16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 ARALIK 2012 CUMARTESİ 14 Yasadışı Yetki laştırma demokratik, sosyal U Bakanı Binali hukuk devleti” Yıldırım, fiili bir yarı olduğu yazılı. Hangisi Yüce Ticari İşletme HP’li Süheyl Batum, AnayaBatum, vatandaşından dava sa Mahkemesi’nin artık bir “ik başvurusu karşılığı tıkır tıkır paC tisadi kuruluş” olduğunu Meclis ra alan Anayasa Mahkemesi’nin kürsüsünden açıkladı: “Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunu yeniden yaptınız. 47. maddesinde ‘Bireysel başvurular harca tabidir’ demişsiniz, harç alıyorsunuz, 150 lira. Eğer başvuru kabul edilmezse, 2 bin lira da ceza alıyorsunuz. Bir kişi ‘Hakkım, hürriyetim ihlal edildi’ diye başvuracak, ‘Ver 150 lira.’ Kabul etmediniz, ‘Ver 2 bin lira.’ Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne o birey başvuru yaptığında parasız. Başvurusu kabul edilmez bulunursa, herhangi bir ceza alınmıyor. Anayasa Mahkemesi’ne başvuru ise 150 lira, eğer kabul edilmezse sunturlusu 2 bin lira. Çünkü size göre bu hak arama hürriyeti falan değil, iktisadi bir faaliyet, Anayasa Mahkemesi de ticari bir işletme.” başkanlık sistemi ile yönetildiğimizi, bu fiili durumun anayasada yapılacak değişiklik ile adının konması gerektiğini söylemiş. Anayasa dışı bir yöntemle yönetildiğimiz, iktidarın yasadışı yetki kullandığı itiraf edilmiş oluyor böylece... Anayasada Türkiye’nin “laik, iktisatçı Başkanı Haşim Kılıç’a tahsis edilen arabaya ödenen miktarı da duyurma gereği duydu: “Ayda 7 bin 600 Avro.” Yani, yaklaşık 20 milyar Türk Lirası. ntalya’daki Devrim İlkokulu’nun imam hatip lisesine çevrileceğini duyurmuştuk. Devrim İlkokulu’nda öğrencilik yapmış okurumuz Bülent Barut, okulun son durumunu aktardı: “Okulun bahçesindeki Atatürk büstü de yerinden kaldırıldı. Büstün olduğu yerin altı kemer şeklindeydi ve öğrenci iken o kemerin altına girip yağmurdan korunurduk. Kemer de büst de kaldırılmış maalesef.” Karşıdevrim imam hatip lisesi için önceden hazırlık yapılmış demek ki... A Hazırlık uygulanıyor? Laiklik mi, demokratiklik mi, sosyallik mi, hukuksallık mı? Yanıt “Hiçbiri” olduğuna göre, şu anda geçerli anayasanın bir hükmü kalmamış. Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının paşa gönlüne göre yönetiliyoruz açıkçası... re, günlük siyasete yönelmiyor, iktidardaki güçlerin dümen suyuna girmiyor, cesaretle olayların ve gelişmelerin üzerine gidiyorlar. Tek kaygıları, kamuoyunu gerçeklerle buluşturmak... Ve en önemlisi, arkalarında neredeyse yüz yıldır bağımsız çizgisini sürdüren Cumhuriyet gazetesi var! Ne mutlu bize ve onlara... Cin Şişeden Çıktı 1991 tarihli Amerikan kaynaklı strateji raporlarında yer alan Türkiye’nin “bölgesindeki dinamik, demokratik, güvenilir tek Müslüman ülke” imgesini 3 yıl içinde alaşağı eden gelişme 1994 yılında DEP milletvekillerinin yaka paça parlamentodan atılmaları olmuştu. Amerikalı stratejistler Türkiye’yle ilgili gelecek öngörülerini yıllardır Kürt sorunu üzerinden inşa ediyorlar. 1994 yılının öngörüleriyle bugünkünü karşılaştırırsak arada farklar var mı? 1994, yemin krizinin ardından DEP’lilerin tutuklandıkları yıl. 18 yıl sonra Türkiye bu kez de BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması meselesiyle karşı karşıya. Bu olay ister istemez 1994’ü yeniden anımsattı. 1994’te Avrupa Parlamentosu Türk hükümetinin tavrını kınıyor, Türkiye’deki Kürt halkına özerlik çağrısında bulunuyordu. Avrupa’nın yanında ABD de kötümserleşmişti. Amerikalıların 1991’de bölgesindeki demokratik denge unsuru olarak tarif ettikleri Türkiye, üç yıl sonra her cenahta yerin dibine geçiriliyordu. Türkiye, Kürt sorununda çözümsüzlüğe kilitlendikçe, dıştaki algısı bozuluyordu. Bu arada Rand Corporation’dan Graham Fuller, Kürtlere kültürel bağımsızlık tanıyan bir federasyondan ya da yarı özerklik modelinden söz ediyor, askeri çözümün sorunu daha da çetrefil hale getireceğini söylüyordu. O yıllardaki Çiller iktidarı ise dıştan gelen tepkilere karşı bugünkü hükümeti andırır biçimde “Ne derlerse desinler, işimize karıştırtmayız” yaklaşımı içindeydi. Uzmanlar arasında siyasal inisiyatifin PKK’nin eline geçeceği uyarısında bulunanlar da vardı. ABD eski büyükelçisi Abromowitz ise Kürt sorununun kronikleşeceğinin altını çiziyordu. (Bkz. Nokta dergisi 2026 Mart 1994) 2012’de Tayyip Erdoğan hükümeti dokunulmazlıkları kaldırmayı göze alabilecek mi? Alırsa bunun dışta büyük bir tepkiye yol açacağını kestirmek zor değil. İçte de yeni bir mevzi ele geçirilmiş olmayacak, tersine PKK safları genişleyerek güçlenecek. HHH Şimdi de Amerikalıların 5 yılda bir yayımladıkları Global Eğilimler 2030 başlıklı rapordaki Türkiye öngörülerine bakalım. Raporun ülkeler arasındaki güç paylaşımına ilişkin bölümünde Türkiye’nin global ekonomide daha güçlü olabileceğine değiniliyor. Demografik eğilimleri inceleyen kısımda doğurganlık oranında keskin düşüşler görüldüğü ve Afrika ile Güneydoğu Asya’dan işgücü ithal edebileceği belirtiliyor. Ancak asıl önemli nokta başka yerde. Raporda yer alan “Dünya için gelecek senaryoları” arasında Türkiye’nin ismi, “Cin şişeden çıkınca” senaryosunda geçiyor: Kürdistan oluşumunun Türkiye’nin bütünlüğüne tehdit olacağı ve bölgesinde önemli bir çatışmaya girme riskini arttırdığına değiniliyor. Türkiye’nin Kürtlere uyguladığı sertlik yanlısı siyaset geçmişte Batı ile uzaklaşmasına yol açtı. Bugün ise bunun doğuracağı risklerin çok daha büyüğünü Suriye’ye bulaşmış olarak zaten taşıyoruz. Suriye Kürtlerinin talepleri Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi’nin gerisine düşmeyecektir. Türkiye’nin bu yeni oluşumlardan etkilenmemesi mümkün değil. Barış içinde mi çözeceğiz, kan dökerek mi? Dokunulmazlıkların kaldırılması çatışmacılığı arttıracaktır. Vazgeçilmesi dileğiyle... ürkiye GaT zeteciler Cemiyeti Sedat Si mavi Ödülü’nü, daha önce Cumhuriyet’ten “Rabıta” adlı araştırmasıyla Uğur Mumcu, “Antika Talanı” dizisiyle Özgen Acar, “Yolsuzluk Devlet Zirvesinde” dizisiyle Doğan Akın kazanmışlardı. Bu yıl da bu ödülü, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad söyleşisi ile Ankara Cumhuriyetçilerin Başarısı Temsilcimiz Utku Çakırözer aldı. Ödülü kazanan Cumhuriyetçilerin ortak özelliklerini sıralarsak: Hepsi; meslek ilkelerine sıkı sıkıya bağlılar, çalışkan ve üretkenler, gazetecilik dışında sapmalara, maceralara, güdülenmele er alanda olduğu gibi üniversiteyi de tek parti organı haline getirmek için H yeni bir taslak hazırlandı. Taslağa göre, TÜ YÖK lu tarafından seçilen iki; kurul tarafından ilgili üniversitenin profesör unvanlı öğretim üyeleri arasından seçilen iki; bu dokuz üyenin ilgili üniversitenin mezunları arasından seçtiği bir ve son üç yıl içinde üniversitenin bulunduğu ildeki vergi mükellefleri içerisinde en çok gelir vergisi ödeyen gerçek kişiler ya da kurumlar vergisi ödeyen tüzel kişi temsilcileri veya ilgili üniversiteye en çok bağışta bulunanlar arasından seçtiği bir kişi olmak üzere on bir üyeden oluşması öngörülmektedir. Taslağa göre, üniversite konseyi, rektör ve dekanları seçtiği gibi, üniversite stratejik planının onaylanması, üniversitenin yatırım programının ve bütçe tasarısının hazırlanması, öğrenci kontenjanlarının tespiti, sözleşmeli öğretim elemanlarına ödenecek ücretlerin belirlenmesi bildiğimiz YÖK’ün başına Türkiye eklenecek ve “TÜ YÖK” olacak... Tüm Öğretim Elemanları Derneği Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, taslağın “Üniversite Konseyleri” kurulmasına ilişkin hükmüne özellikle dikkat çekiyor: “Üniversite Konseyi’nin, üniversite öğretim üyeleri tarafından her biri farklı fakültelerde görev yapan öğretim üyeleri arasından seçilen beş; Bakanlar Kuru gibi konularda da tek söz sahibi kılınmıştır. Bu durumda, tüm üniversitelerin üzerinde mevcut bulunan YÖK’e ek olarak her üniversitede ayrı bir YÖK ihdas edildiğini söylemek yanlış olmayacaktır.” Taslağa göre, yabancılar da artık üniversite açabileceklerine göre, Türkiye ya da Türkçe eki ile ilgisi yok yeni “TÜ YÖK”ün. Türkçe okunuşu ile “tu”, yani Two (iki) YÖK geliyor başımıza... Dışa bağımlı, tirancı parti yönetiminin üniversiteleri baskılaması için yalnızca biri yetmez çünkü... Oğuz Atay SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Kendisinden, sembolizmi ustalık seviyesinde kullanabilen, kendinden sonrakilere dev bir ilham kaynağı olan böylesine bir yazar yaratarak, mühendisten başarılı bir yazar çıkabilir mi serzenişlerine en güzel yanıt olmuştur. Kim bilir, kurgusal altyapısının şaşırtıcı sağlamlığını belki de mühendis damarlarına borçludur. Bir dergide kendisinden bahsedilirken yapılan şu tespitlere katılmamak elde değil; “Sosyalist olamayacak kadar postmodern, postmodern olamayacak kadar geleneksel, İslamcı olamayacak kadar dünyevi, dünyevi olamayacak kadar dürüst…” [email protected] Geçen hafta ölüm yıldönümüydü. Onun kitapları için “Okudum, hayatım değişti” diyenimiz çoktur. Bunların arasında “Hayatım mahvoldu” diyenlerin sayısı da az değildir ama hiçbiri bu mahvolmuşluktan şikâyetçi olmayacaktır. Oğuz Atay’ın kurgusu, dili, yarattığı dünya okuyanın, parçası olduğu gündelik yaşama karşı algısını, zihinsel ve duygusal kaslarını zorlayarak açar aslında ve evet, bunu yaparken okuyucu korkunç ağrılara gark olur. İşte okuyanın mahvolduğunu düşünmesi bu ağrılar sırasında başlar; oysa mahvolmak değildir bu; görmektir, duymaktır, öğrenmektir, hissetmektir esası. Özbenliğe ulaşmaktır bir yerde; ‘Tutunamayanlar’ın Turgut Özben’i de ‘Tehlikeli Oyunlar’ın Hikmet Benol’u da bunun için vardır. “Ben buradayım ey okur, sen neredesin?” der Atay ve keskin ve tüyler ürpertici bir mizah duygusuna teslim eder bizi. Arkasından da güldüğümüze pişman eder mutlaka. Sözcükleri nakış nakış işleyen yazın yeteneği ile ironik, rasyonel bir filozoftur adeta. Oğuz Atay kalemiyle, ‘çağdaş Türk’ romanının kimyasını bozmuştur ve fazlasıyla hak ettiği ilgiye birçokları gibi ölümünden sonra kavuşur. Atay, kitaplarında “küçük burjuva”nın duygu ve yaşantısına saldırırken siz, Batı ile Doğu arasında ‘Korkuyu Beklerken’ kendi halinize acı acı gülersiniz. Hepimiz için tanıdıktır sahneler, hayatımızın bir yerlerinden yakalar bizi mutlaka. Yazdıklarıyla zamanı aşmıştır Atay ve eserleri zamansız olmaya adaydır. Onun yaşadığı dünya eleştirmeyi, yerilmeyi, alay edilmeyi hak eder. Oğuz Atay’ın elinde yaşamlarımız kaotik bir komedyaya dönebilir kolaylıkla. İmgelerden yarattığı rengârenk kış bahçelerinde çoğu zaman üşürsünüz ama sizin için tanelerine ayrılmış, solumanızı bekleyen tertemiz bir hava vardır oralarda. ltı Yazarın Açık Mektubu İçlerinde Orhan Pamuk’un da bulunduğu Avrupa’dan ve Ortadoğu’dan altı yazar Beşşar Esad’a açık mektup yazmış. Mektup Liberation gazetesinde yayımlandı. İnsanların diktatöryal bir yönetimi eleştirme, sorgulama, kınama, ondan zulme, şiddete son vermesini isteme hakkı vardır. Ancak bunu yaparken şiddet içeren tehditvari bir dil kullanmak ironik, ironik olduğu kadar da üzücüdür. Altı yazarın kaleme aldıkları mektupta yer alan “Siz ve aileniz için ne yazık ki tek yol var: Saddam Hüseyin ve Kaddafi gibi bir ölüm ya da Lahey’de steril bir hücrede müebbet” şeklindeki ifadeler tüyler ürpertici olduğu kadar faydasızdır da. Üstelik bu tavır bir de, toplumların aydın sınıfı olarak tarif edilen yazarlar, var olan problemleri düşünceleri ve yazdıklarıyla aydınlatmayı, ortaya koymayı ve çözmeyi kendilerine şiar edinmiş kimseler tarafından sergilendiğinde hata katlanarak belirmektedir. Ve elbette haklı eleştirilere sebep olan bu hareketi üzerine Orhan Pamuk’u organize olarak topa tutmaya başlamak, yine aynı öfkeli, şiddetli dille ona karşı hakaretler, tehditler savurmak da aynı şekilde doğru olmayacaktır. [email protected] A HARBİ SEMİH POROY BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK SEDAT YAŞAYAN [email protected] T.C. DİVRİĞİ SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN İLAN ESAS NO: 2010/325 Esas DAVALI: 1 NESRİN ÖZTÜRK Yenikent Mh. 484. Sk. No: 12/1 Esenyurt/İSTANBUL Davacı tarafından aleyhinize açılan Ortaklığın Giderilmesi (Miras Nedenli) davasının yapılan yargılamasında; Mahkememizce dava dilekçesinde belirtilen adresinize duruşma gününü bildirir davetiye çıkarılmış olup, adresinizden ayrıldığınız gerekçesiyle tebligat yapılamamıştır. Adres araştırmasından da bir netice alınamadığından dava dilekçesi ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar verilmiştir. Duruşma Günü: 31.01.2013 günü saat: 09:20’de duruşmada bizzat hazır bulunmanız veya kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz, Aksi taktirde H.U.M.K.’nin 3156 sayılı yasa ile değişik 213/2 maddesi uyarınca yargılamaya yokluğunuzda devam olunacağı hususu, Dava Dilekçesi ve duruşma günü yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 10013) SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Eski Türk 1 lerde soylu 2 lar sınıfı na verilen 3 ad. 2/ Ger 4 çek... Silah 5 ya da zırh. 3/ 6 Brezilya’nın plaka imi... 7 Yeni bir mal 8 ya da hizme 9 tin yaratılmasını sağlayan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 etkinliklerin tü 1 B İ L İ Ş İ M K mü. 4/ Bir elçili 2 O T A Ğ S A P A ğe bağlı uzman... 3 L İ K İ T Z A R Oyunda cezalı ço 4 A Z N A S I R A cuk. 5/ “Misket liA B monu” da deni 5 H A Ş İ Y E 6 E R E K F İ F A len, acı sulu kü7 N K B İ N İ T çük limon cinsi... L A Subay. 6/ Gemi 8 K R E T O N A L A G E Y İ K lerde türlü işler 9 de kullanılan bir tür demir halka. 7/ Bağlama, cura gibi telli çalgıları seslendirmede kullanılan, genellikle kiraz ağacı kabuğundan yapılmış mızrap... Siper, hendek. 8/ Bir nota... Bir tür yabanmersini. 9/ Şeker ve limonla içilen sıcak su... Bir şeyin varlığını ortadan kaldırma. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ortaçağın en önemli silahı olan ve bir zemberekle gerilen çelik yay. 2/ Bayat ekmek ya da et... Tavır, davranış. 3/ Tavlada “üç” sayısı... İriyarı, güçlü ve erkeksi kadın. 4/ Eski Türklerde toplumsal bölüşümü düzenleyen sistem ya da hukuk... Bir soru sözü. 5/ Hoş kokulu meyveleri anason gibi yemeklerde ve kimi içkilerde tat verici olarak kullanılan otsu bir bitki. 6/ Güzel kadın... Herkesin gözü önünde yapılan. 7/ Bir hattatın yazdığı yazıya adını koyması... Vilayet. 8/ Halk dilinde babanın kız kardeşine verilen ad... Klavyeli bir çalgı. 9/ Yunan mitolojisinde toprak tanrıçası.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle