19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 KASIM 2012 ÇARŞAMBA 8 İstanbul PB Edirne B Kocaeli S Çanakkale B İzmir B Manisa B Denizli B Zonguldak PB Sinop S Samsun PB Trabzon PB Giresun PB Ankara PB 17 18 17 18 19 17 15 16 16 19 20 18 12 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars S S S PB PB B A A A A B B S 12 12 11 19 21 21 16 18 14 15 9 9 8 HABERLER TARİHTE BUGÜN Oslo K 3 Belgrad Y 16 Helsinki Y 4 Sofya B 8 Stockholm Y 4 Roma Y 19 Londra Y 7 Atina B 20 AmsterdamY 9 Zürih PB 5 Brüksel Y 7 Moskova B 0 Paris Y 7 Aşkabat PB 11 Bonn B 8 Taşkent B 9 Münih PB 8 Baku Y 12 Berlin B 8 Bişkek B 9 Budapeşte B 9 Tiflis B 14 Madrid B 10 Kahire PB 22 Viyana B 11 Şam B 17 MÜMTAZ ARIKAN 28 Kasım GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada 1980’lerin Başbakanı ve 7. Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile ilgili yazılanları görünce RTE’nin; “kafasının tası yine atmıştır” dedim. Bugün yarın kime saldıracak, rapordan kaynaklanan öfkesini kimden çıkaracak diye bir soru geçti zihnimden. Olmadık bahaneler icat ederek CHP’ye saldırmayı güncel kurala dönüştürdüğüne göre; Turgut Özal aleyhine kimi satırları komisyon raporuna sırf bana muhalefet olsun diye ana muhalefet yazdırmıştır diyebilir, diye düşündüm. Ne ki: ... “Turgut Özal, 12 Eylül darbecileriyle ciddi bir işbirliği içine girmiştir. Başbakan yardımcılığı yapmıştır. Ama bugün demokrasi kahramanı olarak algılanmaktadır. Bu tutarsızlıktır. Çünkü darbe, kendi bakanlarını, kendi bürokrasisini, kendi polis teşkilatını yaratmıştır. Darbecilere karşı ayakta duran ve ‘Hayır, ben sizlerle beraber hareket etmek istemiyorum çünkü sizler bu ülkede demokrasiyi yok ediyorsunuz’ diyen, gazeteciler, daha önemlisi aktörler çok az sayıdadır ve bugün onları değil, hâlâ onlarla işbirliği yapanları Türkiye’nin anıyor olması önemli bir paradokstur, önemli bir çelışkidir” diyen satırlar... ... şayet komisyon raporunda yerini muhafaza ederse; RTE gibi, tabii rahmetliyi yaşarken de öldükten sonra da “reformist başbakan” diye yere göğe sığdırmayan kimi yazarları da herhalde karalar bağlamıştır... Zira onlar zaten 12 Eylül darbecileriyle işbirliği yapanlardır. Evlerinde darbe liderini akşam yemeklerinde ağırlayan, yurt gezilerinde mönüye bakarak, “Ama Paşam, siz konserve enginar sevmezsiniz ki” diye darbe lideriyle içli dışlı ilişkilere örnek veren, baş sütunlarda darbeyi destekleyenlerdir. Bu nedenle komisyon raporuna şu sıralar fena halde bozulmuşlardır. ??? Oysa, Özal’ın darbecilerle işbirliği yadsınamaz bir gerçektir. Bu gerçeği kavramak için 12 Eylül öncesi Başbakan Süleyman Demirel ile darbeden ve sürgünden döndükten sonra yaptığımız konuşmalarda söylediği şu cümleyi anımsamak bile Özal gerçeğini tanımlamaya yeterli. “Özal’ı 24 Ocak kararlarını izah etsin diye Kenan Evren başta bütün komutanların, yüksek rütbeli subayların katıldığı Genelkurmay’da düzenlenen brifinge gönderdik. Meğer orada bizi arkadan bıçaklıyormuş!” Ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığına getirildiği günlerde de, partilerin kurulmasına izin çıktığı günlerde de askerlerle sıkı işbirliğini sürdürdü. Darbeciler, kendilerinden sonra uygulanmasına karar verdikleri “güdümlü demokrasinin” iktidar partisini emekli Orgeneral Turgut Sunalp’e (MDP’yi) kurduruyor. Muhalefet partisini başbakanlık müsteşarı Necdet Calp’e (HP’sine) veriyor. Ama başka partileri yasaklarken iki ana partinin yanı sıra vazgeçemedikleri Turgut Özal’a ve partisine (ANAP’a) siyasal mozaikte yer veriyorlardı. Askeri yönetim SODEP lideri Erdal İnönü’yü solcuları partide toplar diye veto etti. Ama o sırada yaygın söylentiye göre ABD’nin dokunulmamasını istediği aşırı sağcı partiden İzmir adayı olan Özal’a, MİT’ten aleyhine bilgi alamadıkları gerekçesiyle dokunmadılar... Bu süreçte darbenin lideri Kenan Evren’le üç kez görüştü ve parti liderlerinin siyaset yasağını kaldıran referandum propagandası sırasında başbakandı. Başta Evren, darbeci generallerin, öncelikle siyasete dönmesini istemedikleri, bir zamanlar “ağabey” dediği Süleyman Demirel aleyhine, devlet TV’sinde 12 Eylül öncesinin kanlı olaylarını göstererek, konuşmalarında inanılmaz ölçüde aleyhinde açıklamalar yaparak, yaptırarak, darbecilere borcunu ödedi ve... ... AP oylarının geniş katılımıyla partisi tek başına iktidara geldikten sonra çağrılmadığı halde bir koşu Köşk’e çıktı. Cunta liderliği sırasında işbirliği yaptığı Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e sarıldı. Yanaklarından öptü... Sayende bugünleri de gördük demek ister gibi... Türkiye bir süredir BDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığıyla ilgili başbakanın iki dudağı arasından çıkacak kelimelere endekslenmiş durumda. Başbakan ülkede esen siyasi rüzgâra göre elindeki ‘dokunulmazlık’ kozunu bir ileri bir geri kullanmakta. BDP’li vekillerle PKK’lilerin kucaklaşmasından sonra dokunulmazlıklarının kaldırılacağı sinyalini veren başbakan, ‘Yargı gereğini yapacaktır’ diyerek kamuoyunda ‘talimat’ algısı yaratan bir ifade dahi kullandı. Sonrasında konu bir süre rafa kaldırıldı. Açlık grevleri sırasında BDP ile AKP’li bakanlar arasında sıcak görüşmeler yapıldı. Grevin istenmedik sonuçlar doğurmaması için fezlekeler de Adalet Bakanlığı’nda bekletildi. İmralı’dan gelen mesajla BDP’lilerin de katkısıyla grevler sona erince, başbakan ilk kez grup konuşmasında BDP’yi hedef almadan konuştu. Ancak ‘bahar havası’ çok kısa sürdü. Erdoğan, önceki gün İspanya’ya gidişi öncesinde sorular üzerine BDP’lilerin dokunulmazlığının kaldırılacağı imasında bulundu. Nitekim dün de fezlekeler Adalet Bakanlığı’ndan TBMM’ye gönderildi. ??? BDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması birkaç açıdan sakınca içeriyor. Birincisi, konunun ‘demokratikleşme’ boyutudur. Polis ve yargı karşısındaki zırhları ortadan kaldırılarak BDP’li vekillerin soruşturma kapsamında gözaltına alınıp tutuklanmasının önü açılmaktadır. Milletvekillerinin 1994’te olduğu gibi Dokunulmazlık İktidarın Silahı Olmamalı Meclis’ten yaka paça çıkarılması ne Kürt sorunun çözümüne ne de Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sağlayacaktır. Zaten ortada bir ‘tutuklu vekil’ sorunu var. 8 milletvekili seçilmelerinin üzerinden bir, bir buçuk yıl geçmesine rağmen hâlâ cezaevinde. BDP’lilerin dokunulmazlığının kaldırılması bu yarayı kapatmak yerine daha da derinleştirecektir. Ayrıca, Meclis zemininde zar zor tutulabilen BDP’nin tamamen illegaliteye itilmesi de kimsenin yararına olmayacaktır. İkinci önemli sakınca ise AKP’nin tutumunun ‘eşitlikçi’ ve ‘ilkesel’ olmayan tavrıdır. Fezlekeleri dönem sonuna bırakma biçiminde bugüne kadar genel kabul görmüş bir gelenekten vazgeçilerek dokunulmazlıkların kaldırılması yolu açılacaksa, bu neden sadece BDP’lilerle ve terör dosyalarıyla sınırlıdır? Meclis’te Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da arasında bulunduğu birçok milletvekili hakkında zimmet, ihaleye fesat, yolsuzluk ve benzeri diğer suçlamalar nedeniyle dokunulmazlık fezlekesi bulunduğunu unutmamak gerekiyor. Bunlar ‘yargılanmasına gerek yok’ diyebileceğimiz suçla malar mıdır? Öyleyse dokunulmazlıkların, iktidarların elinde günün koşullarına, kamuoyunu tepkisine ve soruşturmaya konu kişilerin siyasi kimliklerine göre kullanılan bir ‘silah’ haline dönüştürülmesine izin verilmemelidir. Ya mevcut gelenekler sürüdürülerek dönem sonuna bırakılmalı ya tamamen kaldırılmalı ya da CHP’nin önerdiği gibi sadece kürsü dokunulmazlığı ile yetinilmelidir. Ama hangisi seçilirse seçilsin tüm iktidarlar o ilkeye saygılı olmalıdır. Dokunulmazlıklar tartışması ile yeniden hatırladığımız üçüncü bir husus ise Başbakan Erdoğan ve arkadaşlarının başta Kürt sorunu olmak üzere temel meselelere ilişkin ‘öngörülemez, tutarsız’ tavrıdır. Başbakan bir gün ‘müzakere ile çözüm’ yanlısı mesaj verirken ertesi gün bambaşka bir pozisyon alarak çözümün kritik muhatabı BDP’yi siyaset dışına itmeyi rahatça göze almabilmektedir. Bu tutarsız tavır gitgide Türkiye’nin sorunlarının çözümünün önündeki asıl mesele haline gelmektedir. HSYK’DEN TUHAF ÇIKIŞ Eleştirenin resmi sıfatı yokmuş ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Avrupa Yargıçlar Birliği’nin eleştirilerini yanıtlayan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), kurulda hükümet tarafından atanmış hiçbir üye bulunmadığını belirterek kurulun seçimle gelen 16 üyesinin de meslektaşlarının oylarıyla seçildiğini vurguladı. HSYK’den yapılan açıklamada, Avrupa Yargıçlar Birliği tarafından yayımlanan bildiri nedeniyle açıklama gereği duyulduğu belirtildi. 2010’da yapılan anayasa değişikliği uyarınca yüksek yargıda ve ilk derece mahkemelerinde görevli bütün hâkim ve savcıların katıldığı seçimler sonucunda kurul üyelerinin seçildiği ve kurulun bu şekilde oluşturulduğu anlatıldı. Açıklamada, “Görüldüğü gibi kurulumuza hükümet tarafından atanmış hiçbir üye bulunmamaktadır. Kurulumuzun seçimle gelen 16 üyesi de meslektaşların oyları ile seçilmiştir. Dolayısıyla seçimle gelen üyeler hükümeti değil, kendilerini seçen hâkim ve savcılar ile içinden çıktıkları yargı camiasını temsil etmektedir” denildi. Bildiriyi hazırlayan Avrupa Yargıçlar Birliği’nin, Avrupa ülkelerindeki hâkimlerin oluşturduğu sivil toplum kuruluşlarının üye olduğu, resmi sıfatı bulunmayan bir dernekler federasyonu olduğu belirtilen açıklamada, bu kuruluşa Türkiye’den de kısa adı YARSAV olan derneğin üye olduğu anımsatıldı. Açıklamada şu görüşlere yer verildi: “Sözü edilen derneğin rutin söylemlerinin hiçbir araştırma ve inceleme yapılmadan bildiride yer alması ve bildiriye dayanak teşkil etmesi, bu çalışmanın bilimselliğinin ve ciddiyetinin sorgulanması gerektiğini göstermektedir. Kurulumuz ve uygulamalarıyla ilgili bilimsel değerlendirmelere ulaşılmak istenildiği takdirde, öncelikle AB’nin resmi organları tarafından hazırlanan ilerleme raporları ve istişari ziyaret raporları incelenmelidir.” Avrupa Yargıçlar Birliği, Washington’da yaptığı toplantının ardından hazırladığı deklarasyonda, HSYK’ye hükümetin görüşlerini ifade eden kişilerin dahil edilmesini eleştirmiş, atamaların yargıçlar üzerinde baskı aracı olarak kullanıldığı vurgulanmıştı. ERDOĞAN’IN UNUTTUĞU ERBAKAN Başbakan Erdoğan, Meclis Darbe Komisyonu’na görüşlerini yazılı olarak açıklarken 28 Şubat’ın en önemli hedefinin kendisi olduğunu ifade etti. 28 Şubat’ın ilk sinyallerinin kendisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oluşuyla alındığını vurgulayan Erdoğan “28 Şubat müdahalesi, Ankara’da, milletin hür iradesiyle seçilmiş hükümet yanında, şahsım başta olmak üzere belediye başkanlarını da hedef aldı. 28 Şubat müdahalesi, demokrasi yürüyüşümüzü akamete uğratmak için, yasaları zorlamak suretiyle, kurumları harekete geçirerek önümüzü kesmeyi hedeflemiştir” diyerek net olarak adresin kendisi olduğunu dile getirdi. Ardından da okuduğu şiir nedeniyle mahkum edilişini örnek gösterdi. Erdoğan, 28 Şubat’ın hedefleri arasında kendisinin dışında yalnızca “milletin hür iradesiyle seçilmiş hükümeti” sayarken dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın adını dahi anmadı. Oysa 28 Şubat süreci dönemin askerleriyle bizzat Erbakan arasında geçen bir sürecin adı. Erdoğan ise “Hedef başta şahsım” diyerek Erbakan’ı ‘es’ geçmiş oldu. ‘Araştırma yapılmamış’ AİHM, 1 Mayıs 2008’de yaşanan sert müdahale nedeniyle hükümeti haksız buldu ‘Özgürlük ihlal edildi’ CİHAN ORUÇOĞLU Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyen sendikalara 2008 yılında yapılan sert müdahale nedeniyle DİSK ve KESK tarafından açılan “gösteri düzenleme özgürlüğü” davasında Türk hükümetini haksız buldu. DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu, karar ile birlikte Taksim’in artık yasal gerekçelerle kapatılmasının hiçbir şekilde mümkün olmadığını söyledi. AİHM, 1 Mayıs törenlerine katılan göstericilere karşı polisin gaz bombaları ve basınçlı suyla müdahalesini “aşırı ve orantısız” bularak Ankara’nın Av rupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin toplantı ve örgütlenme özgürlüğüyle ilgili 11’inci maddesini ihlal ettiğine hükmetti. DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu, kararın sevindirici olduğunu belirterek “AİHM, Türkiye’deki hukuk yolları tükenmeden davaları kabul etmiyor. Biz, 1 Mayıs 2007 yılında yaşananlar nedeniyle Türk yargısına başvurmuştuk. Takipsizlikle sonuçlanmıştı. 2008 yılının 1 Mayıs’ında da saldırılar tekrar gerçekleştiği için biz bu kez iç hukuku bırakarak direkt AİHM’ye yönlendik. Ve AİHM müracaatımızı kabul etti” dedi. Serdaroğlu, şöyle devam etti: “Önemli bir başarı bu. Lehte so nuçlanan bir dava. Karar, Taksim’i işçilerin kurtarılmış bölgesi olarak gören zihniyetin de artık hukuksal olarak kaybettiğini gösteriyor.” AİHM, gazeteciyazar Ruhat Mengi tarafından açılan ifade özgürlüğü davasında da Ankara’yı mahkum etti. Mengi, Vatan gazetesinde yazdığı makaleler nedeniyle para cezasına mahkum edilmişti. AİHM, Türk hükümetinin Mengi’yi yargılayarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili maddesini ihlal ettiğine hükmetti. Türk hükümeti Mengi’ye 7 bin Avro manevi tazminat ödeyecek. Mengi de kazandı Kürtçe ‘Hamlet’i izlediler ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) “17. Uluslararası Tiyatro Festivali” kapsamında, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nca sahnelenen Kürtçe “Hamlet”, Şinasi Sahnesi’nde başkentlilerle buluştu. Oyunu, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın yanı sıra, CHP’li Sezgin Tanrıkulu, BDP’li Gültan Kışanak, Hasip Kaplan ve Sırrı Sakık da izledi. DAĞITILAN İMAR İZNİ SAHTE ÇIKTI Mağdurlar korunmadı ALİ AÇAR Polise taşa 10 ay hapis ? ERZURUM (AA) Ağrı’da 20 Mart 2012 tarihinde Nevruz etkinlikleri sırasında polise taş ve sopalarla yapılan saldırıyla ilgili davanın karar duruşması Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. Mahkeme heyeti, sanık hakkında “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na Muhalefet” ettiği gerekçesiyle 10 ay hapis cezası verdi. Ceza 5 yıl ertelenirken, sanık tahliye edildi. DÜZELTME VE ÖZÜR Yazarımız Serdar Kızık’ın “Mizah Dünyamız!” başlıklı dünkü yazısının 5 ve 6. paragrafları teknik nedenlerden dolayı hatalı çıkmıştır. Yazarımız ve okurlarımızdan özür dileriz. Doğrusu aşağıdaki gibi olacaktır: “Oysa, yönetenleri sevgiyle, saygıyla, can kulağıyla dinlesek, güven duysak, önyargıları bıraksak, işlerinin ne denli yorucu olduğunu kavrasak, sinirlenmelerine, bağırıp çağırmalarına aldırmasak, bizim için nasıl çırpındıklarını, nasıl çalıştıklarını görsek, haklarını teslim edeceğiz de... Zaten mayamızda vardı, sağ olsun bugünün iktidarları sayesinde mizah kapasitesi tavan yapan bir toplum olduk. Bu alanda yaratıcılığımız öyle güçlü ki, hiçbir ülke elimize su dökemez!” Arnavutköy Belediyesi’ne bağlanan Bolluca Beldesi’nin eski başkanı ve Arnavutköy Belediyesi Meclis üyesi AKP’li Bahri Kazankaya’nın İSKİ ve Büyükşehir Belediyesi tarafından imar yasağı getirilmesine karşı çok sayıda kişiye 2009’da yapılan yerel seçimden 2 gün önce verdiği “yapı ruhsatı izni” sahte çıktı. Beldede yaşayan 76 aile mağdur oldu. O dönem Bolluca Belde Başkanı olan ve halen Arnavutköy Belediye Meclisi üyesi görevini yürüten Bahri Kazankaya, aralarında Hanifi Tekirbaş ve ağabeyi Necati Tekirbaş’ın da bulunduğu çok sayıda kişiye seçimlerden 2 gün önce yapı ruhsatı verdi. Seçimlerin ardından aldıkları izinle inşaata başlayan Tekirbaş kardeşler ve ruhsat sahiplerinin evine Arnavuktöy Belediyesi ekipleri gelerek kaçak inşaat yapıldığını bildirdi. Tekirbaş, “Ruhsatları veren Kazankaya suçu belediyenin üzerine atarak ‘Yeni yönetimin tembelliği’ diyor. Arnavutköy Belediye Başkanı ise ruhsatların sahte olduğunu söyledi. İşin tuhaf yanı ise mahkeme bu sahte ruhsat veren kişiler hakkında ne bir soruşturma açmış, ne de mağdur olanların hakkını gözetmiş durumda” dedi. Fotoğraf: AA Meclis Başkanvekili Mumcu vekâleten oy kullanılmasına izin vermedi. Bürokratlara beraat istendi ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Çankaya ilçesi Birlik Mahallesi’nde, 1 Ocak 2009’da 7 üniversite öğrencisinin öldüğü doğalgaz faciasıyla ilgili davanın görülmesine Ankara 3. Ağır ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Duruşmada, 6 sanık hakkında “taksirle öldürme” suçundan 15’er yıla kadar hapisleri talep edildi. Sanık ve avukatlarına, esas hakkındaki savunmalarını yapmaları için süre verildi. Ömeroğlu başdenetçi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu’nda, katledilen gazeteci Hrant Dink’in 301. maddeden ceza alması kararını veren eski Yargıtay Ceza Genel Kurulu üyesi ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın oğlunun nikâh şahidi Mehmet Nihat Ömeroğlu başdenetçi seçildi. TBMM Genel Kurulu’nda yapılan seçimlerde Kamu Denetçiliği Kurumu için belirlenen Yavuz Erkmen, Mehmet Nihat Ömeroğlu ve Nuray Turcan başdenetçi adayı olarak yarıştı. Oylamaya geçilmeden CHP’nin talebi üzerine başlatılan usul tartışmasında CHP’li Sezgin Tanrıkulu, Dink’i ölüme götüren sürecin bir yargı kararıyla başladığını belirterek, “Birazdan bu kişi kamu denetçisi adayı olarak gelecek. Tek başına bu durum bile bu seçimi gölgelemektedir” dedi. Gizli oylamayla yapılan seçimde TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu’nun, daha önce sahte oy tartışmalarına neden olan vekâleten oy kullanmasına izin vermemesi üzerine başdenetçi dördüncü turda seçilebildi. Seçimlerde CHP oy kullanmadı. Çocuk şiddetine karşı ÇETUS ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, “Çocuğa Karşı Şiddetle Mücadele” konferansında çocuğa şiddet olmadan risk ve tehlikelere karşı baştan müdahale edilebilecek yeni bir sistemi hayata geçireceklerini açıkladı. Şahin, sistemin TÜBİTAK’la yürütülen Çocuk Erken Tanı ve Uyarı Sistemi (ÇETUS) adını taşıyacağını belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle