23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 OCAK 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 11 Sendikaların kara günü. İşkolu istatistiklerinin yayımlanmasıyla AKP birçok sendikayı kapatacak Örgütlenmeye darbe Toplusözleşme Tasarısı kandırmaca Tüm SağlıkSen Genel Başkanı Okay Erözgün, TBMM’ye sevk edilen Grevsiz Toplusözleşme Tasarısı’nın sürecin baştan sona kandırmaca ve oyalamadan ibaret olduğunun, yeni bir orta oyunun sergilendiğinin ve siyasallaşmış ideolojik sarı sendikaların bu oyunda figüran rolü üstlendiklerinin göstergesi olduğunu vurguladı. Erözgün, “Siyasi iradeyle siyasallaşmış ideolojik ve sarı sendikaların Grevsiz Toplusözleşme Yasası’nda mutabakata varmışlar ve ortaya bir ucube yasa taslağı çıkmıştır. Şimdi de kamu çalışanlarının baskısı nedeniyle ‘Hükümet bize gol attı’ diyerek topu taca atmaktadırlar” dedi. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir toplusözleşme yasası bulunmadığına işaret eden Erözgün, “Toplusözleşmeyi sadece konfederasyonlarla yapılacak olan genel toplusözleşme ile sınırlayan yasa tasarısında grevli toplusözleşme hakkımız yasal teminat altına alınmadığı gibi örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller de varlığını korumaktadır” değerlendirmesini yaptı. Uluslararası sözleşmelere ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarına aykırı, kazanılmış hakları gasp etmeyi hedefleyen bu değişiklikleri kamu çalışanlarının kabul etmesinin mümkün olmadığını dile getiren Erözgün, tasarının derhal geri çekilmesini istedi. ŞEHRİBAN KIRAÇ AKP hükümeti çalışma hayatında tam anlamıyla kaos yaşanacak bir uygulamaya imza atıyor. Toplu İş İlişkileri Kanunu çıkmadan işkolu istatistiklerinin SGK verilerine göre bugün açıklanması bekleniyor. Toplusözleşme yetkisinde yüzde 10 barajı düşürülmeyince bir çok sendika yetkisini kaybedecek. Bu durumda da, toplu iş sözleşme yetkisi için gereken yüzde 10 barajını aşmak birçok sendika için zor görünüyor Hükümet sendikalı işçi istatistiklerinin yayımlanmasında erteleme yapmama kararı aldı. Bugün itibarıyla Çalışma Bakanlığı’nın SGK kayıtlarına göre sendikalı işçi istatistikleri yayımlayacak. Artık 100 sendikadan sadece 12 sendikanın toplusözleşme yapma yetkisi kalacak, 88 sendikanın toplusözleşme yetkisi olmayacak. Bu durum işçilerin yüzde 64’ünün toplusözleşme yapamayacağı anlamına geliyor. Bu süreç, onlarca sendikanın küçülerek kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına yol açacak. Türkİş’e bağlı 33 sendikadan sadece 12 sendika bu hakkını koruyabilecek. Hakİş’te ise 11 sendikadan 2’si. 40 bağımsız sendikadan da 1’nin toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi olacak. 16 sendikanın bağlı olduğu DİSK ise toplusözleşme yetkisinden tamamen mahrum olacak. Konfederasyonlara göre AKP hükümetinin bu uygulamayı da ? AKP 12 Eylül rejiminden aldığı yasalara yamalar yaparak sendikalar üzerindeki baskısını arttırmaya çalışıyor. Hükümet özellikle kıdem tazminatında değişiklik ve esnek çalışmayı devreye koymak için aba altından sopa göstererek toplusözleşme yetkisinde yüzde 10 barajını bugün devreye koyacak. Uygulamayla yaklaşık 30 sendika baraj altında kalacak. DİSK’in de yetkisinin düşeceği belirtiliyor. yatmasının asıl nedeni ise sendikalı çalışanlara esnek çalışma, kıdem tazminatından vazgeçmeyi dayatma. Artık, işkolu istatistiklerin işverenlerin, sendikaların bakanlığa bildirdiği veriler doğrultusunda yayımlamayacak. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, mevcut verilerin gerçeği yansıtmadığı görüşünde bu nedenle veriler kesinlikle açıklanacak. Öte yandan barajın binde 5’e düşürülmesinin öngörüldüğü yeni yasa tasarısı ise 3 aydır Bakanlar Kurulu’nda bekliyor. Eğer yasa binde 5 barajı ile çıkarsa sıkıntı aşılacak. de 5’e düşürülmesinin öngörüldüğü yeni yasa tasarısı ise 3 aydır Bakanlar Kurulu’nda bekliyor. Ortada AKP hükümetinin bilerek isteyerek yarattığı bir kaos var. Taşları daha çok ayağa bağlayıp köpekleri ortaya salan bir yaklaşım. Böyle bir tehditle karşı karşıyayız. İşçilerin tamamen güvencesiz çalışmaya razı olmalarını istiyor. DİSK olarak salı gününden itibaren Çalışma Bakanlığı bahçesinden başlamak üzere tüm yurtta protestolara başlayacağız. Bu sadece bizim sorunumuz değil, tüm sendikaların, konfederasyonların sorunudur” dedi. Yeni İdeoloji: ‘Gülcülük’ Siyasetin 2012 gündeminin ideolojik yönü giderek su yüzüne çıkıyor. Öyle anlaşılıyor ki 2012’de siyasetin oyun sahası, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresi çevresinde top çevirmelerle biçimlenecektir. İlginçtir, 2007’de seçilmesine karşın Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin ne zaman sona ereceği bugünlere dek belli değildi. Süreyi düzenleyen yasanın Meclis’e gelmesiyle beş yıl yedi yıl tartışması başladı. ??? Meclis’in ideolojik açıdan kendi içinde en tutarlı partisi BDP bir tarafa bırakılırsa, muhalefet, Gül’ün görev süresini çok büyük bir sorun sayıyor; bu yıl sona ereceğini ve yeniden seçilebileceğini, tam bir kararlılıkla sonuna kadar savunuyor. MHP 2007’de Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamıştı. Bu nedenle MHP’nin Gül’e desteği anlaşılabilir. CHP’nin Gül’ün görev süresinin beş yıl olması ve beş yıl daha yinelenmesine odaklanmasının ne gibi nedenleri olabilir! Cumhurbaşkanı Gül, bugüne dek imzaladığı yasalarda, diğer belgelerde ve üst düzey bürokrat atamalarında tarafsız ve AKP’den bağımsız bir çizgi izledi de CHP’den başka kimse bunun farkına varamadı mı? Cumhurbaşkanı, üniversitelerin rektör seçimi sürecinde çok demokratik bir tutumla, öğretim üyelerinin çoğunluğunun oylarını alan adayları rektör olarak atadı da mı, binlerce bilim insanı bunu bilmiyor? TÜBİTAK ve üniversitelerden sonra TÜBA’nın yönetiminin de AKP’lileştirilmesi karşısında Cumhurbaşkanı Gül, “çağdaş bilim kurumları siyaset dışı kalmalı yoksa ülkede bilimsel gelişme olamaz, tersine bilim geriler” ilkesinden hareketle bilim kurumlarını koruyucu bir davranış sergiledi de bilim insanları bunu da mı duymadı? Cumhurbaşkanı Gül’ün ziyaret edeceği gün bir üniversitede polisin kimlik denetimi yaptığı sırada bir gencin çantasında üç yumurta bulması üzerine bu gencin yumurta başına dört yıl gibi bir süre hapsedilmesi istemiyle savcılık tarafından dava açılması karşısında “ne oluyor” diye soracak kadar duyarlı mı davrandı da binlerce üniversite öğrencisi bunu öğrenemedi? Önemli bir soru daha var. Bilindiği gibi, yumruğu sıkılmış bir elin tuttuğu gül Sosyalist Enternasyonal’in amblemidir. CHP, Cumhurbaşkanı Gül’de üyesi olduğu bu örgütün görüş ve ilkelerini bulmuş olabilir mi? Beş yıla yaklaşan Cumhurbaşkanlığı süresince Cumhurbaşkanı Gül’ün, örneğin, Enternasyonal’in ana hedefleri olan, sermaye gücünün demokratik süreçlerin işletilmesiyle denetimi; özgürlüklerin güçlendirilmesi; eşitliğin daha fazla geçerlilik kazanması; dayanışmanın yaygınlaşması; çevrenin korunması; istihdamın arttırılarak iş yükünün azaltılması konularında çok çaba harcadığı mı saptandı da CHP’den başka kimse bundan haberdar olamadı mı? ??? Örnekleri daha fazla çoğaltmaya gerek yok. CHP, son beş yılda Cumhurbaşkanlığı bağlamında yaşananları tümüyle görmezlikten geliyor. Eğer CHP üst yönetimi AKP’nin tepe noktalarında iç çelişkiler olabileceği gibi çok yanlış bir varsayıma dayanarak Gül’e destek oluyorsa, bundan da sağlıklı sonuç çıkmayacağı açıktır. Cumhurbaşkanı, görev süresiyle ilgili yasal düzenlemenin kendisine haber verilmeden yapılmasından şikâyet ediyor; Meclis’ten geçen yasayı hızla onaylıyor ve iptali için CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne başvurmasını istiyor. CHP’nin bu isteği yerine getireceği görülüyor! Gelişmelere göre, ilerde Gülizm ya da söylenmesi güç olmakla birlikte belki de daha doğru olarak Abdullahizm de olabilecek ve benim şimdilik Gülcülük dediğim ideolojiyi CHP sahipleniyor. İyi de, eğer Gül’ün görev süresi beş yıl olursa, 2012’de Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Ekonomisi ve siyasetiyle toplum bu seçime ne kadar hazır? Halk Gül’ü bir an önce yeniden beş yıl daha cumhurbaşkanı yapalım diye sokakları mı dolduruyor? Peki, ya kendi sağcılaşmasını en uç noktasına taşıyarak Gülcülük yapan CHP ne durumda? Bu yıl ya da iki yıl sonra yapılacak cumhurbaşkanı seçimleriyle ilgili olarak nasıl bir hazırlık yapıyor? Olası bir yarı başkanlık sistemine geçişi önlemenin söylem ve eylem çerçevesini kamuoyu ile birlikte oluşturuyor mu? Ya da CHP Cumhuriyetin değerlerini ve Sosyalist Enternasyonal’in ilkelerini kişiliğinde birleştiren güçlü bir cumhurbaşkanı adayı çıkarma çalışması içinde mi? Hiçbiri! O zaman, yaşasın Gülcülük! Bakan verdiği sözü tutsun Hakİş Genel Başkanı Mahmut Arslan, Toplu İş İlişkileri Kanunu çıkmadan işkolu istatistiklerinin SGK verilerine göre açıklanmasının, pek çok sendikanın yetkisini kaybetmesine neden olacağını söyledi. Arslan, işkolu istatistiklerinin SGK verilerine göre açıklanması konusunda sözünde duracağını ve bir daha erteleme yapılmayacağını söyleyen Bakan Faruk Çelik’e Toplu İş İlişkileri Kanunu’nu çıkaracağı yönünde verdiği sözü de tutması çağrısında bulundu. DİSK eylemlere başlıyor DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, AKP hükümetinin yüzde 10 barajının sendikalar üzerinde bir tehdit olarak kullandığını ifade ederek buna teslim olmayacaklarını, 12 Eylül rejiminin kapatamadığı DİSK’in AKP tarafından kapatılamayacağını söyledi. Uygulama ile 30’u aşkın sendikanın baraj altında kalacağını anlatan Görgün, “AKP hükümeti bunu bilerek yaptı. Barajın bin ‘Çarşambaya kadar anlaşamazsak iflas ederiz’ Ekonomi Servisi Yunanistan Başbakanı Lukas Papadimos, Yunanistan’ın borcunun azaltılması amacıyla özel sektör kreditörleri ile yürüttüğü ve PSI olarak bilinen tahvil takası planı görüşmeleri ve yeni yardım paketiyle ilgili anlaşmanın çarşambaya kadar tamamlanmaması durumunda ülkenin iflas edeceğini söyledi. Yunan medyasındaki haberlere göre siyasi parti liderleri ve bakanlar kurulu ile Dünya Ekonomik Forumu’nun 2012 toplantısını medyadan izlemeye çalışırken, aklıma Thomas Mann’ın Davos’ta bir sanatoryumda geçen Büyülü Dağ romanı ve W.H. Auden’in The Age of Anxiety (“Endişe Çağı”) başlıklı uzun şiiri geldi. Birincisi, I. Dünya Savaşı öncesindeki, diğeri de II. Dünya Savaşı sırasındaki “Zeitgeist” (zamanın ruhu) üzerinde duruyor. Davos Toplantıları’nda bu yıl egemen olan Zeitgeist’ın en önemli özelliklerini bu iki yapıtın yardımıyla tanımlamayı deneyebiliriz. ‘Fransa’nın Ermeni kararı ekonomiye yansımasın’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Başkanı İbrahim Yetkin, Türkiye ile Fransa arasında 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının reddini suç sayan Fransa Senatosu’nun kararı dolayısıyla gerilen ilişkilerin ekonomik alana yansıtılmaması gerektiğini söyledi. Yetkin, Türkiye’nin geçen yıl Fransa’ya 274 milyon dolarlık meyve ve sebze ihraç ettiğini belirterek “Buna karşılık 6 milyon dolarlık ithalat yaptık. Türkiye’nin Fransa’ya karşı bu sektörde ciddi bir üstünlüğü var. Bu nedenle en azından tarım sektöründe boykot çağrıları mantıklı gelmiyor” dedi. Yetkin, Ege ve Akdeniz bölgelerinde etkili sağanak ve fırtına nedeniyle bazı nehirlerin taştığını, üretim havzaları ve seraların zarar gördüğünü söyledi. Jeopolitik alanındaki tartışmalar, Çin’in yükselişinin ABD ve Brzezinski’nin “Geniş Batı”sı açısından “ne kadar tehlikeli olmaya başladığının” (Gideon Rachman, FT) bilinçlere çıktığını gösteriyor. HSBC’nin Baş Ekonomisti Stephen King’in “Dünya 1000 yıl öncesine dönüyor”, Dünya Ticaret Örgütü Başkanı Pascal Lamy’nin “Çin trilyonlarca dolar rezervin üzerinde oturuyor. Hiç şüphe yok bu para geliyor... Çin, kaynakları ele geçiriyor havası yaratmamalı” sözlerindeki kaygılar bu algıyı yansıtıyor. Eurasia Grup Başkanı Ian Bremmer, demokrasinin gerilemesinden, küresel sınıf savaşından korkuyor; küreselleşme eğiliminin yerini bölgeselleşmeye bırakmaya başladığını düşünüyor. “Davos’takiler bu sorunları akıllı bir biçimde görüyor. Büyük Dönüşüm uygun bir tema. Bu yeni bir model arayışı. Ama bu model henüz ortada yok” diyor (Foreign Policy. 25/01). Endişe ve entelektüel kabızlık, iktidarsızlık böyle. Peki, “orduların işlemeli metal tartışmalarıyla boşluğu örgütlemesi” üzerine ne diyebiliriz? Yeni ABD Savunma Stratejisi’ne ek olarak aklıma, 23 Ocak’ta yayımlanan, Obama imzalı “Küresel tedarik zinciri güvenliği için Ulusal Strateji” başlıklı belgeyle, Obama’nın 2 Ocak’ta imzaladığı “Ulusal Savunma Yetkilendirme Akdi” geliyor. Birinci belge, dünyanın neresinde olursa olsun, tedarik zincirlerinin korunmasının ulusal güvenlik alanına girdiğini saptıyor; ikincisi, terorizmle ilişkili şahısların, yargılanmadan savaşın sonuna kadar tutuklanması yetkisini ABD vatandaşlarını kapsayacak biçimde genişletiyor... yaptığı toplantıda ülkenin içinde bulunduğu kritik duruma dikkati çeken Papadimos, bu konuda son aşamaya gelindiğini belirterek “Anlaşma çarşambaya kadar tamamlanmazsa, Yunanistan’ın 20 Mart’ta gerçekleştirmesi gereken 14.5 milyar Avro’luk tahvil takasıyla ilgili ödemenin yapılması için yeterli zaman kalmayacak. Bu da treni kaçırdığımız anlamına gelecek. Böyle bir gelişme Yunanistan’ın iflası olacaktır” dedi. ir uygarlık çıkmaza girince... Thomas Mann Büyülü Dağ üzerinde çalışmaya 1912’de başlıyor, yapıt 1921’de yayımlanıyor. I. Dünya Savaşı’ndan önceki on yılı kapsayan bu yapıta, zaman, değişim, hastalık gibi temalar damgasını vuruyor. Bu bağlamda yapıtı, kapitalist uygarlığın manevi çürüyüşü üzerine bir çalışma olarak da düşünmek olanaklı. Gerçekten de romanın ana karakteri Castorp bu sanatoryumdan bir türlü iyileşerek çıkamaz. Mann, Castorp’un bu uzun hastalık dönemini bir “portmanto” olarak kullanır, buna “astığı” karakterler aracılığıyla I. Dünya Savaşı öncesi siyasi, entelektüel iklimi, Zeitgeist’ı betimler. Castrop bir türlü iyileşemez, hastalığı doğru dürüst tanımlanamaz, ama sonunda, sanatoryumdan çıkarak yeni başlamakta olan I. Dünya Savaşı’na katılmak (ve fırtınanın içinde yok olmak) üzere askere yazılır. Burjuva uygarlığı, büyük güçler arasında giderek yoğunlaşmaya başlayan kaynakların, pazarların B yeniden paylaşımı, hegemonya transferi sorunlarıyla boğuşurken intihar etmeye başlamıştır. Üzerinde yaşayanları da kendisiyle birlikte büyük felaketlere sürükleyerek... I. Dünya Savaşı’nda 10 milyon asker 7 milyon sivil yaşamını yitirir, ama ne kaynakların, pazarların bölüşülmesi ne de hegemonya transferi sorunları çözülebilir. II. Dünya Savaşı’nda 60 milyon insan, dünya nüfusunun yüzde 2.5’i ölür; insanlık, Yahudi soykırımı gibi tarihin o zamana kadar görmediği bir manyaklıkla 6 milyon insanın, en son teknolojik, idari yöntemlerle katledilmesine şahit olur. “Büyülü Dağ”, aslında Davos olduğu için bu yapıtın akla gelmesi doğal, hatta gelmemesi Dünya Ekonomik Forumu’nun düzenleyicisi Klaus Schwab’ın “Burası dünyanın sanatoryumu” sözlerinden son neredeyse olanaksız. Peki, ama “Auden nereden çıktı”? Auden, söylemimize “endişe çağı” kavramını yerleştiren yapıtına, “Tarihsel süreç koptuğunda ve böylece oluşan boşluğu (void), ordular işlemeli metal tartışmalarıyla örgütlediklerinde, zorunluluk dehşetle, özgürlük can sıkıntısıyla ilişkilendiğinde, barların müşterileri çoğalır” sözleriyle başlar. Üç adam ve bir kadın, Manhattan’da bir barda tesadüfen karşılaşırlar, saatler boyu konuşurlar, içerler; sonra geceye kadının apartmanında devam ederler. Derken, adamlardan ikisi gider. Geride kalan ise sızıp kalarak kadının beklentilerine cevap veremez. Özetle, “Endişe Çağı” yapıtının karakterleri (2011’de Büyülü Dağ – Endişe Çağı yayımlanan yeni baskısının önsözünde Alan Jacobs’un açıklamalarından anladığımıza göre “Jung”cu, önsezi, hissetme, duygu ve akıl gibi arketipleri simgeliyorlar) bu boş karşılaşmadan, yalnızlıktan, kültürel kabızlıktan, cinsel iktidarsızlıktan öte bir şey çıkarmayı beceremezler. Davos toplantılarının, bu barlar, lokanta ve oteller kompleksinde buluşanların tartışmalarına son yıllarda egemen olan entelektüel kabızlık, iktidarsızlık, duyarsızlık ve korku, bir çözüm üzerinde anlaşmayı başaramadan eve dönmeler, bana “Endişe Çağı” şiirindeki karakterleri anımsattı... Toplantının temasının “Büyük Dönüşüm” (1944) (Karl Polanyi’nin, serbest piyasayı mahkum eden en mükemmel eleştirilerden biri olan yapıtının adı) olması çok anlamlı. Bu da, bu yıl Davos toplantılarında, “tarihin olağan akışının koptuğuna” ilişkin bir algının egemen olduğuna işaret ediyor. Mali kriz patlamadan birkaç ay önce toplanan “Davos 2007”, BBC’ye göre “cansız ve ruhsuzdu”. 2008’de “panik ve endişe” ‘Büyük dönüşüm’ egemendi. Davos 2009 toplantısının “Kriz sonrası dünyayı şekillendirmek” teması, aptalca bir özgüvene, entelektüel kabızlığa işaret ediyordu. Katılanlar, sürecin bu kadar uzun, krizin yapısal olduğunun ayırdında değildi. Bu kabızlık, 2010’da “Dünyanın durumunu iyileştirmek: Yeniden düşünmek, yeniden tasarlamak, yeniden inşa etmek” temasıyla devam etti. 2011 toplantısının teması “Yeni bir realite için paylaşılan normlar” olmuş ve toplantı “iyimser bir tonda” bitmişti. Bu yıl, “Davos tipleri” durumun, en azından onlar açısından vahametini kavramaya başlamış görünüyorlar. Ama entelektüel kabızlık devam ediyor. Risk raporunda “Distopya filizleri” uyarısı, krizi aşamazlarsa kendilerini (dünyanın efendilerini) neyin beklediğini kavradıklarını gösteriyor. Soros’un toplantıdan önce yayımladığı denemede şiddetlenen sınıf mücadelesinin, ayaklanmaların ve bunları bastırma çabalarının, ABD ve Avrupa’da hak ve özgürlükleri yok etmeye başlayacağı uyarısı da. Financial Times’dan Gillian Tett de “Burada ilk kez gelir dağımı sorunu gündemin başına oturuyor” diyor. Ekonomik kriz bağlamında, kapitalizmin geleceği tartışılıyor, IMF Başkanı Lagarde, 2012’de dünya ekonomisini bekleyen riskleri vurguluyor, dolaylı olarak da olsa 1930’lara geri dönme (depresyon) olasılığının artmakta olduğu konusunda Davos’luları uyarıyor. Şimşek’ten 5. taksit uyarısı ? Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması Hakkındaki Kanun”dan yararlanmak üzere, başvuruda bulunan mükelleflerin taksitleri süresi içinde ödememesi halinde, gecikme zammı ve haciz dahil olmak üzere, icrai işlemle tahsil edileceği uyarısında bulundu. Yeniden yapılandırılan borcun 13 milyar 115 milyon liralık kısmının da tahsil edildiğini bildiren Şimşek, yapılandırılan borçlara karşılık 2012 içinde 6 taksit ödemesi öngörüldüğünü ifade ederek 2012’nin ilk, yapılandırmanın 5’inci taksitinin son ödeme gününün, 31 Ocak olduğunu söyledi. Şimşek, bu tarihin aynı zamanda Motorlu Taşıtlar Vergisi ilk taksit ödeme süresinin de son günü olduğunu hatırlattı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle