22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 ARALIK 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 ‘Komonist Nâzım Hikmet tevkif edildi’ DP’li vekilin Meclis’teki konuşmasından: Bu uğursuz kızıl kuduz Türk milletini ısırmak için hırlarken... 19291938 yılları arasında sık sık cezaevine giren Nâzım Hikmet, 1938 yılında askeri öğrencileri isyana teşvik ettiği savıyla açılan Donanma davaları nedeniyle 28 yıl 4 ay hapse mahkum edilmiştir. 17 Ocak 1938’den beri tutukludur. İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa’da “Dört Hapishaneden” şiirler yazmaktadır. 29 Ocak 1947’de CHP Giresun Milletvekili Ahmet Ulus, “Son günlerde kendini daha fazla gösteren komünist tahrikleri üzerinde, İstanbul’da sıkıyönetim komutanlığı tarafından yapılan tahkikatın durumu ve sonuçları” hakkında açıklama istediğinde İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer, “Türkiye’de komünizan faaliyetin 19191925, 19251928, 1928 ila 1935, 1935 ila 1945 ve 1945’ten bugüne kadar olmak üzere beş safhada açıklanabileceğini” vurgulayarak uzun uzun bu “safha”ları anlatır. Sökmensüer, 1. safhada TKP’nin kuruluşunu anlatırken, 2. ve 3. ve 4. safhalarda Nâzım Hikmet’in adını anar: “İkinci safhada komünist faaliyeti gizli cereyan etmiştir. Şefik Hüsnü ve Nâzım Hikmet başta olmak üzere 38 komonist İstanbul’da tevkif edilerek İstiklal Mahkemesi’ne verilmiş, bunlardan Şefik Hüsnü mahkemece 15 yıl hapse mahkum edildiğinden Avrupa’ya kaçmıştır. (...) 1928’de İstanbul’da 45 kişilik bir komünist şebekesi yakalanmış ve 1935 senesine kadar İzmir’de, Ankara’da, Trabzon’da, Adana ve Samsun’da muhtelif zamanlarda komünist yuvaları tespit edilmiştir. Bu devirde şiir ve edebiyat gerekse ilim sahasındaki faaliyet örtülü olmuştur. Nâzım Hikmet’in şiirleri şöhret kazanmış, Mark’sın, Engels’in ve diğer Marksistlerin eserleri tercüme edilerek aydınların mütalaasına sunulmuştur. (...) Dördüncü safhada 1938 ve 1939’a kadar Deniz Harb Okulları öğrencileri ile Yavuz harb gemisi mürettebatı arasına hulul teşebbüsleri meydana çıkarılmıştır. (...) Başta Nâzım Hikmet olmak üzere birtakım şairler ve romancılar sanat kisvesi altında komünist fikir ve inançlarını yaymağa başlamışlardır ki, bu neşriyat genç ve heyecanlı dimağlarda az çok müessir olmuştur.” Sökmensüer, “Son söz adaletindir” diye sözlerini tamamlar. Ahmet Gürkan, Meclis Başkanvekili tarafından “madde üzerinde konuşmaya” çağrılınca daha da celallenir: “Arkadaşlar, komünizmden bahsetmiyorum, Moskofizmden bahsediyorum, madde üzerinde konuşuyorum. Evet bu uğursuz kızıl kuduz Türk milletini ısırmak için hırlarken, onun ağzından sızan salyaları yalıyanları elbette tecziye edeceğiz.” Meclis tutanaklarında edebiyat tarihinin izini sürdük. Yüz binlerce sayfalık tutanaklar yakın tarihimizin korkularını, kavgalarını, o “zamanların ruhu”nu ortaya koyuyor. 20. yüzyıl savaşlarının, dünyada dolaşan “komünizm hayaletinin” ve bunun karşısında ortaya çıkan “komünizm aleyhtarlığının” yüzyılı. 20. yüzyılın bu korku ve kavgaları Meclis tutanaklarına Nâzım Hikmet, Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Hasan İzzettin Dinamo, Aziz Nesin başta olmak üzere “komünist” şairler ve yazarlara karşı saldırıların, küfürlerin, nefretin tarihi olarak yansıyor. Ve yıllar geçiyor, henüz 20. yüzyıl sona ermeden sağcıların bile Nâzım Hikmet’in “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine” hasretine kayıtsız kalamadığını görüyoruz. 1968 yılında Başbakan sıfatıyla Nâzım Hikmet’e Edebiyat “milli şair demenin en büyük parçalayan tahrikçilik” olduğunu söyleyen nutuklar Süleyman Demirel’in, 1999’da “Cumhurbaşkanı” olarak AGİT TÜREY zirvesini kapatırken Nâzım’ın bu KÖSE 1 dizeleriyle seslendiğine tanık oluyoruz. Zaman geçiyor, bazı siyasetçilerin tutanaklardaki “edebiyat parçalayan” nutukları eskiyor. Zamana karşı, tutanaklara karşı şiir galip geliyor... 21. yüzyılda bu tutanakları okurken bazen Sabahattin Ali gibi “Aldırma Gönül” diyor insan... Bazen de Nâzım Hikmet’in Şeyh Bedrettin Destanı’nda “Bedrettin yiğitleri”nin yenilgisinden sonraki dizelerini yineliyor: “Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların / zaruri neticesi bu! / deme, bilirim! / O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim. / Ama bu yürek / O, bu dilden anlamaz pek. / O, hey gidi kanbur felek, / hey gidi kahbe devran hey / der.” Efsane Katiller Kültürü Okul baskını ABD’de bireysel silah tartışmasını yeniden gündeme getirdi. Amerikalıların silah merakı bilinmeyen bir şey değil. Şimdi tartışma, çocukların bile rahatlıkla silahlara erişebildiği bir ülkede şiddetin nasıl engelleneceği... Okul basıp öğrencileri, öğretmenleri öldürme eylemi ilk kez yaşanmıyor. Yazık ki bu tür eylemlerin bir süre sonra gelenek haline gelebildiği, kültleştirildiği bir dönemden söz ediyoruz artık. Kendisini bu tür eylemler yaparak efsaneleştirmeyi düşünenlerin, birilerinden öç almaya kalkıp kendince ideolojisini kanıtlamak isteyenlerin katliam girişimleri yalnızca ABD’de değil, Norveç’te ya da Çin’de de yaşanabiliyor. Ama Amerikalıların bir başka özelliği, seri katilleri, bu türden katliamlar yapan tipleri efsaneleştirmesinde... Bu tiplerin bir süre sonra hayranları oluşuyor, bu eylemlerin kitapları yazılıp filmleri yapılıyor, internet üzerinden gruplar oluşturulup bunların ayrıntıları inceleniyor. Hayranları, hapiste yatan seri katillere mektuplar yazıyor, evlenme teklif ediyor, bir pop yıldızını izler gibi onun yaptıklarını ayrıntılarına kadar öğrenmeye çalışıyor. Bu hayranlığı yaratan kültürün aynı türden katiller yaratmasına belki şaşmamak gerek. ??? Amerika’daki insanların bir kısmı silahlanmayı lanetlerken bir kısmı kendilerini güvende hissetmedikleri için silah aldıklarını söylüyor. Aslında tam bir polis devleti olan ABD’de buna rağmen herkes kendisini korumak istiyor. Hatta bu son olaydan sonra kimileri, okullarda öğretmenlerin silah almasını bile önerdi. Türkiye’de özellikle Umut Vakfı yıllardır bireysel silahlanmaya karşı kampanyalar yapıyor, sempozyumlar düzenliyor. Türkiye’de hemen hemen 3 evden birinde silah olduğu düşünülüyor. Bizde belki bu türden katliamlar yaşanmıyor, ama şiddet giderek artıyor. Aile içi cinayetler, cinnet getirip eşini, çocuklarını öldürenler her gün sıradan haberler halinde... Yıllardır önlemler için bir sürü öneride bulunuluyor, ama büyük oranda silahın zaten ruhsatsız olduğu düşünülürse yasaklama, sınırlama gibi tedbirlerin pek işe yaramadığı da ortada... ??? Ben konunun yalnızca bireysel silahlanma sorunu olduğunu düşünmüyorum. Asıl önemlisinin, okullardan başlayarak ve hatta mahallelerde, semtlerde, sağlık ocaklarından başlayarak psikiyatrların, psikologların ve danışmanların çok daha ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum. Ruhsal bozukluğu olan biri pek çok ailenin hayatını bir tek eylemle karartabiliyor. Ya da bizde daha sık rastlandığı üzere, ani bir öfkeyle olmadık şeyler yapabiliyor. Son yıllarda psikiyatrlar sık sık uyarıyor, gençler hatta çocuklar arasında madde bağımlılığın arttığını, şiddete yönelme, öfke, yalnızca sanal âlemde yaşayıp gerçeklik duygusundan kopma gibi birçok ciddi rahatsızlığın çok daha fazla görüldüğünü söylüyorlar. Su nu ş Cesur kız Ahed, İstanbul’da ? İstanbul Haber Servisi Filistin’de korkusuzca İsrail askerlerine kafa tutarak dünya gündemine oturan 13 yaşındaki Filistinli Ahed Tamimi, Başakşehir Belediyesi’nce kendisine verilecek olan “Hanzala Cesaret Ödülü”nü almak için İstanbul’a geldi. Ahed Tamimi, Türkiye’de olduğu için kendini çok mutlu hissettiğini belirterek, sürekli Türkiye’de kalmak istediğini söyledi. Affedersek milliyetçi 14 Temmuz 1950 günü de tartışmalar sürer. DP’li Remzi Oğuz Arık “Nâzım Hikmet’i hapsettik kurtulduk. Ya o maskeli komünistleri ne yapacağız” diye sorar. DP’li Şevket Mocan “komünistin siyasi mahkum değil, vatan haini olduğunu” ifade ederken, tüm komünistlerden kurtulmak için toptancı bir öneri getirir: “Hükümet bu af kanunuyla bir satırlık ‘Komünist haini vatandır. Cezası idamdır’ diye sarih ve esasen vaat ettiğimiz bir kanunla buraya gelmeli idi.” Ulaştırma Bakanı Tevfik İleri “Nâzım Hikmet’in komünistliğinden şüphe etmek gaflet etmek olur” der ve şöyle devam eder: gençleri kırarız dusuna ve Türk bahriyesine kundak sokmak suçundan mahkum edilmiştir. (...) Dahası var, Nâzım Hikmet kupkuru bir Nâzım Hikmet değildir. Avrupa’da, Amerika’da ve dünyanın neresinde bir komünist teşekkül varsa orası Nâzım Hikmet için bayrak açmıştır, Türk hükümetinden Nâzım’ı alacağım, diyor. Biz saf ve temiz kalplerimizle acıyarak bu adamı dışarı çıkardığımız gün bütün komünist cihan Nâzım Hikmet’i ellerinden aldık diye övünecektir. Bu memlekette ve bu memlekete bağlı tertemiz yüz binlerce milliyetçi Türk genci, gözünü dört açmış aman Nâzım Hikmet’i affetmeyin diye yalvarmıyor mu? Bunu affettiğimiz gün bu gençlerin kalblerini kıracağız. İstirham ediyorum, bu davayı hıyaneti vataniye davası olarak ele alalım.” Nâzım Hikmet’i kapsam dışında bırakmayı amaçlayan önerge kabul edildi. Ancak, DP’liler Nâzım Hikmet’i kapsam dışında tutmaya çalışsalar da sonuç alamadılar. Nâzım Hikmet komünistlikle değil, Askeri Ceza Kanunu’na göre “askeri isyana teşvik”le suçlanıyordu. Ayrıca genel indirimle ilgili maddede yapılan değişiklik de Nâzım Hikmet’e yaradı. 12 yıl 7 ay hapis yatan Nazım Hikmet, DP’nin çıkardığı af kanunuyla özgürlüğüne kavuştu... Polis aracı kaza yaptı: 1 şehit ? DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Şırnak’ın Cizre İlçe Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Grup Amirliği’nde görevli polis memurlarını taşıyan sivil plakalı otomobil, CizreNusaybin karayolunun 10. kilometresinde şüpheli olarak değerlendirilen bir otomobili kovalarken şarampole yuvarlandı. Kazada sürücü polis memuru Ali Bektaş kaza yerinde şehit olurken diğer polis memurları yaralandı. ‘Hepsini asalım!’ 1950 yılında Adnan Menderes başbakandır. 13 Temmuz 1950’de Meclis’te af yasası görüşmeleri sırasında temel tartışmalardan biri Nâzım Hikmet’in af kapsamına girmesinin engellenmesidir. Nâzım Hikmet 12 yıldır cezaevindedir. DP Tokat milletvekili Ahmet Gürkan, Nâzım Hikmet’in de kapsama girmesi olasılığının altını çizer: “...Askeri Ceza Kanunu’nun işte 94. maddesi... Memlekette ismi, sözüm ona sanatı senelerdir bizi işgal eden Nâzım Hikmet, işte bu madde ile mahkum olmuştur. Arkadaşlar, mesele Nâzım Hikmet meselesi değildir. Mesele Türk milletinin varlığı davasıdır.” PKK kampları bombalandı ? DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır 2. Hava Kuvvet Komutanlığı 8. Ana Jet Üssü’nden önceki gece saat 20.00 sıralarında 10 adet F16 savaş uçağı acil koduyla havalanarak terör örgütü PKK’nin Kuzey Irak’taki kamplarını vurdu. 5 ayrı bölgede tespit edilen 15 hedefin vurulduğu, “Pars” ve “Atmaca” filolarının sürdürdüğü hava operasyonu gece yarısına kadar sürdü. ‘Nâzım Hikmet kahraman bir komünisttir’ “Nâzım Hikmet daha dün hapishanede, benim kalbimin bir yarısı Yunanistan’da her sabah kurşuna diziliyor, o bir yarısı Çin’de kurşuna diziliyor, dedi. Tahmin ederim ki, kalbinin geri kalan bir parçası da Kore’de kurşuna diziliyor. Bir kerre Nâzım Hikmet mutlak surette komünisttir, kendisi dahi inkâr etmemiştir, cesur bir komünisttir, kahraman bir komünisttir, ama komünisttir. Nâzım Hikmet komünistlikten mahkum edilmiş değildir. Biz komünistleri affetsek dahi Nâzım Hikmet işi halledilmez. Nâzım Hikmet Türk or Polis tehdit etti iddiası ? DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır’daki polis tarafından “dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle vurularak öldürülen Özgür Arda toprağa verildi. Arda’nın arkadaşı olan ve gözaltına alınan A.O, polislerce tehdit edildiğini belirtti. A.O, şunları söyledi: “Darp edilerek gözaltına alındık. Karakolda olay içinde olan polisleri teşhis ettik. Savcılıkta bir polis bana, ‘Kimlik istediğimizi, ‘Kaçma’ dediğimizi söyle. Yoksa başın yanar’ dedi.” YARIN: Gizli oturumda ‘edebi’ tehlike
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle