23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 OCAK 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr PAZAR KONUĞU 9 Yerbilimci Prof. Dr. Haluk Eyidoğan hükümetin Van ve Erciş depremlerinden çıkar sağlama peşinde olduğunu söylüyor Kentsel dönüşüm rant kapısı SÖYLEŞİ P O R T R Prof. Dr. HALUK E EYİDOĞAN Yükseköğrenimini İTÜ Fen Fakültesi Jeofizik Kürsüsü’nde yaptı. Aynı yerde yüksek lisans çalışmasını tamamladı. 1976’da İTÜ Maden Fakültesi Jeofizik Kürsüsü’ne asistan olarak atandı. 1983’te sismoloji dalında doktor, 1987’de doçent ve 1993’te profesör unvanını aldı. Yurtiçi ve yurtdışında çeşitli kurumlarda ve üniversitelerde depremlerle ilgili çeşitli konularda proje ve araştırmalara katıldı. Yerli ve yabancı bültenlerde yayımlanmış makaleleri, Türkiye depremleri ile ilgili yayımlanmış iki deprem kataloğu bulunuyor. Başbakanlık Proje Uygulama Birimi MEER Projesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Metropolitan Bürosu ve İstanbul Avrupa Yakası sismik mikro bölgeleme etütleri için danışmanlık hizmetlerinde bulundu. İTÜ ve Maden Fakültesi yönetim kurullarında ve çeşitli komisyonlarda görevler yaptı. Ulusal Deprem Konseyi üyeliği ve başkanlığında bulundu. Halen İTÜ Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Yer Fiziği Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürüttü. 12 Haziran seçimlerinde CHP’den milletvekili seçildi. LEYLA TAVŞANOĞLU Yılların yerbilimcisi Prof. Dr. Haluk Eyidoğan’la her deprem sonrası Türkiye’de yaşanan felaketleri konuşuyoruz. Eyidoğan, rant kaygısı, aymazlık ve arazi yağmacılığı yüzünden bunca can kaybının yaşandığına dikkat çekiyor. Şimdi de Van ve Erciş depremlerinden sonra kentsel dönüşüm adı altında yeni rantlar yaratılacağının altını çiziyor. Bir de 1999 depremlerinden sonra yapılan onca çalışmaların ve planların hepsinin yok edildiğinden yakınıyor. Hükümetin afet politikası ya da politikasızlığına ateş püskürüyor. Siz yılların jeofizikçisi olarak, depremler ülkesi olan Türkiye’de her deprem felaketinde bu kadar çok can kaybı yaşanmasını neye bağlıyorsunuz? H.E. Bir jeofizikçi akademisyen olarak konuya yaklaşımım tamamıyla bilimsel bulgular çerçevesinde sürüyor. Ne zaman ki Ulusal Deprem Konseyi Başkanı oldum, depremle ilgili sorunların sadece yerbilimine bağlı olmadığını, sosyal, ekonomik, siyasal boyutlarının ve diğer mesleklerle ilişkilerinin çok önemli olduğunun farkına vardım. Ulusal Deprem Konseyi’nde her meslekten insan vardır. Çünkü dünyada herhangi bir ülkede deprem meydana geldiği zaman bu toplumun bütün unsurlarını ilgilendiriyor. Konuya bu açıdan bakınca Türkiye’de sorunun çözümünde hem ilgili mesleklerin hem de ülkeyi yöneten merkezi ve yerel yöneticilerin, sivil toplum örgütlerinin ve bireysel olarak vatandaşların sorunun çözüm süreci içinde olmaları gerektiğine inanıyorum. Sadece yasa ve yönetmelikler çıkarmak ya da kurumlar oluşturmak sorunun çözümüne yetmiyor. Bakın, bir şehir planı yapılır. O plan çerçevesinde bazı kıstaslar getirilir. O çerçevede de inşaat mühendisleri, yerbilimciler, mimarlar elbirliğiyle şehri tasarlayıp afete dirençli yapılar ortaya koyarlar. P lansız, denetimsiz, bilimsel bir politikanın ürünü olmayan göç, kentlerde talep patlamasına yol açıyor. Bu da oy patlamasını beraberinde getiriyor. O y patlarken kaçak binayı görmeyenler birdenbire Van depremi yaşanıp ekonomi de baş aşağı gitmeye başlayınca ekonomiyi harekete geçiren tek motor inşaat sektörü olduğu için şimdi her şeyi yıkıp yeniden yapacağız diyorlar. Cehalet değil çıkar ilişkisi Peki, bu yapılar nasıl olmalı? H.E. Bir kere bu yapılar o yöredeki olası afetlere dirençli olmalı. O yapıların içinde yaşayanlar da güvende olmalı. Bizde sorun burada başlıyor. Biz ne tür afetlere maruz kalacağımızı bildiğimiz halde bunları göz ardı ediyoruz ve bu ilgisizlikle boş vermişlik bir şekilde yerleşim yerlerinin dayanıksız yapılmalarına yol açıyor. İyi de bu nasıl bir mantık? Cehaletten mi kaynaklanıyor? H.E. Bu çok faktörlü bir cehalet. Bir kısmı cehaletten ama bir kısmı da siyasi bazı rantlardan ya da tamamıyla çıkar ilişkilerinden kaynaklanıyor. Tamam da yapılan çürük binaların günün birinde insanların başına çökeceği ve sorumluların hesap vermek zorunda kalacağı ihtimali hiç düşünülmüyor mu? H.E. Düşünenler daha çok akademisyenler. Türkiye’de milat dedikleri 1999 depremlerinden sonra ağırlıklı olarak akademisyenlerin de içinde olduğu birçok kurul toplandı. Bu kurullarda siyasetçiler, uzmanlar, bürokratlar, teknokratlar vardı. Toplantılar yaptık, raporlar yazdık. 2004’te ne tür yol haritaları, eylem planları hazırlanması, sorunların çözümüne nasıl yaklaşılması gerektiğine dair bir deprem şurası toplandı ve bildirgesi hazırlandı. Dolayısıyla akademik açıdan baktığınız zaman sorunların saptanması, çözüm yolları ve eylem planları konusunda çok şey yapıldı. Yani akademisyenler, üniversiteler, uzmanlar, teknokratlar aslında çok çalıştılar. 1999 sonrası çalışmalar çöpe gitti Sanki 1999 depremleri olmamış, bunlardan hiç dersler çıkarılmamış, deprem şurası toplanmamış, birçok çözüm yolu belirlenmemiş gibi, dokuz yıllık çalışmaları, tespitleri yok varsayıp dokuz yılda yapmadıklarını gizlemek için Van depremini kullanarak her gün kentsel dönüşüm üzerine ahkâm kesiyorlar 1999 depremlerinden sonra İstanbul’da belli bölgelerde belli geniş alanlar herhangi bir deprem felaketinde afetzedelerin sığınabileceği çadırkentler için ayrılmıştı. Ama bir baktık ki bu alanların yarıdan fazlasının üzerine alışveriş merkezleri, gökdelenler yapılmış. Bu aymazlığı nasıl karşılıyorsunuz? H.E. Doğal olayların ülkemizde afete dönüşmesine yol açan olumsuz faktörlerden birisi, Türkiye’nin 1950’den bu yana gelişen yanlış göç ve yerleşme politikalarıdır. Göç bu yanlış yerleşme politikalarını tetikleyen en büyük unsur. Devletin ve özellikle son yıllarda hükümetin göçün düzenlenmesiyle ilgili bir çalışması yok. Yani sorun kendi haline bırakılmış. Bugün bazı kentlerde yıllık artışı yüzde 3.54 dolayında olan bu göç nedeniyle hızlı, plansız ve denetimsiz yerleşim yerleri oluştu. Bugün TÜİK verilerine göre nüfusun yüzde 65’i kentlerde yaşıyor. Bu gittikçe de artıyor. Hükümet programında şöyle diyor: “Avrupa’da olduğu gibi kentli nüfusun oranını yüzde 85’e çıkaracağız.” Bunu neye göre söylüyorsunuz? Nüfusun yüzde 85’i kentlerde oturduğu zaman kırsal kesimde geri kalan yüzde 15 neyle uğraşacak? Bu demektir ki Türkiye’de tarım ve hayvancılık bitecek. Zaten bunun işaretleri gıda maddeleri ithalatının artmasında görülüyor. Bu plansız, denetimsiz, bilimsel bir politikanın ürünü olmayan bu göç kentlerde talep patlamasına yol açıyor. Bu da oy patlamasını beraberinde getiriyor. Bu ikisini birleştirdiğiniz zaman karşımıza çıkan tablo şu oluyor: İsteyen istediği yere yerleşiyor. Kimi rezidans, kimi gecekondu yapıyor. Ve böyle ucube kentler karşımıza çıkıyor. Yani kent alanlarını yağmalamak serbest mi? H.E. Evet, öyle. Ben şehir plancısı değilim ama 2006’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Metropolitan Planlama Bürosu’nda il genelinde 1/100.000’lik çevre düzeni planının hazırlanmasında depremle ilgili çalışmalara katıldım. Orada üç yıl İstanbul’un anayasası olacak çevre düzeni planı üzerinde çalıştık. Plan yapılırken değiştirilmesi yönünde zaman zaman baskılar oldu. Sonunda kurulun başkanları bir süre sonra dayanamayıp istifa etti. Sonuçta bir çevre düzeni planı ortaya çıktı ama bir şekilde değiştirilerek 2009’da İBB Meclisi’nden geçti. Bu çevre düzeni planı, 2003’te yapılmış İstanbul Deprem Master Planı var. Deprem Master Planı 100’e yakın üniversite öğretim üyesinin, uzmanların, plancıların ve her türlü meslek erbabının içinde olduğu bir yol haritasıydı. Sonuçta İstanbul’un deprem riskinin azaltılması için hazırlanmış birçok reçete var. Ama Deprem Master Planı 2003’ten beri rafa kaldırıldı. İstanbul’da son üç yıldır yüzlerce gökdelen yapıldı. Acaba bunlara kimler ruhsat vermiş olabilir? H.E. Tamam, her şeyi yapın. Bilimi, şehir plancılığını, yerbilimlerini, depreme karşı çalışmaları bir köşeye atın. Ama kardeşim, hiç olmazsa bu gökdelenleri belli yerlere yapın. Ayrıca bunları yaparken kimden izin alıyorsunuz? O mahalleliye soruyor musunuz? Şu anda yağma planıyla kendilerine rant sağlıyorlar. Van ve Erciş depremlerinden sonra bu geçmiş çalışmalar hiç yapılmamış gibi şimdi de kentsel dönüşümle ilgili yetkililerin birtakım çalışmalar yapmalarına ne diyorsunuz? Bunlar rant amaçlı olabilir mi? H.E. Meslekleri tanımlanmamış birtakım müteahhitler ve onların bir araya geldiği birtakım dernekler demeçler veriyorlar. Bakan hemen hemen her gün kentsel dönüşümle ilgili ko0nuşmalar yapıyor. Başbakan Erdoğan da “Çürük olduğu saptanan binalar yıkılacak, yerlerine yenileri yapılacak” dedi. Türkiye’de 18 milyon yapı var. Bunun yüzde 40’ı depreme dayanıksız deniyor. Peki, bunların çürük oldukları hangi ölçütlere göre saptanıyor? O belli değil. Sanki 1999 depremleri olmamış, bunlardan hiç dersler çıkarılmamış, deprem şurası toplanmamış, birçok çözüm yolu belirlenmemiş gibi, dokuz yıllık çalışmaları, tespitleri yok varsayıp, dokuz yılda yapmadıklarını gizlemek için şimdi Van depremini kullanarak her gün kentsel dönüşüm üzerine ahkâm kesiyorlar. Siz, İstanbul’da oraya buraya rezidans, alışveriş merkezleri yapıldığını söylüyorsunuz. Bunlar yapılabilir. Ama plan çerçevesinde olması lazımdır. İstanbul Çevre Düzeni Planı’na baktığınız zaman nerelerde ne olacağı o ölçekte belirlenmiş. Bunun üzerine Nazım Plan ve 1/2000’lik imar planları gelecekti. Herkes de her yere istediğini yapamayacaktı. Yeni afetlere davetiye çıkarılıyor Ya sonuç? H.E. Sonuçta bunların uygulamaya konulamaması ya da siyasetin bu konuda bir irade gösterememesi, bunların önemini algılayamaması ve yöneticilerin afet ya da deprem riskini önleme çalışmalarında başka dengeleri gözeterek yanlış kararlar almaları sonucu ortaya yine afetlere, depremlere dayanıklı olmayan bir yapılaşma ortaya çıktı. Bugün bunun örneklerini kentlerimizde, ilçelerimizde görüyoruz. Bayraktar PKK’yi apartmana tıkıp terörü bitirecek! Eski TOKİ Başkanı olan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, kentsel dönüşümü her derde deva görüyor. Hatta terörü bile kentsel dönüşümle çözeceğini söylüyor. Siz buna ne diyorsunuz? H.E. Gülmeyin, Sayın Bayraktar şöyle de diyor: “Bunları (yani teroristleri) gecekondudan kurtarıp apartmanlara taşırsak PKK ile de ilişkileri kesilir. Normal hayata karışırlarsa sorun da çözülür.” Ben de diyorum ki, Sayın Bayraktar farkında mı ama bir süre sonra bu yüksek yapılar gettolaşacak. ABD’de, özellikle New York’ta yoksullar için yapılan apartmanların bir süre sonra nasıl gettolaştığını geçmişte gördü mü bilmiyorum ama bu yüksek yapıların yönetimi bir süre sonra sorun haline gelecek. Bakan Bayraktar yasası ve hukuku olmayan bu kentsel dönüşüm furyasına karşı çıkanları da tehdit ediyor: “Önümüzü kesmeye çalışanlara izin verilmemesi lazım.” Bu kentsel dönüşüm furyasına karşı çıkanlara acaba nasıl dur diyecekler? Yoksa Silivri toplama kampına mı götürecekler? Kaçak yapılar şimdi gözlerine battı Yanlış biliyorsam düzeltin. Kentsel dönüşüm plan dahilinde yapılmaz mı? H.E. Tabii ki plan dahilinde yapılır. Başbakan Erdoğan 1994’te İstanbul’a belediye başkanı seçildi. Aradan 17 yıl geçti. Erdoğan, “Kaçak konutları yıkacağım” diyor. Ben de diyorum ki: “Başbakan İstanbul’a belediye başkanı olduğunda kaçak konutların sahiplerinin de belediye başkanı oldu. AKP zihniyeti 17 yıldır İstanbul’u yönetiyor. Erdoğan’ın devraldığı kaçak bina sayısı kaçtı, bugün acaba kaça çıktı? Madem bu kadar duyarlıydınız, 1999’dan sonra daha duyarlı olmanız gerekirken bu kaçak bina sayısı nasıl arttı?” Oy patlarken kaçak binayı görmeyenler birdenbire Van depremi yaşanıp ekonomi de baş aşağı gitmeye başlayınca, ekonomiyi harekete geçiren tek motor inşaat sektörü olduğu için şimdi her şeyi yıkıp yeniden yapacağız diyorlar. Neye göre, hangi ölçülere göre yıkacağınızı, hangi planlara göre yapacağınızı söylemek zorundasınız. Muhafazakâr Topbaş şehri nasıl koruyacak? Geçenlerde İstanbul’un silueti bozuldu yollu bir haber çıktı. Arkasından Büyükşehir Belediye Başkanı şaşkınlık ifade eden bir açıklama yaptı. Koskoca kuleler, gökdelenler dikilirken Büyükşehir Belediye Başkanı acaba bunların inşaatını nasıl göremedi? H.E. Bu 36 katlı binalar her nasılsa herkesin gözünden kaçmış. Muhafazakârlık korumacılık demektir. Şehremini Sayın Topbaş bir muhafazakâr olarak kenti, tarihi yarımadayı böyle mi koruyacak? Bende Sayın Topbaş’ın söyledikleriyle ilgili haber var. Okuyorum: “Maalesef bu binalar hoş olmayan bir görüntü oluşturuyor. Konuyu takip ediyoruz. Maalesef binalara ruhsat verilirken İstanbul’un siluetini etkileyeceği öngörülmemiş. Bu konuyla ilgili farklı girişimlerimiz var. Bunu daha sonra açıklarız.” Allah aşkına, adam otuzuncu katı çıkmış. Hiç kimse farkına varmamış. Nasıl iş bu? Vatandaş şurada kazmayı alıp yeri kazmaya kalksa başına zabıtalar dikilir. İnşaatın sahibi, “Bizim illegal bir işimiz yok, izinleri aldık” diyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle