26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 KASIM 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER TMMOB Yasası’nı değiştirmek için harekete geçti 7 AKP TMMOB’yi ‘Vicdanımız tertemiz’ BORA SERDAR/ Deniz Kurmay Albay/29 Ekim 2012 Değerli Dostum “Deniz”, Sana bu mektubu, özgürlüklerin demir parmaklıklara takılı kaldığı Hasdal Cezaevi’nden yazıyorum. İnanmak çok zor gelecek ama “sözde” bir darbe iddiasına istinaden 21 aydır haksız yere tutuklu bulunduğum “Balyoz” davasında, “adaletsiz hukuk” nedeniyle 18 yıla mahkum edildim. 13.520 yıl ağır ceza alarak Hasdal, Silivri, Hadımköy ve Maltepe cezaevlerinde halihazırda “esir tutulan” diğer vatansever dostların gibi. Biliyorsun seninle ilk tanışmamız ve kucaklaşmamız, azgın dalgalarına ev sahipliği yapan Fatsa kumsalında oldu. İstiklal Savaşı’nda ordumuza silah, cephane, mühimmat taşıyan Karadeniz’e has mübarek teknelerin, “takaların ve çektirmelerin” arasında oynadığım oyunların heyecanını, dalgalarına yenik düşüp beni fındıkkabuğu misali kumsala geri gönderişini, “balık bahçene” oltamı salladığımda göstermiş olduğun cömertliği halen “bendeniz” unutmuş değil. “Denizaltıcı” kimliğimle birlikte, bana yüreğinin sonsuz derinliklerini de açtın. “Dalış, dalış” komutu ile birlikte kara kızımızla (denizaltı) mavi vatanın derinliklerine yelken açtığımızda bu sefer sen bize ev sahipliği yaptın. Seni anlamak isteyenlere ve sevenlere karşı her zaman hoşgörülüydün. Kalleşlik yapmaz, arkadan vurmazdın. İkiyüzlülüğü affetmemeyi, baskılara boyun eğmemeyi, zorluklar karşısında mücadele etmeyi, sabrı ve umudu sen bize öğrettin. İyi ki, dürüstlükten ve samimiyetten uzak, “yalana karşı çıkmak kadar gerçekleri savunmanın da çok önemli olduğunu” kavrayamayan korkak sahte dostlardan değilsin. Pruvamızı (rotamızı), her ne şart altında olursa olsun, yüce Türk milletine hizmet etme aşkı ile hep doğruya, iyiye ve güzele çevirip “viya böyle” dedik. Biliyorum, aksi bir durumu sen de ihanet olarak kabul eder, bizle kader ortaklığı yapmazdın. Değerli Dostum “Deniz”, Gel gör ki, yıllarca vatana şerefle hizmet etmiş yüzlerce dostun, bugün maalesef “sessiz ve derinden” yürütülen adi bir planın içerisine dahil edilerek, hukuki delil niteliği bulunmayan sahte dijital veriler ile kendi ülkesinde “ihanete” kurban edilmiştir. Dünya tarihinde emsali görülmemiş alçakça bir saldırıya uğrayan, özgürlükleri ve gelecekleri iftira ve yalanlarla çalınan dostlarının millete, devlete ve bayrağa asla ihanet etmeyeceğini ve vatanını satmayacağını sen çok daha iyi bilirsin. Işığına, sesine, kokuna, hasret kaldığım. Emin ol, vicdanımız tertemiz. Maddi gerçeğin ortaya çıkması adına, iyi niyetle yaptığımız tüm savunma ve taleplerimiz, hiçbir karşılık bulmaksızın, adalet ve vicdan duygusundan tamamen arınmış mahkemenin “PEKİ” sözcüğüne hapsedildi. Mahkeme, siz ne söylerseniz söyleyin “O hüküm verilecek” demeye getiriyordu, nitekim öyle oldu. 11 Şubat 2011 günü verilen haksız tutuklama kararı ile bu vatan toprakları için uygun olmayan fidanların “dikimine” onay veren mahkeme, aldıkları ara kararlarla bu fidanları “gübrelemeye ve sulamaya” devam etti. 21 Eylül 2012 tarihinde verdiği mahkumiyet kararı ile de ilk “meyvelerini” topladı. Ve ne acıdır ki, yaşanan haksızlıklar karşısında, “Hukuk sustu, yetmedi vicdanlar sustu, o da yetmedi insanlık sustu”. Yüreğimizin yangın yerine dönmesinin asıl nedeni de işte buydu. Şimdi bizler hiçbir somut gerekçe olmaksızın verilen bir hükmün gerekçeli kararını bekliyoruz. Senin de aklın ve mantığın almıyor değil mi? Aristo, “Hukuk her şeyin üzerinde olmalıdır” derken, “adil yargılamadan uzak, insan haklarına vurulan bu darbeyi” kastetmemiş olsa gerek. “İrade” tarafından gizli ölüm fermanı imzalanarak Karadeniz’de ipi çekilen “Struma” gemisinin yolcuları gibi, bizler de siyasi bir davanın esirleri olarak kin, nefret ve intikam duyguları ile Hasdal, Hadımköy, Silivri ve Maltepe zindanlarında karanlığa terk edildik. Ama, yürekten inanıyorum ki, hukuksuzluğa ve adaletsizliğe karşı yürüttüğümüz bu zorlu mücadelede şehitler vermemize, yakınlarımızı yitirmemize ve sağlığını kaybeden dostlarımız olmasına rağmen, “kirlenen adalet denizinde” bizler değil, günü geldiğinde bu adi planı tertipleyen ve destekleyenlerin yanı sıra, susmaya anlam yükleyenler de boğulacaktır. Değerli Dostum “Deniz”, Dünya ve Türk hukuk tarihine, “utanç abidesi” olarak geçen “Balyoz davası”nın “takdiri ilahi veya kader” olmadığının artık sen de farkındasın. Bu acı gerçekler karşısında, hukukun olmadığını bile bile hukuka saygılıyız diyerek iki büklüm eğilenleri, dünden bugünü, bugünden geleceği okumada safı olanları gördükçe, benim gibi senin de bu durumu anlamakta güçlük çektiğini, adaletsiz hukuk karşısında öfke ile kabardığını ve isyan ettiğini görür gibiyim. Sana arzı veda ederken, söyleyebileceğim tek şey, atalarımızın bizlere miras bıraktığı “İt işemekle deniz kirlenmez(*)” sözü olacaktır. Karadeniz’de başlayıp denizin karanlıklarında devam eden dostluğumuzun, adalet ve özgürlüğün hâkim olduğu demokratik günlerde ömür boyu sürmesi dileğiyle, mavini yeşilini, sütbeyazını sevgi ve hasretle kucaklıyorum. Selam olsun, dostluğunu kazanan, güler yüzlü, yardımsever, yürekli insanlara, senin için şehit düşen vatanseverlere selam olsun. (*) Her zaman toplumun takdir ettiği ve dürüstlüğüne, saygınlığına inandığı kişiler, çok zaman asılsız karamalara ve iftiralara hedef olurlar. Aşağılık kişilerin bu tavırlarından dolayı, o kişilere bir zarar gelmez, dürüstlüğünden, şan ve şerefinden bir şey eksilmez. ‘parçalıyor’ MUSTAFA ÇAKIR Cüneyt Ünal Artık Özgür, Darısı... Üç ay önce görevli olarak gittiği Suriye’de tutuklanan gazeteci Cüneyt Ünal artık özgür. Cüneyt’in serbest bırakılmasını sağlamak için bir süreden beri Şam’da Başkan Esad’la sürekli ve başarılı bir ilişki kuran CHP Hatay milletvekilleri M. Ali Ediboğlu, Mevlüt Dudu, Refik Eryılmaz ile Hasan Akgül, kendi devletimizin parmağını bile kımıldatmaktan yoksun olduğu bir barış diplomasisini başarıyla sonuçlandırmış oldular. Üzerinde Basın Konseyi Başkanlığı görevi de bulunan bir gazeteci olarak, öncelikle adı geçen milletvekillerimize ve elbette Suriye Devlet Başkanı Esad’a da teşekkür edeceğim. Zira konsey yüksek kurulunun oybirliğiyle aldığı bir kararı uygulayarak 18 Ekim 2012 tarihinde İstanbul’daki başkonsolosluğu eliyle Sayın Suriye Devlet Başkanı’na, yazılı bir başvuruda bulunmuştum. “Devletler arasındaki politik nedenlerden doğan sürtüşmelerin halklar arasındaki dostluk ve kardeşliği etkilememesi için, tutuklu meslektaşlarımızın serbest bırakılmasını” dilemiştim. 87 günlük tutsaklığın mutlu bir sonla sonuçlanmasını ve Cüneyt’in özgürlüğe açılan kapıda kendisini bekleyen sevgili eşiyle kavuşmasını önceki sabah televizyon haberlerinde canlı olarak izleyip de duygulanmayan kaç kişi vardı? Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan Yardımcısı Arınç, AKP teşkilat başkanı Erdem ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun AKP’li başkanı Üstün, bu “mutlu son” haberini takdirle, sevinçle karşıladılar. İktidar kanadının sayısal çoğunluğunun bu değerlendirmesine bakarak “Elbette karşılayacaklar. Ulusal bir sorunun çözülmesinde particilik mi olur” derseniz acele etmekle yetinmez, bir de Baasçı damgasını yemiş olursunuz! Bakanlar Kurulumuz içinde Batı’nın değer ölçütlerine en fazla yatkın olduğu varsayımıyla AB Bakanlığı da uhdesine verilmiş olan Egemen Bağış; tam kış mevsimine adım atacağımız sırada, çevresini buz gibi eden ve eminim birliğin Ankara’daki büyükelçilerinin de hayretle okuduğu demecinde, Cüneyt’in özgürlüğe kavuşmasında çok ağır bir görevi üstlenmiş olan milletvekillerinin aldıkları başarılı sonucu “Baasçılık ilk defa bir işe yaradı!” şeklinde yorumlamıştır. Hani “Kedi erişemediği ciğere mundar dermiş” derler ya. İktidar partisinin resmi sözcüsü Hüseyin Çelik de Egemen Bağış’tan çok farklı değildir. Hatay’ın CHP’li milletvekillerinin başarısını “kötü bir sınav” olarak değerlendiriyor eski Milli Eğitim Bakanı. Ya Başbakan bu sonucu nasıl karşılıyor derseniz, sizi, “Onu elbette ben de merak ettim. Ama tek bir söz duymamanın şaşkınlığı içindeyim” diye yanıtlamak zorundayım. Erdoğan’ın, Obama’nın verdiği görev gereği “Kardeşim Esad”ı biraderlikten reddettiği biliniyordu! Ancak bu reddin kapsamının, Türk halkı tarafından sevinçle karşılanan ve “Cüneyt artık özgür” diye değerlendirilen bir olay olduğu için Başbakan’ın “yok sayması”na kadar varacağı hiç düşünülmemişti. Acaba bütün meslektaşlarımız Taksim alanı kapatılmadan toplansak da “Sayın Başbakan bizi duyuyor musunuz? Beşşar Esad Cüneyt’i serbest bıraktı” diye haykırsak ve ardından eklesek: “Haydi siz de şu diktatör dediğiniz eski biraderinizden geri kalmayın! Eliniz Şam’a uzanmasa da Silivri şuracıkta.” Şişli’nin üç mahallesinin bu ilçeden alınarak bir gece yarısı yasasıyla Sarıyer Belediyesi sınırlarına verilmesinin, bu üç mahallenin sakinlerinin referandumuyla saptanması kadar demokratik bir yöntem olamaz. Şişli’nin sosyal demokrat Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, TBMM’nin kararını bir de bu üç mahallenin sakinlerinin referandumuyla değerlendirmek için pazar günü noter denetiminde konulacak sandıklarla belirlenmesini istedi. Önce sandıkların konulacağı okullar için yasak getirildi. Ardından okul çevrelerinde kurulan çadırlarda halkoylaması yapılacaktı. İstanbul Valisi, devletin değil AKP’nin memuru olduğunu bir defa daha sergilemek amacıyla sandıklara el koymuş! Bakarsınız aynı alışkanlıkla bu girişim gelecek ara seçimlerde de tekrarlanır. AKP halktan, vali AKP’den korkuyor demektir! ANKARA AKP, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) yasasını değiştiriyor. Hazırlanan yasa taslağına göre, illerde şubeler yerine il odaları kurulacak. Mali ve idari konularda karar alabilecek, aidat tespiti yapabilecek olan il odalarının kendi tüzelkişilikleri de bulunacak. TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, AKP’nin TMMOB’yi parçalayarak güçsüzleştirmek ve etkisizleştirmek istediğini vurguladı. AKP, hazırladığı torba tasarı içerisine TMMOB Yasası’nda değişiklik öngören maddeleri de ekledi. TMMOB’nin üyeleriyle paylaştığı yasa taslağına göre, TMMOB ve odaların genel merkezi Ankara’da olacak. Ancak şubeler il odalarına dönüştürülecek. En az 25 meslek mensubunun bir araya gelmesiyle il odaları kurulabilecek. Kayıtlı üye sayısı 250’yi geçen illerde ise il odası kurulması zorunlu olacak. Tüzelkişiliği de bulunacak olan il odaları, mali ve idari konularda karar almaya yetkili olacak. İl odaları aidat tespiti de yapabilecek. Temsilcilik açabilecek, üniversite öğrencilerini geçici üye olarak kaydedebilecek, bakanlıklar, kurum ve kuruluşlarla doğrudan yazışma yapabilecek. İl odası kurulamayan illerdeki meslek mensupları, bulundukları ile en yakın yerdeki il odasına tabi olacak. Özel kuruluşlarda görev alıp kuruluş merkezi dışında farklı bir ilde altı aydan fazla süreli olarak çalışan meslek mensupları, çalıştıkları vilayetin il odasına kayıt olmak zorunda olacak. İllerde birliği temsilen TMMOB il koordinasyon kurulları kurulacak. Kurullar ilde bulunan odalar tarafından atanacak birer üyeden oluşacak. TMMOB ve odalar, bölgesel veya uluslararası meslek odalarına ilgili bakanlığın iznini alarak üye olabilecek. Ülke genelinde bir meslek grubunda faaliyet gösteren meslek mensubu sayısı 500’ü bulduğunda en geç altı ay içinde oda kurulması zorunlu olacak. İl odaları ve oda umumi heyetleri, kararlarını “çoğunlukla” değil “nispi temsil sistemiyle” alabilecek. ‘Teslim alamayacaklar’ TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, AKP’nin bir türlü kendinden yana yapamadığı TMMOB’yi parçalayarak, güçsüzleştirmek, etkisizleştirmek istediğini vurguladı. “AKP odalarımızı parçalayarak, bölerek TMMOB’nin gücünü azaltmak istiyor” diyen Soğancı, hükümetin 10 yıllık iktidarı boyunca “kendi arka bahçesi haline getiremediği, önünde engel olarak gördüğü TMMOB’yi etkisizleştirmeyi amaçlayan” yasa değişikliğine karşı mücadele edeceklerini belirtti. Soğancı, AKP’nin TMMOB’yi “teslim alamayacağını” bildirdi. Öcalan’ın avukatı Dündar tanık olarak Ergenekon’da ifade verdi ‘Herkesle görüştük’ HATİCE TUNCER Ergenekon davasında, Abdullah Öcalan’ın eski avukatlarından İrfan Dündar tanık olarak ifade verdi. Öcalan’ın istemi doğrultusunda çeşitli çevrelerle görüştüğünü belirten Dündar “Hükümet kanadından sivil toplum kuruluşlarına kadar görüş alışverişi yapıyordu. Hasan Cemal ile de Ertuğrul Özkök ile de görüşülmüştür. Yalçın Küçük ile görüşmemiz soruluyor” dedi. Esas hakkındaki savunmasına kadar duruşmalardan men cezası bulunan İP Genel Başkanı Doğu Perinçek, Dündar’ın ifadesinde adının geçmesi nedeniyle avukatının talebi doğrultusunda duruşmaya getirildi. Dündar, “açık kimliğiyle ifade vermesinin can güvenliğini tehlikeye atacağına” ilişkin dilekçe vermesine karşın duruşmaya çağrıldı. Dündar şunları anlattı: “Öcalan’ın avukatlığını yaptığım dönemde Küçük ile de görüşmelerimiz oldu. Öcalan’ın talebi üzerine Doğan Erbaş ile İP İl Başkanlığı’nda Perinçek ile görüşmemiz oldu. Birçok çevre ile görüşme yapıyorduk. Öcalan’ın görüş alışverişlerine avukatları aracı oluyordu. Perinçek ile ‘Türk Kürt birliği nasıl olabilir’, ‘Öcalan’ın bu konudaki tutumu’ gibi konular da görüşüldü. Biz bu görüşmeyi daha sonra Öcalan’a ilettik. Öcalan da ‘Ben de barışı getirmeye çalışıyorum’ şeklinde cevaplar verdi” Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, Dündar’ın savcılık ifadesini okurken “Doğu Perinçek, Abdullah Öcalan’ın fikir babasıdır” şeklindeki iddiasını açıklamasını istedi. Dündar, “Yanlış yazılmış bu. Fikir alışverişi olmuştur ama fikir babalığı fazla olmuş” diye açıklama yaptı. Fotoğraf: TUĞÇE YAZICI Radyo evimiz, vermeyiz! TRT İstanbul Radyosu çalışanları ve bazı sivil toplum örgütleri radyoevinin kuruluşunun 63. yılında, radyoevi binasının BM’ye verilmek istenmesini Harbiye’deki TRT İstanbul Radyosu önünde protesto etti. “Radyo evimiz vermiyoruz”, “Bırak çocuklarım da görsün”, “Radyoevimiz 63 yaşında, kutlu olsun” pankart ve dövizleri taşıyan grup, “İstanbul radyona sahip çık” sloganı attı. Burada grup adına açıklamayı yapan TRT radyo spikeri Özlem Merter, “Dışişleri Bakanlığı ve BM heyetleri radyoevimizde inceleme yapıp rapor hazırladı. Yöneticiler ise gayri resmi görüşmelerde BM’nin binayı istemekten vazgeçtiğini söyledi. Eğer öyle ise neden kamuoyuna bilgilendirici açıklama yapılmıyor?” dedi. Sarıgül ile uğraşmayın! HABERAL DÜNYA ORGAN NAKLİ DERNEĞİ BAŞKANLIĞI’NI REDDETTİ Tansu Çiller’e suikast Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde Dündar’a “Tansu Çiller’e suikast yapılması ve bunu da PKK’nin üstlenmesinin Öcalan’a teklif edildiği” şeklindeki iddia soruldu. Dündar “Öcalan bunu kabul etmedi. Kendisine teklifin kimden geldiğini ise söylemedi” diye konuştu. Dündar ve Erbaş’ın İP’i ziyaretlerinde Tuncay Güney’in de bulunduğu şeklindeki ifadeleri okunurken Perinçek “Tuncay Güney ile görüşecek adam mıyım ben” dedi. Perinçek konuşmasını sürdürmesi üzerine Başkan Özese tarafından salondan çıkarıldı. Dünya Haberal’ın tekniğini uyguluyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Milletvekili Atilla Kart, Dünya Organ Nakli Derneği Başkanı Prof. Francis L. Delmonico’nun “dernek başkanlığı” teklif ettiği Prof. Mehmet Haberal’ın teklifi “Ben adalet istiyorum, özgürlüğümü istiyorum, ülkeme hizmetimi, insanlığa hizmetimi sürdürmek istiyorum” diyerek geri çevirdiğini aktardı. Kart, geçen cumartesi Delmonico ile Haberal’a yaptıkları ziyarete ilişkin gözlemlerini aktardı. Kart, Delmonico’nun cezaevi kampusuna girdiğinde “nasıl bir yere geldiğini” anlamaya çalıştığını, Haberal’ın böyle bir yerde kalmasını “tasavvur” bile edemediğinin anlaşıldığını belirterek “Öylesine etkilenmiş ve üzülmüştü ki, araçtan 1520 dakika inemedi” dedi. Kart, iki ismin 1 saat, mesleklerini ve “14. Ortadoğu Organ Nakli Kongresi”nin hazırlıklarını görüştüklerini bildirdi. Görüşmede Delmonico, Haberal’a “Dünyada sizin ilkelerinizi, tekniğinizi uyguluyoruz. Başkanlık görevini sürdürürken, üzerimde senin gölgeni, ağırlığını hissediyorum. Başkanlık senin hakkın. Sen bizim kahramanımızsın” diyerek başkanlık önerisini götürdü. Görüşmeden hem “onur ” duyduğunu hem de Türkiye adına “utandığını, buruk duygular” taşıdığını söyleyen Haberal, “neden cezaevinde bulunduğunu” meslektaşlarına anlatamadığını aktardı. Cezaevinde intihara kalkıştı ? BOLU (Cumhuriyet) Bolu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu Eyüp Işık infaz memurlarının kendisini dövdüğünü iddia ederek cezaevi içerisindeki avluda bulunduğu sırada birbirine bağladığı çarşafları duvarın üzerine attı. Eyüp Işık çarşafa tutunarak duvara çıktı. Duvarın üzerinde bulunan jiletli tellere takılan Işık, meyve bıçağını boğazına dayayıp kendini öldüreceğini söyledi. Cumhuriyet Savcısı Adnan Gümüş’ün ikna ettiği Işık, itfaiye tarafından bulunduğu yerden indirildi. Işık, cezaevi revirinde tedavi altına alındı. Taşdeler’in savunması Özese, akşam saatlerinde mahkemenin ara kararlarını açıkladı. Hakkında yakalama kararı bulunan YAŞ üyesi, Orgeneral Nusret Taşdeler’in savunması, 23 Kasım’da tedavi gördüğü GATA Hastanesi’nden video konferans sistemiyle alınacak. Mahkeme, bugüne kadar dinlenilen tanık beyanlarına ilişkin savcı, sanık ve avukatların görüşlerinin alınması aşamasına geçilmesini de kararlaştırdı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle