19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 MART 2012 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 4+4+4 BM Sözleşmesine Aykırı CHP, Soyağacına Yakışmak! Avukat Rahmi Kumaş eski bir CHP’li olarak partisinin soyağacını yazmış. Ecevit iktidarında başarılı bir milletvekiliydi. Ben onu daha çok bir yazar olarak tanıdım. Dört yıl süren milletvekilliği Evren Paşa el koymasıyla elinden gitti, üstelik beş yıl da politika dışında kalma cezasını alanlardan biri oldu. İyi bir hukukçu, bir halk adamı... “CHP’nin Soyağacı”nda bakın ne diyor: “CHP bundan sonra da Türk siyasi yaşamında eski görkemli kimliğine kavuşacaktır. Çünkü CHP geçici bir oluşum değildir ve bundan sonra da olmayacaktır. Kaldı ki onun temelinde düşünce vardır, gerçek şehit kanı vardır.” ??? Kumaş, çok yerinde bir çalışma yapmış; CHP’nin kuruluşundan bugüne kadarki gelişmesini özetlemiş. Ama ayrıntılarıyla... CHP’li olması, partisini gerektiğinde eleştirmekten uzaklaştırmamış. Atatürk’ten, İnönü’den Ecevit’e kadar sürüp gelen sayısız kurultayları nitelikleri, özellikleriyle okurlara sunmuş... Daha da çok gençlere... CHP’nin bir adı da “Kurultaylar Partisi”dir. Bunu hafife alanlar söyler, alaylı bir biçimde! Oysa, kurultay, bir partinin yönetiminde, geleceğinde, gerçekleştirmek istediğinde tartışmalara açık bir canlılık nedenidir. Ama öyle olmuyor; düzeyli tartışmalar az yaşanıyor, liderlik savaşımı daima daha ağır basıyor! ??? CHP son günlerde iki kurultay daha yaşadı. Demek ki parti içinde değişik düşüncede olanlar da var. Lider partisi olmak başka, bir görüşün, bir inanışın partisi olmak başkadır. Bugün CHP muhalefet görevini yapmaktadır. Ama bunu gerçek anlamıyla başardığını söylemek güçtür. CHP’nin, kuruluş ilkelerine, amacına, devrimine sahip çıkması gerekmektedir. Rahmi Kumaş’ın “CHP’nin Soyağacı” da bu yönde gerekli bir uyarıdır. CHP’nin devrimci kişiliği bugün de, yarın da CHP’nin yönetiminde sorumlu olanlara gerçek yolu gösteriyor... (Yazarımızın hastaneye yatmadan önce yazdığı yazıdır) AKP’nin ilk ve ortaöğretimi düzenleyen tasarısı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne ve dolayısıyla Türk anayasasının 90. maddesine açıkça ve ağır şekilde aykırıdır. Şevket ÇİZMELİ Ankara Barosu Avukatı ürkiye, Birleşmiş Milletler milletlerarası anlaşma hüGenel Kurulu’nun kabul kümleri esas alınır.” ettiği “Çocuk Haklarına Halbuki eski ve yeni Medeni Dair Sözleşmeyi” 4058 sayılı ya Kanunumuzda, BM Çocuk Haksa ile onaylamıştır. larına İlişkin Sözleşme’ye aykıTürkiye’nin sözleşmenin 17, rı olarak çocuğun dini eğitimini 29, 30 maddelerine koyduğu belirleme hakkı anababaya ve“ihtirazi kayıt”, T.C. Anayasa rilmiş, bu hakkı sınırlayacak her sı ve Lozan Antlaşması hüküm türlü sözleşme geçersiz sayıllerine ve ruhuna uygun olarak yo mıştır. rumlama ve uygulama hakkını B.M. Çocuk Hakları Sözleşsaklı tuttuğuna dair ifadedir. mesi’nde ise aşağıda açıklanacağı 19, 29 ve 30. maddeler, çocu üzere bu konuda anababaya tağun kişiliğini, zihinsel ve be nınmış bir yetki yoktur, sadece densel yeteneklerini geliştirme “yol gösterme, yönlendirme” ye yönelik genel hükümler taşı yükümlülüğü vardır. Üstelik anamaktadır. Bu nedenle T.C. Ana baba bu yükümlülüğü yerine geyasası’na yapılan bu gönderme, tirirken çocuğun görüşlerini al“devrim yasaları”na özellikle mak zorundadır. “Öğretimin Birleştirilmesi Bu nedenle Türk yasa koyuTevhidi Tedrisat” yasasına di cusunun çocuğun din eğitiminde ğer deyişle anayasanın 174. mad ebeveyne tanıdığı geniş yetki, her desi ile sağlanan mutlak koru türlü yasal dayanaktan yoksunmaya ilişkindir. dur. Hele hele “ben çocuğumu Bilindiği üzere T.C. Anayasa dilersem imam hatip liselerine sı’nın 90. maddesine göre “temel gönderirim” diyen ve bunu serhak ve özgürlüklere ilişkin bestçe uygulayan annebabaların milletlerarası anlaşmalarla ka kararlarını öncelikle bu açıdan nunların aynı konuda farklı gözden geçirmeleri hukukun zohükümler içermesi nedeniyle runlu gereğidir. çıkabilecek uyuşmazlıklarda Tabii anayasanın, din kültürü T ve öğretimini zorunlu kılan 24. maddesini de bu bağlamda yorumlamak gerekmektedir. AKP’nin son eğitim tasarısındaki (!) teklifi ise ilk 4 yıllık dönemin sonunda çocuğu örgün eğitimden uzaklaştırıp, mesleki eğitime yöneltmek tam bir facia idi. Ancak çocuğun ikinci 4 yıllık dönem sonunda yani 5+8 = 13 yaşında düşüncesini, isteklerini dinlemeden onu anababanın kararıyla yönlendirmek de, B.M. Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne aynı derecede aykırılık teşkil etmektedir. Zira bu sözleşme ve eklerinin birçok hükmünde anababaya değil, çocuğa, “Erken yaşta reşit olma olanağı” (Md.1), “Çocuğu ilgilendiren her konuda onun yararı temel düşüncedir.”(Md.3), “Anababaya tanınan tek yetki çocuğun yeteneklerinin geliştirilmesi ile uyumlu olarak yol gösterme ve yönlendirme”(Md.5), “Görüşlerini oluşturma yeteneğine sahip çocuğun kendini ilgilendiren her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkı”(Md.12), “Çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlüklerine saygı göstermek” (Md.14), “Eğitim ve meslek seçimine ilişkin bilgi ve rehberliği bütün çocuklar için elde edilir hale getirmek”(Md.28), “Soya, dine dayalı azınlıkların kendi kültürlerinden yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama hakkı”(Md.30), “Çocuğun kendisini etkileyen bütün meselelerde kendini ifade etme hakkına yasa ile veya uygulamada sınırlayacak yaş sınırı getirilemez”(Genel Yorum, 1 Temmuz 2009 Md.20); “Araştırmalar çocuğun kendini söz ile ifade edemeyebildiği çok küçük yaşında bile görüş oluşturabileceğini, her türlü idari işlemde örneğin eğitimi kendini ifade fırsatı sağlanmalıdır” (Aynı Yorum Md. 32) gibi ilkelerle belirlenen çok geniş haklar tanınmaktadır. Tüm bu nedenlerle çocuklar hakkında böylesine yaşamsal ve kökten düzenlemelere gitmek, ister yasama ister yönetsel yollarla olsun temel hak ve özgürlüklerin ihlalidir. Bu ihlal, uluslararası hukukun çiğnenmesi yoluyla yapılırsa ki şimdi yapılan budur Türkiye’yi hukuk devleti olmaktan bir kere daha uzaklaştıracaktır. Bu yapılanları, “dindar ve kindar kuşaklar yetiştirmeyi” kişisel emeli sayan bir politikacının nazara alacağını hiç ümit etmemekle birlikte, görüşlerimizi hukukçu kimliğimizin bir gereği olarak kamuoyuna duyurmak istediğimizi vurgularız. FEMEN... Medya ordusu, daha FEMEN kızlar haklı mücadeleleri için gelmeden itiş kakış yerini aldı... Foto muhabiri kameramanın üzerine oturduğu için kavga çıktı... Editör aradı: “Geldiler mi Arif?.. Geniş açı al, dar açı da al... Üstten de çalış, alttan da... Detay, detay... Detay olsun Arif...” ? Pervin Ana da çevre talan ve yağmasını protesto etmek için “Anadolu’yu vermeyeceğiz” diye Toros yaylalarından yola düşüp geldi, dönüp bakan olmadı... Devesini de getirmiş ki ilgi çeksin... Kimsenin ilgisini çekmedi... İki celep sadece devenin fiyatını sordu... Muhabir sanıp “Anadolu’yu vermeyeceğiz” dediği iki kişiden birisi benzincinin pompacısı, öbürü atanamayan öğretmen çıkınca, o da tarlanın ortasında gazetecilerin gelmesini bekledi... ? FEMEN kızların haklı mücadeleleri için, açık memeli gösterilerine yer beğenme sorunu yaşandı... Taksim mi, Beyoğlu mu, Ortaköy mü, Nişantaşı mı?.. Büyük otel sahipleri otellerinin önünü, AVM’ler teraslarını, holdingler şeref salonlarını önerdiler... Editör aradı: “Arif işten sonra buyursunlar bize... Akşama şey yapalım onları güzelce, misafir... Duydun mu Arif?..” Sonunda FEMEN grubu Sultanahmet ’in göbeğinde memeleri açık minibüsten inip eylemlerini yaptılar... ? Pervin Ana şehrin dışındaki anız tarlasının ortasında “Anadolu’yu vermeyeceğiz” diye bağırdığında polis onu taşlı tarlaya gönderdi... Ekip amiri uyardı: “Bir daha ağzını açarsan dikenli tarlaya gönderirim...” “Tarlada kimse yok ki...” “Olsun... Tarlanın ortası diye ağzını açacak değilsin...” ? FEMEN kızlar memelerini açtılar... Ekip amiri merkezi aradı: “Açtılar amirim...” “Nerelerini?... “Memelerini... Avuç avuç tutup atalım mı?..” ? Editör aradı: “Arif şekerim... Çektin mi?.. Geniş açı, dar açı... Detay olsun kurban olim, yani aradan aradan girseydin...” ? Bütün televizyon haberlerinde ve gazetelerde birinci sayfalarda geniş yer aldı FEMEN kızların haklı mücadeleleri için, sadece küçük beyaz donları ile fotoğrafları... Türkiye çalkalandı... Siz de zaten iyice baktınız... Kıyamam... ? Pervin Ana, ilgi çeksin diye yanında devesi, haksız mücadelesi için bağırdı taşlı tarlanın ortasında tek başına: “Anadolu’yu vermeyeceğiz...” MİT ve Çocuk S ivil toplum kuruluşları çocuklar için her zaman devletten daha duyarlı ve etkin; toplumu bu yönde duyarlı kılmak için her biri yüklendikleri görevler doğrultusunda olanca çabalarıyla çalışıyorlar: Çocukların eğitim sorunlarında, hastalıklarında, şiddete ve istismara maruz kalmaları hallerinde bizleri duyarlı Umran Sölez kılmayı sürdürüyorlar. Çocuk yaşta anne olmalarını dillendirenler, polise taş atanlara sahip çıkanlar, başı yasayla derde girenleri görenler de devletten önce hep onlar oluyorlar; Çocukları, sorunlarını, gereksinimlerini önce onlar duyuyorlar; devlet hep daha uzak!.. TAN E. İstanbul Çocuk Mahkemeleri Yargıcı Bir ay olmadı, MİT ne met, onların davranışlarıdense kendisini tanıtmak nı ve diğer canlılara olan için bir çocuk sitesi dü yaklaşımlarını anlamak zenletmekle kalmadı, na için sizce ne yapmalıdır? sıl bir yöntem içersinde Yanıtlar: a) Kendini taçalıştıklarını gösterir bir nıtmak. b) Kaçmak c) 23 oyunu da bu siteye yer gün onları gizlice izleleştirdi. mek. MİT’e göre doğru Oyunun adı, Ahmet’in yanıt c şıkkıydı. Maceraları: Adada yerli Konudan Çocuk Vakkabile ile karşılaşan Ah fı’nın itirazı ile bilgi sahibi oldum. MİT ve ÇOCUK! Bu ikisinin bile yan yana gelmesi beni müthiş bir korkuya sevk etti. Çocuğun bulunduğu ortam suça elverişli ise çocuk ceza hukukunda buna “tehlikelilik hali” denmektedir. Gerçekten de Ahmet’in Maceraları oyununda Ahmet’e, kendine bakan ve gülümseyen insanlar hakkında bilgi edinmenin yolu olarak gizlice gözlem yapmasının önerilmesi ne kadar sağlıklı olabilirdi? Çocuk Vakfı itirazında, “ ‘İstihbarat’ yetişkinlerin gizlilik mesleğidir, tehlikelilik içerir. Çocuğun erken yaşta istihbarat mesleğine özendirilmesi, gelişimini olumsuz yönde etkileyebileceğinden yaralı bir kişilik edinmesine neden olabilir” diyerek çocukların incinirliğini anımsatmaktaydı. Pedagoji Derneği de, Milli İstihbarat Teşkilatı yetkililerine bir mektup yazarak, Ahmet’in kendine bakan ve gülümseyen insanlar hakkında bilgi edinmesinin yolu olarak gizlice gözlem yapmasının lanse edilmesinin yanlış olduğunu, bu yanıt kabul edilirse çocukların iletişim yöntemlerinin zarar görebileceğini anlatıyordu. Sonuçta çocukları toplum içersinde görünür kılmayı görev edinmiş her iki STK de paranoyak bir toplum gidişatının altını çizmekteydiler. rtam toz duman bir ortam Bir gazetenin köşe yazarı da MİT’in siteye koyduğu oyunun sonunda Ahmet’in üç farklı davranış modelinden hangisinin doğru olduğu sorusuna verilecek “doğru yanıtın” yerindeliğini savunuyor, bunun aksini dile getiren STK’nin çocuk ruhundan anlamadığını, kendi küçüklüklerini hatırlasalar, böyle gülünç hassasiyetler göstermeyeceklerini yazıyor. Ona göre anaokullarında, Ata O türk köşeleri, savaştan, düşmandan, kandan, öldürmekten, denize dökmekten söz ettiğinden çocuklara MİT’in sitesinden daha fazla zarar vermekteymiş. Dört beş yaşındaki çocuğa bunların öğretilmesine ses çıkarmayanların MİT’in gerçekçi ve yumuşak propagandasına laf etme hakkı olamazmış! Küçükken casus olmak isteyen bu yazar bugün bakın köşe yazarı olmuş! Gözetmemiz gereken husus çocukların değer duygularını geliştirecek ve başka insanların haklarına ve temel özgürlüklerine saygı duymasını sağlayacak ortamı yaratmak olmalıdır. Devletin, Çocuk Mahkemelerinde yargılanan çocukların kim oldukları konusunda hiçbir fikrinin olmadığını saptadığım yıllarda, mahkemeye gelen çoğu çocuğun, o gün için de olsa türlü gereksinimleri için yaptığım çağrıyı duyup bunun için adliyede bu gereksinime yanıt vermeye çalışan yine bir STK olmuştu. Onlar çocukları duyuyor ve toplum içersindeki görünürlüklerini sağlamaya çalışıyorlar. Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin üçüncü maddesi ülkemizde ve tüm dünyada devlet makamlarının çocuklarla ilgili alacakları her türlü kararlarda en önce çocuğun yararının göz önüne alınacağını yazar. Buna da çocuğun yüksek yararı denilir. Sitesinde yer verdiği oyunun üçüncü sorusunun yanıtı ile MİT, istemeden çocuğun Yüksek Yararı ilkesini ihlal etmiştir. Her devlet kuruluşu çocuklarla ilgili bir çalışma başlatırken uluslararası ÇHS’nin üçüncü maddesi uyarınca davranmayı gözetecek olursa bu yanlışlıklar da olmayacaktır. Daha önce de yazdığım gibi, çalışmaları ile kadınlarımıza ve çocuklarımıza umut olan Aile ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Fatma Şahin, uluslararası ÇHS’ye taraf Türk devletinin en yüksek temsilcisi olarak tüm kurumlara, adı geçen sözleşmenin üçüncü madde içeriğini tekrar anımsattığı takdirde, hiç şüphe yok ki, bu tür yanlışlıklar da azalacaktır. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle