15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK 2012 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Formasızlık Özgürlük mü? DİŞE dokunur felsefe ve hukuk öğrenimi görmemiş kişilerin ülke yönetiminde sorumluluk görevlerine seçilmesi elbet demokrasiye aykırı değildir ama, bu biraz eksik demokratlık bazı konularda hayli sakıncalı sonuçlar da verebiliyor. Örneğin, öyleleri birtakım zorlayıcı kuralların özgürlük getirici de olabileceğini düşünemiyorlar. Şu günlerde kaldırılması tartışılan ilk ve ortaöğretimde forma giyme kuralını alalım. Bütün öğrencilerin aynı kılıkla okula gelmesi kural olarak bazılarına sıkıcı ve bezdirici gelebilir. Nitekim formanın kaldırılacağını duyan gösteriş meraklıları, insanları imrendirmekten hoşlananlar ve sık sık kılık değiştirecek kadar zengin gardırobu olanlar şimdi bayram etmekteler. Ama, dar gelirliliğin sıkıntısını çekenlerin de ezikliği artacak. Böylesine çelişkili ve tartışmalı bir kararı özgürlük saymak çok tuhaf değil mi? ster istemez, siyah önlükten önce Cumhuriyetin ilk yıllarında “onbeşlik” denen bezden dikilen okul önlükleri geliyor insanın aklına. Metresi on beş kuruşa satıldığı için o adı alan okul kılığı eşitliğin timsali sayılırdı. Ayrıca, kurşuni rengiyle, siyah önlükten farklı olarak, öğrenciye üstünü başını temiz tutma titizliği vereceği düşünülürdü. Elbet, böyle bir tartışmayı sayfalarca uzatmak kolaydır. Zor olan, bu tartışmayı önemseyip özgürlüğün birey, toplum ve devlet yaşamındaki bedelini düşünerek gereğini yerine getirebilmektir. Disiplin, sadece kışlalarda geçerli kavram sayılıp yaşamın öbür alanlarında başıboşluk egemen olunca, sonuç önce anarşi, sonra da darbelerle ve başkanlık sistemi hevesleriyle gelen gerçek bir otoriterlik rejimi olabiliyor. illerden düşmeyen “Her işte bir hayır vardır” sözü, böylece okul kılığı tartışmasıyla da doğrulanmış oluyor. Forma kuralını kaldırmayı özgürlük olarak sunup mahalle baskısına ek bir de “okul baskısı” olarak başörtüsünü geri getirmeye heveslenenler varsa, onlar tartışmanın böylesine bir derinliğe varıp geri tepmesinden hiç memnun olmayacaklardır herhalde. Erdal İnönü’yü Tarihteki Yerine Yerleştirmek İnönüce yaklaşmış ve ilk resmi temas olarak da kalkıp Elazığ’a gitmişti. Dönüşünde tatlı esprilerle anlatıyordu: “Bizim üniversiteyi benimsiyorlar. Bana bile çok itirazları yok gibi. Her şey yolunda gitti. Ama, bir küçük terslik oldu. Kaldığım mütevazı misafirhane odasındaki yatağın Erhan KARAESMEN yorganı benim koca boyumu örtemedi, ayaklarım açıkta kaldı ve biraz üşüdü…” 1960 sonlarının ODTÜ’sü, rdal İnönü bir değişik Sonra 12 Eylül 1971 Askeri toplumun çeşitli özlemlerine büyük adamdı. Şöhret, vurgunu geldi. Erdal Hoca cevap verebilecek bir taze, zinde unvan hırslarından rektörlükten, bizler yöneticilik eğitim kurumu niteliğine sahipti. arınmış alabildiğine görevlerimizden ayrıldık. Evrensel en yeniyi bizim alçakgönüllü bir bilim Sıkıyönetim savcılıklarında iklimimize aktarabilme gayreti adamıydı; kültürlü, yurtsever bir ODTÜ’deki solculuk içinde coşkulu genç öğreticileri aydındı. Kendisinden pek söz dalgalanmasının teşvikçiliği vardı. Öğrencisi ise dünyadaki ettirtmezdi. Ölümünün 5. yılında suçlamasıyla ifade vermeye 68 Kuşağı dalgalanmasının geçen günlerde Erdal Hoca’dan, başladık. Bir seferinde, benimle bizim buralara yansımış, değerli eşi Sevinç Hanım’ın da ilgili bir ihbarın tarihi, isnat edilen bazen aşırılıklara taşabilen, adı anılarak biraz söz edildi. olayla çakışmadığı için çabuk ama yurt sevgisi dolu bir Eksiği gediğiyle de olsa kendisi biten bir soruşturmadan sonra, dokuyla yoğrulmuştu. Bir bilim hakkında yazılmış bir kitap savcı sohbet havası içinde ağız tapınağıydı; hem de bir toplumsal raflarda gözüktü. İnce esprili ve aramaya girişti: “Yahu, bu Erdal duyarlılık oluşum merkeziydi. az kelimeyle çok şey anlatabilen Bey, siz dahil genç hocalarla Benzersiz akıl ve gönül insanı bu olağanüstü insanı bir miktar sık görüşürmüş. Ne oluyordu?’’ kişiliğiyle Erdal İnönü bu ortamın tanıyabilmiş ayrıcalıklı kişilerden Hoca ile dostluğumuzu pekiştiren saygın bir prensi gibiydi. biri olarak kendisiyle ilgili bir müzik merakımıza atıfla savcıya Belirsizlikler içinden geçerek şeyler söyleme gereğini duydum. “Efendim biz Erdal Hoca ile gelişen olaylar dizisinin Erdal İnönü’yü, müstesna Beethoven’in senfonilerini sonucunda üniversitenin rektörü bir ailenin alabildiğine iyi konuşurduk’’ diye cevap olması söz konusu olduğunda, yetişmiş, uluslararası bilimsel vermiştim ve adamın dünyası mevki düşkünlüğünden hiç başarılarla dolu bir akademisyen şaşmıştı. Hocaya bu anekdotu nasibini almamış olmakla birlikte, olarak uzaktan büyük takdirle sonra ilettiğimde kahkahalara ileri bir görev sorumluluğu izlerdik. Orta Doğu Teknik gömülmüştü. anlayışıyla bu görevi kabullendi. Üniversitesi’nde (ODTÜ) Ayrılışından sonraki dönemlerde İnönü soyadının tarihsel büyük geçirdiğimiz ortak yıllar, bu kurumun kendisine yeterince saygınlığına karşın muhafazakâr o dönemin koşullarının da vefalı davranamadığı gözlenmiş toplum kesimlerinde bazı siyasal çerçevelemesiyle bizi birbirimize olmakla birlikte Erdal Hoca çok yöneticilerin de tahrikiyle çok yaklaştırdı. dolu seneler geçirmiş olduğu sıcak kucaklanmadığı bilinirdi. Yarım kuşak büyüğümüz ODTÜ’yü pek severdi. Sonuna Erdal İnönü de soyadı dolayısıyla, bu değerli ağabeyi, üstün kadar hep sevdi. hiç hak etmediği sosyal özellikleriyle yakından gözleyerek 1980’lerde duygusal ve fikirsel eleştirilerin hedefi haline kolayca tanıdık; hayranlığımız pekişti. özel hazırlığı belki olmamakla geliyordu. Bilime ve akılla bağlantılı birlikte Erdal Hoca toplumsal 1970 başlarının sivil ve askeri işlere olan yatkınlığının yanı görev anlayışıyla SODEP’ten yönetim tutuculuğu içinde, sıra dışavurmadan müthiş bir başlayan bir politik yöneticilik öğrenciyi kışkırtan bir solcu rektör yöneticilik yetisi sergiliyordu. deneyimi yaşadı. Bu dönemde suçlaması Erdal Bey’e rahatlıkla Bunu eğitimin yanı sıra politikada Hocayla epeyce temasta kaldık. yöneltilebiliyordu. da açıkça kanıtladı. Kapatılan CHP’nin bilgisayar ortamındaki üye kayıt listesini ir anı eni buluşlar var mı?’ genç arkadaşlarımızın da Cin zekâsıyla durumun Bir dönemlerin ODTÜ’sünde, yardımıyla toparlayıp SODEP’in farkındaydı. Ama, yöneticilik uluslararası üne sahip bir Feza kullanabilmesi amacıyla Erdal sorumluluğunun yönlendirmesiyle Gürsey dahil, çok yetkin Hoca’ya iletmiştik. O ünlü bu suçlamaları filozofça insanların oluşturduğu yoğun “Yaşşa”lardan birini çekerek sindirebiliyordu. Erdal Hoca’nın bir bilim ortamında Dekan Erdal mutluluğunu belli etmişti. Daha çeşitli güzel özelliklerini Hoca sabahları meslektaşlarının sonraları, 1990’ların DYPSHP özetleyen bir anıyı nakletmek kapılarını tıklatıp “Yeni buluşlar koalisyonu döneminde Süleyman isterim. Elazığ Mühendislik var mı” diye takılıyordu. Akıllı ve Demirel’in Başbakanlık, Erdal Akademisi (sonraları Fırat özendirici bir eğitim yöneticiliği Hoca’nın Başbakan Yardımcılığı Üniversitesi) yetişmiş uzman sergiliyordu. “Yeni buluşlar’’ yaptığı kısa dönemde de sık hoca bulunamaması yüzünden kavramında yenilikçilik ve görüşüyorduk. Odasında, bir kapanmak üzereyken ODTÜ’den yaratıcılık unsurlarının birlikteliği şeyleri müzakere ettiğimiz bir akademik yardım istemişti. ortadaydı. İleri bir bilim ortamının sırada, telefonda Başbakan’ın Erdal Hoca konuya alabildiğine da simgesini taşıyordu. kendisini aradığı söylendi. Rahat konuşabilmesi için odadan çıkmaya yeltendiğimde eliyle oturmamı işaret etmişti. Süleyman Bey saygılı bir dille konuşuyor ve bazı konularda Hocanın fikrini almak istiyordu. Erdal Bey’in kim olduğunun, nasıl bir büyük adam olduğunun farkındaydı. Büyük kıvanç duymuştum. Telefon konuşması bitince, bu kıvancı, Cedrıc burnsıde haddim olmayarak Hocaya ilettim. “Dur bakalım, göreceğiz...’’ diye kestirmeden cevapladı. Kendi konumuza devam ettik. Erdal Hoca politikacılık dönemlerinde hiç alışık olmadığı Özel Konuk: klasik parti içi ayak Zora Young oyunları, arkadan dolanmalarla da cebelleşmek 2 Kasım 8 Aralık 2012 zorunda kaldı. Hiç hoşlanmıyordu. Ama bunun oyunun bir kuralı olduğunu varsayarak bunlara katlanıyordu. Erdal Hoca anlamlı ve dolu bir yaşam sürdürdü. Toplumuna, 07.01.2011 tarih ve ülkesine büyük 27808 sayılı TAPDK hizmetler sundu. facebook.com/bluesfestival ilgili Ölümünden beş yıl 24+ Yönetmeliği’nin hükümleri gereğince twitter.com/bluesfestivaltr sonra anısı önünde bu etkinliğe 24 yaş üzeri kişiler katılabilir. yeniden saygıyla eğiliyoruz. Erdal Hoca politikacılık dönemlerinde hiç alışık olmadığı klasik parti içi ayak oyunları, arkadan dolanmalarla da cebelleşmek zorunda kaldı. Hiç hoşlanmıyordu. Ama bunun oyunun bir kuralı olduğunu varsayarak bunlara katlanıyordu. Yazı Yazdım Havaya... Yine karşılaştık okurumla... “Bugünkü yazınız çok güzel” dedi... “Bugün yazım yoktu ki” diyemedim... H “Yani bu kadar güzel olur...” diye ekledi... “....!” “Hakikaten yani...” Yazmadığım yazının yorumunu da yaptı: “Doğruya doğru...” H Aziz Nesin’e “Spor yazısı dalında” üstün başarı ödülü vermişlerdi... “Ben ömrümde hiç spor yazmadım” diye ödülü geri çevirmişti... H Okurum, yazmadığım önceki günkü yazıyı anlattı bana: “Dokundurmuşsunuz...” “......!” “İnce ince bir bakıma...” “......!” Giderken arkadan seslendi: “Arkanızdayız...” H Biz... Gazeteciler... Gecelerimiz sizin gecelerinize benzemez... Günlerin marazi, hastalıklı, acılı, ölümlü, kanlı, azap verici olayları bizim parçamızdır... Herkes uyurken yastığında, gecelerin karanlığında birer kâbus olup yapışırlar yakamıza... İrkiliriz... H Kendi yaşamlarımızı yıka yıka gideriz, farkında bile olmadan... Dört bir yanı dolanır da zihnimiz, kendi dünyalarımız bizsizdir... Doktorların bulamadığı sancılarımız vardır... Yol arkadaşlarımız, eşlerimiz, aşklarımız, sevdalarımız, yaralı duygularımızın ve içinde bulunduğumuz kavgaların darbelerini paylaşmaya dayanamazlar... Terk ediliriz... Kalabalıkların ortasında yapayalnızız çoğu zaman... H Dostumuz kim?.. Düşmanımız nerede?.. Bilemeyiz... Namuslusu çok az kalmış şu koca toplumda, her kabahatlinin, her hırsızın, her soyguncunun, her suçlunun hedef tahtasında olan biziz... İtiliriz, kakılırız... Vuruluruz... “Vurulduk ey halkım unutma bizi” diye diye can verenlerin arkasında kalanlarımız... İhanetlerin, korkaklıkların ve unutulmaların kemiklerdeki sızısını yaşarken görürüz... Yanarız... H Tüm bunlar niçindir?.. Niçin?.. H Tek derdimiz vardır bizim: Şu yıkım ve ihanet günlerinde... Kaderin sırtımıza yüklediği vebalin altında yıkılmadan ayakta durmak... Ve bize inanan insanlardan utanmamak... H Bunun için... Feda olsun deriz... Gecelerimiz, gündüzlerimiz, yuvalarımız, sevdalarımız, etimiz, canımız, kanımız... Feda olsun... E İ ‘Y B D Smokın’ Joe Kubek & Bnoıs Kıng Bılly Branch & The Sons of Blues 20 Şehir 24 Konser
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle