23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 KASIM 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 GülErdoğan Çekişmesi şağıdaki yorumu, A deneyimli siyasetçilerden duyduk: Gül sıcak bakmıyor. Recep Tayyip Erdoğan, eğer Başbakanlık’a dokunmadan Çankaya’ya çıkarsa ne âlâ... Gül’den ses çıkmaz. Ama, başkancı sistemde ısrar ederse, AKP’de patırtı kopabilir. Erdoğan, başbakanlığı ardında bırakıp cumhurbaşkanlığıyla yetinirse, uzlaşma sağlanır, Gül de başba T BMM Başkanvekili Güldal Mumcu, “İçimden Geçen Zaman” adlı kitabında, eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ile Uğur Mumcu’nun öldürülmesine ilişkin görüşmesini de aktardı. Sönmez Köksal’a göre, Hizbullah adlı bir örgüt yoktu! Hani, insanları domuz bağı ile bağlayıp canlı canlı evlerinin altına gömüp betonlayan, sonra da üstünde yemek yiyenlerin Hizbullah örgütü var ya, işte o yokmuş! Sönmez Köksal’a, Güldal Mumcu’nun kitabındaki bu bölümü sordu arkadaşlarımız. Köksal, “Hatırlamıyo Şok yor ama. Uğur Mumcu’nun unutkanlık üzerine bir yazısını anımsıyoruz biz de: “Bir hekim dostuma sorum: Geçmişini unutmak bir çeşit hastalık değil midir? ‘Öyledir’ dedi. ‘Geçmişteki olayları unutmak, tıp dilinde (amnezi lakuner) olarak adlandırılır.’ Bu ruh ve sinir hastalığı ‘toksik zehirlenmeye bağlı enfeksiyonlarda’ da görülürmüş. Peki tedavisi? ‘Şok tedavisi’ gerekirmiş...” rum” dedi. Toplumsal hafıza unutmu “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki gerginlik, Çankaya’dan dolayı değil, başkancı sistemden kaynaklanıyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın, Başbakanlık işlevini de üstlenen başkancı sistem istemine Abdullah Kırmızı Kart, Kiraz Dudak kanlığa ‘evet’ diyebilir.” AKP’yi yakından izleyen bir dostumuz da, Abullah Gül’ün Temmuz 2006’da Hürriyet gazetesi ile yaptığı söyleşiyi anımsattı. Şöyle diyor Gül: “Yurtiçinden de yurtdışından da bizi birbirine düşürmek isteyenler var. Biz Tayyip Bey’le arkadaşız, kardeşiz, aramızda bir rekabet olması mümkün mü? Ben sert çıkışlar yapınca o beni yumuşatır. O sert olduğunda da, ben onu ikaz ederim. Konuşmalarımızda hep ‘Bizi kavgacı, uzlaşmaz birileri olarak göstermek istiyorlar. AKP’yi dar sokaklara, dar sloganlara sokmak isteyenler var. Aman çok dikkat edelim’ diye konuşuruz.” Hedefleri aynı. Niye kavga etsinler ki? Sonunda anlaşacaklardır. lirim. Ben Yaşar Kemal okudum” diyormuş... Ödül kazanan Dürsaliye Şahan’ın kitabındaki 18 öykü de ezilen, başkaldıran kadınlarla, çalışanlarla ilgili. Hatay’da yaşıyor. Diğer öykücü Hüseyin Akyüz de, Asım Bezirci’nin de çalıştığı Unilever’de elektrik teknisyenliği yapmış. Şimdi Çorlu’da yaşıyor. Baştürk ödülleri, her yıl emeğin uygarlığı çoğalttığını bir kez daha kanıtlıyor. V Eleştiri BMM’de Sünniler için T de Aleviler için de iftar veriliyor olmasını eleştiren yazımıza kimi okurlarımızdan tepki geldi. Onlara göre, biz, Sünnilerin iftarına karşı çıkmıyormuşuz, Alevilerin iftar vermesini yazıyormuşuz yalnızca. Ayrıca, CHP lideri Kemal Kılıçdaoğlu’nu sırf Alevi olduğu için eleştiriyormuşuz... Bir Cumhuriyetçi olarak; olaylara ya da kişilere etnik ya da mezhepsel açıdan bakmamayı ilke edindiğimizi vurgulamak isteriz. 1923 devrimi kazanımlarını savunuyoruz; eşit, özgür, kardeş yurttaşlıktan yanayız; emeğin uygarlığı yaratan güç olduğunun bilincindeyiz. Gerçekten tam bağımsız, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletinde yaşanılması içindir tüm çabamız... Bu çerçeveye sığmayan babamızın oğlu bile olsa, eleştiririz. Eylül cuntası 24 Kasım’ı, 12 ü” yapmıştı. Gün “Öğretmenler Bakanlığı’na oturtulan m iti Eğ ili M ye eğitimin O dönemde tatürk” diye di emekli paşa, “A olanak tanımış; imam hatip ine en dinselleştirilmes rsi hocaları, başka öğretm ı. de lard n ış di m an at e mezunu in er ul müdürlükl yokmuş gibi ok de zorunlu hale getirilmişti. , i rs de Din ık büyüdü i zehirli sarmaş ızı sıkar oldu. iğ kt di n nı ta un C boğazım klandı; bugün dallandı, buda aha önce D bu köşede Çöplük dile getirmiştik. İlçelerinin çöplük olmadığını haykıran Çavuşlulular diyor ki: “Giresun Valisi, Fatih Akın’ın ‘Cennetteki Çöplük’ filmini izlesin. Cennetten farksız Trabzon’un Sürmene ilçesine bağlı Çamburnu beldesinin, halkın tepkilerine karşı ısrarla yapılan çöp toplama merkezi ile nasıl cehenneme dönüştürüldüğünü görür.” ünü Öğretmenler G Giresun’un Çavuşlu beldesine yapılması öngörülen çöp toplama merkezine karşı yurttaşlar eylemler yapmışlar, Ordu İdare Mahkemesi de uygulamayı durdurmuştu. Giresun Valiliği, Çavuşlu olmayınca, bu kez Çömlekçi beldesine yöneldi. Oradan da yoğun tepki alınca, yeniden Çavuşlu’ya döndü. Değiliz sahiplerini buldu. Bu yıl, ödüle değer görülen üç ürün de öykü kitabı. Ödül kazananlardan Adil Kurt, emekli aşçı... Ortaokulu dışarıdan bitirmiş... Yaşar Kemal ve Ali Püsküllüoğlu’nun memleketi Kadirli’den... Seçici kurul üyelerinden Tuncer Uçarol’a göre, öyküleri Orhan Kemal’i de anımsatıyormuş, ama o, “Orhan Kemal’den iki, üç öykü bi bdullah BaşA türk İşçi Edebiyatı Ödülleri İşçi Edebiyatı Ödülleri Öğretmenlerimiz SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Çoğumuzun, anne babalarımız tarafından “Eti senin kemiği benim hocam” diyerek eline bırakıldığımız bir ilkokul öğretmeni vardır, çocukluğundan doğru gelen ve aklından hiç çıkmayan. Bizi o dersten bir türlü geçirmeyen, aldığımız düşük notların tek sorumlusu olsa da içten içe sevilen bir lise öğretmeni ve bugün, dar binaların içine hapsedilen sıkıştırılmış üniversitelerde artık pek kalmasa da, insana asalet yükleyen o haşmetli amfilere girip yüzlerce kişinin önünde, dilinden dökülen düzgün ve kararlı cümlelerle birikimini ve özgüvenini sergileyerek kendine hayran bıraktıran bir üniversite hocası belki de… Bir kere “öğretmen” olmuşsa artık hep öğretmenimiz olarak kalacaktır. Öğretendir; bilginin, öğrenmenin yolunu gösterendir; bilmemenin, öğrenmemenin kör mutluluğunu, öğrenmenin ve bilmenin zorlu yolculuğuna feda ettirendir bizlere. Ancak bugün öğretmenlik mesleği itibar kaybına uğramış durumda. Ekonomik zorlukların kaderine teslim edilmeleri, öğrenci velileri, hatta bazen bizzat öğrenciler tarafından maruz bırakıldıkları şiddet, elbirliğiyle, aslında, Başöğretmen Atatürk’ten başlayarak mesleklerine çok yakışan o “seçkin” sıfatını ellerinden almaktadır. 24 Kasımlar geldiğinde fedakârlıklarıyla, yaptıkları işin kutsallığıyla anılan öğretmenlerimiz; diğer tarafta ekonomik anlamda çektikleri sıkıntılarla, alamadıkları hakları, düze çıkaramadıkları yaşam standartlarıyla konuşuluyor, biliniyor ve ne yazık ki bu şekilde kabul ediliyorlar. Tek başına 24 Kasım günü, ne onların bu ülkede ağır sıkıntılar çektikleri gerçeğini değiştirebilir ne de icra ettikleri mesleklerinin kutsallığını… Ancak belki de zaten bu gerçekleri unutturmaması için önemlidir 24 Kasımlar. O hafızalarımızdan silinmeyen öğretmenlerimizin var olma mücadelelerini her yönüyle hatırlattığı için bizlere. Bizim için hep özel ve seçkin olarak kalacak olan tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü kutlu olsun. Cumartesi Anneleri için de önemi var. Bugün 400. kez bir araya geliyorlar Galatasaray Meydanı’nda. Gözaltında kaybolan, daha doğrusu kaybedilen, faili meçhullere kurban edilen yakınlarının akıbetini soruyorlar 400. kez. Evlatları, babaları, kardeşleri, eşleri kaybedildikten sonra, her biri birer Berfo Ana olarak hayatlarında beliren o koca yalnızlığı paylaşıyorlar bir yandan da. 1976’da Arjantin’de başlayan cunta döneminin bir sonucu olarak kaybolan binlerin bulunması için kayıp anneleri tarafından başlatılan hareket, 1995’te Türkiye’de aynı kaderi paylaşan anneler, eşler, kardeşler tarafından sahiplenildi. 27 Mayıs 1995’ten bu yana kendilerine gösterilen baskıya, copa, gaza, şiddete, sayısız kere gözaltına alınmalarına rağmen Cumartesi Anneleri olmayı sürdüren ve bu ülkedeki belki de en sağlam sivil itaatsizlik eylemini gerçekleştiren bir grup acılı ve haklı insan, kaybettikleri sevdiklerinin sembolik mezarı haline gelen Galatasaray’da buluşmayı sürdürüyorlar. Hepimiz Cumartesi Anneleri’nin toplandığı ve ülkenin siyasi tarihinin okunabildiği o meydanların bir parçasıyız aslında. Cumartesi Anneleri bize bu tarihi özetliyor sadece. Türkiye’nin “kayıp gerçekler tarihini”. Bugün, meçhule giden evlatlarının, yakınlarının faillerini onlara vermeyenlere 400’üncü kez seslerini duyuruyorlar. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com İkisi de kırmızı, ikisi de bizden. Birinci uygulama geriye gidişi, ikincisi ileriye yönelişi temsil ediyor. İlk örnek futbol sahasından, diğeri ise çağdaş sanattan... HHH Cumartesi akşamı EskişehirsporFenerbahçe maçı. Hakem orada olup biteni görmeden, anlamadan, Fenerbahçeli Caner’e kırmızı kart gösteriyor. Televizyon seyircisi hakemin hata yaptığını belirgin biçimde görüyor. Nitekim Eskişehir’in futbolcusu da, kırmızı karta neden olan “lan” sözünü Caner’in değil, kendisinin söylediğini itiraf ediyor. Hakemler hata yapabilir, ancak birden olay hakemi linç kampanyasına dönüşüyor. Tüm televizyon kanalları reytinge dönük yorumlar yayımlıyor. Hakemin evine kamera gönderiliyor, özel hayatı didikleniyor. Rezalet... Ardından Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu kırmızı kart alan oyuncuya ceza veriyor. Hakem haklı bulunuyor. İkinci rezalet de bu. Bu olay FB camiasında 3 Temmuz sürecinin devamı olarak görülüyor. İstatistikler zaten hakemin geçmişte de Fenerbahçe’ye karşı kararlar verdiğini gösteriyor. Hakemin kararının yanlış olduğunu herkes görüyor, herkes söylüyor. Suçu işleyenin Caner olmadığını, karşı takımın oyuncusu itiraf ediyor. Yine de bu ifade dikkate alınmıyor. Yetmiyor, ne hikmetse ceza kararları alelacele FB’nin Marsilya maçından iki saat önce açıklanıyor. Hatalı karar veren hakemi, “Aman morali bozulmasın, İngiltere’de maç yönetecek” diye koruyanlar, aynı hassasiyeti Fenerbahçe’den esirgiyor. Kırmızı kart olayı Türkiye’deki çifte standartlara, adaletsizliğe, kayırmacılığa iyi bir örnek oluyor. Futbol sahası Türkiye’ye ayna tutuyor. Fenerbahçe’nin uğradığı haksızlığın aynısını ihalelerden duruşma salonlarına kadar her yerde görmek mümkün. Ahlak bunun neresinde? Vicdan ise zaten hiç yok. HHH Şimdi biraz da sanatın top sahasına girelim. İstanbul’da açılan Çağdaş Sanat Fuarı’ndan bir alıntı: Ressam Hanefi Yeter ahşap kıvrımlı çok katmanlı tarzını bu kez metal heykellere taşımış. Tüm fuardaki favorim olan “Kiraz Dudaklım” işte böyle lirik bir eser. Kiraz Dudaklım’ın farkı neydi? Sanatın genelinden kopup ayrıntıya bakmamızı zorlayan... İnsanı çok katmanlı düşünce patikalarına götüren... Tasavvufla geleceği buluşturan, kısacası özenti olmayan, bu anlamda da kendine has bir ahlakı olan... Kültür emperyalizminin eseri olmayan... Tuvale üç tane Arapça harf çizmekle kültürüyle barışık havası yutturmaya çalışanlardan farklı... Kısacası sadece derin değil, aynı zamanda da ahlaklı... Teşekkürler Hanefi Yeter. HHH Yine geçen hafta keçe sanatçısı Selçuk Gürışık’ın Minerva Han’da açılan “Deveran” sergisindeki eserler de Hanefi Yeter’in sanatıyla aynı erdeme sahip. Belki de iki sanatçıyı buluşturan ortak nokta sahip olma duygusunun ötesine geçebilmeleri, nesnelerle aramızda bir tür manevi ve ahlaki bir bağ kurma çabası... Sonuçta futbol sahası da sanat fuarı da bu toplumun aynası. Bireylerin çoklu ve katmanlı düşünemedikleri bir toplum, haklı haksız her an ve her sahada kırmızı kart görebilir. Özgürlük, vicdan, erdem gibi kavramlardan soyutlanınca böyle oluyor. Kırmızı kartın kimden ve nereden geleceği belli olmuyor. BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY amlıca Tepesi’ne taklit cami mi? İslamın modern, aydınlık yüzü; kentin çok çeşitli ulusları, halkları, kültürleri ve dinleri içinde barındıran zengin tarihi, doğası, eşsiz silueti... İstanbul’un her tarafından görülecek, tarihe geçecek bir cami yapma peşindeyseniz eğer, bu, tüm bunları tam manasıyla idrak edebilmiş ve özümsemiş bir zihin ile mimari anlamda büyük ve usta eller tarafından yapılmalıdır. Asırlar önce, o güne ait sanatsal ve kültürel birikimlerle yapılmış camilerin mimari taklidi olmak yerine, kendinden sonra yapılacak olanlara emsal teşkil edecek özgünlükte inşa edilmelidir. sadik.celik.gorus@gmail.com Ç UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com Cumartesi Anneleri Bu yılki 24 Kasım’ın 1/ Eskiden Rum 1 korsanlara verilen ad. 2/ Çift öküzü 2 nün boyunduruk 3 tan çıkmaması için kullanılan çubuk... 4 Argoda karnı aç ya 5 da parasız kimse. 6 3/ Politik çıkarları nedeniyle bir 7 lik kuran devlet 8 ler topluluğu... Betondan, dört köşe 9 döşeme taşı. 4/ Ör1 2 3 4 5 6 7 8 9 selemek, hırpalamak. V E LV E T E N 1 5/ Neon elementinin V A T O Z simgesi... Hawaii’de 2 A D A R İ V A karşılama ya da uğur 3 N İ Z A lama anısı olarak veri 4 İ K A M E T A R len, çiçekten yapılmış 5 L N A V A R F kolye... Olumsuzluk beY A Y S N O P 6 lirten bir önek. 6/ DeriyD AM le kaplı tek kişilik Eski 7 A B A D İ U A NGO L A mo kayığı. 7/ Bir nes 8 nenin uzayda kapsadığı 9 E S İ N E S A S yer... Yumurtadan yeni çıkmış civcivin ağzının kıyısında bulunan ve zamanla kaybolan sarı renk. 8/ Amerika’da yaşayan, sinekkapan familyasından bir kuş... Saç kurutma makinesi. 9/ Sınırlı bir yerle ilgili olan... Japon lirik dramı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Görünüşü ve davranışıyla korku veren iriyarı adam. 2/ ÜrgüpAvanos arasında, peribacaları ve kiliseleriyle ünlü bir vadi... Vurmalı bir çalgı. 3/ Birbirine bitişik büyük yapılar... İskambilde bir renk. 4/ Isırmak. 5/ Bir soru sözü... Romanya’nın para birimi... Sodyum elementinin simgesi. 6/ Kar ya da su üzerinde kaymaya yarayan araç. 7/ Algılanan nesnelerin temel niteliği... Van Gölü’nün kuzeybatı kıyısında ünlü bir Urartu kalesi. 8/ Zorba hükümdar... Sıcak ve kuru bir rüzgâr. 9/ Bir dernek ya da kuruluşun üyelerinin buluşması için ayrılmış yer... Numaranın kısa yazılışı. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle