19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 KASIM 2012 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Çevrede Kavram Kargaşası ve Politikacı Haydi Yeni Bir Anayasa! Türkiye 27 Mayıs devrimiyle yeni bir anayasa yaptı. Türk ulusuna yakışan bir anayasa idi. Kimilerinin işine gelmedi, 12 Eylül askeri darbesiyle değiştirildi. “Evren Paşa Anayasası” adını verdiğim şimdiki anayasa yapıldı. Halkın oylarıyla kabul edildi. Hem de yüzde 92 çoğunlukla. Şimdi yeniden başka bir anayasa hazırlama girişimi var. AKP ve liderleri böyle istiyor! Er geç yapacaklar, ulusa da kabul ettirmeye çalışacaklar. Oysa uygar ülkelerde bir anayasa vardır, bir kez yapılır, sürer gider. Ancak olağanüstü durumlarda yenisini yapmak akla gelir. Örneğin Fransa İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeni bir anayasa yaptı, o gün bugün sürüp gidiyor... Bazı ülkelerde yazılı anayasa da yok, örnekse İngiltere. Savaş, darbe, ihtilal gibi olaylar yaşamayan tüm ülkelerin anayasaları değişmez, yıllarca gündemde kalır. Türkiye’de anayasa kavgası bir türlü bitmez. Her gelen iktidar keyfince bir anayasa ister. 27 Mayıs 1960 devriminin anayasasını beğenmezler, durmadan orasını burasını bozarlar, derken bir yenisi gelir... AKP iktidara geldiğinde yazmıştım, “Aman anayasaya dokunmayın” diye... İyileştireceğim derken daha berbat bir hale sokacaklarını biliyorum. Şimdi bir yenisini yapacaklar, komisyonlar toplanıyor, söylevler veriliyor. Tartışmalar gündemde!.. AKP dedikleri bir parti ki Atatürk devrimlerinden hoşlanmaz, şimdi de anayasamızı kendine benzetmek yarışında!.. Son zamanlarda insan topluluklarının çevresel etkileri üstel olarak artmıştır. Bunun yerel, bölgesel etkileri giderek küresel baskıya yol açar duruma gelmiştir. Giderek sosyoekonomik durumun; konut kalitesi ve madde özellikleri gibi hastalık örüntülerinde belirleyici olan çevresel rollerine giderek daha büyük oranda ağırlık verilmeye başlanmıştır. Prof. Dr. Çağatay GÜLER Hacettepe Ü. Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD Öğretim Üyesi G elişmekte olan ülkelerde çevre tartışmalarının en önemli sorunu soyut düşünme yetersizliğinin yarattığı kavram kargaşasıdır. Sözlük tanımıyla nesnenin ya da düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı olan kavram yetersizliği yabancı dilden alınan birçok teknik terime yanlış anlamlar yüklenmesine yol açar. Üstelik bu anlamlar yere, kişiye, zamana göre önemli değişiklikler gösterdiğinden, insanlar aynı sözcük ya da terimleri kullanmaları nedeniyle ortak bir sonuca vardıklarını düşünürler. Varılan ortak nokta kısa sürede birbiriyle çatışan hatta birbirini ilkelerden sapmakla suçlayan bir kargaşa nedeni durumuna gelir. Sözgelimi “risk” terimine dilimizde “tehlike” anlamı yüklenmiştir. Oysa “risk” tehlikenin gerçekleşme olasılığıdır. Kimi çok önemli terimlerin başına gelen daha da kötüdür. “Ekoloji” terimi buna iyi bir örnek oluşturur. Ekoloji ve çevre kavramlarıyla ilgili yetersizlik ekoloji karşılığı olarak çevrebilim karşılığının kullanılmaya başlamasına yol açmıştır. Oysa İngilizcede bir de “environmental science” terimi vardır ve bu terimin kavramsal karşılığı çevrebilimdir. Ekoloji çevrebilimden çok farklı bir kavramdır. Terimlerin başına gelen en kötü şeylerden biri de popülerleşmedir. Bu her dil ve kültürde görülen bir sorundur. Robert Leo Smith ekoloji ile ilgili olarak şunları söyler: “Çevresel ilişkilerle ilgili olması nedeniyle ekoloji popüler olmuştur. Terim her yerde, gazetelerde, magazin ve kitaplarda görülmektedir. Ekoloji aşırı basitleştirilmiş, yanlış kullanılan, kötüye kullanılan günlük bir sözcük haline gelmiştir.” Bu ‘Ekoloji’ terimi nedenlerle çevre kavramlarının yerine oturtulması, terimlerin açık bir biçimde tanımlanması gerekir. Bugün yüz yaşına yaklaşmış olan John M. Last, çevreyi “dışımızdaki her şey” olarak tanımlar. Bu tanım, insan sağlığının, çevre ile genetik örüntüsü arasındaki etkileşimin bir ürünü olduğu temeline dayanmaktadır. Kişinin genetik yapısı, onun çevresel etmenlerden nasıl etkileneceğini belirleyen en önemli etmenlerdendir. Çevre terimi dışımızdaki her şeyi; sosyal, fizikojeokimyasal ve biyolojik çevreyi kapsar. Çevrenin bu bileşenleri birbiriyle etkileşim halindedir. İnsanla etkileşim olasılığı olan tüm çevresel etmenler insan ve toplum sağlığı üzerinde etkilidir. Kimi çevresel tehlikeli etkenlerle ancak yüksek dozlarda etkilenim olduğunda bazı sorunlar ortaya çıkarken bazı kişiler çok daha düşük dozlarda da etkilenebilir. Bunun nedeni daha önceden ya da eşzamanlı olarak diğer etmen ya da etkilenimlerin de bulunuşu olabildiği gibi, kalıtımsal duyarlılık farklılıkları da etkili olabilir. Bu durumda çevre işlevsel olarak, çevrekişi üzerindeki dış etkilerin bütünüdür. Çevre terimi yıllar yılı çok esnek bir kavram olarak ele alınmıştır. Grupların, toplulukların üyeleri ve toplumun tümünün ortak etkilenimine yol açan, tipik olarak bireyin kontrolü altında olmayan değişik dışsal etmenler için kullanılagelmiştir. “Çevresel etkilenim” yakın çevrede bizi etkileyen fizikojeokimyasal ve biyolojik etkenler olarak düşünülebilir. Bütün bu tanımlar, kavramlar tam yerine oturmadığında çevrenin “dışımızdaki” olarak algılanmasına yol açar. Yani “biz” değildir. Sadece bizi çevrelemekte ve etkilemektedir. Sorun kendimizi ondan korumaktan ibaret görülür. Onu koruma yükümlülüğü düşünülmez bile. Bu dışlama 17. yüzyılın felsefe geleneğinden doğmuştur. Modern Batı biliminin kurucuları olarak Bacon, Dekart, Newton ve çağdaşlarının oluşturduğu bir yaklaşımdır. Bu görüş yüzyıllarca endüstrileşen ve modernleşen Batı dünyasının maddesel gereksinimlerinin karşılanabilmesi için doğal dünyayı yönetme, tüketme ve yeniden biçimlendirmemize yardımcı olmuştur. Dünyadaki her şeyin insanın yararına sunulduğu görüşü de bunu desteklemiştir. İnsanlar yıllar yılı doğayı dizginlemekten, doğaya hâkim olmaktan, doğayı fethetmekten söz etmiştir. Last’ın çevre tanımı yaparken insan çevre arasındaki karşılıklı etkileşimle bağlantı kurması, bu hatalı yaklaşımı ortadan kaldırmaya yöneliktir. Son zamanlarda insan topluluklarının çevresel etkileri üstel olarak artmıştır. Bunun yerel, bölgesel etkileri giderek küresel baskıya yol açar duruma gelmiştir. Giderek sosyoekonomik durumun; konut kalitesi ve madde özellikleri gibi hastalık örüntülerinde belirleyici olan çevresel rollerine giderek daha büyük oranda ağırlık verilmeye başlanmıştır. Bu nedenle “çevre” teriminin daha kapsamlı biçimde tanımlanması gerekmiştir. Yapılacak tanım sosyal ve ekonomik ilişkileri, yapılı çevreyi ve ilişkili yaşama örüntülerini de kapsamalıdır. Tanım sadece ben’i ya da biz’i değil tüm canlıları kapsamalıdır. “Çevre canlıların genetik örüntüsü dışındaki her şeydir. Bu canlıların dünyada var oluşu her birinin var oluşu koşuluna bağlıdır.” Bu kavram oturmayacak olursa politikacı çevre konusunda çok eski dönem yaklaşımlarına sarılacaktır. Meraların, ormanların, su kütlelerinin, canlıların “insanın” ekonomik çıkarlarına kurban edilişi bir hak gibi sunulacaktır. Bir zamanlar “iklim değişikliğini” yadsıyan politikacıların günümüzde bu duruma bir tür kaçınılmaz kader anlamı yükleyerek sorumsuzluklarını gizleyen bir özür gibi kullanmalarının nedeni de budur. Kör Gözlüm... Tanrı’nın insana gönderdiği en kutsal şey kitaplar değildir... Akıldır... Uygar dünyayı yöneten demokrasi kutsal kitaplarda yoktu... Sınıfların eşitliği, bedenin dokunulmazlığı, kadın hakları, insan hakları, laiklik, evrensel hukuk... Ne kullandığımız takvimler, ne de organ nakilleri, ne radyo dalgaları, ne antibiyotikler, ne bilgisayarlar... Hiçbirisi kitaplarla gelmedi... Akılla geldi... H Tanrı’nın insana verdiği en mübarek şey: Akıl... Onu sana veren işlesin diye verdi ya... H Şu haline bak... Dünyanın en en bereketli topraklarının üzerinde yarı tok, yarı açsın... Ve dünyanın en katmer katmer kültürü üzerinde üretimden, teknolojiden, sanattan, bilgi zenginliklerinden yoksun... Üzerindeki ceketin modelinden... Ayağındaki pabucun astarından... Gözündeki gözlüğün çerçevesinden... Bindiğin arabadan... Bereket beklediğin traktöründen ununu veren değirmenine kadar... Bir teki olsun senin değil... Aklını kullananların eseri... H Şeker şurubundan bal, patatesten tereyağı, benzinden votka yaptın da dünya kimyacıları şaşırdılar... Ama bir ağrı kesici yapamadın... Canın mı sıkıldı bu işlere, al bir Alman hapı... Ve daya sırtını Rus doğalgazlı peteğe, geçer... H En çok beslenme eksikliğinden çocuğun öldüğü... En çok işçinin çalışırken yaşamını yitirdiği... En çok annenin doğumda can verdiği... En çok kadının bıçaklandığı... En çok gencin intihar ettiği ülkenin bireyisin... Neden?.. H Dört yanın ateş... Kurşunlar vızır vızır... Kan gölü içindesin... Çocuklarını alıyorlar elinden... Aklın ermiyor... H Ne diyeyim... Aç gözünü artık... Yol ver Allah’ın verdiği akla... Takılma şu yobazların peşine, bin senedir geldiğin yeri artık gör... H Niye evde öyle söylenip durduğunu biliyor musun?.. Çünkü aklın dahi senden şikâyetçi... Kör gözlüm... Çevresel etkiler
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle