16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 ARALIK 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER TÜREY KÖSE CİZRE KADEP Genel Başkanı, Diyarbakır Milletvekili Şerafettin Elçi (74), dün Cizre Ulucamisi’nde kılınan öğle namazının ardından toprağa verildi. Cenaze törenine BDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak ile milletvekilleri Ahmet Türk, Aysel Tuğluk, Leyla Zana, Sebahat Tuncer, AKP Şırnak Milletvekili Mehmet Emin Dindar ve Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir katıldı. CHP’nin Uludere’de bulunan heyetinde yer alan isimler tam kadro olarak cenaze töreninde hazır bulundu. CHP sözcüsü Haluk Koç da Ankara’dan gelerek cenaze törenine katıldı. Cenaze törenine katılanlar arasında, Prof. Dr. Gencay Gürsoy ile sanatçılar Ferhat Tunç ve Suavi de yer aldı. Tören sırasında PKK bayrağı açılırken bazı gençler “PKK halktır, halk burada”, “Elçi gururumuzdur” sloganları attı. Elçi’nin cenazesi nedeniyle tüm esnaf kepenk kapattı. Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da dün Mardin’e geldi. Baykal bugün Cizre’ye aileye taziyeye gidecek. 7 Şerafettin Elçi Cizre’de toprağa verildi ‘Hiçbir zaman göz kırpmadı’ (Fotoğraf: İBRAHİM YAKUT AA) şiddete Derin Duruşmalar! Keşke iki parça olsaydım da onlardan birisi Silivri’deki Beşiktaş merkezli 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde; öteki de Odatv davasının görüldüğü Çağlayan’daki İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi salonunda gözlemcilik yapmış olsaydı. Basın Konseyi Yüksek Kurul üyeleri olarak dün için yaptığımız görev bölümünde sevgili dostum Hüsamettin Cindoruk Ergenekon’u seçmişti. Turgut Kazan ile bana da Odatv’yi izlemek düştü. Ergenekon davasının başlama düğmesine basan savcı Zekeriya Öz halen İstanbul Adalet Sarayı’nda duruşmaların tanzimiyle görevli ya. Eski tecrübesi ile Silivri kampusuna giden yolun İstanbul’dan 105 kilometre uzakta olduğunu en iyi bilenlerden birisi olarak polisin asıl yoğunluğunu Çağlayan’daki o büyük binaya verdirmiş olmalı. Kapısında adalet arayanlara, biz buradayız der gibi gözleri kapalı, ellerinde terazi ve kılıç tutan melek heykellerinin bulunduğu büyük saraya girenler önce danışmadan 16. Ağır Ceza Mahkemesi salonunun yerini öğrenmekle yükümlü. Genç kızın yanıtı “Gazeteciler duruşması için geldiyseniz filanca katta, yok başka davanızın dosyalarına bakacaksanız asıl mahkeme salonu ve kalemi ise şu katta” şeklinde oluyor. Derdinizi anlatıp merdivenlere tırmanınca bu kez sizi özel güvenlik görevlilerinin yönettiği mekanik bariyerlerin başında sanıkların yakınları ve meslektaşlarının oluşturduğu izleyiciler kümesi karşılıyor. Yasaların, duruşmalar gizlilik kararı yoksa herkese açıktır hükmüne güvenerek gelmişler ama kime nasıl dert anlatsınlar ki? O göreviler soruyor: “Niye geldiniz?” Saf vatandaş rolünü üstlenip cevap veriyorum: “Duruşma gizli mi evladım?” Garip görevli şaşırıyor. “Yok değil ama savcı bey bir liste yapmış, adınız var mı?” Sessiz kaderini bekleyen sanık yakınlarına da, genç gazeteci meslektaşlara da, eski deneyimlerimi kullanmanın tam zamanı olduğunu düşünerek yüksek sesle, “Duruşma açık ise hiçbir savcının da, bakanın da bunu engelleme hakkı yok” diyorum ve bu tür duruşmalar için taşıdığım avukat kimliğimi de göstererek küçücük bir odadaki Odatv duruşmasını izlemek için kapıdan girmeye çabalıyorum. Meğer benden önce Ankara Baro Başkanı Metin Feyzioğlu, İstanbul’un eski Baro Başkanı Turgut Kazan ve CHP’li milletvekilleri İlhan Cihaner, Emine Ülker, Mahmut Tanal, Süleyman Çelebi, Kadir Gökmen, Melda Onur uygulamanın yasal olmadığını anlatmaya çalışmışlar ve başarmışlar. Emir demiri keser sözü ile iş yapmaya robotlanmış görevliler ise her defa bir hamle yapmaktan vazgeçmek istemeyerek durumdan vazife çıkartmak için Ali kıran baş keserlik yapmaya yelteniyor. Ne de olsa Zekeriya Bey’in emri altındalar ya. Başbakan Erdoğan’ın evinin altındaki çalışma bürosunda bulunan derin böceklerin günün manşetlerinde yer aldığı bir günün sabahında bizler, Gümüşsuyu’ndaki Odatv merkezindeki bilgisayarlarda bulunduğu savcı iddianamesine girmekle kalmayan, şüphelilerin iki yıldır Silivri’de tutsak olmalarına da yol açan o derin virüsleri kimin, ne zaman, nasıl ve de niçin konulmuş olduğunu çözmeye çalışan bir ağır ceza mahkemesinin duruşmasını izliyoruz. Kutsal savunma haklarını sınırlı olarak kullanmak için saatleri durdurmak kâbil olsa, dün dinlediğim Yalçın Küçük de, Soner Yalçın da, Hanefi Avcı da yelkovan ve akreplere kumanda edecek. Özellikle Hanefi Avcı teknik takip deneyimleriyle bilirkişi belgelerindeki çelişkileri lime lime yapıyor. Konuşmaları başkan ve üyeler tarafından ilgi ile dinleniyor diyebilir miyim? Hem evet hem de hayır. Çünkü sayın cumhuriyet savcısının sağ elindeki kalem bir 180 derece dönüş yapıyor ardından tersine düşüyor. Başkan bir gözü dava sanıklarında ötekisi ise kapıda yığınak halinde başlarını uzatmaya çabalayanları sessiz olmaya çağırmak için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Yazı saatim geldiği için 16.00 dolaylarında kalkıp dar aralıklardan geçmek için çabalıyorum. Hafifçe soranlar da var: Ne dersiniz? Tahliye edilirler mi acaba? Cep telefonumu açıyorum. Sevgili Metin Feyzioğlu’dan bir mesaj: Soner Yalçın ve Müyesser Yıldız haber gönderince bugün çakışan duruşmalardan Odatv’ye katıldım. Şimdi bir konferans için Ankara’ya yetişiyorum. İşte değerlendirmem: “Odatv’de gazetecilik yargılanıyor; gerçek tutuklular ise biz yurttaşlar çünkü gazeteciler, Silivri hukuksuzluğunu, iktidar içindeki iktidar kavgalarını, Türkiye’nin sürüklendiği dış politika çıkmazlarını bizlere açıkladıkları için zindana atıldı. Millet bunu görmeye ve ‘benim adıma yargılama yaptığını söylüyorsun ama adil degilsin, seni reddediyorum!’ demeye başladı. İşte bu yüzden artık yargılamayı milletten gizliyorlar, küçücük salonlarda yapıyorlar.”Haksız değilsin Sevgili Feyzioğlu. Haksız değilsin ama sana geceni biraz olsun aydınlatacak bir müjdeli haberim var: Soner salıverildi. O artık özgür. Darısı ötekilerin özellikle de bugün yargılamaları devam edecek Balbay ve Tuncer’in başına. Sahip çıkmalı, onurlandırmalı Baykal, Hürriyet’e yaptığı açıklamada, 1977 kabinesinde Elçi’yle beraber çalıştığını ifade etti. Elçi’yle özel bir yakınlık içinde olduğunu belirten Baykal, şunları söyledi: “12 Eylül döneminde de kendi kimliğiyle ilgili net tavrı nedeniyle anlamsız bir şekilde cezaevinde yattı. Oysa Kürt sorunuyla ilgili Türkiye’de çok saygı duyulması gereken bir tavrı ortaya koymuştu. En ileri talepleri ki o talep federasyondu, inançla ifade etti. Bunu ifade ederken de hiçbir zaman şiddete göz kırpmadı. Ne şiddeti bir araç olarak kullandı ne de örneğin PKK’nin kendisini kullanmasına izin verdi. Başından sonuna kadar Türkiye’deki Kürt kökenli insanların nasıl bir düzen içinde yaşaması gerektiğini dile getirdi. Bu dile getirişinin de bedelini ödedi. Biz bu sorunun çözülmesini istiyorsak, bu tür davranışlarda bulunan insanlara destek olmalıyız. Katılsak da katılmasak da Kürt sorunu konusundaki çözüm önerilerini demokratik bir anlayışla dile getiren insanlara sahip çıkmalıyız, onurlandırmalıyız.” Katliamın 1. yılında Uludere’de koyu bir yas vardı Önlüklerden Duruşma öncesi Halkların Demokratik Kongresi (HDK) İstanbul Gençlik Meclisi üyeleri tarafından yapılan basın açıklamasında ise tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması istendi. Açıklamada “Rektörlüğün gaz sıkışması demesine karşın Pınar Selek davasında olduğu gibi emniyet soruşturma başlatmış ve hiçbir delil olmamasına karşın arkadaşlarımız gözaltına alınmıştı.Arkadaşlarımız olmayan bir bombadan yargılanmaktadır. Emniyetin yürüttüğü süreç açıkça göstermektedir ki mesele patlamanın sebebini aydınlatmak meselesi değil, Kürt öğrencileri cezaevine atmaktır” denildi. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ) ? Selek gibi utansın TÜREY KÖSE Jandarma durdurdu Çağlayan’da kavga Ülkücüler BDP’li öğrencilere saldırdı İstanbul Haber Servisi İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 5 Mayıs 2012’de meydana gelen ve gaz sıkışmasının neden olduğu açıklanan patlamayla ilgili haklarında dava açılan 9’u tutuklu 13 BDP’li üniversite öğrencisinin davası gergin başladı. PKK’li oldukları iddiasıyla yargılanan öğrencilerin aleyhine tanıklık yapmak için adliyeye gelen ülkücü üniversite öğrencileri, tutuklu öğrencilere ve yakınlarına plastik şu şişeleri, soda şişeleri fırlattı ve kemerlerle saldırdı. Giderek şiddetlenen kavgaya 150 kişilik bir çevik kuvvet ekibi müdahale etti. “Alparslan Türkeş’in askerleriyiz” sloganlarını atan ülkücü öğrenciler adliyede Türk bayrağı açtı. Grup, temizlik yapan görevlilerin elindeki sopa ve diğer malzemeleri de saldırı aleti olarak kullandı. Giderek büyüyen kavga, polisin müdahale etmesi sonucu güçlükle engellendi. Ülkücü grup, çevik kuvvet eşliğinde adliye binasından çıkarıldı. Mahkeme heyeti ise avukatların “görevsizlik” talebini reddetti. Öğrencilerin tutukluluk hallerinin devamına hükmeden mahkeme, duruşmayı 19 Mart 2013’e erteledi. ULUDERE CHP heyetini, TSK tarafından “bombalanarak” öldürülen 17’si çocuk 34 yurttaşın katliamının 1. yıldönümünden bir gün önce aileleri ziyareti yürekleri yaktı. Uludere girişinde siyah bayraklarla, siyah başörtüleri, türbanları ile CHP’lileri karşılayanlar çocuklarının önlüklü fotoğraflarını gösterip “Bu önlüklerden utanın, bu çocuklar mı terörist?” diye Başbakan Tayyip Erdoğan’a isyan ettiler. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, “iktidarın vicdan körlüğü içinde olduğunu” söylerken İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’i “Provokasyonlara zemin hazırlamayın. Gelmek isteyenlerin sokulmadığı haberleri alıyoruz. İnsanların bu acıya, taziyeye ortak olmasına engel olmayın” diye uyardı. CHP Genel Başkan Yardımcıları Gülseren Onanç ve Sezgin Tanrıkulu, İzmir milletvekilleri Alaaddin Yüksel ve Mustafa Moroğlu, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, TBMM’deki Uludere Komisyonu’nun CHP’li üyesi Levent Gök ile Gençlik Kolları Başkanı Emre Doğan ile çevre illerin yöneticilerinin yer aldığı heyet dün sabah Şırnak’tan Uludere’ye geldi. 45 kilometrelik yol 1.5 saat sürerken dört noktada Jandarma tarafından durdurulduk. Bu arada çalan telefonlardan İstanbul’dan gelenlerin otobüslerinin Kasrik Boğazı’nda durdurulduğu haberleri geliyordu. Uludere’ye girdiğimizde önce siyah bayrakları görüyoruz. Sonra siyah başörtüleri, türbanlarıyla, kapkara giysileriyle ellerinde çocuklarının, eşlerinin, nişanlılarının fotoğraflarını taşıyan yan yana oturmuş acılı kadınları. Gözlerinde acı ve isyan, yakalarında MazlumDer’in “Roboski için adalet istiyoruz” yazılı kokartı var. Aileler, Başbakan Erdoğan’ın “Varsa yoksa Uludere. İkide bir sivil vatandaş diyoruz. Terör örgütünün mensubu da sivildir” açıklamalarına isyan ediyor. Çocuklarının fotoğraflarını, karnelerini gösteriyorlar. Medine Ürek, oğlu Salih’in önlüklü fotoğrafını göstererek Kürtçe isyan ediyor, yanın Öldürülenlerden Osman Kaptan’ın annesi Belkıs Kaptan çocuğunun fotoğrafını gösteriyor ve “Beş çocuğu var, 30 lira kazanmak için öldü” diye isyan ediyor. Aileler adına konuşan Zeki Tosun, CHP’lilere teşekkür ederken Erdoğan’a sert tepki gösteriyor: “Bize yapılan zulüm, katliam. Adalet istiyoruz. Başbakan bizi 1 yıl öncesine götürdü. İçimizi acıttı, yeniden kanattı. Bizim çocuklarımız terörist değildi, bu sözleri asla kabul etmiyoruz.” Yeniden kanattı Anmaya yasak MAHMUT ORAL dakiler bize sözlerini çeviriyor: “Katırların etleriyle çocuklarımızın etleri karıştı. Bu çocuklar parçalandı. Başbakan, bu önlükten utansın. Bu çocuklar mı terörist?” Sonra Ferhat Encü konuşuyor. “1 yıldır tek bir kişi yargılanmadı. Failler bulunmuyor, yok insanlar sivil mi değil mi tartışılıyor. Buraya gelenleri engellerlerse bütün aileler sınıra doğru yürürüz.” Ailelerden sonra Sezgin Tanrıkulu konuşuyor. “Hükümet vicdan körlüğü içinde. Buraya vicdan ortaklığı için geldik” diyor. Levent Gök, “AKP bu olayı kapatmak istiyor” derken CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun selam ve saygılarını iletiyor. Hüseyin Aygün, AKP’nin ailelerin acılarını tazminata indirgeyerek alay ettiğini söylüyor. Aygün, “Gelirken milletvekili olmamıza rağmen askerler namlularını doğrulttu araçlarımıza. Kimbilir halka neler yapılıyor?” diye de ekliyor. CHP heyeti, daha sonra mezarlığa gidiyor. Çorak topraklardaki mezarların üstü plastik çiçeklerle kaplı. Öldürülen nişanlısı Adem Ant’ın mezarı başında, elinde nişanlısıyla son fotoğrafıyla gözyaşı döken Garibe Ürek yürekleri dağlıyor. Gülseren Onanç gözyaşlarını tutamıyor. DİYARBAKIR Şırnak’ın Uludere ilçesinde geçen yıl 28 Aralık’ta sınırdan geçerken savaş uçakları tarafından bombalanarak öldürülen 34 köylünün anma törenleri için Gülyazı köyüne giden Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyeleri, İçişleri Bakanlığı’nın genelgesiyle jandarma tarafından engellendi. Bölgede kepenkler açılmazken, şoförler kontak kapattı, okullar da boykot edildi. Çeşitli illerde katliamda yaşamını yitirenler için anma törenleri düzenlendi. SGDF üyeleri Şırnak girişindeki Kasrik Boğazı’nda jandarma tarafından durduruldu. Jandarma, İçişleri Bakanlığı’nın gönderdiği genelge doğrultusunda köye gidişe izin verilmeyeceğini belirtti. SGDF Başkanı Ali Tektaş ve beraberindekilerin jandarma komutanıyla yaptığı görüşmeden bir sonuç çıkmadı. Tektaş, “Diğer kurumlarla birlikte Roboski’ye gideceğiz” dedi. Hayat durdu Yıldönümü nedeniyle Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Muş gibi birçok kentte esnaf kepenk açmadı. Öğrencilerin de okulları boykot ettiği ilçelerde, şoförler kontak kapattı. Uludere’de adalet yok Dış Haberler Servisi İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), Uludere’yle ilgili kimseden hesap sorulmamasını eleştirdi. Türkiye hükümetinin hâlâ etkin ve şeffaf bir inceleme başlatmamış olduğu bildirilen açıklamada, “Meclis incelemesi ile adli soruşturmanın da kesintiye uğradığı anlaşılıyor” denildi. Bağlar’da olay Bağlar ilçesi Sento Caddesi’nde Uludere olayını protesto eden gruba polis müdahale etmek istedi. Yüzleri maskeli iki kişinin attığı el yapımı el bombaları nedeniyle 2 polis yaralandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle