23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK 2012 CUMARTESİ 14 Eşitlik Yasak Siyah önlük, beyaz yaka bizim okuldaki eşitliğimizdi. Eşitlik istemiyorlar ki... Ne yaşamda, ne okulda ne de cinsiyette. Varsıl ile yoksul arasındaki ayrım belli olacak. Varsıl, yoksula göstere göstere giyinecek, yiyecek. Yoksulsa, varsılın göstere göstere verdiğini giyecek, yiyecek, yakacak. Okullarda kıyafet özgürlüğü adı altında kızlar yasaklanacak, erkekler serbest... Eğitimİş Sendikası kararlı. “Kolsuz tişört ve kolsuz gömlek giyilmeyecek” hükmü ile küçücük çocukların kolundan bile huylanan bir kafanın ürünü yeni Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmeliği yargıya taşıyacak. Başbakan’ın “talimat verdiği” yargıda aşağı yukarı ne olacağı şimdiden belli olduğu için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi son hedef! Cumhuriyetin getirildiği durum içler acısıdır. Kiralık Yurdun parsel parsel satıldığını biliyorduk. Devletin kiraya verildiğini de MHP’li Özcan Yeniçeri TBMM kürsüsünden açıklamış bulunuyor: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2012 yılı için, Balgat semtinde bulunan hizmet binasına 1 milyon 416 bin Türk Lirası kira ödemektedir. Aynı bakanlığın Söğütözü semtinde bulunan hizmet binasına yıllık ödenen kira ise 2 milyon 714 bin liradır. Yine, Dışişleri Bakanlığı’nın, ek hizmet binası için kiraladığı bir binaya 2003’ten 2012’ye kadar ödediği para 4 milyon 294 bin 588 liradır. Dışişleri Bakanlığı resmi konutu olarak kullanılan binaya milletin vergilerinden ödenen para 2012 yılı için 571 bin 973 TL olmak üzere, dört yıl içinde toplam 1 milyon 820 bin 794 lira ödenmiştir. Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü hizmet ek binası için 2008’den 2012’ye kadar 10 milyon 857 bin 134 lira 18 kuruş ödeme yapmıştır.” Sessiz Çığlık Balyoz davasından tutuklu olanların eşleri arasında yardımlaşma ve dayanışma, karşı karşıya kalınan hukuksuz uygulamalara, yaşanan usulsüzlük ve adaletsizliklere karşı kamuoyunun bilgilendirilmesi amacıyla oluşturulan “Vardiya Bizde Platformu” geçen ekim ayından bu yana “sessiz çığlık” eylemlerini sürdürüyor. Sessizlik bir simge. Savunma hakkının yok edilmesi ve tutuklu yakınlarının konuşmalarına bir engel olunmasına karşı bir simge. Platform üyeleri, her hafta cumartesi günleri, saat 13.0014.00 arası İstanbulBeşiktaş’ta, AnkaraSakarya Caddesi’nde, İzmirGündoğan’da ve Gölcük’te oluyorlar. Tutukluların fotoğrafları, mektupları ile; davaya ve hukuksuzluğa ilişkin sözleri içeren pankartlar ile; davayı özetleyen bildiriler ile... Susmuyorlar, sessiz kalıyorlar. Kara Önlük Beyaz Yaka Biz bu tartışmayı da evrensel bir dilde yapmayı beceremeyeceğiz... Çünkü tartışma eksenimiz yine belli. Çünkü güvenmiyoruz. Çünkü okul önlüğünü çıkartmanın saf bir özgürlük arayışı olduğuna inanmıyoruz. Çünkü bunun gerisinde küçük kızların okula başı kapalı gönderilmelerini sağlama planının yattığına dair haklı bir kuşku duyuyoruz. Çünkü kara önlük beyaz yakayla başladığım Şişli 19 Mayıs İlkokulu imam hatibe dönüştü... HHH İstanbul’un göbeğinde, 60’lı yılların Şişli 19 Mayıs İlkokulu’nda kara önlük bile fakiri zengini eşitlemeye yetmezdi. Kiminin önlüğü parlak siyahtı, yakası kolalı, ayakkabıları rugandı. Kiminin önlüğünün rengi soluk, pabuçları çamurluydu. Hali vakti yerinde olan ailelerin çocuklarıydı müsamereye çıkanlar, çünkü herkes pamuk prenses yedi cüce kıyafeti diktirtemezdi. Çocuklarının rontlara katılması için gerekli giysileri alacak parası yoktu bazı ailelerin. Eşitlikçi retorik burada çökerdi. İmtiyazsız, sınıfsız bir kitle olmaya yönelikti kara önlük, ama zenginle fakir ayrımını örtmeye tam olarak yetmezdi. Yıllar sonra, beni şaşırtan bir şey oldu. Bizim kara önlüğün tıpatıp aynısını 1980’lerde gittiğim Moskova’da ziyaret ettiğim ilkokullarda da gördüm. HHH Araştırmalar okuldaki başarı ve eğitimi ciddiye alma ile üniforma arasında bağ olmadığını gösteriyor. Buna karşılık tarihsel süreçte incelendiğinde doğum yeri 16’ncı yüzyıl İngiltere’si olan okul üniforması başlangıçta çocukların kendilerini birbirlerine karşı eşit hissetmeleri için bir araç olarak düşünülmüş. Çok sonraları, 19’uncu yüzyıla gelindiğinde seçkinlerin okullarında ayırt ettirici üniformalara geçilmiş. İngiltere hâlâ üniformacı, kıta Avrupa’sı ise tek tipi sevmez. HHH Özel okulda kara önlükten lacivert formaya geçtik. Ergenlikle birlikte haliyle kılık kıyafet yönetmeliğini delme ve fark yaratma arayışları başladı. Zengin öğrenciler o yıllarda ender bulunan Shetland kazakları, pek moda olan künyeleri, sneakers denilen lastik pabuç gibi hevesleri taşırlardı okula... Akıl ve mantığa sığmayan bir baskı görüyorduk okulda. Saçımızı nasıl bağladığımıza, eteğimizin boyuna, çizmemize, pabucumuza, her şeyimize gerekli gereksiz karışılırdı. Yerden cetvel tutup etek boyu ölçen, iki örgü yerine atkuyruğu yaptık diye saçımızı çeken muavinler vardı. Hayatta en sevmediğim giysim okul formamdı. Bugün ise göğüs cebinde sönmeyen meşale arması olan o lacivert formayı çok özlüyorum. Çünkü biliyorum ki sorun uygulamadaydı, lacivert forma sadece bir araçtı. Bir başka şey daha biliyoruz. Okullarda serbest kıyafet uygulaması baskıcı zihniyeti değiştirmeye yetmeyecek. Okul formasından nefret etmiş olan bu satırların yazarı bile formalara veda edilecek dendiğinde duraklıyorsa eğer, haklı bir sebebi var demektir. Çünkü çocuk üzerinden yapılan siyasete güvenmiyoruz. Çünkü 4+4+4’le başlayan kırılmanın devamında alınan bu kararın gerekçesinin, gerçekten özgür bireyler yetiştirmek olduğuna inanamıyoruz. Aman Dikkat Recep Tayyip Erdoğan, “Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz” diyor. Aman atla gitmesin, tehlikeli olur. Bir kere ata bindi, ne olduğunu hepimiz biliyoruz... Güneş Gibi Recep Tayyip Erdoğan, 28 Şubat’ın kendisini de hedef aldığını belirterek, “Bu müdahaleler güneşi üfleyerek söndürmek gibi mantık dışıdır” dedi. O güneşin kim olduğunu da siz anlayın artık! Uğur Mumcu’nun izinde Rabıta örgütünün bağlantıları çalışmasının izini sürerken bir belgeye daha ulaştık. Belge, yine Cumhuriyet’ten. Ümit Gürtuna imzalı haber, 1 Mayıs 1969’da yayımlanmış. 1. sayfaki başlık şöyle: “Şeriatçı akımın gelişmesi plânlanıyor.” Haber “Şeriat devletleri kurmayı amaç edinmiş bulunan Rabitatül Âlemül İslâm, Dünya İslam Birliği’nin geçen hac zamanı, Mekke’de yapılan Genel Kurul toplantısında, başta Diyanet İşleri Başkan Yardımcılarından Yaşar Tunagür olmak üzere, birçok din görevlisi katılmıştır” diye baş Cumhuriyet’ten Fikri Takip lıyor ve sürüyor: “Aynı toplantıya katılan hükümlü Mehmet Şevket Eygi’nin, ‘Yakında, uzun zamandır mücadelesini yaptığımız şeriat devletini kurmak için harekete geçeceğiz’ şeklinde konuştuğu İçişleri Bakanlığı ve ulusal güvenlik örgütlerine gelen haberlerden öğrenilmiştir.” Haberden bir bölüm daha: “Toplantılar sırasında Türkiye’deki şeriatçı akımın gelişmesi üzerinde durulmuş, yeni taktikler ve strateji görüşülmüştür.” O dönemde Cumhuriyet’in Ankara bürosunda diplomasi muhabiri olan Ümit Gürtuna, bu haberi ile 1970 yılında Ankara Gazeteciler Cemiyeti tarafından verilen “Yılın Gazetecisi Ödülü”nü almış. Ne var ki, haberde adları geçenlerden kimileri dava açmışlar. Gürtuna, Cumhuriyet’in başyazarı Nadir Nadi ile birlikte yargılan mış. Son duruşmada, haberin doğruluğuna ilişkin resmi belgeleri kanıt olarak mahkemeye sunmuşlar ve aklanmışlar. Diyeceğim şu ki: Yıllardır Rabıta örgütü, Türkiye’yi biçimlendirmek için kendisiyle işbirliği yapanlarla hep birlik olmuş, hedefinden vazgeçmemiş. Sonunda da istediği iktidara ulaşmış. Cumhuriyet gazetesi geleneği de, yıllar içinde gazetecilik için olmazsa olmaz bir koşul olan “fikri takibi” hiç bırakmamış, Rabıta’nın izini adım adım sürmüş. Gazeteci ustalarımızdan devraldığımız bayrağı taşımış olmak çok farklı bir duygu... Muhteşem Tekçilik SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Eğer Başbakan Erdoğan televizyonda yayımlanan bir “dizi” hakkında sadece üslubuna uygun bir şekilde bireysel fikrini söylemiş olsaydı sorun yoktu. Bunun yerine kurgu olduğu en başından dile getirilen ve 2 senedir yayımlanan bir diziyi belgesel kabul edip onunla ilgili görüşünü, yargıyı açıktan yönlendirerek açıklaması elbette yine çok haklı eleştirilere sebep oluyor. Siyaset kurumu, bırakın Batı toplumlarını bizim gibi ileri demokrasilerde (!) bile televizyon dizileriyle ilgilenmezken bizde sırf beğenmediği için dizileri yargılatma ya da yayından kaldırma kararını verme hakkını kendinde görüyor. Böyle bir ülkenin yargıçları, Başbakan’ın dilinden dökülen “yargının gerekli kararı vermesini bekliyorum” minvalinde, üstelik halkın toplandığı ve televizyon kanallarının canlı olarak yayımladığı bir mitingde “uyarı” niteliğindeki sözleri karşısında ne yapacaklar dersiniz? Heykellerin yıkılması, kürtajın yasaklanması, kaç çocuk yapılması gerektiği, camilerin mevkisi, mimarisi, gazeteler, köşe yazarları derken işte böyle sözde ileri demokrasinin teksesliliğine doğru ilerlemeye devam ediyor toplum. Tek bir pencereden bakılsın isteniyor yaşama, tarihe, geçmişe ve geleceğe... Halbuki, çağın getirdiği ve çoğumuzun gençliğinde yakalayamadığımız muhteşem teknolojik gelişmeler sayesinde yaratılan ya da ortaya çıkarılan birbirinden farklı görüşler, düşünceler, eserler aracılığıyla, tüm bunları okuyup, izleyip, duyup öğrenerek kendi hakikatlerine ulaşma şansına sahip zamanın gençleri. Bu fırsatı değerlendirmek yerine tek bir renge bürünüp, iç çeperini zıt renklere karşı kinle ören öfkeli, baskıcı ve kindar bir nesil olma ve yaratma çabası neden? hamleyi tekrar uygulamaya almaya çalışmak çözümsüzlük çemberini belimizde bir tur daha çevirmekten, bizi bir kez daha yakıp oyunun en başına geri döndürmekten, Kürt sorununu torunlarımızın nesline taşımaktan öteye gidebilir mi? Üstelik sadece belirli milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp, Meclis’te bulunan ve yolsuzluk ve benzeri birçok suçla itham edilen onca vekili görmezden gelmek, iktidarın elindeki gücü taraflı, demokrasiden ve eşitlikçilikten uzak bir biçimde kullanması anlamına gelir. Dokunulmazlıkları kaldırılan vekiller ise dünya kamuoyunda “mağdur” sıfatını hak ederler. Ve bu sıfat onların elindeki en büyük silahlardan biri haline gelir. O silah dönüp dolaşıp Türk siyasetini ve toplumunu vurur. HARBİ SEMİH POROY onor Woodman’in Şehri Dolandırıcılar’ı İstanbul için bu başlık altında belgesel çekmek kolay. İçerik sıkıntısı yok. National Geographic sunucusu Conor Woodman’in yaptığı da işte bu olmuş. O yüzden kızmaya, içerlenmeye gerek de yok, hakkımız da... Çünkü bizi “kötü göstermek” değil yaptıkları, var olanı göstermek. Aslında zaten hep bilsek de, tanık olsak da alçak sesle dile getirdiğimiz gerçekleri gözler önüne sermek. Kentin aslında herhangi bir yerinde, ancak yoğunluklu olarak belirli turistik bölgelerde kazıklanmamak için pazarlığın başında satıcıya turist olmadığınızı söyleme gereği duymadınız mı hiç hayatınızda örneğin? 50 lira verdiğinizden emin olduğunuz halde 5 lira verdiğinizi söyleyen taksi sürücüleriyle karşılaşmadınız mı? Peki ya polislerin fıkraları aratmayan, akıl almaz rüşvet hikâyeleri? Meslek olarak turist avcılığı yapan insanlar? İstanbulu’un sorunlarının çözümüne giden yolda kendimize dönük bir özeleştiri ve yüzleşme şansını yakalamak, herkesten önce kendimize karşı dürüst olmayı öğrenmek için ya da en kötü ihtimalle kentin dolandırıcılarının elinde çarpılmamak üzere taktik almak için bile belgeseli izlemekte yarar var. sadik.celik.gorus@gmail.com C BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SEDAT YAŞAYAN YENİŞEHİR TAPU MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN: İLANEN DUYURULUR. (Miras ortaklığından doğan elbirliği mülkiyet paylı mülkiyete çevrilecektir.) Mersin ili Yenişehir ilçesi Çiftlik köyü 3110 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 1/36 hissesi, Çiftlik köyü 3114 ada 2 parsel sayılı taşınmazın 199/7200 hissesi, Çiftlik köyü 3115 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 1/36 hisessi ve Çiftlik köyü 3108 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 263/14400 hissesi ve Çiftlik köyü 3107 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 1/36 hissesi ve Çiftlik köyü 3109 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 1/36 hissesi Ankara 5. Sulh Hukuk Mah. 2012/191 esas ve 2012/626 Karar sayılı veraset belgesine istinaden FEHİME ZEYBEK, NAZİRE ALDI, LEYLA TUNALI, SÜHEYLA DEMİREL, AHMET TEVFİK DEMİREL, MEHMET REFİK DEMİREL isimli mirasçıların payları 5831 sayılı kanunun 8. maddesi ile Kadastro Kanunu’na eklenen EK 3. maddesine istinaden intikal ve miras ortaklığından doğan elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilecektir. Bu nedenle; yukarıda açıklanan mirasçılar 19/11/2012 Pazartesi günü, saat 13.00’ten itibaren 20/12/2012 Perşembe günü, saat: 13.00’e kadar Anılan Kanun hükmüne göre, elbirliği mülkiyetinin devamına yönelik bir itiraz olan varsa bu itirazı veya paylaşma davası açılmış ise dava açıldığı hususunun bu ilanın tebliğinden itibaren (15 günlük süre içerisinde) Tapu Sicil Müdürlüğümüze bildirilmesi gerekmektedir. Postada (vs) olabilecek gecikmeler dikkate alınmayacaktır. Gerekçe göstererek herhangi bir itirazınız olmazsa veya paylaşma davasının açıldığı bildirilmezse, işbu taşınmaz üzerindeki elbirliği mülkiyeti paylı mülkiyete dönüştürülerek, hissedarlık esaslarına göre mirasçılar adına tapu kütüğüne tescil edilecektir. 19.11.2012 “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 75886) DP’nin Dokunulmazlığına Dokunmak Neye Yarar? Hiçbir işe yaramaz. Aksine milliyetçilik dalgasını, nefreti, şiddeti körükler, terörü azdırır, çözümü bir adım daha öteler. Geçmişte denenen ve hata olduğu ortaya çıkan bir siyasi B 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Bir göre 1 vin yerine ge 2 tirilmesinde 3 iş ortaklığı. 2/ “Denizayısı” 4 da denilen bir 5 fok türü... Şi 6 falı kaynak suları ya da ça 7 murla tedaviyi 8 amaçlayan ku 9 ruluşlara verilen ad. 3/ Kaynağı 1 2 3 4 5 6 7 8 9 antik çağlara daya 1 M Ü S E L L E M nan kirişli bir çalgı... 2 U S A R E K İ P Bir nota... Şöhret. 4/ 3 S V A K A R L Kenar süsü... Erzu 4 K U L E rum yöresine özgü, 5 A B A T T A A B gövdesi yenilen ya da 6 H U N İ L B İ R İ B İ turşusu yapılan otsu bir bitki. 5/ Vücudun 7 P A L A Z M A S MO R B A D İ bütün dış ve iç yüzey 8 lerini kaplayan doku. 9 S A R I K A N A T 6/ Kuran’da bir sure... Güdü. 7/ Memelilerde asalak olarak yaşayan ipsi solucan... Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. 8/ Namaz çağrısı... Yankı. 9/ Taş kırmakta kullanılan büyük çekiç... RizeErzurum karayolunda bir dağ ve geçit. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kimi maddeleri çözme özelliği taşıyan sıvı. 2/ İtici neden, güdü... Tahitili kadınlardan esinlenilerek oluşturulmuş bir plaj giysisi. 3/ İnsanın kendine karşı duyduğu aşırı hayranlık. 4/ Rütbesiz asker... Telli bir çalgı... Sığırlarda görülen bulaşıcı bir hastalık. 5/ Yelken yarışlarında, yelkenin yüzeyini küçültme eylemine verilen ad... İçe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu. 6/ Sularını bir denize ya da göle gönderen bölge. 7/ Duman lekesi... İstenilen nitelikleri taşıyan... Konut. 8/ Beyaz iş işlemekte kullanılan bir tür parlak pamuk ipliği. 9/ Hizmet eden... Eli ya da ayağı sakat olan kimse.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle