15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK 2012 CUMARTESİ 8 İstanbul Y Edirne Y Kocaeli Y Çanakkale Y İzmir Y Manisa Y Denizli Y Zonguldak Y Sinop Y Samsun PB 18 17 19 19 18 18 20 22 21 22 HABERLER TÜRKİYE Trabzon PB Giresun Y Ankara Y Eskişehir Y Konya Y Sivas S Antalya Y 24 10 14 15 14 13 18 Adana Mersin Erzurum Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B S S B B B S S S 22 20 10 16 18 15 15 10 11 10 Oslo PB 7 Helsinki K 4 Stockholm B 5 Londra Y 4 AmsterdamY 5 Brüksel Y 3 Paris Y 4 Bonn Y 4 Münih PB 0 Berlin Y 3 DIŞ MERKEZLER BudapeştePB 5 Madrid B 9 Viyana B 3 Belgrad Y 6 Sofya Y 11 Roma Y 14 Atina Y 20 Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Tahran PB K B A B Y A PB PB PB 2 3 16 14 10 2 16 25 20 14 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada açıklamalar acaba nasıl değerlendirilmeli? Demokrasinin olağan bir aşaması diye mi, yoksa 2014’te cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça iki AKP’li arasında kıran kırana çekişmeyi; demokrasilerde söz, düşünce, ifade özgürlüğünün bir parçasıdır diyen kolaycı bir yöntem izlemekle mi yetinmeli? Medya iki AKP’li arasındaki çekişmeye ne şiş yansın ne kebap, ne RTE’yi kızdıralım ne de A. Gül’ü darıltalım havasında. RTE’nin Çankaya’ya çıkacağını açıklamasına karşın; medya, adaylık konusundaki soruları “zamanı gelince konuşurum” diyen Gül’ün, gizlediği amacının ne olabileceğine değinen araştırmalar yapmaktan çekiniyor. Oysa asıl soru, sorunun içeriğini özetleyen şu soru: Çankaya’ya yedi yıl için A. Gül’ün mü, RTE’nin mi çıkması devlet yönetimi, ülkenin geleceği için hayırlı olabilir? RTE’nin Çankaya’ya üstelik yeni yasal donanımlarla çıkması, TC yerine 1923’te defterini kapadığımız Osmanlı’nın sürgiti bir dönemin açılması anlamına geliyor. ??? Hiç değilse Gül, bugün Cumhurbaşkanı seçildiği 2007’deki Gül değil. AKP’den yukarıya ne çıkarsa, ister yasa, ister kararname şak diye onaylayan o tarihteki Gül yok Çankaya’da. Daha demokrat, daha sağduyulu, RTE’nin aksine güncel kimi sorunlara demokratik açıdan daha ılımlı bakan bir kimlik sergiliyor. Örneğin son günlerde, “Ben yaptım oldu” kafasından bir türlü kurtulamayan RTE; Muhteşem Süleyman dizisini tarihimize; “ecdadı Sultan Süleyman’a” saldırı diye yorumlayıp ateşe atarken... ..... A.Gül, “Başta Osmanlı tarihi olmak üzere geçmiş, merak ve ilgi konusu olmaya başladı. Artık filmlerde, dizilerde tarihten çok büyük esin kaynağı olduğunu görüyoruz. Bu çok sevindirici” dedi. İkili arasındaki sessiz ve derinden, ancak kimi olaylarda su üzerine çıkan görüş, düşünce ve uygulama farklılığını içeren Çankaya’nın bu çıkışını medyamız “Cumhurbaşkanı, Başbakan’a tarih üzerinden ders verdi” veya benzeri başlıklarla okuruna duyuramadı. ??? Fakat Çankaya’daki “kardeşe” sorulması gereken ve hatta yapması gerekeni anımsatan ne bir soru ne de olası bir davranış izlenmiyor. Oysa bu sorunun içeriğinde yatan gerçek; ülkenin geleceğini, “tek adam, tek yumruk, tek ses” diye özetlenebilecek bir olasılıktan kaynaklanıyor. RTE, eline geçirdiği siyasal ve devlet olanaklarını ülke yararınaymış gibi göstererek aslında kişisel siyasal egosunu tatmin edecek başkanlık sistemini kabul ettirmekte kullanıyor. Başkanlık, yarı başkanlık, Türk modeli başkanlık gibi tek adamlığın inşasında kullandığı ve Türk demokrasisine hayırlara vesile olmayacağı gün gibi aşikâr yönetim sistemlerini RTE, Meclis’teki üç muhalefet partisinin onaylamayacağını adı gibi biliyor. Parlamentodaki partilerin ortak kabulü ile hazırlanan ve ortak onay koşuluna bağlanan yeni anayasada dayatmaya çalıştığı başkanlık sistemlerinin kabul görmeyeceğini bilen RTE acaba ne yapmayı planlıyor? Meclis iradesinin üstünlüğünü çoğunluktaki AKP Grubu’na bağlayarak, partilerin ortak onayını bir yana atarak başkanlık sistemini veya seçilecek cumhurbaşkanına olağanüstü yeni yetkiler verecek maddeleri yasalaştırmayı öngören hazırlık içinde ise RTE; ülke aşılması olanaksız, kuşkusuz daha derin bir kaosun içine yuvarlanacaktır... ??? Bu olasılıklar göz önünde tutularak Cumhurbaşkanı A. Gül’e önemli bir görev düşüyor. Geçen aylarda sistem tartışmaları sırasında, parlamenter sistemin Türkiye’ye daha yararlı olacağının altını özenle çizen açıklamalar yaptı. Bugün aynı görüşü muhafaza ediyor olmalı. Daha önemlisi, başkanlık sistemini içeren veya benzeri bir sistemi uygulamaya koyacak anayasal bir girişim AKP Grubu’nun oylarıyla önüne gelirse; Meclis’e iade etmeli, AKP Grubu (tabii RTE) direnirse ülkeyi tek adamın emrine verecek bir sistemi referanduma götürmeli. ??? A. Gül’ün görüşlerini nasıl yorumladığı sorularını RTE’nin; “Beni Cumhurbaşkanı ile karşı karşıya getirmeye çalışmayın. Bakın onun sözlerine, benim sözlerimle örtüştüğünü göreceksiniz” diye yanıtlamasındaki anlam, nedir? Yanıtı çok basit: Zira RTE’nin korkulu rüyası Cumhurbaşkanı Gül!.. Toplumda son aylarda kamuoyunun duyarlı olduğu kimi konularda demokratik tutum sergileyen A. Gül’ün; itibarının giderek yükseldiğini görüyor ve... ...ya karşıma cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olarak çıkarsa diye ödü patlıyor! Nasıl aldatıyorlar, uyutuyorlar, insanları ahmak yerine koyup “düşman bellediklerini” hizaya getirmek için onların yaşamlarını kör kuyulara atıyorlar. Hukuk devleti düzeninin önünü açmamış, demokrasiyi ve özgürlükleri kendi çıkarları için on yıl kullanmış bir siyasal güç, ülkeyi çıkmaz sokağa doğru sürüklüyor. Sahnede bir oyun oynanıyor, perde açılıp kapanıyor... Gündem darbelerle hesaplaşmak, Ortadoğu’nun liderliğine soyunmak, sınır komşularıyla dalaşmak. Barış değil savaş çığlıkları atmak, kör milliyetçiliği, ırkçılığı, mezhep ayrımcılığını körükleyip inanç temeli üzerinden siyaset yapmak. Darbelerle hesaplaşmak diye bir amaçları olmadığı apaçık ortada. Kin, öç alma duygularıyla, suçluyu, suçsuzu aynı çuvallara doldurup yargılamak. Terör örgütüne ilişkin hiçbir belge, kanıt olmadan yaftalama yöntemiyle, üniversiteli gençlerin, aydınların, gazetecilerin hayatlarını söndürmek. Yapılmış darbelerin değil, yapılmamış sözde darbe girişimlerinin hesabını sormak. ??? Askeri darbeler, tank ve silahla olur. Sivil darbeler ise yasalarla, laik eğitimin dinselleştirilmesiyle. İlkokullarda altı yaşındaki kız çocuklarına, kısa kollu giysi giydirmeye yasak koyarak, anayasayı değiştirerek, demokrasi ve özgürlük masalları anlatarak... Hukuk devleti düzeninde yer alan insan haklarını, demokratik Issız İşkence, Sessiz Ölüm... örgütlenmeyi engelleyerek. Askersivil darbeciler bu yöntemi yaşama sokarlar... Kenan Evren ve arkadaşları 12 Eylül 1980 darbesini “Atatürkçülük” adına yaparken, önce Mustafa Kemal’in kurduğu Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nu kapatıp mal varlıklarına el koydu. Kendi deyişiyle darağaçları kurup, soldan sağdan “eşit” biçimde gençleri sallandırdı. Bugün hakhukuk bir kenara itilmiş, bir öç alma, insan haklarının çiğnendiği bir düzen, yaşam biçimine dönüştürülmüştür. Bu gerçekleri gören gazeteciler işlerinden olmuş, medyaya çekidüzen verilmiştir. Sindirilmiş bir toplum ancak böyle yaratılır... Siyasal iktidar demokrasi ve özgürlükler masalı anlatarak yüzünü önce Batı’ya dönmüş, şimdilerde ise Ortadoğu’ya... ??? Vicdanı olanlara seslenmek istiyorum şimdi... CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba cezaevlerinde yaşananlarla ilgili İçişleri Bakanlığı Komisyonu’nda yaptığı konuşmada şöyle diyordu: “Manisa Milletvekili Özgür Özel’le 32 cezaevi gezdik. Buralarda kişiye özel uygulama yapılıyor. Silivri’de kalanlardan Sedat Peker’in özel odası, antetli kâğıdı bile var. Mustafa Balbay ise hücreden dışarıya çıkamıyor. Mehmet Ağar VİP cezaevinde kalıyor, Mehmet Haberal’a tecrit uygulanıyor.” İzmir Şakran Cezaevi’nde KCK davasından yargılanan tutuklu 6 kadın, gardiyanlar tarafından çıplak arandığını söylüyor milletvekili Özgür Özel’e... 12 Eylül’de Mamak’ta Raci Tetik vardı... Bugün pek çok cezaevinde Raci Tetik’i aratmayacak çok sayıda müdür var. Pozantı Cezaevi’nde yaşananları unuttuk... Tecavüze uğrayan o 12 yaşındaki çocuğu, atılan çığlıkları... Adalet Bakanlığı bunu yalanladı ama Pozantı Cezaevi kapatıldı. Çocuklar Sincan’a gönderildi. ??? Cezaevlerindeki durum sizin vicdanınızı sızlatmıyor mu? Benim sızlatıyor... Darbeler, genç ölümler, çığlıklar... Ve Pozantı Cezaevi gerçeği... Issız işkence, sessiz ölüm! GÜNDEM MUSTAFA BALBAY ? Baştarafı 1. Sayfada süreç 27 Kasım Salı günü noktalandı. Davanın en önemli dilimini oluşturan “delillerin değerlendirilmesi” atlandı, savcının “esas hakkında mütaala” istemi kabul edildi. Yeni dönemin yol haritası şu: 13 Aralık günü savcı tüm sanıklar için tek tek ne kadar ceza istediğini, bunun kendince dayanaklarını açıklayacak. Sonrasında sanıkların “son savunmaları” istenecek ve karar aşamasına gelinecek. Bunun nasıl bir takvimle olacağını söylemek zor. Çünkü dava bugüne kadar birkaç kez hızlandırılıp yavaşlatıldı. Gerçek o ki, başka bir siyasal planlamanın parçası olarak Ergenekon davası da “zaman” ayarlı yürüyor. Artık Silivri’de hukuk, adalet, esas, usul işlemiyor, bilmediğimiz bir takvim işliyor. ??? 20 iddianamenin birleştirildiği davada son 6 aydır sadece “suçlama” yapılıyor. Gizli, açık tanıklar yönlendirilmişçesine bilgisiz, delilsiz, istediği sanığı suçluyor. Sözlerindeki çelişkileri ya da yanlışlıkları ortaya çıkarmak isteyen sanıklara söz verilmiyor. İtiraz eden duruşma salonundan atılıyor. Bu tablo karşısında ekim ayı sonunda sanıklar olarak nasıl savunma yapabileceğimizi konuştuk. Avukatlarla durumu değerlendirdik. Ortaya şöyle bir metin çıktı: “Ergenekon davası adaletin arandığı bir yargılama değil; baskı, intikam, işkence, yakın tarihi yeniden yazma ve Türkiye Cumhuriyeti’ni bütün kurumlarıyla tasfiye aracıdır. Bu davada toplanan 19 iddianamede yargılanan ve aralarında yapay irtibatlar kurulmaya çalışılan farklı kesimlerdeki insanların tek ortak özelliği, büyük bir hukuksuzlukla karşı karşıya kalmış olmasıdır. 5 yıldır devam eden yargılamalar boyunca hiçbir olay aydınlatılamadığı gibi, yakın tarihin onlarca dosyası birleştirilip, düzmece delillerden medet umularak peşin hüküm oluşturulmuştur. Kararın açıklanması için sadece zaman kollanmaktadır. ‘Darbe girişimlerini yargılıyoruz’ görüntüsü aldatmacadan başka bir şey değildir. Milletimize asıl darbeyi, bu davayı tertipleyenler yapmışlardır. Silivri Cezaevi içindeki duruşmalar düşman ceza hukukunda bile uygulanmayan zulme dönüşmüştür. Sizleri, Ergenekon davasının ana hatlarını dikkatlice okumaya, bu hukuksuzluğa hayır demeye çağırıyoruz. Ergenekon Tutsakları.” Bir ay önce bu metin yazıldığında iddianame sayısı 19’du. Kasımın üçüncü haftasında bir iddianame daha eklendi. Bu metnin 16 sayfalık ekinde davanın ana hatları açıklanıyordu. Birazcık merak edenlerin sosyal medya ortamında bulabileceğini tahmin ediyorum. İçinde aydınların, gazetecilerin, rektörlerin, her rütbeden askerin bulunduğu davanın sanıkları kendilerini “tutsak” olarak görüyor. Aralarında “rehine” sözcüğünün daha uygun düşeceğini söyleyenler var. ??? Balyoz davasına benzer bir takvim Ergenekon’da da işletiliyor. Birbirinden çok farklı iddianamelerden ve sanıklardan oluştuğu için Ergenekon davasında ortak bir tutum izlemek çok zor. Kara mizahla anlatmak gerekirse böyle bir örgüt mahkeme zoruyla bile kurulamıyor. Bütün bunlara karşın sanıklar, bu olağanüstü haksızlığa, hukuksuzluğa karşı bir şeyler yapma çırpınışı içinde. Gelinen nokta “Bunun Yargıtay aşaması var” denecek türden değil. Silivri’de çabuk yayılan, çoğunlukla sonradan doğrulanan fısıltı haberlerinden biri şu: Davaların Yargıtay aşaması da Silivri’de görülecek! Halen yargılamaların sürdüğü spor salonunun karşısına dev bir adliye binası yapıldı. İçinde iki adet biner kişilik duruşma salonu ile çeşitli büyüklüklerde alt salonlar olduğu söyleniyor. Fısıltı gazetesine göre dosyaya bakacak Yargıtay üyeleri Silivri’ye gelecek, işi burada bitirecek. Hükümet çevrelerinden gelen, “Kararlar kesin değil, durun bakalım daha Yargıtay aşaması var” sözü, tepkileri dindirmek ve alıştıra alıştıra toplumu “suskun” hale getirmekten başka bir şey değil. Adliye binalarını ne kadar kocaman yaparsanız yapın, böylesine büyük bir hukuksuzluğu sığdıramazsınız. Hukuksuzluk büyüdükçe altında kalan yargılananlar değil, bu hukuksuzluğu yaratanlar olacak. Şahin, kayba uğrayan terör örgütünün eleman kazanmaya çalıştığını söyledi Dağda 1000 çocuk var ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Suriye’den gelen ve pasaportu olan Suriye vatandaşlarına, sınır illeri hariç 1 yıl ikamet izni verildiğini bildirdi. Şahin, PKK’nin elinde Güneydoğu Anadolu bölgesinden götürülmüş binden fazla çocuk olduğunu açıkladı. Şahin, TürkiyeTacikistan Hükümetler Arası Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) 8. Dönem Toplantısı’nın ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Şahin, “Suriye’den gelen ve pasaportu olan Suriye vatandaşlarına, sınır illerimiz hariç 1 yıl ikamet izni verilmiştir, verilmektedir. Bu da zaten hem ülke hukukumuz hem de uluslararası hukuk çerçevesinde gerçekleştirilen bir uygulamadır” dedi. Şahin, BDP’li ve BDP’li olmayıp da aynı paralelde hareket eden milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerekçe teşkil eden eylemlerin, “Türkiye’ye yönelik terör eylemlerini desteklemek” olduğu karşılığını verdi. İçişleri Bakanlığı olarak bu eyleme karşı mücadele yürüttüklerini, terör örgütünü tüketmek için görevli ve sorumlu olduklarını belirten Şahin, “Bir anlamda fiili olarak tarafız. Dolayısıyla benim bu konuda ayrıca görüş belirtmeme gerek yok” dedi. Şahin, TBMM’nin vereceği her türlü kararın, herkesin iradesinin ve isteğinin üzerinde olduğunu vurguladı. Şahin, kayba uğrayan bölücü terör örgütünün, çocuk yaştaki kişileri kaçırarak, kandırarak, birtakım illegal organizasyonlar aracılığıyla elaman temin etme gayreti içinde olduğunu ifade etti ve “Sayının 2 bin olduğuna dair kesin bir şey söylememiz mümkün değil, ama tahminlerimize göre binin üzerinde çocuk yaşta, oyun çağında, neyin ne olduğunu, nereye gittiğini, ne yaptığını bilemeyen çok sayıda özellikle Güneydoğu bölgemizden götürülmüş kişilerin olduğunu bilmekteyiz” dedi. 8 KİŞİNİN ÖLDÜRÜLMESİ TOBB’DEN ZİYARET Temizöz’e yeni dava MAHMUT ORAL Kılıçdaroğlu başkanlara sitem etti Temizöz Yaralı işçi kurtarılamadı ? SAMSUN (Cumhuriyet) Eti Bakır İşletmesi’ndeki amonyak tankı kapağının çökmesi sonucu ağır yaralanan Ferdi Taşsümer (29), tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Kazada ölü sayısı 6’ya yükseldi. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedavi gören Taşsümer’in cenazesi bugün öğle vakti Çarşamba’nın Yukarı Donurlu köyünde toprağa verilecek. 22 Kasım’da Samsun’daki Eti Bakır İşletmesi’nde amonyak tankı kapağının çökmesi sonucu meydana gelen kazada, 5 işçi yölmüştü. DİYARBAKIR Şırnak’ın Cizre ilçesinde işlenen 52 faili meçhul cinayetten halen tutuklu yargılanan eski Kayseri Jandarma Alay Komutanı Cemal Temizöz ile üç itirafçı ve dört uzman çavuş hakkında sekiz kişinin öldürülmesine ilişkin olarak “taammüden adam öldürmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yeni bir dava daha açıldı. Yeni davanın iddianamesi 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. İddianamenin “örgütün yapısı” başlıklı bir bölümünde, Temizöz’ün 1993’te Cizre’de korucu, itirafçı ve uzman çavuşlardan oluşan sorgu ekibi adı altında bir grup oluşturduğu belirtildi. Bir süre önce yakalanan ve söz konusu dönemde jandarma uzman çavuş olarak görev yapan sanık Burhanettin Kıyak’ın da aralarında yer aldığı grubun, Temizöz’ün idaresi altında faaliyet yürüttüğü ifade edilen iddianamede, şunlara yer verildi: “Bu grup süreç içerisinde asli görevinden ayrılarak terör örgütü PKK’ye yardım ettiğini değerlendirdikleri şahısları ya da özel sebeplerden dolayı gözaltına aldıkları kişileri sorgulayarak bir kısmını öldürmüşlerdir. Bu şekilde suç işlemek amacıyla kurulmuş bir teşekkül haline dönüştürülmüştür.” Sorgu ekibinin bölükte görev yapan diğer rütbeli ve askerlerden farklı olarak Kalaşnikof tüfek ve tabanca taşıdıkları, eylemleri de bu silahlarla gerçekleştirdikleri belirtilen iddianamede, şu ifadeler yer aldı: “Karakol hiyerarşisinde karakola bağlı olarak çalışması gereken kod isimli uzman çavuşların çalıştıkları dönemde karakol komutanının emir ve komutasında olmayıp doğrudan şüpheli Cemal Temizöz’den talimat almışlardır. Yani kurumsal hiyerarşinin dışında örgütsel hiyerarşiye bağlı olarak görev yapmışlardır.” İddianamenin “örgüt hakkındaki tanık ifadeleri” bölümünde ise 1990’lı yıllarda Cizre’de görev yapan bazı askeri personel ve gizli tanık ifadeleri yer aldı. İddianamede, 19921996 yılları arasında Cizre’de uzman çavuş olarak görev yapan sanık Kıyak’ın Ramazan Elçi, İbrahim Adak, Mehmet Gürri Özer, Abdurrahman Afşar, yabancı uyruklu bir şahıs, kimliği tespit edilemeyen bir kadın gerilla, Süleyman Gasyak, Abdulaziz Gasyak, Ömer Candoruk ve Yahya Akman’ın öldürülmesine iştirak etmek suçlarından beş kez ağırlaştırılmış müebbet hapsi istendi. 8. Ağır Ceza Mahkemesi, birleştirme talebini değerlendirmek için iddianameyi 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Doğu ve Güneydoğulu oda ve borsa başkanlarını kabulünde, siyasetçilerin Kürt sorununun çözümü konusunda başarılı olamadığını, “Biz siyasetçiler bir şeyi beceremedik, ‘Bir araya gelelim ya şu meseleyi konuşalım’ dedik, olmadı” diye ifade ederken, çözüm konusunda bölgeden beklediği desteği de alamadıkları siteminde bulundu. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile Doğu ve Güneydoğu’dan 37 ilin oda başkanı, Kılıçdaroğlu’nu parti genel merkezde ziyaret etti. Görüşmede oda başkanlarının, Kürt sorununa Meclis’teki 4 siyasi partinin uzlaşmasıyla bir çözüm bulanabileceğini vurguladıkları ifade edildi. Kılıçdaroğlu, onları “Sizler, bölgelerinizin kanaat önderlerisiniz” diye karşıladı. Oda ve borsa başkanlarına, “Bu ülkede barışı ve huzuru beraber getireceğiz. Mücadelesini beraber yapacağız” diye seslenen Kılıçdaroğlu, “Hiç değilse bir şey söylüyorsak, ‘ya bu CHP de bari bunu doğru söylüyor’ deyin. Başka bir şey istemiyoruz” dedi. Kılıçdaroğlu, bayrak tartışması yapılmasına da tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, katıldığı televizyon programında ise gündeme dair soruları yanıtladı. CHP lideri, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, milletvekillerinin uzun tutukluluk sürelerinin demokrasiyle bağdaşmadığı yönünde açıklamaları olduğunu, ayrıca çoğu kesimin demokrasi konusundaki kaygılarını da dile getirdiğini belirttti. Kılıçdaroğlu, “Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu konuda çok daha net bir tavır takınması ve hükümete bu ayıptan Türkiye’yi kurtarın demesi lazım” dedi. Şahabettin Bakırsan yaşamını yitirdi İstanbul Haber Servisi TKP’nin ilk üyelerinden Şahabettin Bakırsan yaşamını yitirdi. 1940’ta TKP’ye üye olan Bakırsan, İstanbul Üniversitesi’nde asistanlık yaptığı yıllarda hapishanelerle ilgili yürüttüğü bir anket sırasında Bursa Cezaevi’nde Nâzım Hikmet ile ve 1946 yılında kurulan Türkiye Emekçi Köylü Sosyalist Partisi’nde partinin kurucusu Şefik Hüsnü ile tanıştı. 1940’lı yılların sonunda kundura işçileri arasında yürüttüğü örgütlenme faaliyetleri nedeniyle tutuklanan ve bir yıldan fazla hapis yatan Bakırsan, hapishaneden çıktıktan kısa bir süre sonra bu kez 1951 Tevkifatı kapsamında 1952 yılında tutuklandı. 1960’lı yıllarda TİP içerisinde yer aldı. 1970’lerin sonunda TİP ve TKP’nin birleştirilmesi çabalarına da TKP adına katıldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle