16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 ARALIK 2012 SALI 10 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun S S S S B B S S S S 10 8 11 12 14 14 12 10 11 12 HABERLER TÜRKİYE Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sivas Antalya S S S S S S B 9 10 7 8 7 2 18 Adana Mersin Erzurum Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B S S B B B B B B 14 15 1 11 12 11 11 6 6 3 Oslo K Helsinki K Stockholm K Londra Y AmsterdamB Brüksel B Paris Y Bonn Y Münih PB Berlin B 5 0 2 10 11 11 11 9 8 5 DIŞ MERKEZLER Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina B B K Y B Y B 9 11 2 11 10 17 14 Zürih Y 9 Moskova K 6 Aşkabat Y 11 Taşkent Y 8 Baku PB 3 Bişkek Y 7 Tiflis PB 5 Kahire B 18 Şam A 15 Tahran Y 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada topladığı binlerce insanın tanık olduğu konuşmasında, bir zamanlar “kardeşi” olan Cumhurbaşkanı’nın da, demokrasinin temel öğeleri olduğunu söylediği yasama, yürütme ve yargıya bindirme yaparak, “Karşımıza hep kuvvetler ayrılığı çıkıyor” dedi... Bu, Başbakan’ın bir yüzü. Gerçek yüzü! Birkaç gün geçti. Sözleri üzerine yapılan yorumların her devrin adamı dışında hiçbiri Başbakan doğru söylüyor demedi. Başbakan ise sanki kuvvetler ayrılığını karalayan söylemlerde bulunmamış gibi; NTV’deki 75 milyonu şaşırtan açıklamasında, “Kuvvetler ayrılığının en güçlü savunucusu benim” dedi. Bu, Başbakan’ın diğer yüzü. Gerçeği saklayan yüzü! ??? Başbakanları böyle de çevresindekilerin tek bir yüzü mü var sanki? Balık baştan kokar demişler, doğru söylemişler. İşte somut bir örnek: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın işkence gören kadın milletvekilinin yerinde olsa dağa çıkacağını söyleyen yüzü… …RTE’den “Bizim yolumuz bu değil” diye paparayı yiyince söyledikleri kuş oldu uçtu gidiverdi ve… Başbakan’ına hak veren öteki yüzü ekranlara yansıdı! Dağa çıkan teröristlerle kel alaka örnekler verdi Bay Arınç: Örneğin partisi kapatılmış ama dağa çıkmamış! ??? Bu olaylar çok gelişmişliğin örnekleri mi? Yok hayır. Zira iktidardakilerin bir yüzü doğruyu söylüyor. Sıkıyı görünce öteki yüzü aksini! Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar özdeyişinin… …AKP siyaset kültürünün postmodern yüzü! ??? Bekir Bozdağ; Başbakan’ın özellikle başkanlık sistemindeki düşüncelerini dışarıya yansıtan Başbakan Yardımcısı. Partileri Türk usulü başkanlık sistemine yatırmak için bu kez 2014’te halkın seçeceği Cumhurbaşkanı ile “sorunlar çıkacağını” öne sürüyor. Geçmişten bugüne uzanan gelişmelere bakalım: 2007’de AKP; Meclis’te A. Gül’ün seçiminde sorunlar çıkması üzerine Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesini sağlayan yasal değişiklikleri gerçekleştirdi. O sıralarda, o günden bugüne Başbakan RTE ve yandaşları halkın seçeceği Cumhurbaşkanı ile yürütme ve yasama erkleri arasında sorunlar çıkacağını içeren açıklamalar yapmıyordu. Ne vakit ki RTE başkanlık sistemini savunmaya başladı: Başbakan’ın önderliğinde, yandaşlar, yalakalar, halkın seçeceği Cumhurbaşkanı ile yasama ve yürütme erkleri arasında önlenemeyecek sorunlar çıkacağını söylemeye başladılar. Çankaya ile Meclis ve hükümetler arasında çıkacak siyasal bunalımlardan ülkeyi korumak için ne yapmalı? “Yapıyı” değiştirmeli! Zaten halkın doğrudan seçeceği Cumhurbaşkanı ile yarı başkanlığa fiilen geçilmiş olacağına göre tez elden Cumhurbaşkanı ile erkler arasındaki çatışmayı önleyecek önlemler almalı. Zira bugünkü “yapı” sürecek olursa Cumhurbaşkanı adayı vaatlerde bulunacak, sözler verecek, neler yapacağını anlatacak, bunların gerçekleşmesi aşamalarında yürütme ve yasama ile çatışacak… Her perşembe Başbakan’la Genelkurmay Başkanı’nı kabul etmeyecek… Başbakanların atadığı bakanları onaylamayabilecek(miş)... Öyleyse? Bekir Bozdağ’ın anlatımlarına göre; olası sorunları ortadan kaldırmanın işte çareleri: Cumhurbaşkanına öyle yetkiler verilmeli ki çıkaracağı kararnamelerle ülkeyi yönetmeli… Veto edeceği yasaları Meclis’in tekrar görüşmesini beşte üç gibi sağlanması olanaksız çoğunluğa bağlamalı... Yüksek yargı üyelerinin yarısını seçmeli… Ve… ...böylece bugün kuvvetler ayrılığının en güçlü savunucusu olduğunu söyleyen RTE; yarın üç kuvveti elinde ve emrinde toplayan bir konuma gelmeli, getirilmeli! ??? Özetleyelim efendim: Ülkenin selameti, insanların refahı için… RTE’ye diktatör tanımının üstü kapalı söylemi tek adamlığın bütün olanakları sağlanmalı… …Tabii Bozdağ’ın raftaki yalancı dolma örneği açıklamalarını yiyen olursa!.. Hayalinin değil, haber kaynağının peşindeler Gümrük Bakanlığı, PKK’nin hayali ihracat merkezine dönüşen Esendere Gümrük Kapısı’nda yaşananlara ilişkin haberlerimizin kim ya da kimler tarafından sızdırıldığının peşine düştü İLHAN TAŞCI GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY ANKARA Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bir “ilke” imza atarak, Esendere Gümrük Sınır Kapısı’nın PKK’nin finans/propaganda merkezine dönüştürülmesine ilişkin raporları ve bunu ortaya çıkaran müfettişlerin soruşturulmasına ilişkin dizi haberlerimizin “kaynağının” kim olduğunun kendilerine bildirilmesini “rica” etti. Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın onayıyla haberi kimin sızdırdığının peşine düşülürken “söz konusu kişi veya kişilerin bakanlık müfettişi olup olmadığının” bildirilmesi istendi. PKK’nin hayali ihracatla kendi finans merkezine dönüştürdüğü ve 45 şirketin 400 milyon dolarlık hayali ihracat yaptığı belirlenen Esendere Gümrük Sınır Kapısı’nda yaşananları müfettiş raporlarına dayanarak haberleştirmiştik. Raporlarda sınır kapısının “sık sık terör örgütü sempatizanları tarafından baskına ve tacize uğratıldığı, siyasi malzeme ve rant unsuru haline getirildiği” belirlemesi yapılırken “Esendere Sınır Kapısı faaliyet alanında yasadışı bayrak ve flama asıldığı, siyasi ve yasadışı sloganlarla terör örgütünün propagandasının yapıldığı” tespitine de yer verilmişti. Bakanlık müfettişlerinin raporundaki “Daha da vahimi, bölücü terör örgütü PKK sempatizanları tarafından gümrük sahası içerisindeki bayrak direğinden Türk milletinin ulusal onuru ve bağımsızlığının sembolü bayrağımızın indirildiği, bu durumu gösterir tutanağın Esendere Gümrük Müdürlüğü’nce Hakkâri Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü’ne gönde Haberi kim sızdırdı incelemesi başlatıldı Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın haberlere konu raporları “kimin sızdırdığının” peşine düştüğü anlaşıldı. Bakanlık müfettişlerince başlatılan inceleme, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın 22 Kasım 2012 tarih ve 27534 sayılı onayına dayandırıldı. Bu onaydan hareketle başlatılan inceleme kapsamında gümrük ve ticaret müfettişi Evren Kılıç ile başmüfettiş İsmail Gürselli’nin imzasıyla Cumhuriyet’e gönderilen yazıda, haberlere ilişkin olarak inceleme yapıldığı belirtilirken “inceleme nedeniyle bilinmesine gerek duyulduğundan haberlerin kaynağı ile söz konusu kişi veya kişilerin bakanlık müfettişi olup olmadığının 05.01.2013 tarihine kadar aşağıda kayıtlı müfettişlik adresine bildirilmesini rica ederiz” denildi. Onay ve taleplerden, Esendere Gümrük Sınır Kapısı’nda yaşananları ortaya çıkaran müfettişler hakkında bu kez de haberi sızdırdıkları gerekçesiyle inceleme başlatıldığı anlaşıldı. rildiği, başta (gümrük) müsteşar olmak üzere bakanlığın diğer merkez birimlerine de bilgi verildiği” değerlendirmesi dikkat çekmişti. Müfettişler, yaşanan kaçakçılık olaylarında sorumlulukları bulunduğu gerekçesiyle Gümrükler Genel Müdürü ve Personel Dairesi Başkanı’nın da aralarında bulunduğu bürokratların “görevi kötüye kullanma” suçundan soruşturulmasını istemiş, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı ise bürokratlarının soruşturulmasına izin vermemişti. Ancak bu olayları ortaya çıkaran Gümrük Başmüfettişleri Murat Şanlı, Ali Ortapolat ve Ahmet Ünal hakkında “yanlı rapor” hazırladıkları iddiasıyla soruşturma başlatılmıştı. Bu botun neyi tamamdı? AYKUT KÜÇÜKKAYA Şile’de batan kurtarma botunda antifriz de olmadığı ortaya çıktı Şile açıklarında 4 Aralık 2012 günü batan ‘’VolgoBalt 199’’ adlı yük gemisinin mürettebatını arama kurtarma çalışmalarına katılan ve makinesinin stop etmesi nedeniyle kayalıklara çarparak 3 personelin, 1 balıkçının yaşamını yitirmesine yol açan Kıyı Emniyeti Ge nel Müdürlüğü’ne ait KEGM7 botuyla ilgili bir ihmal daha ortaya çıktı. Botta, bitik akü ve faal olmayan otomatik pilotun ardından bir başka önemli eksiklik daha tespit edilmiş. 4 Aralık’taki kazadan birkaç gün önce hazırlanan “KEGM 7 botunun Kasım 2012 ayına ait Devri Çark Listesi”ne “Botu muzda mevcut antifriz yoktur” notu düşülmüş. Başmühendis, Makinist Mehmet Genç imzasıyla düşülen not Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’ne bildirilmiş. Cumhuriyet kazadan bir gün önce 3 Aralık günü “KEGM7 botunun emergency akü grubunun ömrünü tamamladığı ve acil ‘Zorla ölüme gönderildi’ İstanbul Haber Servisi Şile’de batan kurtarma botunun arızalı olduğu iddiaları üzerine, kazada ölen kaptan Cemil Özben’in eşi Günay Özben, eşinin zorla ölüme gönderildiğini belirterek “İnsan hayatı bu kadar ucuz değil. 7 yetim, 4 ağlayan eş bırakıldı” dedi. Özben, eşinin göreve çağrılış anını ve sonrasını şöyle anlattı: “Eşim işe çağrıldığında, ‘orada kaptan var, neden beni çağırıyorsunuz?’ dedi. ‘Sen görev alacaksın’ dediler. Eşim, ‘gerekçenizi bana bildirin’ dedi. ‘Diğer kaptan çıkamıyor, siz gideceksiniz’ dediler. 34 telefon geldi eşime. Sürekli bu şekilde konuşuldu. ‘Bu hava şartlarında çıkılmaz, resmen ölüme gitmektir bu’ dedi.” Kara tahliyesinin olay yerinde olmamasını, Kıyı Emniyeti’nin büyük bir hatası olduğunu da belirten Özben, “Siz eğer bir emri veriyorsanız, oradaki önlemi almak mecburiyetindesiniz” diye konuştu. olarak değiştirilmesi” rapor edildiğini; yine kazadan 7 gün önce 26 Kasım günü ise “otomatik pilotun çalışmadığı ve faal olmadığı” belirlenerek çizelge tutulduğunu dün “İşte ihmalin belgesi” başlığıyla duyurmuştu. Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü dün yaptığı yazılı açıklamada “akünün bitik, otomatik pilotun faal olmadığını” doğruladı ancak bu iki tespitle acil kurtarma botunun arızalı gösterilemeyeceğini iddia etti. Uzmanlar yalanladı ‘Hayata Dönüş davası tıkanıyor’ İstanbul Haber Servisi Çağdaş Hukukçular Derneği’ne (ÇHD) üye avukatlar, Hayata Dönüş operasyonları kapsamında görülen Bayrampaşa Cezaevi davasında mahkemenin çeşitli ara kararlar aldığını belirterek “Mahkemenin sorduğu ve istediği talepler özellikle askeri kurumlardan gelmiyor. Bunun yanında tanık olarak çağırılanlar da çeşitli nedenlerle mahkemeye gitmiyor. Bu nedenle yargılama tıkanıyor. Bu sıkıntıları kamuoyunun bilmesini istiyoruz” dediler. Avukatlar adına açıklama yapan Güçlü Sevimli, 33 erin yargılandığı davanın 15 Mayıs tarihine ertelendiğini belirterek yargılamanın temel sıkıntısının doğrudan iddianameden kaynaklandığını söyledi. İddianamede toplam 39 ere dava açıldığını ifade eden Sevimli, “Operasyonda sorumlulukları bulunan üst rütbeli askeri personele ve operasyonun karar mekanizması içinde yer alan memur, bürokrat ve devlet görevlilerine dava açılmamıştır. Üst rütbeli askeri personelin büyük çoğunluğu hakkında iddianame ile birlikte kaleme alınan takipsizlik kararıyla kovuşturmaya yer olmadığı tesis edilmiştir” dedi. Kaptan Cemil Özben’in eşi ve çocukları cenaze töreninde büyük üzüntü yaşamıştı. ‘Akıbetimizi bilmek istiyoruz’ Şişli Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nin yıkılıp yerine dev bir tesis yapılacağı iddiaları öğrenci, veli ve eğitimcileri isyan ettirdi SİBEL BAHÇETEPE Şişli Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi ile Bahçeşehir Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu’nun arazisinin bulunduğu alanın tapusunun Bulgaristan Ortodoks Eksahlığı Vakfı’na geri verilmesinin ardından gündeme gelen alana içinde otel, rezidans ve konutun da bulunacağı dev tesisin yapılacağı iddiaları, öğrenci, öğretmen, veli ve eski mezunları tedirgin etti. Taş Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Emrullah Turanlı’nın araziyi satın aldıklarını ve otel, rezidans ve konut alanları yapacaklarını söylemesi da öğrenciler ile eğitimcileri tedirgin etti. Şişli Endüstri Meslek Lisesi Eğitim Sen İş Yeri Temsilcisi Oğuz Kaan Bozkuş, “Burada eğitim gören bu kadar öğrenci ve eğitimcilerin akıbeti ne olacak?” diye sordu. Şişli Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi yöneticileri ise şuana dek kendilerine tebliğ edilen resmi bir yazının olmadığını, okulun ne olacağını bilmediklerini söylediler. Kıyı emniyetinin bu açıklamasına karşılık denizcilik alanında uzmanlığıyla tanınan internet sitesi Deniz Haber Ajansı (www.denizhaber.com.tr) Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı uzmanlarının açıklamalarına yer verdi. Haber portalı tarafından isimleri gizli tutulan bakanlık uzmanları bir deniz aracının emergency akülerinin eksik veya ömrünü tamamlamış olmasının o deniz aracının bağlı bulunduğu liman başkanlığı tarafından tutulmasına, ‘Liman Çıkış Yasağı’ koyulmasına yol açacağını söyledi. Aynı uzmanlar, acil müdahale botlarından eksik veya ömrünü tamamlamış olan emergency akülerinin yerine yenileri konulana kadar “denize elverişlilik belgesinin” iptal edileceğini de kaydetti. Uzmanlar Türk Boğazlarında görev yapan acil müdahale botlarında bir toplu iğnenin bile eksik olmaması gerektiğini sözlerine ekledi. ortaya çıkan ana unsurlardan biri olan delil hukukunun anayasası diyebileceğimiz cümle şudur: “Bir kişiyi neyle suçluyorsanız, onun delilini orta koymak zorundasınız; delil usule uygun elde edilmiş olmalı, hiçbir şüpheye yer vermeyecek kadar kesin ve net olmalıdır.” Bu anayasaya dayalı olarak delille ilgili herhangi bir şüphe varsa bundan sanığın yararlanması ilke olarak benimsenmiştir. Hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen deliller, bir kişinin suçlu olduğunu kanıtlasa bile mahkemelerce çöp sepetine atılmıştır. Geçen aylarda izlediğim bir cinayet filminin sonunda hâkim, sanıkla ilgili kimi delillerin saklandığını, kimilerinin değiştirildiğini görünce şu cümleyi kullanmıştı: “Bu durum cinayetten daha vahimdir.” ??? Anayasa Mahkemesi’nin 19 Aralık Çarşamba günü aldığı karar yukarıdaki satırları bir kez daha anımsamamıza neden oldu. Mahkeme, “Suç sabit bile olsa, bunu kanıtlayan deliller hukuk dışı yöntemlerle elde edilmişse, mahkumiyet verilemez” dedi. Bu davada yargılananların temsil ettikleri kurumlardaki yerlerine bakınca şunu söylemeden edemiyorsunuz: Bu kişiler hakkında hukuksuz delille dava açılıyorsa, güç sahipleri kime ne yapmaz. Silivri zulmünün kökü bundan ibaret. Hukuksuz deliller... Çürük gizli tanıklar... Gerçekleşmemiş olaylar... Üst üste yığılmış birbirine benzemez dosyalar... Delillerin sakatlanmış olduğu ya da hukuksuz elde edildiği ortaya konduğunda mahkeme heyetinin yanıtı şu oluyor: “Bu konudaki kararın hüküm aşamasında verilmesine...” Şöyle bir örnekle durumu daha net açıklayabiliriz: Yemek yapmak için gerekli bütün malzemeleri topluyorsunuz. Malzemelerin bozulmuş, küflenmiş, kullanım tarihi geçmiş olmasına bakmaksızın yemeği yapıyorsunuz. Bu konudaki uyarılar için de, “Yemek piştikten sonra tadına bakarken onu da kontrol ederiz” diyorsunuz. O noktada hangi malzemeyi ötekinden ayırabilirsiniz? Diyelim ki bütün malzemeler tazeymiş ama kullanılan yağ zeytinyağı yerine motor yağıymış, o yemek yenebilir mi? Delillerin hukuki olup olmadığına bakmaksızın davayı sürdürmek, buna ilişkin kararı hüküm aşamasına bırakmak böyle bir şey. Mahkemenin yıllar sürdüğünü düşünürseniz, verdiğimiz örnek hafif kalıyor. Zira dava birleştirmeleri çorba pişerken üzerine hoşaf ilave edilmesine, sonra kazanın büyütülerek hoşaf çorbasının üzerine hiç temizlenmeden balık konmasına, biraz da dondurmayla marul ekleyip, kaynadıktan sonra fırına verilmesine benziyor. Davalar böyle bir mantıkla yürürken, “Bırakın hukuk işlesin” demek ne anlama gelir? Artık benzetmenin devamını okura bırakıyorum! ??? Delil hukukuna girmişken benimle ilgili durumu da okurun bilgisine sunmak istiyorum. Hakkımdaki başlıca “delil”, bana ait bilgisayarlardan çıktığı iddia edilen notlar, dokümanlar. Bilgisayar verilerinin, yani dijital verilerin delil değeri taşıyabilmesi için bilgisayara el konduğu anda imajının çıkarılıp sahibine ya da avukatına verilmesi gerekiyor. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 134. maddesi bunu zorunlu kılıyor. Bana ya da avukatıma bilgisayarların imajı verilmedi. Ben 1 Temmuz 2008’de gözaltına alındıktan sonra 5 Temmuz’da savcılıkça sorgulandım. Savcı, “bilgisayarınızdan çıkanlar” diye başlayıp sorular sordu. Dava açıldıktan sonra delil klasörlerindeki polis kaydından gördük ki, benim bilgisayarların imajı 7 Temmuz 2008’de çıkarılmış. Bilgisayarım bir bakıma mühürlenerek içinde bulunan her şeyin hiç dokunulmadan kayıt altına alınması anlamına gelen “hash değeri” de o gün çıkarılmış. Bu, delilin sakatlandığını, hukuki yolla elde edilmediğini gösteriyor. Hukuk diliyle bunun delil değeri yok. Bunların ötesinde bana ait olduğu iddia edilen, 8 yıllık zaman dilimini kapsayan notların tümü 26 Şubat 2007 gecesi toplam 33.5 dakikada oluşturulmuş görünüyor. Kimileri bunun kanıtı nerede, yoksa mahkemenin kabul etmediği üniversite bilirkişi raporu mu diyor. Hayır, o değil. Bunun kanıtı ikinci iddianamenin 204 No’lu delil klasöründe, Emniyet terörle mücadele şubesi (TEM) polislerinin yaptığı, “1 No’lu delile ait özellikler” başlıklı çalışmanın içinde. Mahkemenin istemiyle TÜBİTAK tarafından yapılan incelemede de bu notların kopya olduğu vurgulanıyor. Bütün bu kuşkular, sakatlıklar yelpazesi içinde mahkeme, delillerin hukuki değeri olup olmadığına ilişkin kararını “hüküm aşamasında” verecek. Stajyer öğretmen tepkisi ANKARA (ANKA) CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter, stajyer öğretmenlerin derslere serbest kıyafetle girmelerinin önünü açan MEB’in aday öğretmen yönergesine sert tepki gösterdi. Serter yaptığı yazılı açıklamada, “Tek amacı türbanı okullara sokmak olan AKP, stajyer öğretmenler aracılığı ile okullarda türbanlı öğretmen döneminin kapısını aralamaktadır... Öğrenciler ve diğer öğretmenler üzerinde baskı yaratmak ve geleceğin türbanlı öğretmenlerine geçit sağlamak amacı ile planlanmış bir tezgâhtır. Bu kararla okullarda türbanlı, kotlu, şortlu, özensiz kıyafetli, peşmerge kıyafetli öğretmenler görülmeye başlanacaktır” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle