19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 OCAK 2012 PAZARTESİ 6 DİZİ DENİZ, BABASI AKIN ÖZDEMİR’İN ‘ÖLÜM GELİRSE HOŞ GELDİ SEFA GELDİ’ DEDİĞİNİ HATIRLATIYOR Babam öldü, bir ülke kör oldu abam öldüğü zaman ben 5 yaşındaydım. Ne tehdit aldığı günlerde, “Faşizm kabadayılık olsun diye can almıyor. Sermayenin iktidarı bir günde kurulmadı ülkede. Ama sermaye iktidarına karşı yıllarca kimse ağzını açıp pek bir şey de söylemiyordu. Ama yaşadığımız son 810 yıl içerisinde ezilenler, sömürülenler bir şeylerin farkına varmaya başladı. Onun için de sermaye, komandolarını sokağa saldı. Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü, kör oldum. Yıkadılar, aldılar, götürdüler. Babamdan ummazdım bunu kör oldum. C. Süreya Hey, Yine mi Aynı Şeyler! Balbay’a 500 Bin İmza! CHP İktidarın Ensesinde! Uğur Mumcu’nun 1986’da yaptığı konuşmada İçişleri Bakanı’na seslenirken, “Bırakın bizim telefonlarımızı dinlemeyi, biz suç işlemeyiz, gidin mafya babalarını, teröristleri, devleti soyanları izleyin” gibi pek çok sözleri, bugün ile 25 yıl öncesi arasında, siyasi iktidarların demokrasi, hukuk, insan hak ve özgürlükleri konusunda bir fark olmadığını anımsattı hepimize. Uğur Mumcu gökyüzünden, bulutların arasından başını uzatıp “Hey yine mi aynı şeyleri tartışıp duruyorsunuz” diye seslenip duruyor! Evet milim ilerleme yok! Bugün de yine hukuku çiğnemeler, yine kirli siyaset, yine laiklik, yine basın özgürlüğü, yine telefon dinlemeleri, yine milletin paralarının ihale vb biçiminde hortumlanması, yine insan hakları ihlalleri, yine cinayetler... Yine aydınların, yurtseverlerin, gazetecilerin hapishanelere doldurulması... Uydurma belgelerle yargılamalar... Üstelik geçmiş iktidarların bütün kötü uygulamalarının daha ustalıkla geliştirildiği bir dönem... Ne diyordu Mehmet Altan nihayet: “Askeri dönemlerde bile kimse bize neyi nasıl yazacağımızı söylememişti!” Bizim için “demokrasi” şu oldu: Karanlık tüneller içinden geçen bir hayat! AKP iktidarı döneminde bu tünellere girdik. Ama.. ??? Pırıl pırıl İzmir güneşinde Balçova ve Narlıdere’de Atatürkçü Düşünce Dernekleri ve Narlıdere Belediyesi’nin kısmen ortaklaşa düzenledikleri panellerde, bazı konuşmacılarda ve bir kısım dinleyicilerde derin bir karamsarlık ve “artık her şey bitti, Türkiye gitti”, duygusu egemendi! Tünellerden geçilir, hiçbir zaman sürekli karanlık içinde kalınmaz. İnsanlara sürekli umutsuzluk ve karamsarlık aşılayan ajitatif konuşmaların ne kadar yanlış olduklarını düşündüm, bunlardan birini dinleyince! Hiç düşünmüyorlar ki, o zaman yapılacak tek şey, “şapkayı alıp yoluna gitmek”tir! Durum saptaması başkadır, Türkiye’nin güllük gülistanlık olmadığını görmek ve göstermek başkadır... 19 Mayıs 1919 Samsun’a çıkıştan itibaren ülkemizin 92 yıllık geçmişiyle bugün geldiğimiz noktaya bakarak şunu saptamalıyız: Topluma, ülkeye büyük kumpaslar kuruldu, ama hiçbir güç, hiçbir karanlık siyaset Türkiye’yi yıkamadı.. İşte, İzmir ayakta, yüzde 51’lik çoğunluk var iktidara karşı! Hep şu düşüncedeyim: Türkiye geçmişiyle, kazanımlarıyla, dünyanın evrensel değerlerini de savunarak ve arkasına alarak... iktidarları ergeç demokrasi hizasına getirecektir.. Ya bu hizaya geleceklerdir ya da düşledikleri otoriter rejimin altında yok olup gideceklerdir.. ??? İzmir’de CHP genel başkan yardımcılarından Prof. Birgül Ayman Güler ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Sertel ile birlikte katıldığımız panelde şunu söyledim: “İktidar bütün muhalefetin ensesinde... Demokratların ensesinde... Medyanın ensesinde ve CHP’nin de ensesinde! Bu güçlere karşı sürekli entrika peşinde... Muhalefeti susturmak, ufalayıp parçalamak ve diz çöktürmek peşinde... Ve bu baskı ve zulümden iktidarını güçlendirecek kazançlar elde etmeye çalışıyor... İzmir’i, İstanbul’u bütün CHP’li belediyeleri bastırıyor; bütün belediyelere neredeyse her ay onlarca müfettişini gönderiyor, bıktırıyor da bıktırıyor. Aziz Kocaoğlu’ndan, utanmazca, ‘suç şebekesi ve lideri’ çıkarmaya çalışıyor! Türkiye’de yargı, hukuk, iktidarın siyasi amaçları için bu kadar kötüye kullanılmamıştı... Ama CHP bu kötü düzenbazlığı tersine çevirmeli: CHP iktidarın ensesine binmeli! Bütün nefes alışlarını dinlemeli, yaptıklarını izlemeli... Bütün bakanlıkları ve uygulamalarını, gölgesi gibi izlemeli... Bütün belediyelerini izlemeye almalı... Nerede iktidar ve icraatı varsa, orada CHP olmalı, adım adım izlemeli... Ve sürekli düzenleyeceği kampanyalarla hem halkı aydınlatmalı hem de kendi seçeneklerini halka sunmalı! Zaman çok çalışma zamanı!” ??? İzmirlilerin de, milletvekilleri Mustafa Balbay’ı Meclis’e görevinin başına göndermek gibi, çok büyük işleri ve sorumlulukları var. Balbay 500 bin oy mu aldı! O halde en az 500 bin imza toplamak ve Meclis’e başvurmak gibi!.. B Emekten yana sendikacı mısın, öleceksin, bir demokratik kitle örgütünün lideri misin, öleceksin, köylüleri örgütlüyor musun, öleceksin. Eh bizim de kendimize göre bir yerimiz var bu kavganın içinde, ölüm bu yüzden gelecekse, hoş geldi sefa geldi” dediğini biliyordum; ne de Adana’nın en işlek caddesinde öldürüldüğü zaman, insanların korkudan değil görgü tanığı olmaktan, hastaneye götürmek için yardıma gelmekten korktuklarının farkındaydım. Babamla ilgili ilk anım, ölümünün birinci yılında mezarlığa onu anmaya giderken yakama takılan fotoğrafı oldu. Sonraki yıllarda o fotoğraf ve 18 Aralık’larda hiç aksamayan anmalar oluşturdu benim babamla ilgili anılarımın çoğunu. Babam, “Ben mücadelem uğruna ölebilirim, ama çocuklarım benden utanç duymayacak mutlu bir gelecek için savaşmadı diye” dermiş. Sonuçta bana kalan mişli geçmiş zamanlı anılar ve bir garip buruk gurur oldu. Ne acı... Aklımın bir şeylere erdiği günden beri her cesur aydın için endişelenir oldum. Agos gazetesi önünde bir güruh “Bir gece ansızın gelebiliriz” şeklinde Hrant Dink’i tehdit ettikleri günden sonra yaşananlar, benim için, bizim daha önce içinde yer aldığımız filmin yeniden çevriminden başkası değildi. Ben babamın kimler tarafından öldürülmesine karar verildiği, tetikçilerin silahı kimlerden edinip nasıl bir organizasyonla kaçtığını, zaten suçsuz bulunacağını bilmenin rahatlığıyla adam öldürdüklerini sonra öğrendim. Sonra mahkeme tutanaklarından öğrendim 3 tetikçiden birinin yargılanıp “beraat” ettiğini. Onun içindir ne Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü zaman sokağın yıkanıp her türlü delilden arındırılması şaşırttı beni ne de Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından apar topar herhangi bir siyasi boyutu ve örgüt bağlantısı bulunmadığını söyleyen (y)etkililer. Faili meçhul cinayetler diye kısacık, bir çırpıda söyleyip geçiverdiğimiz ve günlük hayatta aklımıza bile getirmek istemediğimiz bir organizasyonla, bu topluma karşılığında hiçbir şey beklemeden, koşulsuz kendini adayan cesur, özverili ve daha iyi bir Türkiye’yi dönüştürebilecek donanımdaki insanlar öldürüldü. Bu insanlar yaşasaydı her açıdan yaşanır bir ülke olabilirdi Türkiye. İnsanların insanca yaşadığı, insanca yaşlandığı, daha mutlu olduğu adil ve özgür bir ülkede yaşıyor olabilirdik. Bu ihtimal çalındı bizlerden. Hep hayıflandım bunun için. Babam öldü, benim bir gözüm kör oldu. Ama bu ülkenin yaşamı çalınan aydınları ile geleceği kör oldu. Ne acı. BEHÇET AYSAN’IN KIZI EREN: HEP KÖTÜLER KAZANDI Kabul edin yenildik biz abamın ölümünden sonra kalbimi ne yana yaslayacağımı bilemedim. 2 Temmuz 1993, yalnızca hayata bakışa dair bir başlangıç getirmedi bana. Sonun nasıl bir şey olduğunu bütün karamsarlığıyla, arsızlığıyla sundu. Onun yaşamımdan koparılışını bir televizyon ekranından izlemeye mahkum edildim. Bağırışlar, çağırışlar ortasında. “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak”, “Kahrolsun laiklik”, “Yaşasın şeriat” çığlığı arasında. Bir ruh doktoru olduğu için yaşamında tedavi etmeye koşul ve zaman bulamadığı hastalarınca öldürüldüğüne inandım. Bu düşünce de huzur getirmedi bana. Umutsuzluğum gün geçtikçe arttı. Çünkü hep kötüler kazandı. En iyi oyun arkadaşı oydu İlkeliydi ama naifti. En iyi oyun arkadaşımdı. Çocukluğum kız olduğum halde erkek çocuklarına yaraşır oyuncaklarla geçti. Kocaman yüreği vardı ama sakardı. Annemle aynı yolda yürüyüşleri zor ama kıymetliydi. Babamın ölümünden sonra yaşayamadı annem. Koca gözleri hep babamı aradı, kapandı. Sonunda bana, kırk dört yaşında, bu ülkede yakılarak öldürülen bir şairin, babamın hikâyesi kaldı. Onun aşkıyla kısacık bir yaşam sürdürüp kanserden ölen annemin bakışları kaldı. Bir de babamın hayatına yakışır, güzelim şiirleri... B Oysa o, kravat bağlamasını bile bilmezdi Şimdi Ankara’nın dar sokaklarında babamın elinden tutup hoplaya zıplaya yürüdüğüm günleri düşünüyorum. Onu hep gündüzleri maviye çalan hastane koridorlarında, İnkılap Sokak’taki muayenehanesinde, akşamları Express’te, Tavukçu’da, Kumsal’da, kimi geceler Marjinal, Siyah Beyaz ya da Nostalji’de gözümün önüne getirmeye çalışıyorum. Yanında dostlarıyla… Zihnimdeki fotoğrafta Ahmet Say, Ahmet Erhan, Ahmet Telli, Adnan Azar’la oturuyor. Davudi sesiyle gürül gürül konuşuyor. Babamın sorumluluk duygusu güçlüydü ama kurallara boyun eğmeyi sevmeyen bir kişiliği vardı. İstanbul’daki Abdi İpekçi ödül törenine boğazlı kazakla gittiği için, Atina’ya gitmeden hemen önce “Lütfen yanınızda kravat bulundurunuz” telgrafını almıştı! Oysa kravat bağlamasını bile bilmezdi. Dürüsttü, yola çıkılacak adamdı ama sonda söyleyeceğini en başta söylediği için tartışmaya balıklama dalardı. Yumuşacıktı, bir anda sertleşirdi. Haksızlığa asla tahammül edemezdi. Mazlumun yanındaydı. 12 Eylül’ün karanlık günlerinde hastaneye kan revan cezaevinden getirilen bir kızcağızın durumuna sinirlendiği için yanındaki jandarmayı tokatlamış, bu nedenle soruşturma geçirmişti. Bir süre İzmit’e sürgün edildi. Geçenlerde elime 12 Mart sonrasında mahkemede yaptığı savunması geçti. Vay güzel ülkem dedim, şiir yazdığı için insanların kolayca içeri tıkıldığı günleri nasıl da yaşamışız. Gül’den AYM’ye yeni atama ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Anayasa Mahkemesi üyeliğine, Danıştay Üyesi Muammer Topal’ı seçti. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan açıklamaya göre Gül, Anayasa Mahkemesi üyeliğine Danıştay Genel Kurulu’nca gösterilen üç aday arasından, Danıştay üyesi Muammer Topal’ı seçti. Topal, hükümet tarafından yapısı değiştirilen HSYK tarafından Ankara Bölge İdare Mahkemesi üyesiyken Danıştay’a atanmıştı. YARIN: A L A Z E R D O S T ve AY Ş E TEKİNER ÇELEN C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle