25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 MART 2012 PAZAR [email protected] 12 DIŞ HABERLER Rusya Başkonsolosu Erkhov ‘Sihirbaz değilim’ diyor ve ekliyor: Hükümet ve muhalefet masaya oturmalı ‘Suriye’ye saldırı felaket olur’ ÖZGÜR ULUSOY uriye’de akan kanı ve şiddeti durdurmanın, sivil halkın çektiği acılara son vermenin yolu nedir? “Bunun sihirli bir formülü yok” diyen Rusya Federasyonu İstanbul Başkonsolosu Alexey Erkhov’a göre, “Beşşar gitmeli tezahuratları, bizi gerçek bir çözüme bir milimetre bile yaklaştırmayacak”. “Çözüm deyince bazı büyük oyuncuların aklına sanki güç kullanarak rejim değiştirmekten, bombardımandan başka bir şey gelmiyor” ifadesini kullanan Erkhov, kendisiyle daha önce, müdahale olasılığının daha fazla dillendirildiği bir dönemde yaptığım söyleşide çözümün tek formülünün diyalog olduğunu söylemişti. Batılı pek çok siyasi liderin ve analistin şimdi müdahaleye mesafeli yaklaşmasını “umut verici” bulan Erkhov her zamankinden çok “iyi niyet, sabır ve diyalog” telkin ediyor. Erkhov daha fazla kan dökülmesini önlemek için hâlâ bir şans olduğuna inanıyor. Rusya, Tunus’taki Suriye’nin Dostları toplantısını niçin boykot etti? Rusya’nın Tunus’a gitmeme nedenleri çok basit: Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz ve göründüğü kadarıyla kararları toplanmasından çok önce alınmış bir foruma tabii ki gidemezdik. Davet, yanıtlardan çok sorular üretiyordu. Kimin hangi düzeyde katılacağı, Suriye halkını han S ? “Tek taraflı müdahaleler ülkelerin sorunlarını çözmelerine yardımcı olmak şöyle dursun, arkalarında cesetler, yıkım ve çok daha fazla acı bırakıyor. Okurlarınıza anımsatmak isterim, BMGK’nin iki daimi üyesi olan Rusya ve Çin dünyada barış ve istikrar konusunda özel bir sorumluluk taşıyor. Eğer Rusya ve Çin olası şu veya bu tasarının negatif sonuçlarından söz ediyorsa, “Esad rejimine destek olmakla” suçlamak yerine bu ülkelerin çekincelerini dinlemek yerinde olacaktır.” gi yasal zeminde kimin temsil edeceğini vb. bilmiyorduk. Suriye hükümetinin davet edilmediğini gördüğümüzde toplantının “Suriye’nin dostlarından” çok, Suriye’de yaşananlara aynı gözlükle bakan, Suriye toplumunun yalnızca bir bölümünü temsil eden “organizatörlerin dostlarını” toplama amaçlı olduğu daha da belirginleşti. Bu formattaki bir toplantı bize göre herkesin kabul edebileceği sonuçlar doğurmaktan, gerçek bir uzlaşı süreci başlatmaktan, hükümetle muhalefet arasında kapsamlı bir diyalog başlatmaktan yoksun olacaktı. Hükümetle muhalefet arasındaki diyalog da hem barış ve istikrarı sağlamanın hem de şiddeti durdurmanın tek ve en iyi yolu. ABD Dışişleri Bakanı Clinton, Çin ve Rusya’nın BM’deki Suriye tasarısını veto etmelerini “alçaklık” olarak niteledi ve iki ülkeyi Suriye halkının yanında olmamakla suçladı. Kullandığı kelime çok ağır. Suriye ile Batı arasındaki uçurum artıyor mu? Bu konuda yorum yapmasam daha iyi, mesleki ahlak açısından. Sizinle daha önce yaptığım bir görüşmede siyasette etiketler yapıştırmaya karşı olduğumu dile getirmiştim. Bazı ülkeler muhalefete silah sağlıyor mu? Rusya’nın bu konudaki tutumu nedir? Sözde Özgür Suriye Ordusu’na kimlerin silah ve cephane sağladığını bilecek konumda değilim. Bu konuda Time, Reuter ve başkaları dahil çeşitli kaynakları referans gösterebilirim. Hiçbirisi de yalanlanmadı. Bazı devletler ise, muhalefete “taktik silah” temin etme niyetlerini gizlemediler bile. Sorunun ikinci bölümüne gelince, Rusya olarak biz de hem içeride hem dışarıda Suriye muhalefetiyle temas halindeyiz. Moskova’da muhalefetin önde gelen isimlerini ağırladık, başka unsurlarıyla da başka yerlerde ayrıntılı görüşmeler yürütüyoruz. İzlenimimiz, bu insanların, en azından büyük bölümünün yurtsever, Suriye’deki yaşam koşullarını iyileştirme, halka daha fazla demokrasi, hak ve refah getirme konusunda samimi ve dürüst oldukları yönünde. Tabii Rusya’nın, Türkiye’nin, ABD’nin ve Avrupa’nın hepimizin isteği bu değil mi? Suriye’de kriz derinleşiyor. Hâlâ barışçı çözüm şansı var mı? Bazıları Rusya’yı “kendi halkını öldüren gaddar” Esad rejimini desteklemekle suçluyor. Siz Suriye’de yaşananları nasıl tanımlıyorsunuz? Sorunuzu şöyle özetleyebiliriz: a) Suriye’de neler oluyor; b) Ne yapmak gerek? Öncelikle basit yaklaşımlardan ve şemalardan kurtulmalıyız. Her şey görecilidir: Bardığın yarısı boş mu, dolu mu?... Bazıları Suriye’de “kendi halkını öldüren gaddar bir rejim” görebilir. Ama başka bir açıdan bakıldığında resim tamamen farklı görülebilir: Resim, mükemmel olmayan (Bu arada kim mükemmel?), tamamen meşru bir şekilde uzun yıllar varlığını sürdürmüş, bu sürede kimsenin sesini çıkarmadığı, ancak şimdi silahlı milislerin ve bazı suç çetelerinin yasadışı yollarla kontrolü ele geçirdileri bölgelerde zehirli kaos tohumları ekerek, polis ve askerle savaşlarında masum erkek, kadın ve çocukları “canlı kalkan” olarak kullanarak kafa tuttuğu bir rejimin hüzünlü hikâyesine dönüşebilir birden... Bütün çatışmaların iki tarafı vardır ve karşılıklı ateş açılır. Her tarafın kendi doğrusu vardır, kimin daha suçlu olduğu arayışına girmekse hiçbir sonuç doğurmayacaktır. Gerçekten neye ihtiyacımız var? Ben temel amacın kan dökülmesini ve şiddeti durdurmak olduğuna içtenlikle inanıyorum. Bunun için hâlâ şansımız var. Ama nasıl? Bilmiyorum, sihirbaz değilim ve sihirli reçetelerim de yok. Yine de, çözüm için doğru algoritmayı bulabiliriz: Taraflar, ikisi birlikte (yani hem hükümet hem muhalefet) bir diyaloğa başlamalı ve dış baskılar/tahrikler olmadan kardeşçe masaya otururak çatışmanın pençesindeki ülkeye biraz olsun nasıl düzen getirileceğini konuşmaya başlamalı. Bunun için ciddi bir siyasi cesarete, esnekliğe ve tekrar vurguluyorum, iki tarafa birden ihtiyaç var. Hem hükümet hem muhalefet önyargıları, duyguları bir yana bırakıp Suriye’nin yarını ve gelecek kuşaklar için sorumluluk alabilmelidir. Algoritma bu olmalıdır ve aynı hedefi paylaşan BM’nin özel temsilcisi Sayın Kofi Annan’ın son açıklamaları da yüreklendiricidir. Temel bakış açısı da bu olmalıdır: Elimizde hazır çözümler yok ama iyi niyet, sabır ve diyalog bunu çözecektir. Ama temel hedef bu krizi Suriyelilerin kendi güçleriyle çözmesi olmalıdır. Bunun için, büyük olasılıkla da dış yardım umuduyla bütün yapıcı önerileri reddeden muhalefetin de çaba göstermesi gerekmektedir. Savaşın bütün taraflarını aklın sesini dinlemeye ikna etmek önemlidir. Suriye’ye saldırı ne gibi sonuçlar doğurur? Suriye’ye saldırı felaketle sonuçlanacaktır. Hem bu ülke, hem bölge hem uluslararası barış ve istikrar açısından felaket getirecektir. Batı müdahale istiyor mu? Dürüst olalım: Suriye’deki gibi bir rejimi devirmeye kalkışmak için geniş çaplı bir askeri harekâta ihtiyaç var... Büyük olasılıkla çok büyük bir kara gücünü ihtiyaç duyulacak. Şu anda bu tarz bir devasa müdahale için bir hazırlık ya da kararlılık gördüğümüzü söyleyemem. Aksine Türkiye dahil bölgedeki pek çok siyasi lider ve analistin yanı sıra Batılı çok sayıda siyasi lider ve analist, bu olasılığı (en azından şimdilik) reddediyor ve bence, bu da umut verici bir durum. Ne kadar az savaş çığırtkanlığı olursa, siyasi çözüm arayışları için o kadar fazla yer açılmış olur. Batı, Suriye’de ne yapacağını tam olarak bilemiyormuş gibi... Bir atasözü şöyle der: Bin kere de helva deseniz, tadını hissedemezsiniz. Sonuç olarak “Beşşar gitmeli” tezahüratları, bizi gerçek bir çözüme bir milimetre bile yaklaştırmayacak. Sanki bazı büyük oyuncuların aklına rejimleri güç kullanarak değiştirmekten, dünyada daha fazla askeri çatışma ve istikrarsızlık yaratmaktan, bombardımandan başka bir şey gelmiyor. Rusya ve Çin bu yüzden BMGK tasarısını veto etti. Çünkü bize göre bu tasarı Suriye halkına barış ve istikrar getirmekten uzak bir tasarı. Okurlarınıza anımsatmak isterim, BMGK’nin iki daimi üyesi olan Rusya ve Çin dünyada barış ve istikrar konusunda özel bir sorumluluk taşıyor. Eğer bugüne kadar pek çok ülkede ve çok kere ciddiyetlerini ve yapıcı yaklaşımlarını ortaya koyan bu iki ülke, yani Rusya ve Çin olası şu veya bu tasarının negatif sonuçlarından söz ediyorsa, çekincelerini dinlemek yerinde olacaktır. Türkiye’ye bir mesajınız var mı? Türkiye, Suriye’nin en yakın komşusu. Yıllarca Suriye ile çok iyi ilişkileri oldu, bu ilişkiler ticaret, ekonomi, kültür ve aile ilişkilerinde meyvesini verdi. Türkiye bölgesel bir güç, uluslararası meselelerdeki rolü ve ağırlığı istikrarlı bir şekilde artıyor. Bu ülkenin Suriye’de kalıcı bir barış ve istikrarın sağlanması yönündeki uluslararası çabalarda yapıcı bir rol oynayabilmesini umuyorum. 8 Mart ve Karşıdevrim Meryl Streep’e ikinci Oscar’ını kazandıran “Demir Leydi” filmine 8 Mart günü gittim. Streep’in olağanüstü oyunculuğu dışında film kötüydü. Ama gene de aklımda kalan birkaç sahne var… Bu sahnelerden birinde Westminister koridorlarında yürüyen onlarca erkeğin ayaklarını görüyoruz. O ayaklar arasında bir çift kadın pabucu dikkat çekiyor… Thatcher/Streep, bir parlamento dolusu erkek arasında, tek başına yol almaya çalışıyor. Henüz daha yeni bakan ve giderek anamuhalefet lideri olmuş. Yani 70’li yıllar ortasından bahsediyoruz… Parlamento sıralarında ondan başka kadın nerdeyse hiç yok. 79’da başbakanlık koltuğuna oturduğu zaman bile, hep mavi giysileri yeğleyen Thatcher; İngiliz parlamentosunun sıraları arasında boncuk gibi tek başına oturuyor. Bu sahneleri izlerken mideme ufak bir yumruk yemiş gibi oldum. Thatcher’ın işbaşında kaldığı tarihler 19791990’da… Demokrasinin beşiği sayılan İngiltere’de bile demek ki, kadının siyasette temsili/eksik temsili gibi konular ortada henüz yokmuş diye düşündüm. ‘Kim mükemmel ki?’ ‘Organizatörlerin dostları’ Makas 90’larda açıldı O tarihler için bir kadının bakan/başbakan olması, başlıbaşına devrim niteliği taşıyan bir olaydı. İktidar basamaklarının tepesine tırmanan bir kadının etrafında başka kaç kadın temsilci var, kaç kadın milletvekili var gibi sorular kimsenin aklına gelmezdi… 70’li yıllarda bizim de nihayetinde bir kadın bakanımızTürkan Akyol! olmuştu… O yıllar hâlâ seçme seçilme hakkını Fransa, İtalya, Belçika, Yunanistan, İsviçre, Portekiz gibi ülkelerden çok önce aldık diye… övündüğümüz yıllardı. Kimseden geri olduğumuzu düşünmediğimiz gibi bu konuda kendimizi üstüne üstlük alabildiğine ileri ve iddialı sayardık. “Kadının konumunda” dünya sıralamalarında tepetaklak en arka sıralara yuvarladığımızı fark etmemiz, 90’lı yılların ikinci yarısına rastladı… Çünkü kadının toplumsal cinsiyet eşitliği, kadının siyasette temsili gibi kavram ve kriterler dünya kadın hareketi ajandasına ağırlıklı olarak 1995’teki BM Beijing Konferansı ile girdi. Kadına karşı ayrımcılığın yaşandığı 12 kritik alan belirleyen Beijing Konferansı, eğitimden istihdama, medyadan siyasete dek kadının tüm kritik alanlardaki konumunun güçlendirilmesi için dünya çapında bir büyük kampanya başlatmıştı. Bu köşe taşı tarihten itibaren kadınların parlamento ve hükümetler içindeki siyasi temsili; konuyu ciddiye alan ülkelerde hızla artmaya başladı. İngiltere’de, Thatcher’ın görevden ayrılmasından 7 yıl sonra örneğin; 1997 yılında kadının temsil oranı birdenbire iki misline çıktı. ‘97 seçimlerinde sayıları 60’ı geçmeyen kadın parlamenterlerin sayısı bu ülkede 120’ye ulaşmıştı... ‘SURİYE’NİN İŞGALİ’ (Fotoğraflar: AP) Stratfor’un istihbaratı yakın çevreden ? Stratfor’un Başbakan Erdoğan’ın yakın çevresiyle ilişki içerisinde olması dikkatleri Türkiye için hazırlanmış olan raporlara çevirdi. Stratfor Suriye’de üst düzey suikast önermişti. Stratfor, Suriyeli muhaliflere Türkiye’de silahlı eğitim verildiği ‘dedikodularına’ dikkat çekmişti. BAHADIR SELİM DİLEK nnan Şam’da temaslarda bulunurken İdlib’de çatışmalardan kaçan halk yine yollara döküldü. Suriyeli muhalefetin bir bölümü müdahale çağrısı yaparken Rusya Başkonsolosu Erkhov, tek taraflı müdahalelerin, saldırıların sorunları çözmekten çok arttırdığını, yeni zorluklar yarattığını, gelecek için “saatli bombalar” bıraktığını belirtiyor ve ekliyor: “Bu operasyonlar arkalarında çok daha fazla acı bırakıyor.” A ANKARA Gölge CIA olarak adlandırılan ABD düşünce kuruluşu Stratfor’un istihbaratını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresinden aldığının ortaya çıkmasının ardından dikkatler söz konusu düşünce kuruluşunun Türkiye ve bölge ülkelerine ilişkin hazırlamış olduğu raporlara çevrilmesine neden oldu. Stratfor’un Scott Stewart tarafından kaleme alınan 5 Aralık 2011 tarihli “Suriye’nin işgalini” ele aldığı çalışmada “dedikodulardan” aldığı istihbarata dayanarak Suriyeli muhaliflere Türkiye’nin silahlı eğitim verdiğini duyurmuştu. Bu dedikoduların Başbakan’ın yakın çevresinden alınan istihbaratlardan kaynaklandığının ortaya çıkmasıyla gelişmeler farklı boyut kazandı. Çalışmada, “Özgür Suriye Ordusu’nun Türkiye’de eğitildiğinin işaretlerini görüyoruz” denildikten sonra şu değerlendirmeler yapılmıştı: Annan’ın Şam mesaisi Annan’la iki saatten fazla görüşen Esad, her türlü “dürüst” çözüme katkıda bulunacaklarını söyledi. ‘Rusya ve Çin’e kulak verin’ Çiller etek uzatıyor… Biz 90’lı yıllarda yaşanan bu muazzam devrimi kaçırdık. Kadınların, 20. yüzyıl başında oy hakkına kavuşması denli önemli olan bu 2. devrim yaşanırken Türkiye, Çiller yıllarının çalkantısına dalmıştı… Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınların siyasette temsili filan gibi konularda fark yaratmak şöyle dursun; Çiller’in işbaşına geldiği günlerde yaptığı ilk iş kendi etek boylarını muhafazakâr seçmenlerine hoş görünmek adına uzatmak olmuştu… Beşaltı yıl sonrasının türbanlı first lady’lerinin yanında Çiller’in gitgide bir başörtüsüz tesettür şekline devşirilen kıyafetlerinin lafının edilmeyeceğini tabii ardından öğrenecektik. Cumhuriyet ideolojisiyle kavgalı erkek egemen muhafazakâr sağ ile siyasal İslam; Türkiye’de kadını adım adım böyle ilerleyerek kuşattı. Dünya “yükselen değer” olarak yeni kadın açılımlarına kucak açarken; Türkiye tam ters yönde bir U dönüşü yaptı. Bu U dönüş yıllarında; kadının işgücüne katılım oranları, yıllar içinde sistemli biçimde düştü… Kentleşmenin yeni istihdam olanaklarından kadınlar hiç yararlanamadı ve eve kapandı. 15 yaş üstü kadınların dörtte üçünün bugün evde oturduğu Türkiye’ye aşama aşama böyle gelindi. 96 ülke arasında çıkarılan “siyasette kadın haritasında” en gerilerdeki 90. sıraya böyle sürüklenildi. Kadının her alanda güçlendirilmesi dünya çapında benimsenen bir hedef olurken; Türkiye, “kadın erkek eşitliğine inanmadığını” iftiharla söyleyen bir başbakana kucak açtı. Bugün artık “kadın” bakanlığının adındaki “kadın”ın dahi korunamadığı ve düştüğü çokboyutlu, çok kapsamlı bir geri dönüş yaşıyoruz. Kadın, “kadının adı yok” kümesine indirgeniyor ve artık ilkokul kızlarının başlarının örtülmesi konuşuluyor. Peki ama bu dönüş böyle daha nereye dek sürecek? Suikast önermişti En az riskli ve algılanabilir seçenek bir ülke için hedef ülkeyi istihbarat faaliyetleri ile işgale hazırlamaktır. Bu tür aktiviteler, el altından muhaliflerin önde gelenlerini ya da generalleri askeri bir darbeye veya muhalefete katılmaya cesaretlendirir. Bu aktiviteler, suikast ve sabotaj gibi örtülü operasyonları kapsayabilir. Örtülü istihbarat operasyonlarına ilişkin bu tür hareketler, bu seviyede, İran’da yapılabilir. Türkiye’ye işaret Halen biz, Özgür Suriye Ordusu üyelerinin Türkiye’de eğitildiğini gösteren işaretleri görüyoruz. Amerikan, Fransız, Ürdünlü ve Türk özel kuvvetlerinin, Özgür Suriye Ordusu’na eğitim verdiği söylentileri var. Eğer bu söylentiler doğruysa, bu eğitimin sonuçlarını yakın gelecekte görmeliyiz. Dış Haberler Servisi BMArap Birliği ortak özel temsilcisi Kofi Annan, Hama ve İdlib kentlerinde yeni saldırı haberleri arasında Şam’da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile bir araya geldi. Birleşmiş Milletler, Annan’ın misyonunu hem ordu hem muhalefet için derhal ateşkese varılması olarak tarif ediyor. Annan’ın Esad’la görüşmesi iki saatten fazla sürdü. Annan daha sonra öğle yemeğinde Dışişleri Bakanı Velid el Muallim’le buluştu. Suriye devlet televizyonu görüşmelerin “pozitif bir atmosfer” içinde geçtiğini duyurdu. SANA haber ajansına göre Esad görüşmede “Suriye tanık olduğu olaylara çözüm bulabilmek için her türlü dürüst çabaya” katkıda bulunmaya hazır olduğunu söyledi. Esad, “silahlı terörist gruplar kaos ve istikrarsızlık yaymaya devam ettiği sürece hiçbir siyasi diyalog ya da siyasi faaliyetin başarıya ulaşamayacağını” sözlerine ekledi. Esad’ın bu sözleri askeri operasyonların süreceği şeklinde yorumlanıyor. Muhalif gruplar, Annan’la Esad arasında görüşmeler sürerken Türkiye sınırındaki İdlib’e tankların girdiğini bildirdi. AP Ajansı, sivillerin eşyalarıyla yollara döküldüğünü kaydetti. Annan’ın Şam temaslarıyla aynı anda Arap Birliği dışişleri bakanları da, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un da katılımıyla Kahire’de toplandı. Lavrov Rusya’nın bir rejimi değil uluslararası hukuku koruduğunu söylerken Suudi Dışişleri Bakanı, Rusya ve Çin’in vetosu yüzünden vahşetin sürdüğünü kaydetti. Katar delegesyonu da Suriye’ye uluslararası güç gönderme zamanının geldiğini öne sürdü. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle