23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 HABERLER CUMHURİYET 4 ARALIK 2012 SALI İngiliz yayın kuruluşu BBC, Türkiye’de tutuklu öğrencilere ilişkin geniş bir habere yer verdi: Yüzlerce öğrenci tutuklu ? BBC’de yer alan haberde, “Ülkenin en çok tutuklama yapılan kesimlerinden biri üniversite öğrencileri” denildi. Üniversite öğrencisi yine tahliye edilmedi HİLAL KÖSE En Büyük Cinayet Yargı’ya Karşı İşlendi İlhan Cihaner, arkadaşımız Türey Köse’ye, Balyoz, Ergenekon, KCK davalarını “siyasi soykırım” olarak değerlendirdi! Ben ise çeşitli kez “siyasi cinayet” dedim. Cihaner’inki daha ağır bir tanımlama! Aslında AKP iktidarı en büyük cinayeti hukuku katlederek işlemiştir. 2010 yılı anayasa referandumu, ülkenin en karanlık sayfalarının önde gelenleri arasındadır. Bu “cinayeti”, yüksek yargıyı her yönüyle ve bütünüyle, kendine bağlayarak işlemiştir. RTE gibi otoriter, diktatörlüğe giden yolda ilerlemeyi seven bir liderin ve adamlarının eline hukukuyargıyı, kısaca adaleti tamamen teslim edenler, işlenecek cinayetlere ortak olma sorumluluğunu da üstlenmişlerdir. Şimdi boyun kıvırıyorlar, diyorlar ki Erdoğan değişti! RTE ise çok sağlam bir “kişilik yapısı”na sahip! Başlangıçta neyse bugün de o! Ne eğilip büküldü, ne düşüncelerinde herhangi bir evrim yaşadı! Buna uygun bir insan değil Başbakan! Belkemiği dimdik ayakta duruyor. Bu tür insanlar, özellikle belkemiksiz mürekkep yalamışları kullanarak, sırtlarına basarak, istedikleri destekleri alarak amaçlarına ulaşırlar! ??? Ülkede adalet bugün neredeyse yerlerde sürünüyorsa, nedeni, yargının tamamen RTE’ye bağımlı hale gelmesidir. Yargıya, adalete karşı işlenen bu tarihi cinayet sayesinde, RTE ve adamları ülkeyi hukuk silahıyla tepeden tırnağa değiştiriyor ve kendi cumhuriyetlerini kuruyorlar. Bir Tayyibistan Cumhuriyeti gerçeklik kazanıyor!.. Meclis’ten her türlü yasa, ülkenin bütün idari, hukuki, eğitim vb. ile ilgili yapısını değiştirmekte olan yasalar bir gecede hemen geçiriliyor. Yargının ele geçirilmesinin nimetlerine bakar mısınız: Bunlardan başlıcası Deniz Feneri musibetidir. Davayı soruşturan savcıları yaka paça yargının karşısına çıkardılar! Dünyanın belki de hiçbir yerinde böyle bir şey olamaz ve görülemez! Neyse ki haklarında takipsizlik kararı verildi ama bununla birlikte çok önemli bir şey daha yaptılar: Neredeyse tüm Deniz Feneri dosyasını ortadan kaldıracak süreci başlattılar. Alican Uludağ arkadaşımız, dava dosyasındaki köstebekleri deşifre eden telefon kayıtlarının, hem de yargıç kararıyla berhava edildiğini yazdı! Gerisi gelir! Bir gece yarısı operasyonuyla, geçmişte çok sık tanık olduğumuz gibi, dosya çalınır, yakılır, imha edilir veya içi boşaltılır! (Gazetemizin yargı, hukuk, adalet olaylarını izleyen arkadaşlarımızın hepsi birinci sınıf!) Deniz Feneri, ne yaparlarsa yapsınlar başlarına beladır; esas, iktidardan düştükten sonra bu dava peşlerine takılacaktır... Balyoz ve Ergenekon davaları birer siyasi cinayettir. Cinayet her zaman bıçakla, tabancayla işlenmez. İnsanları karşıadalet yoluyla da adım adım öldürürsünüz! Özel görevli mahkemeleri de araç olarak kullanırsınız. Kaç kişi cezaevi koşullarında öldü? Kaçı öldürülmeye çalışılıyor? Hukuksuz, adaletten yoksun bütün mahkumiyetler, cinayet işlemeye eşdeğerdir... ??? Yan yana iki Cumhuriyete sahibiz şimdi. İktidarın cumhuriyeti sakattır... Hukuki temeli giderek yasadışılığa oturmaktadır... Her ne kadar “yasal” gibi gözükse bile! Bizim Cumhuriyetimiz ise güçlüdür, ayakta değil sanılıyor ama ayaktadır arkadaşlar: Halkın büyük çoğunluğu yüzde 83’ün üzerinde, Atatürk’ü ve devrimlerini benimsemektedir! Bunların önemli bir kısmı AKP’ye oy vermiş olsa bile! Not: T24 internet sitesinde yayımlanan söyleşide, Cumhuriyet’in Mumcu cinayetinin peşini bıraktığını söyledim. Işık Kansu hakkıyla itiraz etti ve neler yapıldığını anlattı. Işık ve arkadaşımız İlhan Taşcı, sık sık konuyu gündeme getirdiler. İki arkadaşımız da Mumcu dosyasına hâkimler. Özetle Cumhuriyet suikastın peşini bırakmadı. Kansu: Tetikçiler İran’da eğitim aldı, Kudüs Ordusu’na üyeler, İran’da oluşturulan bu ordu, “İran devrimi”ni ihraç etmeye yönelik bir grup... Sadece Türkiye’de değil çeşitli Ortadoğu ükelerinde de eylemler için yetiştirildi. Bir kısmı ömür boyu hapse mahkum oldu... Suikastın arka planında şu noktalar öne çıkıyor: 1990 başında Muammer Aksoy hocanın öldürülmesiyle başlayan eylem dizisi Türkiye’yi hedef aldı. Türkiye uluslararası istihbarat örgütlerinin eylem alanı oldu. Bu faaliyetlerden devletin haberdar olmaması mümkün değil. İstese önleyebilirdi. Devletin bazı güçlerinin rolü, suikastçılarla işbirliği yapmaktan, belki bizzat işin içine karışmaktan tutun, göz yummaya kadar uzanan bir yelpazeye uzanıyor. Devlet bu olaylardan menfaat beklemiştir. Mumcu suikastçıları ülkeye pasaportlarla girip çıkıyor. Bir süre uyuyorlar, sonra cinayet işliyorlar. MİT ve diğerlerinin bundan haberdar olmaması mümkün değil. Hayallerimi de mahkum ettiler Balyoz davası’nda 16 yıl ceza alan Kurmay Albay Cüneyt Sarıkaya’ya babasından mektup: Sevgili oğlum Cüneyt ‘Paşa’ Bildiğin gibi sen benim hayallerimin paşası, hatta geleceğin Genelkurmay başkanısın. Görürüm göremem, artık yetmiş yedi yaşına gelmiş baban olarak, bunlar benim duygularımdır. Ben “Paşa olmana kaç yıl kaldı” derken, “Babacığım Tanrı izin verirse 2014 yılında” diye cevap vermiştin. Ben artık heyecan ve büyük bir umutla o tarihi beklerken, hiçbir ilgin olmadan, ‘Balyoz Harekât Planı’nın EKA’sı olarak adlanan Harp Akademileri’nde 25 personelin adının bulunduğu imzasız bir kâğıtta senin de adının yer almasıyla suçlanman ve on altı yıl ile cezalandırılmanla yargıçlar balyozlarıyla başımıza ve hayallerimize öylesine darbe ile vurdular ki, umutlarımız karardı. 1989 yılında Kara Harp Okulu Piyade sınıfı birincisi olarak mezun olduğun günden sonra, büyük bir aşkla çoluk çocuğundan uzak başarılı hizmetlerin sırasında görev yaptığın toplam on sekiz yıl içinde Güneydoğu’da 14 yıl, Gürcistan ve Afganistan’daki iki yıllık görevlerin sırasında gösterdiğin başarılardan sonra yapılan suçlamalarla seni 16 yıla mahkum edenler ideallerini ve çocuklarını da mahkum ederken, benim de baba olarak senin için beslediğim hayallerimi mahkum eden değerli yargıçların hukuk anlayışını anlamakta zorlanmaktayım. Sevgili ‘Paşa’ oğlum, Biraz geriye giderek kendi yaşamımdan örnek verecek olursam, bildiğin gibi, 12 Eylül 1980 darbesi sırasında Ankara Belediye Meclis Üyesi idim. Darbeciler meclisi feshedince benim üyeliğim de düşmüştü. Bununla kalmayıp bir gece yarısı saatinde, yirmiyi aşkın asker ve polis evimize baskın düzenleyerek arama yaptılar. Aramaları sırasında hiçbir suç unsuru bulamayınca, “Tabancan var mı” diye sordular. “Evet var, ancak ruhsatlıdır” dedim. Silahımı almalarıyla kalmayıp, çatı katında sözde saniyeli fitil bulduklarını söyleyerek beni sorgulamak üzere merkez komutanlığına götürdüler. Saniyeli fitil düzmecesiyle; “Nereden aldın, ne yapacaktın, hangi olaylarda kullanacaktın” gibi anlamsız sorularla sorgulandıktan sonra siyasi şubede kendilerine göre insanlık dışı yöntemlerle yeniden sorgulanmam sonrası Mamak’taki Sıkıyönetim Komutanlığı karargâhında yeniden yapılan sorgulanma sonunda sivil mahkemede cumhuriyet savcısı Selahattin Kemaloğlu’nun takipsizlik kararıyla salıverildim. Sorgulama sırasında elimden alınan ruhsatlı silahım ilgili şubenin “temiz” raporuyla tarafıma iade edildi. 1983’te ülkedeki demokratik ortama geçiş sürecindeki genel seçimlerde Ankara’dan milletvekili adayı oldum. Adaylığım Yüksek Seçim Kurulu tarafından o günlerdeki koşullarda işleyen radyo tarafından duyurulmasına rağmen, Milli Birlik Konseyi tarafından adaylığım engellendi. Biz aile olarak 1980 darbesinde darbe yiyenler şeklinde haksızlığa uğramışlığı kabul etmek zorunda kalmışken, senin bu süreçte suçsuz olduğuna eminiz. Bugün Balyoz davasına bakan yargıçların adil olmayacağının kamuoyunca da tartışmalara yol açması şekliyle, yüksek yargının daha adil olacağı kanaatimizi bir umut olarak taşıyoruz ve Türk adaletine inancımızı sürdürmekteyiz. Bir şehit babası ve bağrı yanık annesi olarak yakın günlerde seni ziyarete geldiğimizde gözyaşlarımıza engel olamayacağımızı düşünüyorduk. Oysa sen ve arkadaşlarını gördüğümüzde yüzünüzdeki aydınlık ve gözlerinizdeki umut ışığı bize moral kaynağı oldu. Bir kere daha ifade etmek gerekir ki, tüm meslek yaşamını onuruyla taşıyan şerefli Türk subayları olarak sizler haksız ve mesnetsiz bir suçlama ile itham edilmektesiniz. Bu noktadan hareketle yüksek yargının adaletine inancımızı yinelerken, milletimizin gözbebeği olan evlatları için adil bir kararın tecelli etmesini diliyoruz. Baban Emin SARIKAYA LONDRA (ANKA) İngiliz yayın kuruluşu BBC, Türkiye’de tutuklu öğrencilere ilişkin geniş bir habere yer verdi. Haberde, “Türkiye’nin gündeminde sıkça yer bulan Ergenekon ve KCK davaları, belki de bir isim altında anıldığı için sıkça tartışmaların konusu oluyor. Ancak tek bir operasyonla, tek bir çatı altında tutulmasa da, ülkenin en çok tutuklama yapılan kesimlerinden biri de üniversite öğrencileri” dedi. Yargılanan öğrencilere ilişkin çeşitli örnekler veren BBC, kasım ayının sonunda Middle East Studies Association of North America (MESA) “Akademik Özgürlük Ödülü”nü alan Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi’nin (TÖ Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü 3. sınıf öğrencisi Emine Akman, yaklaşık 16 aydır tutuklu yargılandığı davanın dünkü oturumunda da tahliye edilmedi. Akman, 14 Ağustos 2011’de Ataşehir’de bir arkadaşının evine giderken gözaltına alındı. Gözaltında fiziksel ve psikolojik işkenceye maruz bırakıldı. İşkence nedeniyle İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) başvuran Akman, polisDİ) verdiği rakamlarına göre 800’ün üzerinde üniversite öğrencisinin tutuklu olarak yargılandığını belirtti. Adalet Bakanlığı’nın ise ağustos ayında TÖDİ’nin raporunda verdiği rakamların gerçeği yansıtmadığını bildirdiğine dikkat çeken BBC, bakanlık açıklamasında, “Cezaevlerinde kaydı bulunan ve eğitim bilgileri doğru olan 275 kişinin tutuklu olduğu görülmüştür” denildiğini kaydetti. BBC’ye konuşan İstanbul ler hakkında da suç duyurusunda bulundu. Savcılık, Adli Tıp raporuna karşın, polisler hakkında “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verdi. Akman ise “PKK üyesi olmamakla birlikle örgüt adına suç işlediği” iddiasıyla yargılanıyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, Akman’ın 1 Eylül Dünya Barış Günü eylemine ve Muğla’da öldürülen Şerzan Kurt’u anma yürüyüşüne katılması da suç delili olarak gösteriliyor. üyeliği” veya “örgüte üye olmamakla birlikte, örgüt adına suç işleme, propaganda” olduğunu söyledi. İddianamede, bu suçların gerekçesi olarak ise “basın açıklamasına katılma, 1 Mayıs, 8 Mart eylemlerine veya YÖK protestosuna katılma” gösteriliyor. Kıvılcımlı, “Basın açıklaması okumanız değil, açıklama yapılırken orada bulunmanız bile iddianamede yer alıyor” diye konuştu. Üniversitesi öğretim üyesi ve TÖDİ gönüllüsü Zeynep Kıvılcım da Türkiye’de uzun yıllardır öğrencilerin tutuklandığını ve yargılandığını anımsatarak “Özellikle 20072008’den itibaren aynı operasyonla onlarca öğrencinin birden gözaltına alınması ve tutuklanması söz konusu oldu” dedi. Kıvılcım, öğrencilerin yaklaşık yüzde 90’ının Kürt öğrenciler olduğunu, haklarındaki temel suçlamanın ise “örgüt Adli Tıp uzmanları ‘Bulunan kemikler insana ait olabilir’ diyor ‘Anlamakta zorlanıyorum’ ? Ayhan Efeoğlu’nun bulunması için kazı yapan TAYAD’lı aileler, uzmanların “Kemikler insana ait olabilir” değerlendirmesi yaptığını açıkladı. İstanbul Haber Servisi 1992’de gözaltında kaybedilen Ayhan Efeoğlu’nun bulunması için hafta sonu Silivri’de kazı yapan, kemik parçalarına ulaşan TAYAD’lı aileler ve avukatları, Adli Tıp uzmanlarının fotoğraflara bakarak “Kemikler insana ait olabilir” değerlendirmesi yaptığını açıkladı. Aileler, bulunan kemiklerin Çerkezköy Savcılığı tarafından Adli Tıp Kurumu’na gönderileceğini ve incelemelerin yapılacağını, Çerkezköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ise “Kemikler insana aitse, kazı çalışması genişletilecek” sözünün takipçisi olacaklarını söyledi. Gözaltında kaybedilen Ayhan Efeoğlu’nun mezarının bulunması için Silivri’nin Beyci köyü yakınlarındaki ormanlık alanda 1 Aralık Cumartesi günü kazı çalışması yapan TAYAD’lı aileler dün Beyoğlu’ndaki İstanbul Barosu’nda bir toplantı düzenledi. Aileler adına açıklama yapan Nagehan Kurt, eski Özel Harekât polisi Ayhan Çarkın’ın Efeoğlu’nu nasıl öldürdüklerini anlattığını, nereye gömdüğünü bildiğini söylemesine kar Kemikler incelenecek 12 Eylül dönemi... TAYAD’lı aileler gözaltında kaybedilen Ayhan Efeoğlu’nun mezarının bulunması için Silivri’nin Beyci köyü yakınlarındaki ormanlık alanda 1 Aralık Cumartesi günü kazı yaptı. şın hiçbir savcının konuyla ilgilenmediğini, dava açmadığını söyledi. Ankara’dan başka bir soruşturma için Çarkın’ı Silivri’ye getiren savcının Ayhan Efeoğlu’nu nereye gömdüklerini sorduğunu, Çarkın’ın ise gelişigüzel bir yer gösterdiğini, söz konusu alanda doğru dürüst bir arama bile yapmadıklarını savunan Kurt, “Cenazemizi istediğimizi onlarca kez haykırdık. 1 Aralık’ta tarif edilen alana gittik, ellerimizle kazdık. Ağaçların, çalıların arasında yüzeye yakın bölgede halının altında bir hırka, bir ayakkabı, bir terlik ve birkaç ‘Arama yapmadılar’ ‘Suçsuz olduğuna eminiz’ kemik parçası bulduk” dedi. Bulunan kemiklerin insan kemiğine, hırkanın ise Efeoğlu’nun fotoğraflarında giyindiği hırkaya benzediğini ifade eden Kurt, “Topraklarımızı evlatlarımızın bedeniyle dolduran katilleri unutmayacağız” diye konuştu. Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Ebru Timtik ise “Şimdi devletin yapması gereken o bölgeyi baştan sona kazmak. Bunun için teknik imkânları var. Toprağın röntgenini çeken cihazlara sahipler, toprağı karış karış inceleyebilirler” dedi. Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay da Efeoğlu ile ilgili yaptıkları suç duyurusu üzerine İstanbul’da başlatılan soruşturmada ilerlemenin sağlanmadığını, dosyanın savcısının bile yeni belirlendiğini, TCK’ye göre 20 yıllık zamanaşımının da dolduğunu anlattı. Tunceli Çemizgezek’te geçen yıl toplu mezardan kardeşi Ali Yıldız’ın cenazesini çıkartan Hüsnü Yıldız da, “Biz, Ali’nin mezarı yokken eksik yaşıyorduk. Onu aldıktan sonra hep birlikte kahvaltıya oturmaya başladık. Vicdanlarımız rahatladı, birbirimizin yüzüne bakar olduk. Kayıplarımızın mezarlarını bulmakta kararlıyız” diye konuştu. ‘Vicdanımız rahatladı’ 20 BİN LİRA TAZMİNAT İSTEDİLER TUTUKLU GAZETECİLER’DEN 13 ARALIK ÇAĞRISI 1 yıldır duruşma günü bekliyorlar İstanbul Haber Servisi Poyrazköy davasında tutuklu emekli Binbaşı Levent Bektaş, cumhuriyet savcıları Zekeriya Öz, Murat Yönder, Ercan Şafak ve Fikret Seçen ile tutuklama kararı veren İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi yargıç Davut Bedir hakkında soruşturma izni verilmemesine itiraz etti. Bektaş’ın yargılandığı mahkemenin başkanı ve üyesi hakkında açtığı tazminat davasında ise 1 yıldır duruşma günü verilmedi. Bektaş’ın avukatları Celal Ülgen ve Hüseyin Ersöz, HSYK’nin, Poyrazköy soruşturmasını yürüten savcılar hakkında soruşturma izni verilmesine yer olmadığı yönündeki kararına itiraz etti. Bektaş, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Vedat Yılmazabdurrahmanoğlu ile üye yargıç Mehmet Karababa hakkında, 20 bin liralık tazminat davası açmıştı. İlk duruşma 1 Mart 2010’da yapıldı. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 3 Mayıs 2011’de görevsizlik kararı vererek, dosyayı ağır ceza mahkemesine gönderdi. Temyiz incelemesi yapan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 16 Aralık 2011’de kararı bozdu. 11 ay süre geçmesine karşın yeni duruşma günü verilmedi. Basın Konseyi Silivri’de toplandı İstanbul Haber Servisi Basın Konseyi Yüksek Kurulu aralık ayının ilk toplantısını dün Silivri’de gerçekleştirdi. Basın Konseyi üyelerinden oluşan heyet Adalet Bakanlığı’ndan aldıkları özel izinde Silivri Cezaevi’nle tutuklu bulunan gazeteciler Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Soner Yalçın, Mehmet Deniz Yıldırım ve Turhan Özlü ile açık görüşte bir araya geldi. Tutuklu gazeteciler, 13 Aralık’ta görülecek Ergenekon davasına destek için katılım çağrısı yaptılar. Gerçekleştirilen görüşmede tutuklu gazeteciler, diğer tutuklular gibi açık havadan yararlanamadıklarını, “toprağı, bitki yeşili ve sema maviliğini görmediklerini” söylediler. Görüşmede tutukluların cezaevindeki barınma ve yemek koşullarında nispi bir düzelme olduğu da dile getirildi. Gazetecilerin kendilerine haftada bir gün kısıtlı bir zaman içinde verilen internet bağlantısız bilgisayarlarda savunmalarını yazmaya çalıştıkları anlatıldı. Tutuklu gazeteciler, konsey üyelerine, “13 Aralık 2012 günü yapılacak duruşmada gazeteciler ve okurlarımız bizi yalnız bırakmasınlar” çağrısını da ilettiler. ‘Umut ışığı moral oldu’ İŞÇİLERDEN ZİNCİRLİ EYLEM İstanbul Haber Servisi HEY Tekstil şirketinin kapanmasının ardından tazminatları ödenmeden işten çıkarılan 420 işçi adına eylem yapan işçiler, Levent’te toplandı. İşçiler, Hey Tekstil’in sahibi Aynur Bektaş’ın TOBB Kadın Girişimciler Yöneticisi olması nedeniyle, TOBB binasına doğru yürümek istedi. Çevik Kuvvet ekipleri ise yürüyüşe izin vermedi. Grupta bulunan iki kişi TOBB İstanbul Binası’nın önündeki duvara kendilerini zincirledi. 15 dakika süren zincirli eylem polisin müdahalesi ile sona erdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle