19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 EKİM 2012 SALI 8 İstanbul PB Edirne PB Kocaeli Y Çanakkale PB İzmir PB Manisa PB Denizli B Zonguldak Y Sinop Y Samsun Y Trabzon Y Giresun Y Ankara Y 24 24 23 23 26 27 26 18 20 20 20 21 21 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y Y Y Y Y PB PB PB PB B B B 18 19 20 23 25 24 26 25 24 24 19 19 19 Oslo PB Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamPB Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih Y Berlin PB BudapeştePB Madrid A Viyana PB HABERLER 9 10 9 16 14 14 18 15 14 14 18 29 16 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam PB PB Y PB Y Y PB B B A Y B B 18 18 23 25 16 10 32 26 27 25 26 30 28 Ülkemizin geneli parçalı ve çok bulutlu, Marmara’nın doğusu, Doğu Akdeniz, Karadeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu’nun kuzeyi ile Kütahya, Isparta, Antalya ve Malatya çevreleri sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı geçecek. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 9 Ekim GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK 1. KCK davasında avukatlar, delillerin hukuka aykırı elde edildiğine dikkat çekti ? Baştarafı 1. Sayfada Başkanı Nimet Baş, sade vatandaşlığa dönüşecek yeni yaşamında avukatlar ordusu kuracağını açıkladı. Bu “ordu” aracılığıyla gerçekleri araştırarak savunmasını üstlendiği sanığın şüphelinin aklanmasına hizmet edeceğini de açıklamış oluyor. Oysa Bayan Nimet Baş; mademki avukatlığa başlayacak; öyleyse avukatlığın can damarı savunma gibi kutsal bir görevi Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanlığı sırasında da yerine getirmeliydi. Tek yanlı ifadelere rağbet edeceğine; tek taraflı yargıları önleyecek önlemlere başvurabilirdi. ??? Bay Baş; 28 Şubat’ı çağrıştıran olayları yaşayanların bilgisine başvurabilir, o dönemi suçlayanların yanı sıra madalyonun öteki yüzünü açığa çıkaracak belgeleri... ...TV’den canlı yayınlanan ‘Hoca Efendi’nin cemaat mensuplarına devlette görevli grupların arasına karışarak devleti ele geçirmelerini salık veren konuşmalarını... ...iktidardaki parti (RP) milletvekillerinin hac kapısında laik Cumhuriyetin artık sonu geldiğini, ülkenin şeriatla yönetileceğini “müjdeleyen” ihramlı söylemlerini komisyona getirerek, karşı söylemlere olanak sağlayabilirdi. 28 Şubat’ı karalamaların çıktığı günlerde demokrasi kahramanlığına yüceltilerek mağdur ilan edilen, din ve Kuran rehberinde laik rejime karşı siyaset yapan zamanın başbakanının 28 Şubat’ı tahrik eden söylemlerin başında gelen, “Değişim kanlı mı olacak kansız mı” cümlesindeki gerçek anlamı… …Çankaya’da Hariciye Köşkü’nde laiklik karşıtı cüppelileri, uzun sakallı takkeli gericileri resmi davete neden çağırma gereği duyduğunu açıklaması olası tanıkları komisyona çağırabilir; avukatlık ordusu başkanlığına ilk adımı atabilirdi. ??? Bayan Nimet Baş, 28 Şubat’ta Genelkurmay Başkanı olmadığı halde, AKP’ye bağımlı yargının gözde tanıklarından Hilmi Özkök’ün bilgisine başvuruyor da... ...28 Şubat’ı bizzat yaşayan, örneğin özel danışmanlığını üstlendiği Erbakan’ın hükümetinde Devlet Bakanı, AKP’nin Cumhurbaşkanı Bay Abdullah Gül’ün bilgisine başvurmayı gerek görmüyor. Oysa Gül, Başbakan Erbakan’ın, örneğin Libya’da Kaddafi’nin çadırında nasıl hakarete uğradığını, devletin itibar ve onurunu beş paralık ettiğini veya Tahran ve Pakistan ziyaretlerinde şeriat rejimi kavgalarıyla başkaldıran ünlü kişilerle yaptığı, devletin dış bakanlığı ve asker temsilcileri ile MİT’i neden kapı dışarı ederek gizli görüşmelerde neler konuştuğunu açığa çıkarabilir. Ya 28 Şubat mağdurları kervanının başındaki isim, RTE? Bayan Baş, Başbakanı’nı 28 Şubat konusunda tanıklık yapmaya neden çağıramıyor acaba? İstanbul Belediye Başkanlığı dönemlerinde, 28 Şubat’tan dört yıl önce, örneğin kimi söylemlerinin 28 Şubat’ı çağrıştıran açıklamalarının hangi amaca yönelik olduğunu RTE’ye neden soramıyor. Bir iki örnek vermekle yetinelim: RTE 1993’lerde diyor ki: “Türkiye’yi İslamın devleti içinde düşünüyorum... En üst belirleyici İslamın ilkeleridir... Bize göre demokrasi amaç değil, ancak bir araçtır. Hangi sisteme girmek istiyorsanız, bu düzenin seçiminde bir araçtır... Demokrasi bir tramvaydır. İstediğin istasyonda inilen... Millet istiyorsa elbette laiklik gidecektir...” Bayan Nimet Baş; “Terör ilişkileri” nedeniyle 28 Mart 2003’te Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye’deki malları dondurulan, Afganistan’daki El Kaide örgütüyle işbirliği içinde teröre dayalı mücadele yapan Gülbeddin Hikmetyar’ın önünde diz çökerek fotoğraf çektiren Bay RTE’yi, 28 Şubat öncesi günlerini sorgulamak için komisyona davet edemiyor. ??? 28 Şubat’la doğrudan ilişkili partisinin “güçlü isimlerini” ya da 28 Şubat’ı tetikleyen rejimsel sakıncaları bizzat yaşayan kişileri komisyona çağırmayan... Öncesi belgeleri araştırmaya gerek görmeyen Bayan Nimet Baş; sanık suçlu şüphelilerin savunusunu yapacak avukatlık ordusu kuracak ve.. ola ki başkanlık edecek ha? Yasaklamadı henüz gülmeyi RTE, gülmekte serbestsiniz ülkemizin acınacak haline! Deliller dosyadan çıkarılsın İstanbul Haber Servisi PKK’nin üst yapılanması olduğu iddiasıyla İstanbul’da açılan ana KCK davasında sanık avukatları “Dava dosyasından hukuka aykırı olduğunu iddia ettikleri delillerin çıkarılmasını, Kürtçe savunma ve tercüman taleplerini” yineledi. BDP bünyesindeki siyaset akademilerinin meşru olduğunu savunan avukatlar, tüm tutukluların tahliyesini istedi. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri Cezaevi Yerleşkesi’nin bitişiğindeki büyük salonda görülen davanın 13. duruşması yapıldı. 3. Yargı Paketi kapsamında tahliye edilen Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın da aralarında bulunduğu 11 tutuksuz sanık da duruşmaya geldi. Duruşmada 2 bin 400 sayfalık iddianamenin okunmasına devam edildi ve ardından sözlü talepler din KÜRTÇE SAVUNMA ÇELİŞKİSİ MAHMUT ORAL DİYARBAKIR Diyarbakır’daki KCK ana davasında geçen cuma günü eski DEP milletvekili Hatip Dicle’nin Kürtçe savunma yapmasına izin veren mahkeme dün sanıklar Kürtçe savunma yapmak isteyince mikrofonları kapattı. Diyarbakır’daki KCK ana davasında mahkeme yıllardır süren tutumunun aksine geçen cuma günü Dicle’nin Kürtçe savunma yapmasına izin verdi. Ancak mahkeme heyeti; dünkü duruşmada sanıklar Kürtçe savunma yapmak isteyince yine mikrofonları kapattırdı. BDP milletvekilleri Selma Irmak ve Kemal Aktaş ile aralarında belediye başkanları, sivil toplum örgütü temsilcileri ve gazetecilerin de bulunduğu 175 sanıklı KCK ana davasının 60. duruşmasında Esma Güler’e ait deliller okundu. Savcılık ve mahkemede verdiği ifadesi okunan Güler, Kürtçe ifadelerin kendisine ait olduğunu belirtti. Güler’in Kürtçe savunma yapmak istemesi üzerine mikrofonu kapatıldı. Sanık avukatı Müzeyyen Nergiz, anadilinde savunmanın uluslararası bir hak olduğunu belirtti. Enver Paşa Tuzağı ve Okurlar Osmanlı’yı I. Dünya Savaşı’na sürükleyen olaylar zincirini, Peter Hopkirk’ün “İstanbul’un Doğusunda Bitmeyen Oyun” isimli kitabı üzerinden irdeleyen “Enver Paşa Tuzağı” yazılarıma çok sayıda okur mektubu geldi... Houston Texas’tan yazan Dr. Sağman Kayatekin; “Yazınız (anlayan olursa) meseleyi en iyi şekilde özetlemiş. Elinize sağlık” demiş… Kayatekin gibi teşekkürlerini ileten tüm okurlara ben de bu vesileyle bilmukabele diyorum! Faruk Timuroğlu; “İki yazı da günümüze ışık tutan bilgilerle dolu” dedikten sonra “Küçük bir eleştiri” diye ekliyor: “‘Alman İmparatoru Kaiser’ biraz ‘ay mehtabı’ gibi olmuyor mu?” Öyle. Doğru söze ne denir? “İmparator” ve “Kaiser” maalesef sıfat kullanımında, doz aşımına uğramış… Sudi Kartal; “Aynı çerçevede : ‘The Berlin Baghdad Express Sean McMeekin, The Ottoman Empire and Germany 18981918. Penguin Books. Önerilir” notunu gönderiyor. .. Sudi Bey’in epostasına inanamadım. Buna telepati mi demeli? Yoksa “okuryazarduyum” gibi bir tanım mı icat etmeli? Şu sırada başucu kitabım tam da bu: Sean McMeekin’in “Berlin Bağdat Ekspresi”… Sayfaları arasından hiç burnumu çıkarmadan okuyorum. Bir tarih romanı olabilecek ölçüde akıcı dilde yazılmış. Tam sevgili Hıfzı Topuz’luk bir konu… 2010’da yayımlanan kitap Türkçeye çevrildi mi bilmiyorum? Çevrilmediyse bu eseri ivedilikle Türkçeye kazandırmakta yarar var… Metin Güvener; “Yazılarınızı okumaktan aldığım bilgiyi ve keyfi yazmayacağım, 45 yıllık CUMOK’luğumu yazmam yeterli olur sanırım” demiş ve eklemiş: “Bugünkü yazınızı okuyunca aklıma Sultanahmet Meydanı’ndaki Alman Çeşmesi geldi. Ve hemen Google’a girdim: ‘İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’ndaki çeşme, Alman İmparatoru II. Wilhem tarafından Almanya’da yaptırılıp 1900’de Sultan II. Abdülhamit’in 25. cülus törenine yetiştirilmesi planlanmışken yapımı gecikince, 27 Ocak 1901’de görkemli bir törenle İstanbul’da monte edilmiştir. Türkiye’ye üç kez gelen imparatorun 1898’de İstanbul’a ikinci kez gelişine ithaf edilmiştir. İlk gelişinde (1889) Osmanlı Ordusu’na Alman tüfeklerinin satışını sağlayan Wilhem, ikinci İstanbul ziyaretinde; İstanbulBağdat demiryolu yapımının Alman firmasına verilmesi vaadini almıştır’. Üçüncü gelişinde ne halt ettiğini bilmiyorum. Belki de sizin yazdığınız gibi ‘Hacı Wilhem’ olmuştur…” lendi. Avukatlar, tüm tutuklu sanıklar adına savunma yapacaklarını kaydetti. Avukat Hüseyin Boğatekin, mahkemeye sunduğu dilekçesinde, “Bu garabet metne dayanılarak çoğu tutuklu 205 sanığın adil bir şekilde yargılanamayacağı yadsınamaz bir gerçektir. Hukuka aykırı delillerin dosyadaki mevcudiyeti, hukuk vicdanı ve elbetteki sağlıklı bir ceza yargılaması açısından kabulü imkânsız bir durumdur” dedi. Sanık avukatlarından Cihan Özgüneş, iddianamenin büyük bir kısmının İstanbul Siyaset Akademisi’nin ders çözümlerinden oluştuğunu belirterek, “BDP, yasal bir partidir. Yasal bir kurum olan akademinin, hukuka aykırı olarak ortam dinlemesi yoluyla dinlenerek aleyhte delil oluşturulduğunu” söyledi. CUMHURİYET’E MEKTUP Yalçın: Karar çoktan verilmiş İstanbul Haber Servisi Odatv davasından yaklaşık 20 aydır tutuklu bulunan Odatv’nin sahibi araştırmacıyazar Soner Yalçın, TÜBİTAK’ın 339 sayfalık raporunda, davanın esasını oluşturan virüslü word dosyalarının kendileriyle ilgili olmadığını net olarak açıkladığını belirterek “Biz yine de heyecanla TÜBİTAK ek raporunu bekliyorduk, ne safmışız! Karar çoktan verilmiş: Odatv davası ile Ergenekon davası birleştiriliyormuş! Dosya çoktan gitmiş!” dedi. Gazetemize mektup gönderen Soner Yalçın, Odatv davasındaki çelişkilere dikkat çekerek “Adalet özgürlüğün teminatıdır. Adalet ile özgürlük arasında tezatlık varsa orada hukuk cinayeti vardır” dedi. Yalçın, “Bakınız:Tarih: 27 Eylül 2012 Silivri’deki 13. Ağır Ceza Mahkemesi 235. duruşmasında Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Odatv iddianamesinde yer alan Soner Yalçın ile ilgili gazeteci tanığa bir soru soruyor. ‘Bu sorunun davayla ne ilgisi var?’ sorusu üzerine Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese şöyle diyor: ‘Savcı Bey birleştirme talepli dosyadan soru soruyor.’ Ne? Odatv davasıyla Ergenekon davası birleştiriliyor mu? İyi de bizim bundan niye hiç haberimiz yok!” dedi. Soner Yalçın, açıklamasında ayrıca kapalı kapılar ardında neler olduğundan hiç haberleri olmadığını anlatarak şunları kaydetti: “Bizim bildiğimiz şu: 14 Eylül 2012’deki son duruşmada 16. Ağır Ceza Mahkemesi, ‘Top çevirmeyi bırakıp TÜBİTAK net konuşsun’ diyerek, TÜBİTAK’tan ek rapor istedi. TÜBİTAK 339 sayfalık raporunda, davanın esasını oluşturan virüslü word dosyalarının bizim olmadığını net olarak açıkladı aslında. Biz yine de heyecanla ek raporunu bekliyorduk, ne safmışız! Karar çoktan verilmiş: Odatv davası ile Ergenekon davası birleştiriliyormuş! Dosya çoktan gitmiş! 2 yıldır cezaevindeyim, ‘Ergenekon davası torbasına’ atılarak ‘tutukluluk mahkumiyeti’ sürecek gözüküyor.” CHP’den tutuklu vekillerine görev İstanbul Haber Servisi CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Silivri Cezaevi’nde ziyaret ettiği tutuklu CHP milletvekilleri Mustafa Balbay ile Prof. Dr. Mehmet Haberal’dan gündem dışı çalışma yapmasını istediğini söyledi. İnce, Balbay’ın Adalet Bakanı’nı izleyeceğini ve infaz koruma memurlarının özlük haklarıyla ilgili bir çalışma yapacağını, Haberal’ın ise organ nakli konusunda bir çalışma yapacağını ifade ederek “Gerek Sayın Haberal gerek Sayın Balbay, yasama faaliyetlerinin bir parçası olacaklar. Yasama faaliyetlerine buradan devam edecekler. Milletvekili görevlerini yapacaklar” dedi. Muharrem İnce, “Dedim ki Sayın Balbay’a, ‘Adalet Bakanı’nı izleme görevi sana ait’, İnfaz Koruma memurlarının özlük hakları ile ilgili gündem dışı bir konuşma hazırlayacak. Bir milletvekili arkadaşımız da bunu TBMM’de gündem dışı olarak okuyacak. Ve bu konu ile ilgili olarak bir Meclis araştırması hazırlayacak. Özel mahkemelerin yargılama yöntemleri üzerine de bir gündem dışı konuşma hazırlayacak. Sayın Haberal’a da organ nakli konusunda bir gündem dışı konuşma hazırlamasını ve önümüzdeki günlerde bunu bana iletmesini istedim. Yine Sayın Haberal tıp eğitimiyle ilgili bir Meclis araştırması hazırlayacak. YÖK Kanunu üzerinde yapılması düşünülen değişikliklerle ilgili bir hazırlık yapacak” diye konuştu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Melda Onur, Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu, Amasya Milletvekili Ramis Topal ve İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan, dün Ergenekon davasından tutuklu yargılanan gazetemiz yazarı ve CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ile CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’ı Silivri Cezaevi’nde ziyaret etti. Ziyaretin ardından açıklama yapan İnce, “Yasama, yürütmenin emrine girmiş durumdadır. Yargı yetkisi de Tayyip Erdoğan ve AKP adına yapılıyor” dedi. Mustafa Balbay’a 16 duruşmadan men cezası verilmesine de değinen İnce, “Sayın Balbay’ın söyledikleri çok ilginç; ‘Söz istedin, salonu terk ettin diye mahkeme bana ceza verdi’ diyor. Oysa kamera kaydının ortada olduğunu söyledi. Bu mahkeme gerçekten iktidarın mahkemesi değilse, bu mahkeme yanlı, taraflı bir mahkeme değilse, Adnan Menderes’i idam eden o yanlı mahkeme gibi değilse o kamera kayıtlarını açıklarlar” dedi. Balbay’ın, duruşmalarda kendi tanıkları olduğu zaman da tanıklara sanık muamelesi yapılmasından yakındığını aktaran İnce, “Yargılamanın işkence olduğunu, 3 saatlik görüş haklarının 2 saate düşürüldüğünü, 4 binlik kapasitede 10 bin kişinin kaldığını” anlattı. üyük Oyun’, Enverci megalomani ve İslam Enver İşbilen uzun, hayli düşündürücü bir mektup yazmış. Kısaltmadan yayımlıyorum: “Yazınız son derece isabetli... Sanki Enverci megalomani tekerrür ediyor... Ama korkarım ki atı alan Üsküdar’ı geçmiş durumda... Son 2 yüzyıllık dünya siyasi tarihi boyunca, İslamiyet hep kullanılageldi; birtakım büyük hesapların objesi oldu. Ama sadece sömürge arayışındaki İmparatorluk Almanyası tarafından mı? Napolyon’un Mısır seferinde; ‘Hakiki Müslümanlar biziz’, ‘Napolyon aslen Müslümandır’ propagandası yapılmadı mı? Yakın zamanda; Prens Charles’ın ‘gizli Müslümanlığı’ spekülasyonu yapılmadı mı? ABD, küresel Soğuk Savaş siyasetinde ‘Allah’sız komünizme’ karşı Yeşil Kuşak’ın mucitliğini yapmadı mı? Sıfırdan yarattığı Bin Ladin tarzı bedevilere misyon yükleyip SSCB’ye karşı kullandı. Güya kontrolden çıkınca 2001’deki sürrealist facialar oluverdi. ABD’nin işi bitince, Pakistan’da bir villada öldürmedi mi? Batı âleminde; Rusya’da/SSCB Türkiİslam unsurlarının onlara karşı kullanılması hesabı ve hatta fizibilitesi yapılmadı mı? Soğuk Savaş sonrası gevşeme döneminde S.Huntington, esas çelişkinin Batıİslam çelişkisi olacağını iddia etmedi mi? Osmanlı devleti bile; ta, Yavuz Selim devrinde hilafetin alındığı masalı anlatılsa dahi; ancak son devrinde; diğer Müslüman nüfus barındıran sömürge imparatorluklarına karşı koz olarak tasavvur ettiği Panislamizmi (Alman desteğiyle) ortaya atmadı mı? Dünyadaki bütün İslamcı hareketlerin kaynağını oluşturan ‘Müslüman Kardeşler’ hareketi İngilizlerin sömürgesi olduğu dönemde, Mısır’da onların nezareti altında yeşertilmedi mi? ‘Arap hilafeti’ fikri, Londra’nın ortaya attığı bir proje değil miydi? Sonuçta; eğer ortada; modern tarihte 1789’dan beri bir türlü bir çözüme kavuşturulamayan dünya paylaşımıegemenliği mücadelesi (Ki bunun önemli kısmını da ‘Şark Meselesi’ oluşturuyor(du)) varsa; İslamiyetin kullanılması durumu beşeri coğrafyadan ve jeopolitikten kaynaklanmıyor mu? Müslüman inancının yayıldığı coğrafya, ‘dünya adası’ denilen uçsuz bucaksız kıtanın en hayati bölgeleriyle örtüşüyor... İslamiyetin özü itibarıyla; diğer inançlardan daha politize veya radikal olduğu iddia edilebilir mi? Mesela; Budizm niye dünya siyasetinde önemli bir faktör değil de sadece ABDÇin ilişkilerinin tali bir unsuru durumunda? Yazınızda bahsettiğiniz Hopkirk’ün kitabı çok değerli ama oyunun sadece ‘bir perdesini’ anlatıyor... Ayrıca aktör olarak sadece ulusaldevletleri peşinen kabul etmek de illüzyon yaratabilir. Çoğu zaman, mahiyeti meçhul yeraltı hareketleri devletleri kurup güdüyorlar... Esenlikler dileklerimle, Evren İşbilen. Araştırmacı yazar; Uİ doktora öğrencisi.” ‘B Ergenekon davasında tanıklar dinlendi İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasında, Şile kazısı dosyasından tutuklu sanık Ulaş Özel’in üvey babası Mustafa Nemli, diğer tutuklu sanık Okan İşgör’ün savunma tanığı olarak ifade verdi. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, Nemli’yi, Özel’in üvey babası olması nedeniyle tanıklıktan çekilebileceğini belirtti. Nemli söz alarak “Özel’in annesi ve kız kardeşi beni ölümle tehdit ediyor. Ulaş çıkınca beni vuracakmış. Gizli tanık olmak istiyorum” diye konuştu. Davanın firari şüphelisi Tuncay Güney’i 2001 yılında sorgulayan ekipte yer alan Polis Başmüfettişi Kemal Karademir de tanık olarak dinlendi. Mahkeme Başkanı Özese’nin ‘işkence’ iddialarını anımsatması üzerine Karademir, Güney’e kesinlikle işkence yapılmadığını, ifadeyi kendisinin istekli şekilde verdiğini, hatta Tuncay Güney’in çok istekli olmasının kendilerini şaşırttığını anlattı. Sanıklardan bir kez daha ‘Balyoz’ araştırılsın başvurusu İstanbul Haber Servisi Balyoz davası sanıkları TBMM Başkanlığı’na başvurarak Balyoz Harekât Planı hakkında ikinci kez araştırma talep etti. Emekli orgeneral eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan, hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok, Albay Nedim Ulusan, Koramiral Kadir Sağdıç, Tuğamiral Fatih Ilgar, emekli Tümgeneral Ahmet Bertan Nogaylaroğlu, emekli Albay Hakan Büyük, emekli Albay Dursun Çiçek, emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri adına hazırlanan dilekçeye, 365 sanıklı Balyoz Planı davasının kararı da eklendi. Avukatlar Celal Ülgen ve Hüseyin Ersöz, darbeleri araştırma komisyonuna ilk başvuruyu 14 Mayıs’ta yapmış ancak “görülmekte olan bir davanın konusu olması” nedeniyle talep reddedilmişti. Komisyona dün ikinci kez başvuran avukatların dilekçesinde, Balyoz davasının 21 Eylül’de sonuçlandığı belirtildi. Komisyonun 28 Şubat’ı ve 12 Eylül’ü araştırdığı ancak bunlarla ilgili soruşturma ve davaların sürdüğüne dikkat çekildi. ‘İlker Başbuğ’un İnternet Andıcı’ndan haberi vardı’ İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasında İnternet Andıcı dosyasından tutuklu bulunan emekli korgeneral Mehmet Eröz, İnternet Andıcı’ndan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un haberi olduğunu savundu. Eröz “İnternet Andıcı ve yeni sitelerin kurulması Genelkurmay Başkanımızdan habersiz yapılan işler değildir” dedi. Ağustos ayında Yüksek Askeri Şura’da emekliye sevk edilen Korgeneral Eröz, Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne dilekçe sundu. Eröz, dilekçesinde, savcıların sorduğu sorular, emekli orgeneral Hasan Iğsız’ın açıklamaları ve Başbuğ’un savcılıktaki ifadelerinin farklı anlamlara neden olabileceğini dile getiren Eröz, dilekçesinde “Başbuğ’un internet andıcından haberi olmadığı şeklindeki beyanlar doğru değildir. Başbuğ’a andıçla ilgili olarak defalarca bilgi verilmiştir” ifadelerine yer verdi. Eröz, “Bugüne kadar sadece bulunduğum rütbe ve görevle ilişkili olarak emir aldım ve verdim” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle