25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 EKİM 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 ntalya, doğanın A birbirinden alımlı güzelliklerle donattığı, coğrafyası ve insan eliyle yaratılan uygarlıkların alabildiğine şımarttığı tarihiyle, gerçekten eşsiz zenginlikleri barındırıyor. Ülkemizin uluslararası düzeyde en köklü sinema şenliği, Altın Portakal Film Festivali de Antalya’ya çok yakışıyor! 49. Altın Portakal festivalinde Ulusal Jüri üyesi olmaktan hem gurur duydum hem de müthiş keyif aldım. Her biri tutku ve emek ürünü 10 yapıtın yarıştığı ulusal kategoride, elbette kazanan da olacaktı, kaybeden de... Dolayısıyla jüri kararları, kimini sevindirirken kimini üzecekti ve sonuçların tartışılması kaçınılmazdı. ??? Hülya Avşar’ın başkanlığında Ayşegül Aldinç, Barış Pirhasan, Erdil Yaşaroğlu, Prof. Dr. Gülseren Güçhan, Levent Kazak, Pelinsu Pir, Barbara Boyle, Selçuk Yöntem, Sümer Tilmaç, Tunca Arslan, Uğur İçbak ve bendenizden oluşan Ulusal Jüri, alacağımız kararları herkesin onaylamayacağının bilincindeydik. En az hatalı, en haklı sonuçlara ulaşmaya çalıştık. Kendi aramızda bile kimi ödüllerin başkalarına gitmesini daha adil bulanlar oldu; ama sonuçları oy çoğunluğu belirledi ve belediyelerin “son özgürlük alanlarımız” olarak önemini anladım. Eğer Antalya belediyesi CHP’li olmasaydı, Silivri tutuklusu Soner Yalçın’ın bittiğini göremediği Madımak belgeseli, “Menekşe’den Önce” filmi yarışma dışı gösterilemezdi. Eğer Antalya CHP’li olmasaydı, bu belgesele oybirliğiyle verdiğimiz Toplumsal Vicdan Onur Ödülü’nü asla veremezdik! CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Altın Portakal’ın kapanış galasına sevimli eşi Selvi Kılıçdaroğlu ile birlikte gelmesi, Antalya’nın dünyaca ünlü bir tıp merkezi olmasında büyük emeği geçen, değer bilen herkesin sevip saydığı Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın’a destek vermesi içimde umut çiçekleri açtırdı. Gerek Kılıçdaroğlu, gerekse Akaydın’ın sinema şölenine gösterdikleri saygı, sahneyi siyasal nutuk atmak için kullanmamaları, herkesin takdirini kazandı. Kusursuz bir organizasyona daha imza atan Altın Portakal festivalinden mutlu ve yorgun dönüşümde, hayıflandığım iki şey var: Konuk edildiğimiz olağanüstü güzellikteki Hillside Su oteline girip çıkarken gözüme çarpan ve mimarisini çok ama çok beğendiğim, dünyanın 5. büyük Akvaryum’unu gezememiş olmak! “Şampiyonun yüreği, bilginin beyni kadar değerlidir.” GERARD DEPARDIE U Peri Tozu, Altın Portakal Önce İnsan Olmak K demokratik bir olgunluk içinde kabul ettik hepimiz. 49. Altın Portakal ödüllerinin bence en önemli kazanımı, seyircinin tercihiyle buluşması. Filmlerin tümü gösterime girdiğinde, Ulusal Jüri’nin belki de ilk kez seyirciyle aynı kararlara vardığı, “Güzelliğin On Par’etmez”in en iyi film olduğu ve “Zerre”nin de hemen ardından geldiği kanıtlanacak! Antalya, sinemasever, kültür ve kitap meraklısı halkıyla gerçekten özel bir kent. Altın Portakal’da yarışan filmleri gerçek sinemaseverlerle birlikte izlemek çok keyifliydi. ??? Festival sırasında, CHP’li ültür ve Turizm Bakanlığı’nın, “Güzelliğin On Par’etmez” filminin Avusturya yapımı olduğunu söyleyerek ulusal dalda yarışamayacağını ima eden kültürsüz Sinema Genel Müdürü Cem Erkul’u alenen kınıyorum! Çifte yurttaşlık, Türkiye’nin, göçmenlerini 1990’lı yıllardan beri özendirdiği, İçişleri Bakanlığı tarafından onaylanması koşuluyla dışarda yaşayan yurttaşlarına resmen tanıdığı bir haktır. Bizzat Başbakan Erdoğan, yurtdışındaki Türklere çifte yurttaşlık almalarını önermektedir. Küresel bir dünyada yaşıyoruz. Türkler tarafından, Türkçe olarak ve Türkiye’nin temel sorununa ilişkin bir filmin, Avusturya tarafından da benimsenmiş olması, bu zatın küçük olsun benim olsun zihniyetine en iyi cevaptır. Tersi bir yaklaşım eğer düpedüz ırkçılık değilse, sinemanın uluslar üstü evrensel değerlerine hakaret sayılmalıdır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ‘Kentsel Dönüşüm’ Başladı! “Asıl amacımız, afetler karşısında can ve mal güvenliğini sağlayacak bir dönüşümü gerçekleştirmek. Yani rant değil, insan odaklı bir proje yürütüyoruz.” Başbakan 5 Ekim’de İstanbul’un Esenler ilçesinde başlattığı “kentsel dönüşüm yıkımları” töreninde söylüyordu bunları... Çünkü, başta “mimar ve mühendis odaları” olmak üzere, “uzman”lıklarından ödün vermeyen “hükümet dışı” kesimler, yasa henüz tasarı halindeyken açıkladıkları görüşlerinde özetle diyorlardı ki: “Kentsel dönüşümün ‘asıl amacı’, deprem bahane edilerek bunalımdaki inşaat sektörüne ‘yeni rant olanakları’ yaratmaktır.” Başbakan, işte bu eleştiri için “Rant değil insan odaklı bir proje” dese bile, çürük biriyse “esnaf”ımız.. TOKİ’nin diğer projelerinde olduğu gibi kentsel dönüşüm uygulamalarında da “kent çarşıları” yerine AVM’lerin yeğleneceğini bilen Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken diyor ki; “Yıkılan evlerin yerine ev yapılacak; ancak dükkânı yıkılan esnaf unutulacak.” Planlarda sadece AVM’lere yer ayrıldığını, böylece “esnafın silineceği bir dönüşüm”ün yaşanacağını belirten Palandöken’i dinleyince insan soruyor: “Rant yerine insan odaklı proje böyle mi olur?” Kentlerin, dönüşümle “rantı yükselen” bölgelerinde “yeni emlak pazarı” yaratılacağını görenler arasında en “mağdur” kesimlerden bir diğeri ise semtleri “yıkım programı”na alınanlar... İstanbul’da, “uygulamanın başlatılacağı yer”ler arasında ilan edilen Okmeydanı’nda “insan Beyoğlu ilçesi odaklı”(!) dönüşüme tepki... Okmeydanı semti “Keçecipirioldukları savıyla yıkılmaları PiyalepaşaFetihtepe” öngörülen milyonlarca mahallelerinde kimsenin binanın “arsa”sına yeni gözüne uyku girmiyor. yapıların “kim”ler Okmeydanı sakinleri, 6 tarafından “hangi para”yla Ekim Cumartesi günü inşa edileceğine dair tek yaklaşık 5 bin kişilik kelime etmedi… katılımla Dikilitaş Parkı’nda “Binalardan arındırılmış” toplanıp yürüdüler. boş(!) araziler en kısa Aralarında “üç kuşak”tır sürede “Başbakanlık’a aynı semtte oturanlar da bağlı TOKİ”ye verilecek. var… Diyorlar ki: “İşgalci Peki, yükselecek yeni değil, hak sahibiyiz.” Ama konut bloklarını TOKİ nasıl bu pankartlarına ne yapabilecek? belediye aldırıyor ne de Yanıtı “Başbakanlık bakanlık. ödeneği”nden veya Oysa yine kuşaktan “devlet bütçesi”nden kuşağa, sudan, elektriğe, olamayacağına göre, 60 belediye otobüsünden yıllık “yapsat şehirciliği” doğalgaza ve hatta sağlık tarihimizdeki en büyük “kat tesislerinden okullara kadar karşılığı inşaat furyası” tüm toplumsal hizmetlerden başlamış bulunuyor. Yani, yararlanmış bu gibi semtler meslek odalarının dediği için mimarlık ve şehircilik gibi: “Depreme hazırlık okullarında öğretilen çözüm adına bunalımdaki inşaat “kentsel sağlıklaştırma.” sektörüne ülke ölçeğinde Ne var ki ‘sağlıklaştırma’ yeni rant olanakları denince insanların yaratılıyor.” evlerinden kovulması değil, aynı mekânlarda “daha snafın eleştirisi esenlikli yaşam”aları Nitekim uygulamanın anlaşıldığından, bu daha şimdiden “bu yönde” “evrensel tanım” çoktan olduğunu fark eden kimi unutuldu; yerini aynı “kentsel semtlerde yeni emlak dönüşümzede”lerin ticaretini hedefleyen kentsel itirazları yükselmeye başladı dönüşüm aldı. bile. Bunlar arasındaki en Konuyu irdelemeyi “gerçekçi” kesimlerden sürdüreceğiz. ‘Mağdur semt’liler ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Yılın önemli bir bölümünü geçirdiğim Gökçeada’daki köyümde bizi ada dışından ziyarete gelen konuklarımızın en şaştıkları görüntülerden biri de köy sokaklarında dolaşan hayvanların birbirleriyle olan dostça ilişkileridir. Önce koyun ve keçilerin serbest dolaşım haklarının adamıza özgü bir durum olduğunu söylemeliyim. Köyde ve kırsalında iki adımda bir karşınıza bir koyun ya da keçinin çıkması doğaldır. Yalnız onlar mı? Tavuklar, horozlar, kazlar ve onların yanında yürüyen civcivleri. Sayıları her yıl biraz daha artan kediler ve az sayıda köpek. Bu hayvanlar bir arada, birbirlerine saldırmadan, birbirlerinin yaşam haklarına saygı göstererek yaşarlar. Özellikle kedilerin civcivlere, köpeklerin yavru kedilere koruyucu yaklaşımları ibret vericidir. Bir canlıya, bir canlının hayatına saygı söz konusu olduğunda gözlerimin önünde bu görüntüler canlanır. Konu, Ergenekon Davası’ndan tutuklu bulunan eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun oğlunun cenazesine gidebilmesi için kendisine verilen yol dahil 4 günlük izinde Ankara’daki evinde gecelemek istemesine verilen “Hayır!” yanıtıdır. Prof. Hilmioğlu, 19982000 yılları arasında Tıp Fakültesi Dekanlığı, 20002008 yılları arasında da rektörlük görevlerinde bulunmuş. 2008 yılı Ağustos ayında rektörlük görevinin bitmesiyle birlikte emekliye ayrılarak Ankara’ya yerleşmiş. Başkent Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaparken, 13 Nisan 2009 günü Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmış. Kendisine yöneltilen suç “askeri darbeye zemin hazırlamak için kaos oluşturmak”! Savunmasını tutuklanmasından 18.5 ay sonra yapmış. Buna haklı olarak isyan ediyor. “Bu davada anlamakta zorluk çektiğim konuları belirtmek istiyorum. Ben bir bilim insanıyım, hukuk da bir bilim dalıdır. İnsanlık tarihi boyunca bilimin gelişmeye devam etmesi kolay olmamıştır. Gelişmenin önderleri işkencelerle, ölüm cezalarıyla karşılaşmışlardır. Hukukun da gelişmesi zaman zaman çok acı veren süreçlerden sonra gerçekleşebilmiştir. Bir tutuklunun 18.5 ay sonra savunmasını verebilmesi, temel insan haklarına dayalı, eşitlikçi, evrensel çağdaş hukuk kurallarıyla nasıl bağdaşabilir” diye soruyor. Prof. Hilmioğlu’nun oğlu Emir bir trafik kazasında yaşamını yitiriyor. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kendisine dört günlük cenaze izni veriliyor. Jandarma eşliğinde Silivri’den Ankara’ya götürülüyor. Ne var ki mahkeme Prof. Hilmioğlu’nun “evde mi yoksa cezaevinde mi kalacağı konusundaki takdir yetkisinin” kendisine eşlik eden jandarma komutanına bırakıldığını bildiriyor. Jandarma Komutanı da takdirini Prof. Hilmioğlu’nun akşam 23.00’te Sincan Cezaevi’ne götürülmesi, sabah 07.00’de de eve geri getirilmesi yönünde kullanıyor. Prof. Hilmioğlu, karaciğer kanseri hastası, uzun zamandır bu hastalıkla boğuşuyor. Oğlu yaşamını yitirmiş, “evlat acısı” çekiyor. Evinde geceleme isteminin geri çevrilmesindeki gerekçe ise acısını katlıyor yüreği dağlanmış bilim adamının: Tutuklu bir uyuşturucu kaçakçısının, kardeşinin ölümünden sonra gecelemesine izin verilen evden kaçarak kayıplara karışması! Hukuk, yasa, mevzuat… Sanırım önce “insan” olmak gerekiyor. Belki insan değil de daha önce bizim Bademli köyünün hayvanları kadar canlıya saygılı hayvan olmak! Fotoğraf: ULUSAL JÜRİ ‘ G ’ N O K T A S I BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com E YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Baklavaya benzer bir hamur tatlısı. 2/ Uzak... Trabzon’un Akçaabat ilçesinde bir göl. 3/ Eti beğenilen bir balık... Bir tür taze ve tuzsuz beyaz peynir. 4/ Peşin parayla, belli bir süre için bir şeye alıcı olma işi. 5/ Sahip... Başarısızlık, sonuçsuzluk. 6/ Muğla ilinde ünlü bir antik kent... Suudi Arabistan’ın plaka imi. 7/ Haberci... Mısır İmparatorluğu’nun en parlak dönemindeki başkenti. 8/ Temel, esas... Kıraat. 9/ Argoda “giysi” anlamında kullanılan sözcük... Bir tür hafif makineli tüfek. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Dürüm gibi sa 1 rılmış yufka ara 2 sına ceviz ya da 3 fıstık doldurula 4 rak yapılan bir ha 5 mur tatlısı... Ba 6 ğışlama. 2/ Otlak... Buhar ban 7 yosu. 3/ Ege Böl 8 gesi’nin en büyük 9 gölü... Belirteç olarak 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kullanılan eylem soylu sözcük. 4/ Japon 1 K U Ş K O N M A Z lara özgü çiçek dü 2 U R A D A İ R E İ M zenleme sanatı. 5/ 18. 3 Ş A K Ş A K yüzyılda Fransa’da 4 K Ş U A K B moda olan gösterişli 5 O D A Ö R E K E bir bezeme biçemi. 6/ 6 N A K A R A T R K E T E B E Notada durak işare 7 M İ K BÜ K ti... Kuran’da bir su 8 A R İ Z E M B E R E K 9 re... Kırgızistan’ın plaka imi. 7/ Pulluğun toprakta bıraktığı çizgi... Adıyaman’ın bir ilçesi. 8/ Romanya’nın plaka imi... Mantık. 9/ İpekböceklerinde geniş çapta ölüme yol açan kelebek hastalığı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle