16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 ARALIK 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Kentlerden eğitime, sağlıktan ticarete... Tüm ülke dönüşüyor. Dönüşüm camlıcilalı beyanatlarla, demeçlerle başlıyor. Uydur kaydır yasalarla, yasaklarla sürüp gidiyor. Ahlaksızlık gırtlağa kadar dayandı dayanacak. Ama, örneğin... Yunus Emre’ye bile adaba edebe uydurmaktan da geri kalmıyorlar. İnşallah sıra Süleyman Çelebi’ye gelmesin. CHP’li olanına değil... Mevlidi Şerif’i yazan o muhterem zata. Yüzlerce yıldır okunan o kutsal ilahi nasıl başlıyordu? “Amine Hatun Muhammed anesi.. Ol sadeften doğdu ol dür danesi.. Çünkü Abdullah’dan oldu hamile...” Şimdi sayın parti sözcüsü çıkıp da “Şart mıdır, kimin kimden hamile kaldığını belirtmek?!” diye sorsa haksız mı? Bazı bakan demeçleri yüzünden masallar bile dönüştürülecek: Demeç nerede? Dağa kaçtı. Dağ nerede? Yandı bitti kül oldu. Hükümet Sözcüsü Arınç: “Ben de olsam dağa çıkardım!” dedi. Başbakan’dan fırça gelince... Demecini anında “revize” etti: “Dağa çıkmayı aklımızın ucundan geçirmedik!” Ama dilimizin ucundan kaçırdık! Da demedi, diyemedi. Korku dağları bekliyor. İktidarın önde gelenleri önde gidenleri Tayyip Bey’den korktukları kadar Allah’tan da korkuyorlarsa... Hepsi cennetlik! Bu korku, bazılarında ne yazık ki, “şirk” boyutlarına varmış durumda. Bu yüzden de... Komisyon başkanı, parti sözcüsü, bakanı ve düz milletvekiliyle cümlesinin bilcümle zırvası tevile yöneliyor. Ama laf cam dışına kayınca iş çatallaşıyor. “Kuvvet”, tamam.. “Ayrılık” ise iyi bir şey değil. Hele 5 vakit, “birlik ve beraberlik” nutku atan birisi için hiç değil. Ortalık karışınca, adamları kulağına eğiliyor... “Kuvvetler ayrılığının anlamını” bu kez tane tane anlatıyorlar. Ayıptır söylemesi bir intihal vakası yaşanıyor. Bu köşede latife olsun diye on gün önce yazdığımız “Başbakan’ın kastı kara, deniz, hava kuvvetlerinin ayrılığı!” lafını da belli ki okumuşlar ki... Evirip çevirip Tayyip Bey’in önüne koyuyorlar. O da zaten, askerliği kantinde yapmış da olsa, “en iyi müdafaanın hücum olduğunu” çok işi biliyor. NTV’deki röportajda gerine gerine CHP’ye şutunu çekiyor: “Onlar, darbecidirler, kuvvetler ayrılığından kara, deniz, hava kuvvetlerinin ayrılığını anlarlar!” diyor! Bize de “pes” demek kalıyor. O programda dağ da soruluyor. Arınç’a fırça o soruyla geliyor. rusuna verdiği Çehov’lu yanıtı hep akılda tutmak gerek: “Piyeste silah varsa sonunda patlayacaktır!” Bu iktidar dış destekli bir piyes oynuyor. Erbakan’ın “Milli Görüş”ünün “milli”si dışarıyı rahatsız etmişti. Bunu dış âlemi iyi algılayan Abdullah Gül çok iyi görmüş ve Tayyip Bey’le birlikte “gömleği” çıkarırlarsa önlerinin açılacağını anlamıştı. Başkan Bush’un seçim öncesi, hiçbir resmi sıfatı olmayan Tayyip Bey’i Beyaz Saray’da kabulü, Başbakan’ın Büyükanıt’la Dolmabahçe görüşmesinden bin kat daha mezarlık sırlarla doludur. 11. yılına giren piyesin senaryosu İsrail horozlanması ile Suriye kumarı dahil 2002 yazında Washington’da yazılmıştır. Koalisyonlardan ve “güçlü ordu”dan asıl bıkan Türk halkı değil, Amerikan Devleti. (Ki Amerika’nın hepsine dolaylı/dolaysız destek olduğu darbelerden yakınması söz konusu değildi!) DYP ve ANAP’ın kuşkulu biçimde seçimdışı kalması AKP’ye 100’den fazla milletvekili kazandırdı... Koalisyon dönemi kapandı. Sıra güçlü ordunun süngüsünü düşürmeye gelmişti. “Çuval” ile düğmeye basıldı... Terör liderlerinden birinin “gizli tanıklığı”... Ve Genelkurmay Başkanı’nın terör liderliğinden mahkum edilmesi ile Ergenekon’da zirveye ulaşılmak üzere... 3. perde biterken, sahnede artık ne TBMM var ne de güçlü ordu... Varsa yoksa “tek adam”. Tek adamla iş tutmak, iş görmek süper kolaylık. Suriye bunun kanıtı. Piyeste silah var... İlaveler de geliyor... Ne zaman nasıl patlayacağını Allah biliyor. AKP’den hâlâ umudunu kesmeyenler de keşke tahmin edebilse... Devir, Dönüşüm / Bölüşüm Devri Ortalık “revize demeç”ten geçilmiyor. Ama Sayın Arınç gibilerin kusuru yok. Tevil işinin başını ne yazık ki, belediye başkanlığı günlerinden beri Tayyip Bey çekiyor.. O günlerde “3. köprü değil. Tüp geçit!” diyordu. Unutuldu gitti. İstanbul Belediye Başkanı seçimlerindeki rakibi şimdiki bakanı Ertuğrul Günay’dı. Hayat da insanı revize ediyor! Başbakan bu kez, 3. köprüye karşı çıkanları lanetliyor. Milleti ve muhalefeti her gün “yemlemek” kolay değil. Muhalifsen... “Terör örgütü” adıyla bir suçlamadır gidiyor. Bugünkü ileri demokrasimizde ne çok terör örgütü ve üyesi var, say say bitmiyor! AKP iktidarında kimler terör örgütü üyesi olmadı ki? Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın mesai arkadaşı, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ... Gerçek terör örgütü PKK’ye karşı mücadele eden, ancak darbecilikle suçlanıp ağır cezalara çarptırılan TSK’nin önemli sayıda üst rütbeli subayı... Silivri’deki gazeteci, bilim insanı, yazar ve siyasetçi... Protesto eden öğrenci... Evinde “tehlikeli kitaplar(!)” bulunduran yurttaş... Hak arayan memur, emekli, işçi... Sonuç olarak eğer etkili muhalifsen!.. Biber gazı, basınçlı su, polis copu, tekme tokat, gözaltı, emniyet sorgusu, savcılık ve gerekirse mahkeme yolu... Başbakan’ın canını sıkan ODTÜ’lü öğrenciler gibi bir sabah evden alınıp götürülürsün. Terör örgütü üyeliğiyle suçlanırsın acil. Sorarlar, Nihat Behram’ın “Darağacında Üç Fidan”ını ve Lenin’in “Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı”nı... Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın fotoğraflarını... Evde bulunan haki renkli parka suçtur, daha önce 4+4+4 protestosuna katılmak da... Önceki bir eylemde çevik kuvvet tarafından oluşturulan barikatın önünde “uzun eşek” oynamanın hesabı sorulur, niçin slogan attıkları, kimlerden talimat ve emir aldıkları da... Çünkü iktidarın gençlik anlayışında biat vardır, itaat vardır, kuzu gibi olmak, “büyüklerin” her dediğini saymak. Yok öyle, kişisel iradeyle eylem yapmak! Başbakan televizyona çıkar, “Herkes bizim gibi düşünsün istemiyoruz” diye başlar söze, ama ardından öğrencileri terörist olarak suçlar. ODTÜ’lü öğretim üyelerini fırçalar; ne biçim öğrenci yetiştirmektir bu? Oysa ne biçim ülke yönetmektir ki bu? Memlekette neredeyse her hak arayışı ve protestonun yanıtıdır, “terör örgütlerinin amaçları doğrultusunda faaliyette bulunmak”. Kamu malına zarar vermek... Görevli memurlara darp ve etkin direnmek... 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet etmek. HHH Ötekileştirici, kendilerinden olmayanın tehdit, tehlikeli, suçlu, sanık, zanlı sayıldığı bir süreç. Yeterliliğin, bilginin, birikimin, donanımın önemsiz sayılması... Bir yerde, yandaş olmak bütün mesele. Her alanda, her birimde kadrolaşma. Şile’de fırtına nedeniyle kayalıklara çarparak batan ve 4 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan kurtarma botunun arızalı olarak görevlendirildiği ortaya çıktı dün. Eşinin savlarına göre botun kaptanına, işten çıkarma tehdidiyle “görev alması” için baskı yapıldığı da. Kimlerdir bunun sorumlusu? İktidarın yılların birikimine ve deneyimine sahip Sivil Savunma Genel Müdürlüğü’nü kapatması ve yerine kendi kadrolarını yönetici olarak atadığı birimler oluşturmasının etkisi var mıdır? AKP kadrolaşmasının sonucu mudur acılar? Tekerli tekerleme Artık her şey açık Ve göstere göstere.. Yeminlerden “Atatürkçü ilke ve devrimlerine, laikliğe bağlılık gibi tehlikeli ifadelerin” kalkacağı da belli oluyor. Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da... O özü sözü bir içtenlikle konuşuyor: “Bu bir süreçtir. Çok güzel neticeler alındı. Ak Parti hükümeti olarak bu süreci devam ettireceğiz!” “Bu süreç”, 3 Kasım 2002’de başlayan ve 11. yılına giren süreç. Söz süreçten açılınca, Rusya Devlet Başkanı Putin’in, Ankara’da Patriot so Ayrılık zor kelime Hürrem ile düşürdüğü seviyeyi siyaset sosyolojisiyle yükseltmeye yöneliyor. “Kuvvetler ayrılığı”nı bütün engellerin (ve kötülüklerin) anası diye ilan ediyor.. Ortalık karışıyor. Özellikle de bazı kavramlar 50’sinden sonra öğrenilince karışıyor. Allah’tan, Allah vergisi bir pratik mantığı ve belagatı var. Bu sayede 10 yıldır yandan ve camdan idare ediyor. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Bostancı’da ‘Sanatçılar Girişimi’ Parladı! Pazar günü Bostancı Gösteri Merkezi’ni hıncahınç dolduran 4500 yurtsever, Sanatçılar Girişimi’nin büyük organizasyonuyla çok tatmin edici bir gün geçirdiler. Saat 17.30’dan gece 23.30’a kadar süren altı saatlik maratona imza atanlar arasında ülkenin en önemli sanatçıları vardı. Herhalde hiçbir organizatörün başaramayacağı kapsamda düzenlenmiş bir aktivite olan “Büyük Buluşma”nın içinde Ataol Behramoğlu’ ndan Tarık Akan’a, Mehmet Aksoy’dan Nejat Yavaşoğulları’na, Ümit Zileli’den Edip Akbayram’a, Genco Erkal’ dan Timur Selçuk’a, Sadık Gürbüz’den Kubat’a, ülkenin sayısız aydını vardı. Gece inanılmaz bir çoşku ile sürdü. Sanatçılar Girişimi’nin kökü, neredeyse bir yıl kadar önce sekiz sanatçı dostumu, eşimle birlikte evde yemeğe davet etmemizle başlamıştı. O gün, zaten sık sık birlikte kafa patlatan sanatçılardan Ataol Behramoğlu, Orhan Aydın, Levent Kırca, Edip Akbayram, Ümit Zileli, Orhan Kurtuldu, Mehmet Güleryüz ve ben, eşlerimizle beraber ülkenin durumunu ele almıştık. Doğal akışta bu demokratik tepkiyi yaşama geçirme kararı aldık. Gerisi zaten kamuoyunun malumu. Aslında bu cümle de abartılı. Çünkü bu ülkede, aydın insanların en azından kendilerine göre(!)haklı gerekçelerle iktidara olan eleştirilerini, duyulur şekilde halka iletecek cesarette “medya organı”(!) yok denecek kadar az. Sanatçılar Girişimi olarak beklentilerimizin de ötesinde bir başarıya ulaşan gece ile ilgili bazı kritik notlarım var: Behramoğlu’nun yüreklendirici açılış konuşmasından ve bazı değerli sanatçılardan sonra sıra bana geldi. En çok alkış alan vurgulamam şuydu: “Ya hâlâ ‘sen Kemalistsin, ben sosyalistim, sen sosyal demokratsın ben Troçkistim’ gibi ayrımlarla birbirimizi yiyip ayrışacağız ve o zaman seçimlerden sonra yakınmanın bir anlamı olmayacak, ya da yumruk gibi ana muhalefetin etrafında birleşip, diğer muhalif partilerle, sivil toplumla el ele verip önümüze dikilen barikatları yıkacağız. Bunun adına ister mantık evliliği deyin, ister aşk veya tutku, buna mecburuz. Bunu başarıp karanlığı sandıkta yeneceğiz. Ana muhalefete çok iş düşüyor: Lütfen artık engin ufukları, bize ait olmayan sularda, beyhude çabalarla aramayın. Kendi sularımızda, şu salonda arayın.” Konuşmamın ardından kürsüye gelen Kılıçdaroğlu, bu mesajı aldığını ve “Ortak paydaların öne çıkarılması gerektiğini, bu paydanın da Mustafa Kemal Atatürk olduğunu” söyleyerek salondan büyük alkış aldı ve umut verici kararlı bir konuşmanın ardından salondan ayrıldı. Gecenin devamında birçok coşturucu müzik, nefis şiirler ve tiyatro bölümleri izlendi, tüm sanatçılar Timur Selçuk’un piyanosu başında birleşip beraber geceye nokta koyan şarkılar söylediler, KadıköyMaltepeBeşiktaşSarıyer belediyelerinin desteğini de alan muhteşem buluşma sona erdi. Gecede yorumunu yapmak istediğim iki nazar boncuğu oldu. Birincisi sevgili Melike Demirağ, salondakilere, attıkları sloganlar konusunda ikazlar yaptı ve bunda ısrar etti. Gereksiz bir gerginlik oldu. Kimse, hele bu konuda yetkisi olmayan biri, böyle coşkulu bir salonun sloganlarına karışamaz. İkinci ve çok daha vahim olay, Levent Kırca’nın Kılıçdaroğlu ayrıldıktan sonra yaptığı konuşmaydı. Değerli arkadaşım olayların biraz eski yorumunda kalmış ve salonda yaptığım, tüm muhalefetleri ana muhalefetin önderliğinde birleştirme gereği fikrinin aldığı desteğin de farkına varmamış. “Kılıçdaroğlu’nun kendisinin sırasında konuştuğunu ve CHP propagandası yaptığını” söyleyen Kırca, kusura bakmasın ama durumu ıskalamış. Birincisi, Kılıçdaroğlu’nun orada bir konuşma talebi veya sırası yoktu. Bizlerin büyük ısrarıyla Bostancı’yı programına aldı ve Menemen’den kalktı geldi. Bir konuşma yapmasını ise Sanatçılar Girişimi adına kendisinden Behramoğlu rica etti. İkincisi, konuşmasında “yumruk gibi birleşme” kararlılığımızı destekleyen ortak paydayı savundu ve topa girdi. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? İtiraf etmem lazım ki, bunlar solun ve ulusalcıların eski kronik hastalıkları. Artık bu kaprislere vaktimiz kalmadı! Seçimleri kazanmak için oyları tek sepette toplamaya mecburuz. Bu da ana muhalefete açık bir destek vererek, onu eleştireceksek de yapıcı şekilde yörüngesini düzelterek olur. Eskisi gibi “Biz her partiye eşit mesafedeyiz. Kimseyi tutmuyoruz” nakaratına devam ederseniz, Silivri ve diğer zulümhanelerdeki can kardeşlerimiz daha çok acı çekerler, hak etmedikleri işkencelere maruz kalırlar. Bu nedenle herkes artık ayağını denk alsın ve demode şovlara kalkışmasın. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenç@yahoo.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Çeşitli 1 eğilimlerin 2 ve düşün celerin yö 3 netimde et 4 kisini kabul 5 eden siya 6 sal sistem. 2/ Demiryo 7 lu... Antik 8 dönemlerde 9 Güneybatı Anadolu’ya 1 2 3 4 5 6 7 8 9 verilen ad. 3/ 1 S U Z A F O N B Binek hayvanla 2 A L A R A O B A rının sırtındaki 3 O T A Ğ oturmalık... Briç 4 L U N A A F B İ T L A te roberi oluşturan N iki bölümden her 5 M E T A F O R İ Ş A R E T biri. 4/ Bir nota... 6 U A B A K Afrika’da bir 7 R A K I U Y A R I ülke. 5/ Fütüvvet 8 İ D E şeyhi... Bir spor 9 A L I Ç P O T takımının gözde oyuncusu... Bir gıda maddesi. 6/ Onarım. 7/ İzmir’in Çeşme ilçesine bağlı, Türkiye’nin sörf yapmaya en uygun deniziyle de tanınmış turistik belde. 8/ Şekerkamışından elde edilen sert bir içki... Manda yavrusu. 9/ Dört Halife’den sonra İslam devletinin başına gelen hanedan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Vaktinden önce doğmuş bebek. 2/ Tasarı... Kemiklerin yuvarlak ucu. 3/ Bir topluluğu oluşturan bireylerden her biri... Din adamlarının simgesi sayılan başlık. 4/ Rutenyum elementinin simgesi... İsrail’in plaka imi. 5/ “ gerdan üstüne bir de ben gerek” (Karacaoğlan)... Düşünceden çok, ince ve lirik duygulara yer veren sanat yapıtı. 6/ Akdeniz Bölgesi’nde bir akarsu... Taşlık yer, çıplak tepe. 7/ Asya’da bir ülke... İsviçre’ye özgü, ağaç kütüklerinden yapılan dağ evi. 8/ Dinç, canlı... Azerbaycan ve Kars yöresine özgü telli bir çalgı. 9/ Müslüman olmayanların, özellikle Yahudilerin mezarlığına verilen ad.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle