25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 ŞUBAT 2012 PERŞEMBE 2 mahkemenin yanı başında hapishane kurulması... Kolaylık olsun diye mi? Öyle ya, al hürcesinden birkaç metre ötedeki duruşma salonuna götür. Masrafsız, çabasız... ??? Ama bir de Silivri’de ayrı bir kamp var, daha doğrusu koskoca bir yerleşim yeri... Silivri tutuklularının yakınları, dostları, destekçileri orda kulübeler yaptılar, aş yerleri açtılar, sabahlara kadar nöbet tutuyorlar. Adalet denen o bulunması güç perinin günün birinde bütün kapıları açacağını umuyorlar!.. Kadın, erkek, çocuk, asker, sivil, avukat, doktor, yazar, gazeteci... İçlerinde, bir tek meraklı AKP’li yok! İnsan AKP’li de olsa, düşünür Silivri’de ve öteki hapishanelerde neler oluyor, orda insanlar gece gündüz neyi bekliyor, ne istiyor, diye biraz düşünür. ??? Ama AKP’lilerde böyle bir kuşku yok. İktidarı ele geçirmişler artık başkalarını düşünmek diye bir şey yok! Hemen her gün ordan burdan otuz, kırk kişi topla, Silivri’ler yetmezse öteki esir kamplarını yarat! Demokrasi tramvayını çoktan durdurdular bu arkadaşlar; treni de kaldırıyorlar, varsa yoksa uçak, hem de kendileri için en görkemlileri!.. ??? Silivri’ye çoktandır gitmedim. En son Melih Cevdet ve Agop Arad’la gitmiş, bol bol yoğurt yemiştik, ayrıca kirazını da... Silivri kirazı da ünlüdür ha!.. Ergenekon sanıklarına kiraz da veriyorlar mı, yoğurdun yanı sıra!.. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Algı Duvarını Yıkmak CHP olarak bu süreçte yapmamız gereken birçok şey var. Algıyla gerçeği yaklaştırmak için halkımıza güven vermemiz lazım. 26 Şubat’ta yapılacak tüzük kurultayı, parti demokratikleşmesi, kurumsallaşması, yönetim ve iletişim tekniklerinin geliştirilmesi açısından da bir fırsat. Umut ORAN CHP PM Üyesi, İstanbul Milletvekili Silivri’nin Yoğurdu! “Silivri’nin yoğurdu Ah seni kimler doğurdu Seni doğuran ana Bal ile mi yoğurdu” İkide bir söylüyorum. Ta çocukluk yıllarımdan kalmış... “Silivri yoğurduuuu” diye bağıran yoğurtçudan alırdık o mis gibi yoğurtları... Her akşam yatmadan biraz yoğurt yemek en güzel bir alışkanlıktı. Hâlâ sürdürüyorum. Ama her yoğurt onun gibi değil! Biraz değişik. Bu yüzden özlemiyle anımsadım Silivri yoğurdunu... ??? Bilmem Silivri’deki tutuklulara veriyorlar mı bu güzel yoğurdu, her akşam ya da öğle yemeklerinde... Balbay’la Özkan’a sormak isterdim telefonda... Öteki asker tutuklular alışıktır yoğurt yemeye... Hepimiz askerlik döneminde bu yoğurdu ya da ona benzeyen yoğurdu yemeye alışmışızdır. Yaşam verir yoğurt... Özellikle de aylardır, yıllardır hücrelerde, koğuşlarda yatmakta olanlara iyi gelir. Nasıl olsa Silivri’ye getirilmişler, hiç değilse o güzel yoğurdundan yararlansınlar! Kapalı kalmanın tatsızlığını birazcık önler... ??? Nerden esti şu Silivri? Kimin aklına geldi Silivri’de bir mahkeme kurmak, hapishanesiyle birlikte... İlk kez gördük bunu da. Koskoca paşaların, Prof’ların, yazarların, hatta eski Genelkurmay Başkanı’nın yargılandığı bir A BD seçim kampanyalarının en önemli sloganı “Algı gerçektir”. Ancak sadece ABD’de değil, bugün bütün dünyada, politik aktörlerin öncelikli işi kamuoyu algısını oluşturmak, yönetmek ve bunu devam ettirmek. Zira karşı karşıya kalınan algı politik hareketlerin geleceğini de belirliyor. CHP olarak bizim de karşı karşıya olduğumuz bir algı var. Bundan bir süre önce yurtiçi ve yurtdışında CHP statükocu, değişime karşı bir parti olarak algılanıyordu. Ancak son yıllarda partinin her düzeyinde yaptığımız temaslar sonucunda hem CHP algısını gerçekle örtüştürmeye başladık hem de AB’nin algı kapılarını Türkiye’nin gerçeklerine açtık. Bu dönemde AB Komisyonu İlerleme Raporu ve Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen Türkiye raporu bizim eleştirilerimizle paralel olarak ortaya çıktı, Avrupa İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammarberg’in insan hakları raporu CHP’nin endişelerini kısmen yansıtmakta. Algı duvarı sadece AB çevrelerinde yıkılmadı. Bir zamanlar AKP’nin “CHP çıkarılsın da ben üye olayım” dediği Sosyalist Enternasyonal, Kosta Rika’dan “Ya Basta (Yeter) Erdoğan” mesajı gönderdi; tam 11 bin 500 km öteden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik fezlekeyi kınadı, yargının yürütme tarafından ele geçirildiğini ifade etti. PES ve Avrupa Parlamentosu Sosyal Demokratlar Grubu güçlü mesajlarıyla hem CHP’nin öz gürlük mücadelesine sahip çıktıklarını açıkladılar hem de AKP’yi demokrasiye saygılı olmaya çağırdılar. Yani AKP tarafından örülen algı duvarı, Berlin Duvarı gibi yıkılıyor. Ancak bu sonucu Türkiye’de de almamız gerekir. Haziran 2011’de yapılan seçimlerde AKP yüzde 49 oranında bir oy aldı. Bugün yapılan kamuoyu araştırmalarında görüyoruz ki: Halkın yüzde 52’si Türkiye hakkında iyimser, Yüzde 70’i Türkiye’nin uluslararası itibarının artacağına inanıyor, Yüzde 56’sı adaletin daha iyi işleyeceğini, Yüzde 51’i ekonomik refahın artacağını düşünüyor. Halkımızın yarısından fazlasının ortada bunca sorun varken böyle düşünmesi nasıl açıklanabilir? Aklımıza hemen Nazi Propaganda Bakanı Goebbels’in bir sözü geliyor “Medya iktidarın klavyesidir ve propaganda da tuşlarıdır.” Hükümetin basın üzerinde kurduğu baskı, temel gerçeklerin bile halka doğru yansımasını engelliyor. Ancak sorun yalnızca basında değil. Bizim anlamamız gereken, bu algının var olduğu ve bu algıyla mücadele ederek, alternatifleri ortaya koyarak, algı yönetim sürecine dahil olmamız gerektiği. Bunun için de önümüzde önemli bir fırsat var. 25 ay sonra yeni bir seçim yarışı başlıyor ve bu yarışa esasında AKP her alanda dökülerek giriyor. Demokratik yaşam bütünüyle paralize olmuş durumda. Basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri hürriyeti, yargı bağımsızlığı ortadan kaldırılmış. Hapisteki yüzden fazla gazeteciden oluşan basın özgürlüğü karnesinin yanına, hapisteki milletvekillerinden oluşan siyasal tablo eklenince Türkiye’de demokratik yaşam hakkında olumlu bir şey söylemek mümkün değil. Güçler ayrılığı ilkesi KHK’ler ile bypass edilmiş, kurumlar arası ilişki felç edilmiş; öyle ki devletin güvenlik kurumları alenen halkın önüne çıkıyor, birbirleriyle kavga ediyor. Dahası ekonomi de hiç iyi gitmiyor. Dünyanın en çok cari açık veren 3 ülkesinden biri olmamızın yanı sıra, çift haneli enflasyon rakamları, daralan sektörlerin yaratacağı potansiyel işsizlik artışı, yüksek faiz oranları da alarm zillerini çalmakta. Yani halkımızın sorunları üstü örtülemez bir hale geliyor. Bu sorunlar yumağında, gerçekle algıyı örtüştürmek için bir fırsat var. 2009 yılında ekonomi daraldığı zaman AKP oylarının düşüş yaşadığını ve yüzde 40’ın altına doğru indiğini biliyoruz. Aynısı bir daha olabilir. 2012 yılında AKP’nin gerilediğine şahit olabiliriz. CHP olarak bu süreçte yapmamız gereken birçok şey var. Algıyla gerçeği yaklaştırmak için halkımıza güven vermemiz lazım. 26 Şubat’ta yapılacak tüzük kurultayı partinin demokratikleşmesi, kurumsallaşması, yönetim ve iletişim tekniklerinin geliştirilmesi açısından da bir fırsat. Bu süreç sonunda, örgütlerini ve temsilcilerini objektif ölçütlerle değerlendirebilen, her organın görev ve sorumluluğunu açıkça belirlemiş, çağdaş yönetim ve iletişim tekniklerini kullanan daha kurumsal bir parti olabilirsek, halka güven verme noktasında önemli bir adım atacağız. Ancak halkımızla bütünleşmek için güven vermek de yetmiyor. Bir de umut vermemiz lazım. Bunun için de bizim birlik ve beraberliğimizi gösterdiğimiz 22 Mayıs 2010 ruhuna yeniden sahip çıkmamız gerekiyor. Parti içerisinde taraflaşarak, birbirimizle mücadele ederken, AKP’nin Türkiye’nin bütün temellerini değiştirdiğini, son derece baskıcı, faşizan bir rejimin temellerini attığını görüyoruz. Artık kaybedecek vaktimiz yok, çünkü Türkiye’nin kaybedecek vakti yok. Pozitif ve ilerici projelerle öne çıkmamız, gündemi takip eden değil gündemi yaratan olmamız gerekiyor. Karşımızdaki parti 10 yıllık kariyeriyle Türkiye’deki hiçbir sorunu çözemeyeceğini gösterdi, artık kazanma ve hizmet sırası bizde. Algılar gerçek olmayabilir. Ancak insanlar algılarına göre hareket eder. CHP olarak en önemli sorunumuz bize ve Türkiye’ye dair üretilen algı duvarı. O algı duvarının çalışmayla, azimle, işin peşini bırakmadan yıkılabildiğini gördük. Bu yurtiçinde de gerçekleşebilir. Yapmamız gereken güven ve umut verecek, kurumsal, proje üreten, herkesi kucaklayan, değerlerine sahip çıkan bir anlayışı daha güçlü olarak ortaya koymak. Bunu yapmak için de Cumhuriyeti yoktan var eden, dünyanın en önemli tehdidi karşısında “Yeni bir dünya kurulur Türkiye de orada yerini alır” diye konum alan, Türkiye’ye hem demokrasiyi hem de sosyal demokrasiyi getiren bir hareketten daha iyisi bulunamaz. “CHP başarır, başaracak, çünkü tarih bize gösteriyor ki bu parti hiç yenilmedi.” Deve Kini... Niye öyle “deve kini” demişler bilmiyorum... Çünkü ben daha çok koyun moyun gördüm... Deve gördüysem bile, kindar mı, değil mi?.. ? Normalde hasta yatağından kalkan birisi, hoş duygular içinde “Dua edenler sağ olsunlar” demez mi?.. “Hamd olsun iyiyim...” “Siz de çok yoruldunuz...” “Dünürler nasıl da koştu...” “Allah razı olsun hepsinden...” “Terliğim nerde?..” ? Ama bu, doğrulur doğrulmaz “Kininizin davacısı olunuz” dedi... ? Seçimlerden hemen önceki yazımdı: “Kini nefreti iktidar yapmayın...” Yaptınız... O da “Barışın davacısı olun”, “Sevginin davacısı olun”, “Hoşgörünün davacısı olun” demedi zaten... ? Kin ne işe yarar?.. Kin ile okşanan baş, tutulan el, uzatılan lokma duyan var mı?.. Savaşanların, öldürenlerin, kan davalarının ya da kadınlarını sokak ortalarında bıçaklayanların sahip oldukları tek duygu değil midir kin?.. Onun için zaten kuşa, kelebeğe değil deveye yakıştırdılar: “Deve kini...” ? Ben “kin” önermeyi insanlık suçu sayarım... Rejimlerden sadece faşizm kin duygusu ile beslenir... Yıkmak için... Yok etmek için... Ezmek için... Bitirmek için... Canları yakmak için lazım olan şeydir kin... ? Bundan sonra olacaklara bakın asıl: İktidarını yitirme korkusu arttıkça, kendi gençliğine “Kininize sahip çıkın” mesajı boşuna değil... Gerekirse bir çatışmanın çağrısı... Cumhuriyeti savunan kurumları ve önde gelenleri silip süpürdükten sonra... Daha alt katmanlarda, sokakta, işyerinde, sınıfta, apartmanda, mahallede kalanları da sindirmeye çağrı... Yoksa kin neye lazım?... ? Yüreklerindeki kinle gelsinler... Biz de yüreklerimizdeki cumhuriyet sevgisiyle karşı koyarız... DÜZELTME Önceki CHP Bahçelievler İlçe Başkanı Hüseyin Özkahraman’ın dün bu sayfada çıkan “Tüzük Kurultayına Giderken” başlıklı yazısının son paragrafında satır düşmesi olmuştur. Yazının son paragrafı şöyledir: Bu sözü veren kurultay delegelerinin oybirliği ile CHP Genel Başkanlığı’na ikinci kez seçilen Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı bu tüzük değişikliği ile CHP tarihine ‘Devrimci Kemal’ diye yazılacaktır. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle