medyada ölçmek gerektiğini düşünüyorum. Medya bu sergiye asla tepkisiz kalmadı. Birçok gazetede geniş yazılara yer verildi. Sosyal medyada kalabalık bir topluluğun ilgisini çekti. Bazı radyo programlarında konu edildi. Aslında genel kanının tersine, medya böyle acil ve can alıcı konuları gündeme getiren sergilere gereken ilgiyi göstermeye başladı. Bundan önceki “My Name Is Casper”, “Ateşin Düştüğü Yer”, “Barış İsteyenler”, “Yıkım” gibi büyük siyasi sergiler de hayli ses getirmişti. Bu sergi de medyanın gözünden kaçmıyor. Taner Güven’in sergideki işinde metinleri Sezai Sarıoğlu kaleme aldı. ETKİNLİK TÜRK TİYATROSUNA YILLARDIR HİZMET EDEN BİR İSMİ AĞIRLIYOR ‘Ustalara Saygı’da Gencay Gürün Kültür Servisi Beşiktaş Belediyesi tarafından yedi sezondur düzenlenen “Ustalara Saygı” toplantıları, Dünya Tiyatrolar Günü’nün bir gün öncesinde, Türk tiyatrosunun önemli bir ismi için gerçekleştiriliyor. Sanat yönetmeni, rejisör, dramaturg, uyarlamacı ve çevirmen kimlikleriyle tiyatrodaki yerini alan Gencay Gürün için hazırlanan etkinlik, bu akşam saat 20.00’de Akatlar Kültür Merkezi Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde. Diplomat olarak yurtdışında geçirdiği yılların ardından Türkiye’ye dönerek önce Devlet Tiyatrosu Genel Sekreterliği ve Baş Dramaturgluğu, daha sonra da İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği görevlerinde bulunan, 1995’ten bu yana da çalışmalarını kendi kurduğu Tiyatro İstanbul’da sürdüren Gencay Gürün etkinliğinin sunuculuğunu Cem Davran üstlenecek. 2010 yılında Afife Tiyatro Ödülleri kapsamında verilen Muhsin Ertuğrul Ödülü’ne değer görülen Gencay Gürün için hazırlanan etkinliğe, Atilla Dorsay, Cihan Ünal, Engin Uludağ, Hülya Koçyiğit, İlter Türkmen, Ruhat Mengi’nin aralarında bulunduğu isimler konuşmacı olarak katılacak. Antonio Tabucchi hayatını kaybetti ? Kültür Servisiİtalya’nın önemli çağdaş roman yazarlarından Antonio Tabucchi, 68 yaşında Lizbon’da hayatını kaybetti. Kitapları 40’ın üzerinde dile çevrilen Tabucchi, son zamanlarda İtalya Başbakanı Berlusconi’ye karşıt fikirleriyle gündeme geliyordu. ‘1984’ yeniden beyazperdeye aktarılıyor ? Kültür Servisi Hollywood, daha önce iki kez sinemaya aktarılan George Orwell’in efsane romanı “1984” için yeniden kolları sıvadı. Roman, “Akıl Oyunları” ve “Da Vinci Şifresi” filmleriyle tanınan, Oscarlı yönetmen Ron Howard’ın yapım şirketi Imagine Entertainment’ın da dahil olduğu bir yapımcı konsorsiyumu tarafından beyazperdeye aktarılacak. Orwell’in vârislerinden film haklarını alan yapımcılar, proje için senarist arayışlarını ise sürdürüyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle