27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 EKİM 2012 SALI 8 İstanbul PB Edirne PB Kocaeli PB Çanakkale PB İzmir B Manisa Y Denizli Y Zonguldak B Sinop B Samsun B Trabzon B Giresun B Ankara PB 27 32 30 28 28 30 29 24 25 25 25 25 30 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y Y PB Y Y Y B B B B B B B 28 25 26 29 36 32 35 35 31 33 28 23 24 Oslo B Helsinki PB Stockholm B Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih Y Berlin PB Budapeşte Y Madrid B Viyana Y HABERLER 13 14 16 16 17 15 18 17 19 19 25 24 18 Belgrad Y 30 Sofya Y 30 Roma Y 24 Atina B 28 Zürih PB 19 Moskova B 15 Aşkabat A 28 Taşkent A 28 Baku A 28 Bişkek A 25 Tiflis B 26 Kahire A 33 Şam Y 35 Ülkemizin güney, iç ve batı kesimlerinin parçalı bulutlu, İç Ege, Akdeniz, Anadolu’nun güneyi ile Eskişehir, Bursa ve Bilecik çevrelerinin sağanak ve gök gürültülü sağanak diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Ekim GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada yıllara ışık tutacak, yol gösterecek manifesto fos çıktı. Medyamız da iki buçuk saat süren konuşmasında manifestonun izi bile yoktu diyemedi. Kıyıda köşede dağ fare doğurdu diyen başlıklar… O kadar! Derya deniz konuşma diye nitelenen konuşmayı manifestoya benzeten medyamız, RTE’yi memnun edecek birtakım öğeler keşfetmekte zorlandı ve bu çabasında başarılı da oldu. RTE ülkenin önümüzdeki on yılı değil, kendi on yılını, geleceğini biçimlendirdi. Genel başkanlıkta ancak iki yıl daha, 2014’e kadar tepede kalacağını açıkladı. Bu tarihte Cumhurbaşkanlığı’na aday olduğunu ilan etti. ??? Oysa asıl amacının gizli yanını, güya 2023 vizyonunu içeren kitapçıkta açıkladı. İkinci aşamada; başkanlık, yarı başkanlık sistemi getiremeyeceğini hesaplıyor. Çankaya’ya çıkmayı sağlama almak amacıyla, anayasaya “partili cumhurbaşkanı” kuralını getirmeye... ...bugüne dek uygulamada yeri olmayan, partili birinin, örneğin bir genel başkanın, cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda partisinden derhal istifa ederek tarafsız ve partisiz bir cumhurbaşkanı olmasını emreden anayasal kuralı silmeye hazırlanıyor. Kuşkusuz genel başkanlıktan Çankaya’ya sıçrayan Özal’la Demirel’in parti lideri olarak yukarıya çıktığını… …partilerinden istifa etmelerine karşın yukarıdan partiye ve hükümete müdahale ettiklerini, hatta Özal gibi yönetmeye çalıştıklarını gerekçe olarak gösterecek. Amaç açığa çıkıyor: Çankaya’dan partiyi de iktidarda ise hükümeti de yönetmek! ??? Oysa, diğer bir amacı partili başka adayların önünü kesmek! Örneğin, kongrede adı bile geçmeyen Abdullah Gül’ün yeniden partinin adayı olması ve seçilme şansını bir kalemde siliyor. Öne sürdüğü kural yaşama geçerse; partinin aday göstereceği ve partili cumhurbaşkanı olarak yukarı çıkmaya tek aday, tek kişi kalıyor: RTE! Kısacası; RTE, 2023’e ülkenin değil... …kendisinin “farklı unvanlar” dediği cumhurbaşkanı olarak “yola devam edeceğini” açıklamış oluyor. Manifesto dedikleri açıklamaların gerçek yüzü bu; oyun içinde oyun! ??? Kongredeki konuşmasında, gazetelere verdirdiği ilanlarda “büyük millet” diyor; Türk milleti adını açıklamaktan özenle kaçınıyor. Pek çoklarımız, Mustafa Kemal derken büyük Atatürk’ü şükranla andığını sanıyor. Oysa, ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu da RTE de açıklamalarında, konuşmalarında Türk milleti diyemiyorlar. Türk milleti demekten özenle kaçınıyorlar. Konuşmalarda dikkat çeken bir başka öğe ise siyaset önderlerinin Mustafa Kemal adını kullanmaya özen göstermeleri... ...örneğin bir süre Atatürk diyemeyen Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin bir milletvekilinden gelen uyarı niteliğindeki tepki üzerine artık Mustafa Kemal adını Atatürk soyadıyla birlikte kullanıyor. RTE de Cumhuriyetin kurucusunun adından söz ederken inkilap ve ilkelerini milli mücadeleyi birlikte özetleyen Mustafa Kemal Atatürk diyemiyor. Son konuşmasında “Bu millete sevdalıyız” diyor. Hangi millete? Kökeni Arap eşinin Arap milletine mi? Çeçen mi ne ise kökenim dediği Kafkas kaynaklı milletlerden birine mi? ??? Bakın 2023 vizyonu diyen kitapçığa. Yine seçim yatırımları göreceksiniz. Hemen hepsi güncel olaylara yanıt. Kamu hizmetlerinde, mahkemelerde Kürtçe savunma serbest olacak. Parti kapatmayı yasaklayacak falan filan. RTE, on yılı yetmiyormuş gibi, bir yeni on yıl daha ülkeyi bindiriyor bir alamete, sürüklüyor yeni kıyametlere! AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in, gazetemizin AKP kongresini izlemesine getirdikleri antidemokratik yasağa gerekçe olarak Cumhuriyet yazarları için “Aleni bir hasmane tutum takınılıyor. Genel merkezimize gelmeyi zül addediyorlar” dediği konuşma üzerine bazı hususları açıklığa kavuşturmakta fayda görüyorum: 1) Gazeteci ‘haber’ olan her yerde bulunmalıdır. AKP Genel Merkezi de diğer parti merkezleri gibi bu ilke dışında bir mekân değildir. Nitekim daha iki ay önce 23 Temmuz’da, gazete ve televizyonların Ankara temsilcilerine AKP tarafından verilen ve Başbakan’ın da katıldığı iftar yemeğine davet üzerine Cumhuriyet de katıldı. Hem o yemekte hem de sonrasında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve AB Bakanı Egemen Bağış’ın son dönem yaptıkları davetlerde gazetemizi temsil ederek haberleri okuyucularımızla paylaştık. 2) Hükümet, AKP ya da Hüseyin Çelik tarafından AKP Genel Merkezi’nde yapılacak herhangi bir yayın için bize bugüne kadar yapılmış tek bir davet bulunmamaktadır. (Başka bir yazarımıza böyle bir davet gitti ve ileri sürülen gerekçeyle reddedildiyse o yazarın isminin açıklamasını bekleriz.) 3) Davet edilmek bir yana, Baş Haber Olan Her Yerde Oluruz bakan ile mülakat talebimize aylardır yanıt alabilmiş değiliz. Keza Başbakan’ın gerek AKP Genel Merkezi’nde, gerekse diğer mekânlarda çeşitli yayın kuruluşlarının temsilcileriyle bugüne kadar gerçekleştirdiği mülakatlara hiçbir Cumhuriyet yazarı davet edilmemiştir. 4) Haber kanallarından zaman zaman gelen yayın davetlerine gelince; bu talepleri yanıtlarken kriterimiz hiçbir zaman ‘yayının nereden yapılacağı’ olmaz. Kendisi de şahittir; Hüseyin Çelik’le pek çok yayında birlikte olduğumuz gibi şartlarımız uygun olmadığı için katılamadığımız yayınlar da olmuştur. Ama bunların hiçbirinde, ne iddia edildiği gibi ‘AKP Genel Merkezi’ne gitmeyiz’ tavrı içinde olduk ne de önceden söz verip son anda vazgeçtik. Çelik’in “Utku Bey ‘Tamam geliyorum’ demiş son anda iptal etmiş” ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır. 5) Ayrıca Çelik’in bize ait olmayan bir tavrı bize mal etmesinin arkasından, bu fiktif tavrın gerekçesini “Sayın Mustafa Balbay’ın içeride olmasından da olabilir ya da başka bir şeyden..” diyerek ifade etmesi de çok yadırganacak bir durumdur. 6) Geçmişte Genelkurmay Başkanlığı’nın akreditasyon yasağı mağduru bir gazeteci olarak, şimdi askeri vesayeti bitirmekle övünen AKP’nin aynı demokrasi dışı uygulamaya başvurduğunu görmekten üzüntü duyuyorum. Kamuoyunun haber alma özgürlüğünü kısıtlayan bu ayıplı uygulamayı hiçbir gerekçe mazur gösteremez. 7) Partisinin basınla ilişkilerden so rumlu en üst yetkilisi sıfatıyla Hüseyin Çelik’ten beklenen; basına karşı yasakları değil, özgürlükleri savunur bir tutum içinde olmasıdır. 8) Zaten yasaklama kararının, Cumhuriyet yazarlarının kanalların davetlerine katılımıyla bir ilgisi olmadığı dün bizzat Başbakan tarafından açıklandı. Erdoğan kendisine sorulduğunda “Bize sürekli olarak hakaret eden, her türlü saygısızlığı sürekli olarak gösterenleri, ben de kendi özel böyle bir günümüze davet etmek zorunda değilim. Bundan dolayı davet etmedik” diyerek yasağı savundu. Başbakan’ın bu açıklamaları iki açıdan sorunludur. Öncelikle bahsettiği hakaretlerin ne olduğunu açıklamak durumundadır. Gazetemiz hakaret değil haber yapmaktadır. İkinci sorunlu husus ise “Kongre bizim özelimiz” yaklaşımıdır. Siyasi parti kongreleri mahremiyeti olan alanlar değil, kamunun bilgilenmesini zorunlu kılan haber alanlarıdır. Hele hele ülkeyi yöneten kadronun geleceğe dönük politikalarının açıklanacağı bir toplantı ülkenin tüm yurttaşlarını doğrudan ilgilendirir. Buna, ‘özel’ denerek yasak konması, halkın haber alma özgürlüğünün engellenmesidir. Erdoğan aslında kongreyi Cumhuriyet’e değil halka yasaklamıştır. Kaldı ki eğer bu kongre o kadar özelse, diğer basın kuruluşları niye çağrıldı? AKP Kongresinin Düşündürdükleri… “Cumhuriyet gazetesinin isim babası Atatürk’tür.” Vikipedi’de gazetemiz hakkında sıralanan en başta gelen açıklamalardan biri bu… Erdoğan; büyük manifesto kongresi olarak allanıp pullanan AKP’nin 4. Olağan Kongresi’nde böyle bir gazeteyi yasakladı… Cumhuriyet’in yanı sıra 5 muhalif gazete ve 2 kanal da maalesef evet yasaklandı. Bu yasakların tümü basın camiasının toplu direnç göstermesi ve tavır alması gereken çok kaygı verici özgürlük ihlalleridir… Ancak Cumhuriyet’e yönelik sansürün, Atatürk’ün isim babalığını yaptığı bir gazeteye uygulanmış olması hasebiyle simgesel, farklı bir boyutu var… Tarihi bağlamda Atatürk mirasıyla bu kadar iç içe geçmiş ve bu kadar somut biçimde özdeşleştirilmiş bir gazetenin; AKP kongresinden ötelenmesi, o mirasın da dışarda bırakılması anlamına gelmez mi? Bu ağır simge yüklü tavrı almakta tereddüt göstermeyen bir lider, aynı kongre kapsamında herhalde artık Atatürk adını da kolayına anmaz diye düşünüyor insan… Ama ne gam… Başbakan, Mustafa Kemal’in gazetesini kapıdan içeri sokmadı ama “Sultan Alparslan, Sultan Kılıçarslan… Sultan Selahattin Eyyubi’den başlayan bir çizgide… Gazi Mustafa Kemal’in torunları” retoriği yapmaktan da geri durmadı… Ata’nın ‘yol arkadaşları!’ Bununla yetinmedi… “AKP’nin beslendiği büyük çınarın” kollarını sayarken Gazi Mustafa Kemal’i şu cümleyle “çınarın” altına iliştirivermekten çekinmedi: “Bizim yolumuz, Gazi Mustafa Kemal’in, merhum Adnan Menderes’in, merhum Turgut Özal’ın, merhum Necmettin Erbakan’ın yoludur.” Atatürk’ün “yol arkadaşlarına” dikkat buyurun: Menderes, Özal ve Erbakan! Atatürk’ün gazetesinin kovulduğu yerde olacak olan işte budur: Geçmişin arşivini oluşturan tarihi gazetenin üzerine bu denli rahatlıkla çarpı konulan bir yerde; Ata’nın dava arkadaşları da kolayca Menderes, Özal, Erbakan ve Erdoğan’a dönüşebilir… Niye olmasın? Meydan bir kez hamaset, retorik ve demagojiye kaldı mı çünkü, atış serbesttir. İsteyen, isteyeni kendine yol arkadaşı tayin edebilir. Resmi tarihi eğip bükebilir. Uygun gördüğü kendi resmi tarihini yaratabilir ve avucunun içinde kil gibi sil baştan şekillendirebilir. Pazar günkü AKP kongresinin benim için en çarpıcı yanı buydu… Çarpıcı bulduğum diğer yan da, Erdoğan için hazırlanmış olan güç ve karizma koreografisi oldu… Salona tahakküm eden, yükseklerde, basamaklarla çıkılan hayli görkemli bir podyum… Podyumda, “dünyaya mesaj veren dünya lideri vurgusu yapan” bir dünya haritası… Adına “demokrasi yolu”(!) denen bir kırmızı halı geçidi… “İstenmeyen basın ile muhaliflerden arındırılmış” bir topluluk içinde, sevgi pıtırcığına dönüşen taraftarlara atılan karanfiller… Görünür kamera açısına serpiştirilen genç ve başı açık kadınlar… Tüm detaylarıyla üzerinde çalışılmış ve “her kesimin lideri süper star Erdoğan görüntüsü” yaratmak için kullanılan öğelerdi. İki buçuk saatlik konuşmada sınırsız kullanılan “retorik” ve “lider kültünü” öne çıkaran kongrenin bu mizanseni bana hüzünlü şekilde 30’lar Avrupası’nın manzaralarını hatırlattı… O yılları konu alan filmlerden biliriz…. Hizadan çıkmayan, disiplinli, muma dönmüş kitleler; konuşmanın uygun bölümlerinde zamanlaması ve dozu önceden hazırlanmış coşkuyla; yükseklerde duygusal içeriği bol konuşmalar yapan lidere tezahürat yapar... Lider, “davayı” her daim öne çıkarır. Milletin üstün vasıflarına övgüler yağdırırken; mükemmel vasıflara sahip milletle arasına giren muhalif kesimlere sürekli bindirip onlara “şamar oğlanı” muamelesi çıkarır… Millet ve parti ayrımını böylelikle tamamen ortadan kaldırır… Parti ile özdeşleşen liderin şahsında, “millet ve lider” ayrılmayan bir bütün oluştururlar. Ancak liderin böyle tümüyle kişileşmiş haline dönüşmüş rejimlere “demokrasi” denmez. Erdoğan’ı dinlerken hep bunları düşündüm. Şu laflara bakın: “Biz, sadece bize oy verenlerin partisi, sadece bizi seçenlerin iktidarı hiçbir zaman olmadık, bugün de değiliz. Biz, kendisine oy verenlerin muhabbetiyle, onların teveccühüyle yetinenlerden değiliz. Biz, Türkiye partisiyiz. Biz, Türkiye’nin, 75 milyonun partisiyiz…” Bu dil, kulağa hoş gelse de, “demokrasi dili” kullanan bir lider dili değil sevgili okurlar… En hafif deyimle, ağır popülistlerin ve demokrasiden nasiplenmemiş liderlerin dili… Pazar günkü kongrede “yenilik yoktu” diyenlere ben pek katılamıyorum. “Lider kültü” ve “erişilmez karizma mizanseni” açısından, yeni bir “eşiğe”geldiğimizi düşünüyorum. Bu eşiği tek sözcükle “ürkütücü” buluyorum. Kayıp çanta Kırcı’da İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasında, Tuncay Güney’i 2001 yılında sorgulayan eski Organize Suçlar Şube Müdür Yardımcısı Ahmet İhtiyaroğlu’nun tanık olarak dinlenmesine devam edildi. İhtiyaroğlu Susurluk kazasında kaybolan çantayı, Ankara’da 1978’de 7 TİP’li gencin katledilmesi olayının faillerinden Haluk Kırcı’nın aldığını söyledi. Mahkeme, tutuklu sanıklar ile avukatlarının görüşmesinin önüne geçmek için duruşma aralarında sanıkların salondan çıkarılmasına karar verdi. 3.5 yıldır tutuklu olan CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay ve gazeteci Tuncay Özkan 16 duruşmadan men cezası olması nedeniyle dünkü duruşmaya katılamadı. Mahkeme heyetine Hüsnü Çalmuk, başkanlık etti. Duruşmada tanık olarak dinlenen İhtiyaroğlu, şunları anlattı: “Haluk Kırcı’yı biz aldık. Kırcı, SuİZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Gazeteci yazar Tuncay Özkan’ın Silivri’de tutukluluğunun 5. yılına girmesi, İzmir’de önceki akşam gerçekleştirilen etkinlikle protesto edildi. Karşıyaka Nikâh Sarayı’nda yapılan panele konuşmacı olarak CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, Karşıyaka Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin Çalışkan, Tuncay Özkan’a Özgürlük Girişimi Başkanı Sevgi Pekaydın, Odatv yazarı Barış Terkoğlu, Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel, yazarlar Ümit Zileli, Muzaffer İzgü, Hidayet Karakuş ve İmam Bakır Üküş katıldı. Sanıkavukat görüşmesi yasaklandı. İhtiyaroğlu yeni bir iddia ortaya attı: Tuncay Özkan için buluştular surluk kazasında kaybolan çantayı kendisinin aldığını söyledi.” Sanık Sami Hoştan tutuklu olduğu 2009’da söz konusu çantanın çantanın “Drej Ali” lakaplı Ali Yasak tarafından alındığını söylemişti. Duruşmada Güney’in mülakat video kaydı izlenirken avukatlar, “Çözüm metinlerinde hatalar olduğuna” dikkat çekti. Başkan Çalmuk da eksikler olduğunun anlaşıldığını belirtti. Mahkeme, Güney ile tutuksuz sanık Ümit Oğuztan’ın 2001 yılındaki İs tanbul Organize Şuçlar Şubesi’ndeki mülakatının kayıtlarının yeniden çözümlerinin yapılmasına karar verdi. Avukatların tepkisi Duruşmaya ara verildiği sırada avukatların sanıklarla görüşmesine jandarma engel oldu. Avukatların kararın yazılı olarak verilmesi talebine Çalmuk “Mahkeme başkanı isterse sözlü, isterse yazılı karar verebilir” yanıtını verdi. Mahkeme heyeti öğle arasından önce “Sanık müdafilerinin ayakta ve yüksek sesle konuşmaları, fiziki temasta bulunmaları, madde alışverişi yapmaları nedeniyle sanıkların duruşma aralarında salon dışındaki bekleme salonuna alınmasına” hükmetti. ‘Karizma şovu’ ‘Karar sanıklarla ilgili’ Sanıkları salondan çıkaran jandarma görevlileri, avukatların da salondan çıkmasını istedi. Avukatlar ise mahkemenin kararının sanıklarla ilgili olduğunu belirterek salondan çıkmadı. HÜSEYİN ÖZKAHRAMAN ‘Barış isteği’ yargılanıyor İstanbul Haber Servisi CHP eski Bahçelievler ilçe başkanı Hüseyin Özkahraman, Şirinevler’de 2010’da“Barış için karanlığa bir mum yak” mitingini düzenlediği içen “izinsiz barış yürüyüşü düzenlemek”, “bildiri dağıtmak” ve “güneş battıktan sonra mitinge devam etmek” suçlamasıyla hâkim karşısına çıktı. Özkahraman,“Ceza alsam da almasam da nefesim yettiğince dünya barışı için yürümeye, ülkemde akan kanın durması için mücadele devam edeceğim” dedi. 1 Eylül 2010’da Dünya Barış Günü kapsamında Şirinevler Meydanı’nda “Barış için karanlığa bir mum yak” mitingini düzenleyen dönemin ilçe başkanı Hüseyin Özkahraman, AKP İstanbul İl Başkanlığı’nın şikâyeti ve ihbar dilekçesi üzerine Bakırköy Adliyesi 33. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. Özkahraman, savunmasında “Davanın sonucu ne olursa olsun hukukun üstünlüğüne inanan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ferdi ve CHP’nin eski ilçe başkanı olarak dünya barışı için yürümekten dolayı yargılanmak benim için bir onur, bir şereftir” dedi. Millet=parti=lider Bu acıya can dayanmaz SİVAS / DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Şırnak’ın Uludere ilçesinde mayın patlaması sonucu şehit olan er Musa Topaloğlu dün memleketi Sivas’ta toprağa verildi. Beş çocuklu ailesinin büyük çocuğu olan Topaloğlu’nun terhisine 4 ay kala şehit olduğu bildirildi. Öte yandan VanŞırnak üçgenindeki Küçük Kato Dağı’nda hava destekli operasyon başlatıldı. Hatay’da iki terörist öldürüldü. Diyarbakır’da polisin şüphe üzerinde durdurmak istediği kişinin taşıdığı koliden şarjörlü Kalaşnikof tüfek çıktı. Siirt’te karakola saldıran teröristler püskürtülürken Hakkâri’de bir okul 10 günde ikinci kez PKK’li teröristlerce ateşe verildi. Erzincan’a yük getiren trenin geçişi sırasında yola döşenen uzaktan kumandalı mayın patlatıldı. Trende hasar meydana gelmedi. Savaş istemiyoruz!.. Son dönemde yaşanan çatışmaları ve artan ölümleri protesto etmek için “İçeride dışarıda savaşa hayır, barış hemen şimdi” sloganıyla eylem başlatan DİSK’e bağlı EmekliSen üyeleri, İstanbul ve Ankara’da “barış nöbeti” tuttu. Taksim Meydanı’nda toplanan EmekliSen üyeleri, Galatasaray Meydanı’na kadar yürüdü. 24 saat sürecek “barış nöbeti”ne başlayan grup bir basın açıklaması yaptı. Ankara’da ise Yüksel Caddesi’nde bir araya gelen emeklilerin eylemine CHP milletvekilleri de destek verdi. Yapılan konuşmaların ardından grup, bugün öğle saatlerinde sona erecek ‘barış nöbeti’ne başladı. BALYOZ’DA 2 TUTUKLAMA DAHA İstanbul Haber Servisi “Balyoz Planı”, davasının karara bağlanmasının ardından haklarında yakalama kararı çıkarılan 69 sanıktan, albaylar Bayram Ali Tavlayan ve Yaşar Dilber tutuklandı. Bugüne kadar haklarında yakalama kararı çıkarılan 69 sanıktan 45’i tutuklanmış oldu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle