23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 EKİM 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER GÖN: ERDAL HAMZAOĞULLARI Kurmay Albay Hasdal Askeri Cezaevi 9 Ergenekon’dan tutuklu Hilmioğlu, jandarma ekipleri eşliğinde oğlunu toprağa verdi ‘Bu cenaze bizi yıktı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ergenekon davası tutuklu sanığı eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, hafta sonu trafik kazasında yaşamını yitiren oğlu Emir Hilmioğlu’nu toprağa verdi. Hilmioğlu’nun evinde kalmasına izin verilmemesi, törene katılanların ortak tepkisi oldu. Hilmioğlu’nun yakınlarının “Ne zaman bitecek bu işkence” sözlerine Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, “Söz veriyorum bitireceğiz” yanıtını verdi. Oğlu Emir’i son yolculuğuna uğurlamak için Silivri’den Ankara’ya getirilen, ancak evinde kalmasına izin verilmeyen Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, sabah saat 07.00’de jandarma ekipleri eşliğinde Sincan Cezaevi’nden Birlik Mahallesi’ndeki evine getirildi. Saat 12.00’ye kadar kaldığı evinden eşi Nurhan Hilmioğlu ile el ele çıkan Fatih Hilmioğlu, oğlu Emir’in cenaze töreninin yapılacağı Kocatepe Camii’ne hasta nakil aracına bindirilerek hareket etti. Araca, Hilmioğlu’nun tüm nakillerinde olduğu gibi iki sivil jandarma aracı eşlik etti. Kocatepe Cami’nde Hilmioğlu ailesi taziye dileğinde bulunanları uzun süre ayakta kalarak kabul etti. Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile eski milletvekilleri Yılmaz Ateş, Şahin Mengü, Hilmioğlu’na birlikte başsağlığı diledi. Aynı şekilde CHP’li Muharrem İnce, Emine Ülker Tarhan, İzzet Çetin, Nur Serter, Gülsün Bilgehan, Kamer Genç ve Umut Oran da Hilmioğlu ailesine tek tek üzüntülerini iletti. Tarhan’ın Nurhan Hilmioğlu’na sarılması, bu sırada Hilmioğlu ailesinin yakınlarından “Hiçbiri değil, sadece bu cenaze bizi çok yıktı” sözlerinin duyulması üzerine Tarhan gözyaşlarını zor tuttu. Yakın zamanda oğlu Sedar Sakık’ı kaybeden Sırrı Sakık’ın Hilmioğlu’na taziyelerini iletmesi dikkat çekti. Odatv davası tutuksuz FATİH HOCA’NIN FERYADI: Emirle seminere günahı ne? Kamuoyunda “Balyoz” adıyla bilinen dava nedeniyle 20 aydır Hasdal Askeri Cezaevi’nde tutuklu bulunmaktayım. Doğal olarak gazete ve televizyonlarda bu konuda fikir beyan eden herkesi takip ediyorum. 2003 yılında icra edilen Ordu Plan Semineri ile sahte (hepsi dijital, imzasız) “Balyoz” Planı sürekli birbirine karıştırılıyor. Bunlar birbirine karışınca, halkın da kafası karışıyor. Malum bazı kişiler bunu bilerek yapmakta, onlara diyecek sözüm yok, nihayetinde bu onların “görevi”. Ancak, akıl ve vicdan sahibi, tarafsız kişilerin de (askeri planlama mantığına yabancı olmaları nedeniyle) bunların karşısında bocalaması bizleri üzüyor. Ben söz konusu seminere binbaşı rütbesi ile katıldım. 2001 2003 yılları arasında NATO’ya tahsisli 3. Kolordu Komutanlığı’nda plan subayı olarak görev yaptım. 6 Şubat günü, 5 Mart 2003 tarihinde başlayacak Ordu Plan Semineri’ne katılma emrini aldık. Seminerin konusu, Yunanistan’a karşı Egemen Harekât Planı; 3. Kolordu’nun bu plandaki görevi ise “Geri Bölge Emniyeti”ydi. 3 günlük çalışmanın bir günü Geri Bölge Emniyeti’ne ayrılmıştı. Planın, Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo koşulları altında incelenmesi emredilmekteydi. Sonuç olarak aldığımız emirde olağandışı bir husus yoktu. Yakın Harekât Bölgesi’nde filmlerde izlediğiniz şeyler olur; yani iki taraf birbirini imha etmeye ve ilerlemeye çalışır. Bu bölgenin derinliği taktik seviyedeki silahların menziline bağlıdır ve karşılıklı olarak 2050 km. civarındadır. Derin Harekât Bölgeniz (hasmınızın derinlikte kalan kısmı) ise stratejik önem taşır. Karşı tarafın ihtiyat birlikleri burada bulunur ve cephenin hangi bölgesinde başarı sağlanmışsa oraya intikal etmek üzere bekler. Hasmın bu bölgedeki her faaliyetini muharebe istihbaratı ile takip etmeniz, birlik ve tesislerini komando birlikleri, taarruz helikopterleri, uzun menzilli füzeler, savaş uçakları, özel kuvvetler ve yeraltı faaliyetleri vasıtasıyla imha etmeniz, faaliyetlerini önlemeniz/geciktirmeniz gerekir. Özel Kuvvetlerin Kozmik Odası’nı arayan hâkim sanırım bunları görmüştür. mak maksadıyla, mevcut her harekât planının geri bölgesindeki sıkıyönetimi de planlar. Yukarıda anlattıklarım, bir kurmay subayın öğreniminin ve günlük mesaisinin bir parçasıdır (hatta bu yazdıklarım eski deyişle “vakayı adiye”dendir). TSK bu konulara ilişkin yönergeler, talimnameler yayınlar (yani illegal örgüt dokümanı değildir) ve biz bunları ezberlemeden Akademi’nin kapısından içeri bile giremeyiz. Devlet bunları öğrenmemiz ve uygulamamız için bize maaş verir. Fotoğraflar: NECATİ SAVAŞ katılan subayın Mahkeme duvarını Silivri’de öğrendim AYŞE SAYIN Avukat cüppesi tabutta Taziyesini iletmek isteyenlerin sonunun gelmemesi üzerine cenaze törenine geçildi. Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Emir Hilmioğlu’nun tabutunun üzerine avukat cüppesi örtüldü. Emir Hilmioğlu’nun cenazesi, cenaze aracıyla Karşıya Mezarlığı’na nakledildi. Duygulu anların yaşandığı Karşıyaka’da, naaşı bekleyen anne ve baba Hilmioğlu mezar çevresindeki taşları temizledi. Defin sonrasında Hilmioğlu ailesi oğullarının mezarı başında tek başlarına dua etti ve ağladı. Tanrılar kurban istiyor Eğer 2003 yılında bir Ordu Komutanı plan seminerinde Geri Bölge Emniyeti konusu üzerinde durmuş ve astlarına bu konuda ayrıntılı sunum yapma emrini vermişse, emrindeki hiç kimse “Dur bakalım, geri bölgede sıkıyönetim olur, yoksa sen darbe mi planlıyorsun” diyemez. Sıkıyönetimin kanunu, yönergesi vardır ve bunlar savaş planlamasının bir parçasıdır. İyi de, her yıl yapılan bir plan seminerine emirle katılan personelin burada günahı nedir? Vardır bir günahı diyen varsa, seminere katılan 162 kişiden yalnız 52’sinin sanık olduğunu hatırlatmalıyım. Bunların da yarısı, benim gibi, yalnız izleyici olmuş ağzını açmamış kişiler. SONUÇ 1: Sıkıyönetim lafını duyduğunuzda aklınıza hemen darbe gelmesin. Geri Bölge Emniyeti’nin bir parçası olarak Sıkıyönetim Planı, bütün harekât planlarının mutat ekidir. SONUÇ 2: Kara Kuvvetleri Komutanlığı Bilirkişi Heyeti semineri inceledi ve iddianamedeki hususların olmadığını ısrarla belirten bir raporu mahkemeye gönderdi. Seminere gözlemci olarak katılan Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlığı temsilcileri tanık olarak dinlendi, onlar da böyle bir şey olmadı dediler. Mahkeme bunları dikkate almadı. İlginçtir, aslında iddianamede zaten seminer suç olarak gösterilmiyor. Sahte “Balyoz” Planı’nın seminerde “üstü kapalı” görüşüldüğü iddia ediliyor. Ancak, “Balyoz” sahteyse seminerde üstü kapalı görüşülmüş bir şey de olamıyor. O zaman şu sonuca varıyoruz: Tanrılar kurban istiyor! SONUÇ 3: 2010 yılı Eylül ve ekim aylarında Dağlıca Üs Bölgesi Komutanlığı yaptım. 910 Aralık 2010 gecesi, o gün icra ettiğimiz operasyon bitince, birliklerimi çektiğim 2000 metre rakımlı Yıldız Tepe’de, mevzide biraz uyumaya çalıştım. Ertesi gün mahkemeye gitmek üzere yola koyuldum, gittiğim mahkemede tutuklandım. Bir emekli General “Hakkâri elden gitti” demiş. Gitmemiştir tabii. Ama giden başka bir şey. Aynı mevzide soğuktan titreyerek birlikte beklediğimiz, helalleşip öyle operasyona çıktığımız subay ve astsubaylar şimdi aslanın kediye nasıl boğdurulduğunu görmüyor mu zannediyorsunuz. Neredeyse otuz yıldır, ülkenin batısında hayat normal seyrinde devam ederken askerler terörle mücadelenin kahrını çekti. Şimdi bize bu komplolar kurulur, haysiyet cellatlığı yapılırken millet sessiz. Sezar’ı yıkan Brütüs’ün bıçak darbesidir, başkasınınki değil. Gerçekten ve bütün saflığımla merak ediyorum, olan bitenlerden sonra bu ülke “henüz sanık olma şerefine nail olamamış” askerlerinden halen kahramanlık, fedakârlık bekliyor mu? Erdal Hamzaoğulları Kurmay Albay sanıkları Müyesser Yıldız ve Coşkun Musluk’un da katıldığı törene, Ergenekon davası sanıkları Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Doğu Perinçek ve Tuncay Özkan çelenk gönderdi. Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kana doğlu, eski Danıştay Başsavcısı ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan, eski YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, yazarımız Mümtaz Soysal da başsağlığı dileğinde bulundu. Ergenekon davasının 246. duruşmasında gizli tanık Aydos dinlendi Uğur ve Küçük’ü suçladı Evrak imhasına takipsizlik Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı, Özel Yetkili Savcılarının davaya dönüşen “irtica ile mücadele eylem planı” soruşturmasının en önemli delilleri olarak altını çizdiği olay ve iddiaları değerlendirdikten sonra “şüpheliler tarafından işlenemez bir suç konusudur” dedi. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’ndan Ergenekon davasının görüldüğü mahkemeye gönderilen yazıda, 23 Ekim 2010 tarihinden itibaren, “İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın karargâhta hazırlanıp hazırlanmadığı, orijinalinin imha edilip edilmediği, bilgisayar kayıtlarının temizlenip temizlenmediği, bu suretle delillerin karartılıp karartılmadığı” konusunda soruşturma yapıldığı belirtildi. Soruşturma sonucunda, davada tutuklu bulunan emekli Korgeneral Mehmet Eröz, emekli Tümgeneral Mustafa Bakıcı, Sedat Özüer, Ziya İlker Göktaş, Cemal Gökçeoğlu ve Hulusi Gülbahar ile davada yer almayan Nuri Yıldırım hakkında “yeterli şüphe oluşturabilecek delil bulunmadığı” kaydedildi. Askeri savcılık, Dursun Çiçek hakkında düzenlenen iddianameyle birlikte verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında şöyle denildi: “Şüpheli (Dursun Çiçek) tarafından askeri hiyerarşi dışında bireysel olarak hazırlandığı kabul edilen yazının 19, 20, 21 Haziran 2009 tarihlerinde Bilgi Destek Dairesi’nde gerçekleştirilen evrak imha işlemleri ve bilgisayarların güvenli sil işlemine tabi tutulması suretiyle yok edilmesi mümkün değildir. Bu çerçevede şüpheliler yönünden işlenemez suç söz konusudur.” HATİCE TUNCER Seminer her yıl yapılır Sizin Derin Harekât Bölgeniz hasmınızın Geri Harekât Bölgesi’dir. Hasmınızın Derin Harekât Bölgesi sizin Geri Harekât Bölgenizdir. Birbirinize, yukarıda sıraladığım unsurlarla, benzer zararları vermeye çalışırsınız. Bu nedenle “Geri Bölge Emniyeti”ni önceden planlamanız ve savaş başlayınca bu bölgede düşman faaliyetlerine asla izin vermemeniz gerekir. Komşumuz olan ülkelerin her birine karşı, birden fazla harekât planımız mevcuttur. Her planda GeriYakınDerin Harekât Bölgesi’nde yapılacakların ayrıntısı bulunur. Her yıl yapılan plan seminerleri ile de bunlar güncellenir. “Seferberlik ve Savaş Hali Kanunu” gereği, seferberliğin ilanı ile birlikte harekâtın icra edildiği bölgenin komutanı, Sıkıyönetim Kanunu’ndaki yetkilere (ayrıca sıkıyönetim ilan edilmemişse bile) otomatik olarak sahip olur (Üstelik, 2003 yılında bize verilen senaryoda zaten hükümet sıkıyönetim ilan ediyordu). Yani her harekât planımızın bir “Geri Bölge Emniyet Eki” ve “Sıkıyönetim Eki” vardır. TSK darbe yapmak için değil, ama cephedekilerin arkasını sağlama alarak savaş Ergenekon davasında dinlenilen gizli tanık Aydos, tutuklu sanıklar emekli Albay Hasan Atilla Uğur ve emekli Tuğgeneral Veli Küçük hakkında ağır suçlamalarda bulundu. Gizli tanık Aydos, “Yeşil ortadan kaybolduktan sonra Atilla Uğur Mardin’de davanın tutuksuz sanıklarından Osman Gürbüz’ü yanında ‘Yeşil’ diye dolaştırıyordu” dedi. “Kod adı Kürşat. Hasan Atilla Uğur. Çok iyi tanıyorum. Kimleri kaçırıp şehire indirip öldürdüğünü biliyorum.” diyen gizli tanık Aydos, Uğur’un, PKK’ye yapılan operasyonlarda 3 PKK’liyi canlı yakaladığını, şehre indirip öldürdüğünü ve bir kamyonun kasasına attığını öne sürerek kendisinin de yanında olduğunu söyledi. Gizli tanık, “Veli Küçük’ün Diyarbakır’daki uyuşturucu baronlarının uyuşturucularına el konulup başkalarına dağıtılması işlerine bulaştım” dedi. Atilla Uğur’un avukatı Bülent Hattatoğlu, Aydos’un, “Yasin kod adlı teröristi, Erikli köyünün ortasında Atilla Uğur başına kurşun sıkarak öldürdü” iddiasına ilişkin sorusu üzerine Aydos, “Ben Uğur’un adamlarının yanındaydım” dedi. Hattatoğlu’nun soruları sırasında Aydos “Koruculardan ve itirafçılardan oluşan ‘bıçak’ ve ‘hançer’ timleriyle gezerdim” diye konuştu. ANKARA 21 yaşındaki oğlu Emir’in cenazesine katılmak için Silivri Cezaevi’nden “izinli” olarak olarak çıkan. Ergenekon davasından yargılanan Prof. Fatih Hilmioğlu, kendisine taziye ziyaretinde bulunan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na, hâlâ suçunun ne olduğunu bilmediğini anlatırken, çok ilginç bir benzetme yaptı. Hilmioğlu, “Nazi zulmünden kaçan bilim adamlarına kucak açan Atatürk’ün Türkiyesi’nde şimdi bilim adamları cezaevlerine atılıyor” sözleriyle gelinen durumu özetledi. Hilmioğlu, taziyeleri, annesinin Ankara’daki evinde kabul etti. Hilmioğlu’nun ziyaretçileri arasında Kılıçdaroğlu da vardı. Elinde oğlu Emir’in fotoğrafları, yanına gelenlere gösteriyor, “Bakın benim oğluma” derken içindeki isyan taşıp gözyaşı olarak fışkırıyor: “Allahım, çocuklarıma, aileme bir şey olmasın, benim canımı al diye yalvarmadım mı? Neden böyle oluyor? Suçum bu ülkeye hizmet etmek miydi?” Kılıçdaroğlu, Hilmioğlu’nun evinde bir gece bile kalmasına izin verilmemesini eleştirince yakınları “Hâkim kararı değil, jandarmanın kararı” derken Hoca, “Yasalar böyle” diyerek üzerinde durmadı. Ancak Fatih Hoca doluydu, belki de acıların en büyüğü olan “evlat acısı”nı unutabilmek için başka bir acıyı dile getirdi, Silivri yargılamalarını. Fatih Hoca, Silivri’deki hukuksuzluğu, yaşadığı dramı, öğretim üyesi alışkanlığıyla tane tane şöyle anlattı: Kan kusmak mı gerekiyor?: 5 yıldır insanlar neden tu tuklu olduklarını bilmiyor, suçlarını bilmiyor. İnsanlık dramı yaşanıyor. Ben Silivri’de mahkemede kan kusan insanlar gördüm. İnsanların tahliye edilmesi için kan kusması mı, kanser mi olması gerekiyor? yaşananlar, Nazi kamplarından sonraki en büyük dram. Nazi zulmüne uğrayan bilim adamlarına Atatürk’ün Türkiyesi kucak açmıştı. Hatta Einstein mektup yazmıştı bilim adamları için. Şimdi geldiğimiz noktaya bakın ki Atatürk’ün Türkiyesi’nde bilim adamları cezaevine atılıyor. Mehmet Haberal, günde 3 karaciğer nakli yapıyordu. Sağlıklı, dinamikti. Ama Haberal, cezaevinde 3.5 yılda 20 yıl yaşlandı. Suçumuz ne?: Mahkeme duvarı diye bir deyim var. Benim babam avukattı, kardeşim de avukat, ben mahkeme duvarını onlardan öğrenmedim ama Silivri’de öğrendim. Mahkemede söylüyoruz, “Suçumuz ne?” İddianamedeki iddiaların tümünü çürütüyoruz, anlatıyoruz. Karşımızdaki bize sadece “Siz suçunuzu bilirsiniz?” 5 yıldır hiçbirimiz neyle suçlandığımızı bilmiyoruz. Savcı hesap vermeli: İddianamelerin hesabı sorulabilmeli. Eğer o iddianamelerin hesabı savcılardan sorulursa, o zaman 2 bin 500 sayfalık iddianameler hazırlanamaz. Kılıçdaroğlu ise Silivri’de yargıçların önyargılı olduğunu belirterek “Kafalarında cezaları bile biçmişler” dedi. Kılıçdaroğlu, Hilmioğlu’nun “savcılardan hesap sorulması” görüşüne katıldığını belirterek “Savcılarla avukatlar eşit olmalı” dedi. Nazi kamplarından sonra en büyük dram: Silivri’de SİLİVRİ CUMHURİYET SAVCILIĞI’NDAN İSTANBUL CUMHURİYET SAVCILIĞI’NA YAZI İstanbul Barosu yöneticilerinin ifadesinin alınmasını istedi İstanbul Haber Servisi Silivri Cumhuriyet Savcılığı, İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal ve eski baro yöneticisi 10 avukatın talimatla ifadesinin alınması için İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na yazı yazdı. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, Balyoz davasında savunma hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle 6 Nisan 2012 tarihindeki duruşmaya girerek açıklama yapan Kocasakal ile baronun o dönemdeki 10 yöneticisi hakkında “Yargıyı etkileme suçlamasıyla” suç duyurusunda bulunmuştu. Silivri Cum huriyet Savcılığı, Kocasakal ve 10 yönetim kurulu üyesi hakkında “yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüs etmek” suçlamasıyla soruşturma açtı. Ancak Kocasakal ve baro yöneticileri, savcılığın “şüpheli” sıfatıyla ifadelerinin alınması için gönderdiği davetiyeye yanıt vermedi. Silivri Cumhuriyet Savcılığı, Kocasakal ile suç duyurusuna neden olan 5 Nisan 2012 tarihindeki eylemde baro yönetim kurulunda yer alan 10 avukatın ifadesinin alınması için Çağlayan’daki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazdı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle