19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 OCAK 2012 PAZARTESİ 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara K B K K B B Y K K K Y Y Y 2 5 1 0 7 4 5 2 2 3 5 5 2 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y K K Y Y Y Y K K K K B K 3 2 4 13 10 11 3 9 5 5 3 3 7 Oslo PB Helsinki B Stockholm B Londra PB AmsterdamPB Brüksel K Paris B Bonn PB Münih PB Berlin A Budapeşte A Madrid B Viyana PB HABERLER 5 3 0 4 4 0 0 0 0 2 0 10 0 Belgrad B 3 Sofya PB 4 Roma PB 12 Atina Y 8 Zürih K 0 Moskova B 10 Aşkabat PB 0 Taşkent K 3 Baku B 1 Bişkek K 3 Tiflis K 0 Kahire Y 16 Şam Y 11 Ülke geneli parçalı çok bulutlu. Kuzey Ege kıyıları ile Edirne çevreleri dışında tüm yurdun yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Tunceli ve Bingöl çevrelerinde kuvvetli olmak üzere, Güney Ege kıyıları ile Akdeniz kıyı kesimlerinde sağanak, yağış alan diğer yerlerde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacağı bekleniyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 30 Ocak Isınan Gezegende Kıyamete Koşar Adım 2012 ile birlikte ve yeni yılın daha başlangıcında gezegendeki kötü hava koşulları, kar, kış, urağan kasırga, dev taşkınlar gibi “doğal felaketler”in birbirlerine eklenerek neredeyse gezegenin tümünü sarmakta oluşuna bakıldığında, yeni yılın bu konuda “rekor yılı ilan edilen 2011”i geride bırakacağını söylemek kehanet sayılmaz. Bilimsel olarak saptanmıştır. Köyceğiz’i sular sellerin basıp narenciye mahsulünü neredeyse sıfırlaması, Aydın, Söke ovalarında binlerce dekar verimli toprağı göle çeviren kötü hava şartları, ülkemizin orasında burasındaki benzer felaketlerin sayılarındaki artışlar ve neden oldukları büyük zararlar da rastlantı sayılmamalıdır. Aslında doğal felaketler ne yazık ki şu ya da bu ülkeyle sınırlı değildir, küresel boyuttadır. Aslında sözü edilen doğa felaketlerinin hemen her yıl sürekli olarak, neredeyse sistematik bir biçimde artmasının şaşırtıcı bir yanı yok. Küresel ısınmanın yarattığı iklim değişikliklerinin baş sorumlusunun sera etkili gaz salımları olduğu günümüzün tartışılmaz gerçekleri arasındadır. Doğa felaketlerinde görülen artışların sera etkili gaz salımlarının artışına koşut olarak arttığı da bilimsel olarak saptanmıştır. Ve bu tehlikeli gidişin önünü kesecek hiçbir önlem, on sekiz yıldan bu yana hemen her yıl düzenlenen uluslararası iklim konferanslarında sera etkili gaz salımlarını azaltacak ne yazık ki hiçbir önlem alınamamıştır. Yapılan tek şey, çözümün gelecek konferansa ertelenmesidir. Bu açıdan yaklaşıldığında 18. İklim Konferansı’nın bir öncekinden farklı olmayacağı ve çözümün 19. konferansa ertelenmesi kimseyi şaşırtmayacaktır. Yıl boyunca gezegenin farklı yerlerinde patlak veren doğal felaketleri, haberlerden rastlantı olarak izlemek, bu felaketlerin giderek artmasının nedenlerinin kavranması için ne yazık ki yeterli değildir. Avustralya’daki kasırga, ABD’deki dev taşkınlar, tsunamiler, depremlerin nedenlerini irdelemek için kişisel ilgi bu yüzden yetmemektedir. Bereket BM’nin ilgili birimi hemen her yıl gezegeni vuran tüm doğal felaketlerin dökümünü yapmakta, sonuçlarını saptamakta, nedenlerini araştırmakta, insanlara verdiği maddi zararların ve can kayıplarının bilançosunu düzenlemektedir. Sözü geçen BM biriminin 18 Ocak’ta yayımladığı rapora göre, 2011’de 366 milyar dolar maddi kayıpla doğa felaketlerinin rekor yılıdır. Yine BM kaynaklarına göre 2011’de gerçekleşen 302 doğa felaketi 29 bin 782 insanın yaşamına mal olmuş, 260 milyon insana büyük zararlar vermiştir. Ekonomik zararlar açısından da gezegen için rekor yılı olmuştur. 11 Mart’ta Japonya’yı vuran deprem ve onu izleyen tsunami, verdiği 210 milyar doları aşan maddi kayıpların yanı sıra insanlığa nükleer santrallar konusunda unutulmaması gereken dersler de vermiştir. Bu kuşkusuz felaketten ders almasını bilenler içindir. Bugün örneğin, Mersin Akkuyu’da Ecemiş fayına 25 kilometre uzaklıktaki bir turizm cennetine nükleer santral yapmakta direnenlerin Fukuşima faciasından ders çıkaracaklarını beklemek abesle iştigaldir. Önemli olan bir başka husus da her yıl atmosfere salınan sera etkili gazların artmasına koşut olarak doğa felaketlerinin sayısı ve şiddetinin artması arasındaki ilişkinin el yordamıyla saptanmasının mümkün olmadığı gerçeğidir. Bu yüzden bilim insanları olaya küresel ölçekte yaklaşmakta ve söz konusu doğa felaketlerinin sayılarını ve nedenlerini, sera etkili gaz salımlarıyla birlikte araştırmaktadırlar. Nitekim 6 Aralık’ta Güney Afrika kenti Durban’da düzenlenen 17. iklim konferansında sunulan bir bilimsel araştırmaya göre, gezegenimiz yüksek ısınmalı, çok masraflı endüstri dönemi öncesine göre + 3,5 derece gibi yüksek riskli bir yola girmiş görünmektedir. Yukarıda sözü edilen rakamlar karbon konusunda uzman Climate Analytics ve Ecofys Konseyi’nin araştırmalarının sonucudur. Oysa anımsanacağı gibi uluslararası toplum 2010’da ısınmanın en çok 2 derece olması gerektiğini saptamıştı. Buna karşılık karbon dioksit salımı 2010’da bırakınız yerinde saymayı rekor bile kırmıştır. Ünlü Nature dergisine göre küresel ısınmanın 2 dereceyle sınırlandırılmasının zamanı çoktan geçmiş bulunmaktadır. Sorun, hiçbir ulusun söz konusu sera etkili gazların salımını azaltmaya niyetli görünmemesidir. Yadsınması olanaksız gerçek şudur ki: Küresel ısınma sonucu ortaya çıkan iklim değişikliklerinden kaynaklanan doğa felaketlerindeki artış oranı yüzde 90 gibi ürkünç düzeylerdedir. Sera etkili gaz salımlarını azaltmadan istikrarlı bir ısınma ise beklenmemelidir. Özetle gezegenimiz çaresizdir! ÜLKENİN dış politikasını yönlendirenler, Ortadoğu’da etkin ve etkili bir rol oynar gözükmekte ısrarlılar. Bu ısrarı gören başkaları da gün geçmiyor ki Ankara’ya akıl almaz yeni bir Ortadoğu rolü biçip uyduruk haberler uçurmasınlar. Örneğin, Filistinliler ya da Suriyeliler arasında bir çekişme mi var, dış kaynaklar hemen o kesimden bir kişinin Türkiye’ye sığındığına ve hatta kendi toplumuyla ne derdi ya da sorunu varsa, bundan sonra o işi Türkiye’de kuracağı bir merkezden yöneteceğine ilişkin bir balon uçururlar. Genellikle Ankara’nın böyle bir yamanmaya yüz vermeyeceğini düşünürsünüz ama, başımıza yeni bir bela açılıyor diye ister istemez endişelenirsiniz. Niçin? Çünkü, son zamanlarda politikacılarımızın “Ortadoğu bizden sorulur” böbürlenmesine pek yatkın olduklarını hissetmişsinizdir. Ortadoğu Hevesi lbet, bölgenin hemen yanı başında bulunmamız ve eski yakınlıklar E dolayısıyla o kültür içinde kendimizi daha rahat olacağımızı bilenlerin bizden bilgi ya da öğüt beklemeleri çok doğal. Ama bu öyledir diye bizim hep etkin rollere soyunmamız ne ölçüde doğrudur? Başkaları kendi hesapları uğruna böyle bir görev üstlenmemizi düşünseler de, buna bizim heves etmemiz akıl kârı mıdır? Biraz Arapça biliyoruz ve aynı duaları biz de mırıldanıyoruz diye Arap işlerine ve özellikle onların kendi aralarındaki işlere bulaşmamız dipsiz kuyuya düşmek değil midir? Birinci Dünya Savaşı sonlarında başımıza gelenleri unutup o sahnede rol almak tehlikeli değil mi? ahut konuya şöyle girelim: Türkiye aynı haritada yer alsa da aynı zamanda başka haritaların da ülkesi değil midir? Güneydoğu Avrupa, yani Balkanlar ve Ege; kuzeydoğumuz Rusya ve Karadeniz’le Kafkaslar; doğumuzda Önasya, İran, Afganistan, Pakistan ve Hindistan, güneyimizde ilişkilerimizin bütün tarihiyle İspanya’ya kadar uzanan Akdeniz. Bu açılım olanakları dururken Arap âleminde yolunu şaşırıp kaybolmak yanlış olmaz mı? Daha da önemlisi, içe bağlı dış sorunlarımızın başında yer alması gereken Kıbrıs’ı unutup başkaları uğruna Ortadoğu’ya “nizam” vermeye kalkışmak zaman israfı sayılmaz mı? GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Y Hopa inadı sürüyor ? 2. Hopa davası öncesinde, serbest bırakılan 16 kişiden 7’si için Hopa Cumhuriyet Savcılığı’nın başka bir iddianame hazırlığında olduğu belirtildi. ÖMER ŞAN Savcılığın, serbest bırakılanlar için yeni bir iddianame hazırladığı öğrenildi RİZE Başbakan Erdoğan ’ın, 31 Mayıs 2011’de Artvin’in Hopa ilçesindeki mitingi öncesinde protesto gösterilerinde emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun yaşamını yitirmesi ve sonrasındaki gösterilere ilişkin hazırlanan 2. Hopa İddianamesi davası yarın Hopa’da başlayacak. Hopa Cumhuriyet Savcılığı, Erzurum’dan serbest bırakılan 5 kişi hakkında hazırladığı iddianamenin ardından daha sonra serbest bırakılan 4 kişi için de 2. iddianameyi hazırlamıştı. Hopa olayları nedeniyle 6 ayı aşkın bir süre Erzurum’da tutuklu bulunan ve daha sonra delil yetersizliğinden serbest bırakılan 16 kişiden 7’si için ise Hopa Cumhuriyet Savcılığı’nın, başka bir iddianame hazırlığında olduğu da öğrenildi. Davanın avukatlarından Meriç Eyüboğlu, yeni iddianame ile açılacak olan davaların “aynı suç isnatlarına” dayandığına dikkat çekerek davaların birleştirilmesi gerektiğini vurguladı. Öte yandan, Hopa Cumhuriyet Savcısı Nihat Hırka, davanın iddianamesinde, kanunsuz toplantı ve gösteri yürüyüşüne dönüşen bu olaylarda kullanılan “taşın silah olarak değerlendirilmesi ve bu nedenle sanıkların cezasında TCK’nin 265/4. maddesi uyarınca yarı oranında arttırıma gidilmesi” gerektiğini savundu. ‘Tüm darbeciler yargılanmalı’ İstanbul Haber Servisi 78’liler Girişimi tarafından geleneksel olarak düzenlenen “Dostluk ve dayanışma yemeği”nin 11.’incisi Çağlayan Salon Figaro’da gerçekleştirildi. Gecede konuşan 78’liler Girişimi Türkiye Meclisi Sözcüsü Celalettin Can, “12 Eylül darbesinin mimarı Kenan Evren’in yargılanması için büyük çabalar harcadık. Ancak bu yetmez. Darbede yer alan herkesin yargılanması gerekiyor” dedi. Geceye BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, BDP İstahbul İl Başkanı Asiye Kolçak, Gökkuşağı Kadın Derneği üyesi Nazmiye Güçlü, Şişli Belediye Meclis üyesi Canan Şahin’in de aralarıda bulunduğu çok sayıda davetli katıldı. (Fotoğraf: KAYHAN AYHAN) STK’ler rant kaygısıyla yapılan düzenlemelere karşı mücadele kararı aldı ‘Köprü değil toplu ulaşım istiyoruz’ İstanbul Haber Servisi İstanbul’da rant kaygısıyla yapılan düzenlemelere karşı mücadele kararı alan sivil toplum örgütleri, sanatçılar ve aktivistler Kent Hareketleri adıyla bir araya gelerek dün Taksim Gezi Parkı’nda “Serbest Kürsü” kurdu. Boğaz’da 3. Köprü, Marmaray, Avrasya Tüneli ve Kanal İstanbul gibi büyük projeler ve bir dizi kentsel dönüşüm ve yenileme projesinin İstanbul’da kamu yararını, sosyal adaleti ve doğayı hiçe saydığını belirten demokratik kitle örgütleri, Taksim’de “kent hakkı” istedi. Katılımcı örgütler adına açıklama yapan Ömer Kiriş, kentlerin kamu yararını gözetir şekilde inşa edilmesi gerektiğini söyleyerek, zorla tahliyelere karşı yasal güvence istedi. GülsuyuGülensu Mahallesi’nden Erdoğan Yıldız, AKP’nin Van depremi bahanesiyle evlerini başlarına yıkmak istediğini belirtti. FenerBalatAyvansaray Derneği’nden Çiğdem Şahin, “Sulukule yıkıldı, Tarlabaşı‘nda yıkımlar yaklaştı, şimdi gözler FenerBalatAyvansaray’a dikildi” dedi. 3. Köprü Yerine Yaşam Platformu adına konuşan Hayati Can ise “Köprü değil orman, köprü değil su, köprü değil toplu ulaşım istiyoruz” diye konuştu. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) O dönemdeki yorumlarda bu noktaya şu şekilde vurgu yaptığımı anımsıyorum: “Dileriz tetiği çekenlerin arkasındaki ellere de bu kadar kolay ulaşılır. Zira Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı cinayetlerinde de gördük ki sadece kullanılanlara ulaşmak olayı aydınlatmaya yetmiyor.” Aradan 5 yıl geçti, ne yazık ki ilk aşamada alınan yolun çok ötesine gidilemedi. Böyle olunca da her türlü yorum serbest hale geldi. ??? CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner’in İzmir Aliağa’da “Demokrasi İçin Adalet” konulu söyleşide yaptığı konuşmadan şu sözlerin altını çizelim: “Uğur Mumcu davasının aydınlatılabilmesi için Dink davasını pilot olarak görebiliriz. Bu davada her şey aydınlatılabilirse Uğur Mumcu ve üstü örtülen cinayetler de aydınlığa kavuşur. Devletin birçok istihbarat örgütü var. Örneğin şimdi içinde işadamı, askeri, gazetecisi, bilim adamı çok geniş kitleyi kapsayan bir yapılanmadan, sözde illegal bir durumdan, Ergenekon’dan bahsediyorlar. Madem bu kadar büyük ve kapsamlı bir oluşum var, o zaman devletin istihbarat birimleri nerededir?” Bu sorunun yanıtlanması gerekir. Silivri mahkemelerinde benim de her fırsatta vurguladığım nokta bu. Mahkeme heyeti daha yargılamaların başında böyle bir “terör örgütüne” üye olmakla, hatta yönetmekle suçlanan sanıkların da talebi üzerine devletin terörle mücadelede doğrudan görevli, sorumlu birimlerine yazı yazdı. Dedi ki: “Böyle bir örgütün varlığına, faaliyetlerine, örgütlenme yapısına dair elinizde ne kadar bilgi, belge, doküman varsa mahkememize iletiniz.” Özel yetkili mahkemelerden (ÖYM) bilgi saklamak suç. Bu mahkemelerin kuruluş yasasına göre belli bir zaman diliminde bilgi vermek zorunlu. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 21.01.2009 tarih B.05.1.EGM.0.14.05.04.14678/35520854 sayılı yanıtının özü: “... İddianamede adı geçen örgüte ilişkin bilgilerin, iddianamede var olan bilgilerle sınırlı olduğu...” Genelkurmay Başkanlığı’nın 14.01.2009 tarih, 305049108/0.0 sayılı yanıtının özü: “Ergenekon tipi bir yapılanmaya ait herhangi bir bilgi ve belgenin Genelkurmay Başkanlığı’nda mevcut olmadığı...” Jandarma Genel Komutanlığı’nın 31.12.2008 tarih 150046161908 sayılı yanıtının özü: “Jandarma sorumluluk bölgesinde örgüte ait herhangi bir suç bilgisine rastlanmadığı...” Aynı dönemde Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan (MİT) da benzer içerikte bir yazı mahkemeye ulaştı. Bütün bu yazıların ardından yargılamayı yapan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 21.01.2009’da, 41. celsede şu kararı aldı: “Bu dava açılıncaya kadar ‘Ergenekon Terör Örgütü’ isimli herhangi bir örgütün olup olmadığı hususu ilgili birimlerden sorulmuş ve bulunmadığı yönünde cevap verildiği anlaşılmış, bu hale göre böyle bir örgütün varlığı ancak yargılama sonucu açıklığa kavuşacağından, böyle bir örgütün var olduğu yönündeki ifadeler yerine, iddia olunan tabirinin kullanılması...” ??? Araya hiç yorum katmaksızın durumu bilgileriyle, belgeleriyle aktardım... Varlığı devletin dört farklı güvenlik kurumunca kanıtlanamamış bir “terör örgütünün” üyesi olduğu iddiasıyla tutuklu yargılanan bir kişi olarak haykırıyorum: Bütün yargı süreçleriyle henüz sıcaklığını korumakta olan Hrant Dink olayı tüm yönleriyle aydınlatılsın... Saldırının arkasında kimler, hangi organizasyonlar var, açıklığa kavuşturulsun... Gerçeğin peşine düşmeden her şeyi Ergenekon çuvalına koymak, “faili meçhul” kavramından bile kötüdür. Zira gerçek faillerin peşini tümüyle bırakmış, olayı daha da karanlığa gömmüş oluyorsunuz. ‘Tutuklu gazeteci sayısı 105 oldu’ ? İstanbul Haber Servisi Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu (TGDP) Azadiya Welat gazetesinin Mardin temsilcisi Aziz Tekin’in 28 Ocak 2012’de Kızıltepe’de KCK operasyonunda tutuklandığına dikkat çekti. Platformun açıklamasında “Tutuklu gazetecilerin sayısı, 19’u imtiyaz sahibi ve yazıişleri müdürü olmak üzere 105’e çıktı. AKP hükümetinin dört elle sarıldığı Terörle Mücadele Yasası’nın (TMY) marifetidir bu” denildi. SULTANGAZİ BELEDİYESİ PROTESTO EDİLDİ UĞUR MUMCU ESKİŞEHİR’DE ANILDI ‘Cemevini yıktırmayacağız’ İstanbul Haber Servisi Sultangazi Pir Sultan Cemevi hakkında AKP’li belediye tarafından yıkım kararı çıkarılması Alevi yurttaşlar tarafından protesto edildi. Pir Sultan Abdal Cemevi Kültür Derneği’nin 2 yıldır süren çabalar sonucunda Gazi Mahallesi son durak mevkiinde yaptırdığı cemevi hakkında kamu arazisi üzerine inşa edildiği gerekçesiyle yıkım kararı çıkarıldı. Uzun süredir mücadele veren dernek yetkilileri hakkında da 62 bin 500 lira para cezası kesilerek 5 yıl hapis istemiyle dava açıldı. Cemevi önünde dün bir basın toplantısı düzenleyen yurttaşlar “Cemevleri ibadethanemizdir”, “Yıkıma karşı omuz omuza” sloganları attı. Grup adına yapılan açıklamada, “Hiçbir koşulda burayı yıktırtmayacağız. Bu alan belediyeye ait bir yer değildir. İnsanlarımızın hisseli yerleridir.” dedi. Behramoğlu’na sanat ödülü CAN HACIOĞLU DTK’den Öcalan açıklaması ? DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Demokratik Toplum Kongresi, iki günlük toplantısının ardından sonuç bildirgesini açıkladı. Sonuç bildirgesini okuyan DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk Abdullah Öcalan ile müzakerelerin başlaması gerektiğini belirtirken, bildirgede Öcalan’ın özgür siyaset yapabilmesi için gerekli koşulların sağlanması gerektiği savunuldu. ESKİŞEHİR Eskişehir’de, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) şubeleri ile CHP’li Eskişehir Tepebaşı Belediyesi tarafından “Uğur Mumcu’yu Anma ve Basın Ödülleri” etkinliği düzenlendi. CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç’e yılın siyasetçisi, gazetemiz yazarı Ataol Behramoğlu’na da yılın sanat ödülü verildi. CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç, ödülünü Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’den aldı. Genç, yaptığı konuşmada, “Bugün herkes biliyor ki Türkiye’de cemaatler ve tarikatlar yargıyı, parlamentoyu, bürokrasiyi, Başbakanlık’ı ele geçirmişlerdir” dedi. Öte yandan, “Basın” dalında Uğur Dündar ile Haluk Şahin, “Yılın kadını” dalında emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın eşi Nilgün Doğan ödüle değer görüldü. Hırsızlığa 11 yıl hapis istemi ? ANKARA (AA) Ankara Cumhuriyet Savcılığı, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Beysukent’teki evine hırsızlık amacıyla girdiği iddia edilen kişinin 11 yıla kadar hapsini istedi. Cumhuriyet Savcısı Turhan Şen tarafından hazırlanan iddianamede, zanlının “konut dokunulmazlığını ihlal, mala zarar verme ve nitelikli hırsızlığa teşebbüs” suçlamasıyla 2 yıldan 11 yıla kadar hapsi istendi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle