19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 KASIM 2012 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Anayasa Uzlaşması Üzerine Hisseli Dersler Siyasal Bilgiler (Mülkiye) öğrencileri işe girişirken Mümtaz Hoca’nın (Soysal) 40 küsur yıl önce sorduğu soruyu sormuşlar: “Dünyada, anayasa sözünün bu kadar çok kullanıldığı bir başka toplum var mı?” Olsaydı Başbakan’ın ziyaret programına dahil olur, oradan duyardık. Ülkemizde lafının bu kadar çok edilmesinin nedeni, acaba anayasanın anasını ağlatmak için midir? Anadolu’da türküleşmiş atasözüdür: “Cömertsin derler maldan.. Yiğitsin derler candan ederler… HHH Kurulduğu günden beri AKP, “anayasa” deyip duruyor. Başbakan’a yol açmak için özel olarak değiştirildi bile.. Kaç maddesini kaç biçime soktu. Öğrenciden Ders Almak Mülkiye öğrencileri belki d e Başbakan’a ve Uzlaşma Komisyonu’na ilham vermek üzere.. Anayasa konusundaki görüşlerini aralarında konuşup tartıştılar. Mülkiyeliler Birliği de “Mülkiye Öğrencileri Anayasal Sistemi Tartışıyor” adı altında bu süreci kitaplaştırdı. Kitap önümüzdeki günlerde TBMM’de Komisyona sunulacak. Her şey Başbakan’ın memnuniyeti için. Komisyondaki iktidarın üyeleri Başbakan’ın mutlu olacağına inandığı maddeler ortaya çıkarmak peşinde. Oysa Başbakan’ın “başkanlık sistemi” tercihi de sürekli değişiyor. Önce “ABD’deki gibisini” savunuyordu. Sonra “Fransa’daki gibi yarı başkanlık” da olabilir dedi. O da olmazsa.. “Partili cumhurbaşkanı”na yöneldi Son olarak da telaffuz ettiği “Türk tipi başkanlık!” F tipi olsa anlaşılır da... Türk tipi nasıl olacak? O biraz ortaya karışık görünse de değil. Başbakan’ın yaklaşımı açık: Kendin pişir kendin ye! Yani.. “Tek adamlık olsun da nasıl olursa olsun modeli!” Hesabını Anayasa Komisyonu üyeleri bile bilmiyor. Adliyeyi ve askeriyeyi hizaya getirmek üzere en manidar günü seçip... Bir 12 Eylül günü koca ülke referanduma bile götürüldü. Başbakan’ı kesmedi.. Sabah akşam “anayasa” demeye devam ediyor. Ama nedense, bir kez olsun TV’ye çıkıp da sistemine özendiği ABD’deki gibi konuyu rakibi CHP lideri ile tartışmaya yanaşmıyor. Yüz yüze gelmek istemiyor. Kimseye muhatap olmak istemiyor. Muhalefetin “padişah” benzetmesini belli ki ciddiye aldı. Padişah gibi oldu. Kimseyi muhatap almıyor. TBMM’de anayasa ve İçtüzük gereği kendisine sorulan sorulara bile yardımcıları yanıt veriyor. Darbelerden sabah akşam yakınan kendisi.. Komisyonunu kurduran kendisi.. Ama gidip muhatap olmak istemiyor. “Yazılı” ifade verecekmiş. Demek ki camdan okuma alışkanlık yaptı: Artık “yazısız” konuşamıyor. Keşke Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na da görüşlerini yazılı verse de.. Komisyon üyeleri kendisinin her hafta değişen başkanlıkla ilgili görüşlerini Medyadan izlemek zorunda kalmasa.. Parçalar Birleşiyor!.. Cumhuriyetçilerin, aydınlanmacıların, devrimcilerin, solun, sosyalistlerin, kısacası kendilerinden olmayanların neredeyse düşman sayıldığı bir süreç yaşıyoruz. Toplum ayrışmıştır. İktidar sahipleri, bileşenleri ve ortakları gözünde “bizden olanlar ve olmayanlar” ayrımı vardır, çok açık. Olmayanlara zulüm... Hukuk, yargı, mahkeme hak getire! HHH AB Türkiye Delegasyonu Siyasi İşler, Basın ve Enformasyon Bölümü Başkanı Müsteşar Michael Miller’le geçen cuma görüştük. İzmirli bir grup gazete temsilcisinin katıldığı yemekte, o gün görülmekte olan Odatv davasının da altını çizerek çeşitli sorular yönelttim. Söz konusu davada gazetecilerin, basın özgürlüğünün yargılandığını anımsattım. Muhaliflere yönelik insan hakları ve özgürlükler konusunda baskılara, cezaevindeki tutuklu gazetecilere dikkat çektim. Son dönemde tutumu değişmekle birlikte, AB’nin demokrasi adına uzun süre AKP iktidarına verdiği desteğin sonuçları hakkında ne düşündüğünü sordum. Her fırsatta hukuk konusunda hassasiyetini dile getiren AB’nin, bazı davalarda yakın bir döneme kadar sürdürdüğü “çekinik” tavrını yorumlamasını istedim. İngiliz parlamenter, olumlu sayarak iktidarın “askeri vesayetin kaldırılması ve hukuk alanındaki reformlarına” dikkat çekti önce. İktidarın işaretiyle oluşturulan HSYK yapılanmasını anımsattım bunun üzerine. Hukuk alanında, basın özgürlüğünde, tutuklu gazeteciler gibi bazı sorunlar olduğunu vurguladı. AB ilerleme raporunda sorunları saptadıklarını, açık bir dille sıkıntıları gösterdiklerini söyledi. “Evet, biliniyor, hani iktidar yetkililerinin çöpe attığı raporunuz” dedim. İmalı bir gülümsemeyle karşılık verdi... Sohbetin ilginç yanlarından birisi de şu sıralar limoni olan ABAKP ilişkileri konusunda gerçekleşti. Miller, önce gazetecilerin fikrini sordu, ardından da “Bakmayın bugünkü duruma, yeni yılın başlamasıyla TürkiyeAB ilişkileri çok farklı bir boyuta taşınacak” dedi. Güney Kıbrıs’ın dönem başkanlığının bitmesiyle ilgisi olmadığını belirtti. Erdoğan’ın konuyla ilgili danışmanı söylemiş, ayrıntıları kendinde saklı! HHH Olur mu, olur; bakarsınız iktidar sözcüleri yeniden AB’yi düşürmez dilinden. İlginç gelebilir bazılarına. Hükümetin zikzaklarını, gelgitlerini bilenler için yadırganacak bir durum değil... Niye yadırgansın ki tepeden tırnağa “dün dündür, bugün bugün” zihniyeti... Bir de döne dolaşa, bıktırırcasına vizyona soktukları “cambaza bak” sahnesi. Alın, Suriye meselesi? Kankalıktan düşmanlığa. Gele gele nereye vardık... Irak’tan sonra, Büyük Kürdistan’ın Suriye parçası da tamamlandı. Esat güçleri çekilince, sınırın Suriye tarafı Kürt grupların egemenliğine geçti. Esat, “Türkiye kendi ayağına kurşun sıktı” demiş gazeteci Cüneyt Ünal’ı almak için Şam’a giden CHP’li milletvekillerine... Büyük Kürdistan için geriye hangi parçalar kaldı? BOP haritalarına göre biri İran da... Tutanaklara Tutunmak Eser, tutanaklardan oluşuyor. TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda tartışmalar gizli. Gizliliğin arkasında, “Magazin kurbanı” olmak endişesi yatıyor. Nitekim endişe doğrulandı. Geçen hafta evlenmeyi düzenleyen madde görüşülürken, “Her yurttaşın evlenme hakkına sahip olması” önerisine karşı çıkıldı. Neden mi? AKP ve MHP’lilere göre, “Her yurttaş evlenme hakkına sahip olmalı” diye bir madde söylemi, Hem eşcinsel evliliğin önünü hem de örneğin, kadınların köpeklerle evlenmesinin” önünü açar! Bu haber Saliha Çolak imzasıyla yayımlandı. Tekzip mekzip edilmedi. Çünkü bir sayın üye bunu açıkça savunmuştu. Kutup ayısı tarafından taciz edilen Bahtsız Bedevi sözü yüzünden Başbakan’ı ayıplamıştık. Özür dileriz. Meğer, bir milletvekiline göre ülkemizde köpeklerle nikâh kıyabilecek umutsuz kadınlar bile varmış! Mülkiye Öğrencileri Anayasal Sistemi Tartışıyor adlı yayını, tüm sayın milletvekillerine tavsiye ederiz. Mülkiye, ülkemizin en köklü eğitim kurumlarından. “Önce Mülkiye sonra Türkiye” çarpıtılmış şer bir slogandı. Anayasa hukukçuları 1960 ve 1982 anayasalarına önemli katkılar sağlamıştı. Siyasal gündemde uzunca bir süredir yeni bir anayasa var. Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi uygun gördüğü hukukçu hocalarla çalışmayı yeğliyor. Belli kurumlar ve öğrenciler ise tümüyle devre dışı. Milletvekili seçilme yaşını 18’e indirmeyi savunduğu halde nedense öğrencilerin düşüncelerini alan yok. Mülkiye öğrencileri bu anlayışın mutlaka Türkiye İçin Mülkiye... aşılacağı, ülkede daha çok anayasa yapılacağı ve sonunda gerçek bir demokrasinin mutlaka kurulacağı inancıyla fakültede “gönüllü seminer” düzenlemişler. Esin kaynağı biraz da TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in “Anayasaya katkı yapmaya pek istekli yok!” sözleri olmuş. Mesut Gülmez, Kerem Altıparmak, Alev Özkazanç, H. Saim Vural, Dinçer Demirkent ve Murat Sevinç gibi hocaları da onlara öncülük etmiş. Ortaya, daha önce yüzlercesi çöpe atılan yeni bir anayasa madde taslağı koymak yerine “Anayasa yapım süreci” ile “Temel Haklar nasıl düzenlenmeli” sorusuna yanıt arayan bir “eser” çıkarmışlar. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] ÖlümSiyasetYaşam Üçgeni Üzerinde yaşadığımız gezegenin tarihi, katliam dizileri ile yüklü. İlkçağlardan günümüze uzanan süreçte, kendisine tehlike gördüklerini öldürtenler, “farklı” olanları soykırıma yollayanlar, savaştığı ülkelerde sivilleri bile parça parça edenler.. milyarlarca insanı yok ettiler! Bunlara bir de “kişisel siyasi” cinayetleri, Neanderthal insanından günümüze çıkar ilişkileri, kadın, av paylaşımı, siyasi rekabet, para, kıskançlık gibi nedenlerle insanların birbirini nasıl elediklerini eklersek, ortaya çok karanlık bir tablo çıkıyor. İster insani bir duygu olması gereken merhamet, ister “Tanrı’nın verdiği canı yine ancak Tanrı alır” sözleri, dünyada hoş bir seda olarak kalmış. İnsanın insana yaptığı zulüm, gözü dönmüşlerin hırsı dünyayı hep kana bulamış. Peki, 20. yüzyılla beraber ne kadar değişebilmişiz? Dünyanın yaşadığı iki korkunç “Cihan Harbi”nden sonra Birleşmiş Milletler, diyalogla savaşları durdurmayı ana amaçlarından biri olarak ilan etmiş ve bazen (!) Amerikan çıkarlarının müsaade ettiği oranda başarılı olmuş. ABD’nin Irak’ta bir milyona yakın insanı ölüme gönderdiği günlerin barutu ise hâlâ tütmeye devam ediyor! Bir de bunların ötesinde, devletlerin aldıkları kararlarla insanları ölüme yollama “yetkileri” var. Dünyada ölüm cezasının kaldırılması, son 40 yılda yaygınlaşan bir uygarlık ilerlemesi. Barış arayışları, insan hakları, demokrasi, eşitlik kavramı doğrultusunda Avrupa ülkelerinden başlayarak yerleşen bu merhalenin her ülkede geçerli hale gelmesi ve dünyanın en azından devlet eliyle gelen ölümlerden kurtulması, son derece önemli. Ülkemizde özellikle kadınlara yönelik şiddeti, 3. sayfa haberlerini ve kişisel kavga cinayetlerini köşeye kaldırıp, siyasi arenaya bakalım: Ölüm üzerinden siyaset yapan herkes açık suç işliyor! Bunu geniş açıdan ele almaya mecburuz. Herkes kendisine farklı gerekçeler çıkarabilir, ama aslında hepsi şu ana temada birleşiyor: Biri(leri)nin, başkalarının yaşamlarını bitirme konusunda kendileri adına hak ve yetki verebilmeleri. Mesela terör olaylarında yaşadıklarımız... Daha dün yine beş askerimizi Şemdinli’de şehit eden PKK’li teröristler, ama birilerinin maşası olarak, ama örgüt kararıyla, bu canları alma hakkını kendilerinde görmüşler. Affedilir tarafları yok. Hiçbir din ve ırk söylemi bu yobazlıkları izah edemez. Yine aynı Kürt sorununun bir diğer ucunda ise Allah’a şükür, birkaç gün önce sona erdirilen ve vicdanı olan herkesi üzen, hatta kahreden ölüm oruçları geliyor. Tüm bu insanların aileleri, arkadaşları, çocukları var. Ama bu girişime dur diyenlerin arasında yer alan bazı “aydın”ların, ilginç şekilde şehit askerlere duyarlılıkları yok. Hükümet ise “Ölüm üzerinden siyaset olmaz” diyerek gidişatta işin adını koyuyor. Sonuçta konunun siyasi kısmını, yani bu taleplerin haklılığını, haksızlığını, karşılanabilir olup olmadığını bir yana bırakın, bu düşünce doğru. Bu cümleyi sarf eden bir hükümet, aynı hafta ülkenin gündemine “idam cezası” gibi koca bir “ucube”yi sokabiliyorsa, buna ancak karga koroları eşliğinde katıla katıla, ama acı acı gülünür! O zaman şunu anlarız, bu abartılı çelişkiden: Bu hükümetin hiçbir sözü samimi değildir. Bu kadar kritik bir konuda aynı anda siyah ve beyaz diyebilen bir hükümetin başları, dün idam cezası kaldırılırken bunu her zerreleriyle onaylamışlarsa, bugün de idam cezasını, değişmez destekçileri MHP’nin yardımıyla tekrar ısıtıyorlarsa, bu konularda yörünge, tutarlılık, insaf değil, oportünizm ve anlık gündem değiştirme kavramlarının öne çıktığını anlarız. Bu dehşet verici bir ikiyüzlülüktür. “Demokratik” geçinen sevgili medyamızın da hemen bu “dolmuş”a binip “idam cezası”nı heyecanla gündeme taşımasını da esefle izlediğimi itiraf etmeliyim... AB gereken olağan tepkiyi anında vermeseydi, Davutoğlu açıkça geri adım atmaya mecbur kalmasaydı, bu utanılası çıkış daha da ileri gidecekti. MHP’nin, bu cezanın “ayrılıkçı terör örgütü” için “dizayn”(!) edildiğini sanacak kadar gündem analizinden uzak olması ise saflıktan öte ciddi bir bilinç kaybı ve sorumsuzluk ifadesidir.Sonuç mu? Benim gözümde terör operasyonu hazırlayan örgüt, insanları açlık grevine iten sözde siyasiler, ölüm cezasını tekrar ısıtmaya kalkan iktidarlar ve hatta cezaevi koşullarındaki bilinçli yetersizliklerle tutukluları ve hükümlüleri ölüme bile bile yollayanlar, aynı ölüm karanlığının baş aktörleridir. Biz, ölümü değil, özgür yaşamı kutsamak için geldik bu dünyaya... HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenç@yahoo.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Akde1 niz ülkele 2 rinde yaşayan Yahudi 3 lere verilen 4 ad. 2/ Cılız, 5 zayıf... Kaba 6 dayı. 3/ Kay 7 nağı antik çağlara daya 8 nan kirişli bir 9 çalgı... İçyüz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 4/ Yeraltı su1 K U SK U S İ M yunu taşıyan 2 A R İ C A L L A geçirimli katman... Bir nota. 3 Y A V Ş A M A K AME R 5/ Küçük kanal. 4 K R A L A 6/ “Bir düştü 5 A S U M A N 6 Y A Ş P İ M Ğ yanar tatlı U K U L R R A B özüme / Dünya 7 T E zindan görünü 8 A N A L İ Z 9 F A A K AME T yor gözüme” (Karacaoğlan)... Ceviz büyüklüğünde bir domates cinsi. 7/ Torun sahibi kadın... Atın başına geçirilen dizgin ve süsler. 8/ Az pişmiş et. 9/ Sekiz sesten oluşan ses dizisi... Eski dilde ekmek. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Soluk yeşil renk. 2/ Kedi ya da köpek yavrusu... Pirinci kabuğundan ayırmak ya da bulgur dövmek için kullanılan dibek. 3/ Gevrek bir elma cinsi. 4/ Azerbaycan’ın plaka imi... Elmasın yontulmuş yüzlerinden her biri. 5/ Hoş kokulu meyveleri yemeklerde ve kimi içkilerde tat verici olarak kullanılan otsu bir bitki... Tuzağa düşürülen şey. 6/ Maranta adlı kamıştan elde edilen ve çocuk maması yapmaya yarayan un. 7/ Hazırlanan çayın renk, koku ve tat bakımından istenilen durumu... Sıcak bölge ormanlarında yetişen bir tür sarmaşık. 8/ Başka yerlere dikilmek üzere tohumdan yetiştirilen körpe sebze ya da çiçek... Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre. 9/ Mutluluk hormonu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle