19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 OCAK 2012 CUMA 16 İki Farklı Azınlık... KTC’de Fenerbahçe K ötesi futbol hastaları var. BEKLEDİM DE ÖLMEDİN! GÖRÜŞ ERCAN YEŞİLYURT Dede sözü... aradenizli bir dedeye K sormuşlar: “Dede, ilerü demokrasi nedur da?” O da yanıtlamış: “Bayulursuz boş konuşmaAAA!” Sormuşlar: “Ya yargı bağımsızlığı?..” “Dedum ya Uşağum... Bayulursuz boş konuşmaaA!” Başbakan E rdoğan: “Y olarak yarg ının her iste ürütme diğini yerin e ge Hakkını yem tirdik” dedi. eyin, yargı da s istediğinizi yerine getiri izin her yor!.. Hamza SA YKAN HAK “Lefter ve Denktaş aşağı yukarı yaşıttı. Aynı gün ölmeleri de rastlantı değildi!” diyorlar. Ve ekliyorlar: “Bunda, ikisinin de benzer konumda büyümüş olmasının payı var!”. Lefter bir Rum’un oğluydu. Türk çoğunluğun içinde azınlıktı. Denktaş ise bir KKTC’de müftüler, imamlar dua etmekle yetinmeyip Türk’ün oğluydu. Saray’da açılan defterlere duygularını da döküyorlar. Rum çoğunluğun içinde azınlıktı. Kıbrıs Türkü için kahramanlık destanı Ama bu Türk çoğunluk Lefter’in yazdı. büyümesine olanak tanıdı. Ve şükran ve minnet duygularıyla Rum çoğunluk ise Denktaş’ın mücadele verdiği ülkede toprağa büyümesi için değil, yok olması için verildi. uğraştı. Lefter için düzenlenen törenlerde Lefter adını ülkenin futbol tarihine söylenenler, Kıbrıs’ta da Denktaş yazdırdı. için tekrarlanıyor: Ve futbol tarihinin görmediği bir “Böyle bir duyguyu ve atmosferi ihtişam ve coşkuyla sonsuzluğa daha önce kimse bize yaşatmadı… uğurlandı... Bundan sonra da yaşatması mümkün Denktaş da Rumlara rağmen, değil!” D niversite Ü tercihi elbette öğrencilerin Üniversite adı SİTE adı değilse... yüksek olacaktır. Yaşarken kendi adları ile üniversite kuran iktidar sahiplerimizin, siyasal tevazudan yeterince nasiplenmediği zaten bilinmekte. Ama üniversite adları konusunda hiç değilse demokratik bir görüntü sağlanması da şart! Bunun için örneğin, işadamı Murtaza Çelikel’in Zonguldak Karaelmas Ecevit Üniversitesi önerisine kulak kısmetlerini açıyor. Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’ni bitiren.. Kayseri Abdullah Gül Üniversitesi diplomasından diploma alan bir gencin iş bulma şansı, elbette çok verilmesi şarttır. Bu arada Rauf Denktaş Üniversitesi de düşünülmelidir… Ki üniversite tercihi yapacak öğrenciler tarihe ve kahramanlarına sahip çıkan çoğulcu bir ülkede yükseköğrenim gördüklerini hissedebilsinler… evletimiz sigarayı bırakmak isteyenlerin “tedavi giderleri”ni ödemeye başladı.. Gerekçe çok insancıl: “İleride kanser olabilirler!”.. Ama aynı devletimiz nedense, kanser olmuş yurttaşlara aynı insancıllığı göstermiyor. Tedavi evrakını haftalarca, aylarca bekletiyor, yanıtsız bırakıyor.. Çaresiz kalan kanserli yurttaşlar da çareyi doğrudan Çalışma Bakanı’na başvurmakta arıyor. İşte bir örneği: “Sayın Bakanım, Geçirdiğim MEZOTELYOMA (kanser) ameliyatında uygulanan ‘Intraperitoneal hipetemik kemoterapi tedavisi’ Sağlık Bakanlığı’nca da gerekli ve yararlı görüldü.. Ancak Bakanlığın onayladığı belgelerin gereğini SGK her nedense Mayıs 2011’den beri yerine getirmiyor. Bu konuda desteğinizi esirgemeyeceğinizi diler, saygılar sunarım. Kâmil ÖZDEMİR Erenköy İst.” SGK’nin geciktirmesinin nedeni acaba “devletin maddi çıkarını korumak” için mi? Kanserliler onay beklerken ölsün… Devlet de ek tedavi masraflarından kurtulsun… Duruma Soldan Bakış Ülkemizde meydana gelen her toplumsal olayda hep bir tahrikçi aranmaktadır. Halbuki bu olayların altında birtakım objektif sosyal yapı, koşullar, nedenler yatmaktadır. Toplumsal olaylarda işin kolayına kaçıp tahrikçi, kandırıkçı aranınca güvenlik güçleri devreye sokulmakta ve bir sürü acı olay yaşanmakta ve yıllardır hiçbir sonuç alınamamaktadır. Ve giderek yanlış teşhis ve müdahaleler sorunları kördüğüm haline getirmektedir. Sosyolojinin, en temel metodolojik kuralı “sosyal olayların, olguların yine sosyal olgular ve olaylarla açıklanabileceğidir”. Toplumların tıpkı fiziki dünyada olduğu gibi kendilerine özgü gelişme ve değişme yasaları vardır. Fiziki dünyanın nasıl yasaları varsa, orada olaylar nasıl doğa yasalarına göre gelişiyorsa, toplumlardaki olaylarda, toplumların gelişmeleri de sosyal yasalara göre olur. Siyasi iktidarlar, yetenekli donanımlı, becerikli ise yapacağı tasarrufları toplumun gelişme doğrultusunda olmasına dikkat eder. Eğer bu yapılmaz ise toplumun gelişmesinin normal akışını engelleyeceğinden tıkanıklıklara neden olur. Bugün ülkemizde somut olarak görüldüğü gibi zaman gelince patlak verir. Bugün yaşananlar, söylenenlere kulak asmayıp, inatla aynı şeyleri yapan iktidarların eseridir. Yöneticiler halkın önünde öngörüsü olan, birikimi olması gereken, sonuçları değil sebepleri görüp yorumlayabilen insanlar olmalıdır. Yönetici halk gibi bakamaz, sorumluluk ve risk almak zorundadır. Toplumsal olaylarda torpil yoktur, teşhis doğru konmazsa, tedavi yapılamaz ve kendi kanunları işler, hayatı ve yönetenleri süpürür götürür. Marks diyor ki “Tarihte ne olmuşsa, başka türlü olamadığı için olmuştur.” Toplumun da her sisteminde malzemesi insandır, durumu mevcut insan kalitesi belirler. Ülkemiz nüfusunun çoğu doğduğu yerde yaşamamaktadır. O kadar hareketli bir gelişme olmuştur ki, sosyolojik değişim gayrimeşru olan şeyleri meşru kılmıştır. İster istemez hayat her yönüyle özellikle ekonomi de kayıtsız olmuştur. Mülkiyet zorla el değiştirmiş, şehirler işgal edilmiş ve durum meşrulaşmıştır. Olay tamamen sosyolojiktir. Bunun önüne hiçbir güç geçemez, ancak sistem duruma uymuştur. Şehirlerdeki işgal sonucu yapılan yapıların tümü, yetkililere rüşvet vererek yapılmıştır. Bunu herkes biliyor. Siyasiler bunu en iyi şekilde kullanmışlar. Ama bunun yaratacağı bugün çıkmaza giren sonuçları görememişlerdir. Bugün AKP yönetimi şehirlerdeki gayrimeşru yapıyı kitabına uydurup yıkıp yeniden yapmak istiyor. Biliyorlar ki ekonomiyi sürükleyecek tek alan inşaat alanı, bir müddet insanlar iş bulacak, fabrikalar çalışacak suni bir rahatlama olacak. Belki de oylarını arttıracak, halktan yeniden destek alacak, ekonomi kayıt altına alınana kadar bu kısırdöngü devam edecektir. Mevcut talan ekonomisi namuslu kapitalist ekonomiye dönmedikçe çok şey değişmeyecektir. DP, AP, ANAP, AKP ve devam edecektir böylece, yapacak bir şey yoktur. Son bir not: İnanmayacaksınız ama 12 Eylül’ün faydaları da oldu. Önce Aziz Nesin’in dediği gibi taksilere taksimetre takıldı, taksici yolcu kavgası bitti. Bir de birilerini içeri alıp işkence yapınca yeni yazarlar, sinemacılar, sanatçılar çıktı. 12 Eylül’ün en iyi kitabını Hilmi Köksal Alişanoğlu yazdı. “Netekim 12 Eylül’de Geldiler” ve devam etti kitaplarına şimdi de “Komünist İşadamı”nı yazmış. 12 Eylül’ün en iyi filmini de Sırrı Süreyya Önder yaptı; “Beynelmilel”, sinemanın yapı taşlarından biri oldu. İşte 12 Eylül’ün faydaları. Yürekler Ne Zaman Soğuyacak? MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] [email protected] C MY B C MY B Geçen hafta, 19 Ocak Cuma günü, bizim “Simgesel Eylem Grubu” yine Silivri’deydi. Üç yıldır ilk kez onlarla birlikte olamadım; çünkü evde soğuk algınlığı ile savaşıyordum. Ama o gün gerek duruşma salonlarında, gerek dışarda “Nöbet Çadırları”nda yaşananları sağ olsundostlar en ince ayrıntılarına dek, akşam telefonda anlattılar; öyle ki duruşmayı izlemiş gibi oldum; çok üzgündüler, endişeliydiler. Kuşkusuz; sahteliği ispatlanmış “dijital belgeler”e ve “kanaatlar”a dayanarak oluşturulmuş iddianamenin ürünü olan, dolaysiyle bir “hukuk cinayeti” olduğu dile getirilen “Ergenekon” davalarına; yürekten üzülmemek, isyan etmemek olanağı yok. Ne var ki; yargıçların özellikle de “başkan”ların sorgulama sırasındaki “tutum”larının, “ses” tonlarının insanı ne denli çileden çıkaracak boyutlara vardığına “tanık” olmak; üzüntüyü, yürek burukluğunu, isyanı daha çok arttırıyor, kat kat katlıyor. Bu nitelikteki belgelerle, delillerle, “sıfır” hukukla “sanık” diye adlandırıp aylarca, yıllarca “tutuklu” olanların; “insan sabrı”nın sınırını çoktan aşan, “sabır taşı”nı bile paramparça edecek böyle bir durum karşısında; Balbay’ın dediği gibi, “yürekleri hâlâ soğumayanlar”a bir kez daha şunları sorup anımsatalım diyorum. “Delil” sayılan “5 No’lu disk”teki, “30.7.2003” tarihinde düzenlenmiş bir personel listesinde yer alan, o tarihte görevli oldukları belirtilen “TCG Alanya” gemisinin; Almanya’da inşa edilip ancak “5 Şubat 2005”te donanmaya katılmış olmasının ortaya çıkması “yürekleri hâlâ soğutmadı mı?” Deniz Kuvvetleri personelinin henüz daha “inşa edilmemiş bir gemide çalışıyor” gibi bir maskaralığın, “delil” sayılması “yürekleri hâlâ soğutmadı mı?” Yine bu “disk”te yer alan; “3.1.2003” tarihinde sözde Aksaz’da yapılan bir “darbe” toplantısına katıldığı bildirilen “5 subay”ın, o gün o saatlerde İsrail’in Hayfa limanında yapılan ortak bir “tatbikat”ta oldukları ortaya çıkınca; bu “5” insanın; birbirinden kilometrelerce uzakta iki ayrı yerde aynı anda bulunmasıyla fizik bilimini altüst (!) etmeleri karşısında yine “yürekler hâlâ soğumadı mı?” Ayrıca görülüyor ki bu durumda ileri sürülen “darbe toplantısına katılma suçu”nun işlenmesi olanaksız; Ali Sirmen’in dediği gibi “işlenemez suç”. Evet öyledir ama; iddianamelerde bu “işlenemez suç”ların bolca yer aldığı, savunma duruşmalarında bir bir ortaya çıkmaktadır. İzlediğim bir duruşmada; “1. Ordu Semineri”ne katıldığı ileri sürülen bir “subay”ın, o tarihte “Girit” açıklarında gemisinde görevde olduğunu bildiren “belge”yi, “Yasal bir seminere katılmak suç değildir!” vurgulamasını “da” yaparak yargıç he yetine sunmasını insan hiç unutamadığı gibi, bu durum “yürekleri hiç soğutmamış mıdır” diye, düşünmekten de kendini alamıyor. Denizden “kara”ya geçelim; kendilerine teslim edilen “delil”lerin, kısacası “hard disk”, “DVD” gibi dijital verilerin, “cep telefonları”nın v.ö’lerin “yol geçen hanı”na dönüştürüldüğü “Adli Emanet”e gelelim. “Emanet”in, bir “şey”in “teslim” edildiği, “inanılır” bir kimsenin ya da “güvenilir” bir kurumun “koruma”sında olan bir yer olduğu belirtilir; dolaysiyle “Adli Emanet”in “de”, adalet işlerine ait, onlarla ilgili “böyle” bir “emanet” olması gerekmez mi? Kuşkusuz öyle olması gerekir; ne ki, teslim edilen bütün dijital verilerin, cep telefonlarının içinde adeta “cirit” atılmış; eklemeler, çıkarmalar, yeniden düzenlemeler üretmeler gırla... 2. Ergenekon davasında “Adli Emanet”e alınan cep telefonundaki birçok numarayla hiçbir ilişkisi olmadığını onlarca kez dile getiren astsubayın haklı direnişinin yürekleri hiç soğutmadığını duruşmaları izleyenler anımsayacaklardır. Bu numaraların “Adli Emanet”te yüklendiği ispatlanınca; görevlilerin (polis) bırakın yüreklerinin soğumasını, yüzlerinin bir “an” için bile kızarmadığı verilen halk deyimiyle “özrü kabahatından büyük” inanılmaz yanıttan belli oluyordu. Yüklemenin, “sehven” yani “yanlışlıkla” yapıldığı, “meydan okurcasına” bildirilmişti. Belki de diyorum; yüreklerin hâlâ ne denli ateş içinde olduğunu en iyi anlatan örneklerden birinin, “25.2.2010” tarihindeki bir sorgulamada, “savcı”nın bir “tümamirel”e sorduğu: “Siz Yassıada’yı bilir misiniz?” sorusunda yatıyordur. Amiral diyor ki: “1960 ihtilalinde daha dünyada bile olmayan bir ‘savcı’, o tarihte sadece ‘2 yaşında’ olan bir ‘tümamiral’e geçmişin hesabını soruyordu...” Üstelik, bilindiği gibi “27 Mayıs” da yargılanmıyordu... Ayrıca bu komutanın, o gün nöbetçi olan “yargıç”ın verdiği “tutuklama kararı”nı, “hukuken olması gerektiği” gibi, yüzüne karşı okunması yerine, küçücük bir kâğıt parçasıyla arkasından mübaşirle gönderdiğini, duruşma sırasında söylediğinde; salonu dolduran izleyicilerin kendilerini tutamayıp “Olamaz!” diye seslendiklerini umarım o “üye yargıç” da duymuştur... Balbay, başlıkta da yer alan, bir bakıma “uyarıcı” nitelikteki o soruyu sormakta çok haklı. Çünkü; Tümamiral Ali Semih Çetin’in dediği gibi: “Aslında bu davaların gerçek mağduru devletin ta kendisidir!” Silivri’de, Çağlayan’da görülen davaların duruşmalarını “izleyerek”; devletin mağdur edilmesine, bu denli kıyıma uğratılmasına hiç olmazsa bu yoldan “karşı” çıkmalıyız. Umarım duruşmalarda buluşuruz... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] 1/ Gemilerde 1 borda kaplamalarının en 2 üstü. 2/ Tıp di 3 linde idrar sal 4 gısının azal5 masına verilen ad... Kent. 3/ 6 Yağı alındık 7 tan sonra zey 8 tinin kalan posası... Tantal 9 elementinin simge 1 2 3 4 5 6 7 8 9 si. 4/ Telli bir çalgı... 1 A N A V A R Z A İskambilde bir renk. 2 K O L İ V A R A 5/ Baş... Petrolden 3 Y A P A N D İ S damıtılan bir ürün. 4A R Z T A R İ 6/ Başında ok biçi5 T İ M A A Ç minde bir tel demeti bulunan balıkçıl 6 A S P A R A G A S P O L O kuşu... Mısır’ın pla 7 N A R T T A N I T ka imi. 7/ Ortam, at 8 L İ mosfer, hava. 8/ En 9 B E Z Z A Z M E gel... Himalayalar’da yaşadığına inanılan “Kar Adam”a verilen ad. 9/ Garajlarda otobüslerin hareket edeceği bölümlerden her biri... Hayvan yemi olarak yetiştirilen bir bitki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Etli lahana yemeği. 2/ Bir çokluğu oluşturan varlıkların her biri... Bir sanayi kuruluşumuzun kısa yazılışı. 3/ Çam ağacının iğne gibi ince yapraklarına verilen ad... Briçte iki manştan oluşan bölüm. 4/ Bir şeyin erebileceği uzaklık... Rize ilinde bir yayla. 5/ İdare lambası. 6/ Halk dilinde nisan ayına verilen ad. 7/ “Kader kedere oldu / Ağladım gözüm yaş oldu” (Âşık Veysel)... Bağışlama... Mimarlıkta “sahın” anlamında kullanılan sözcük. 8/ Beygir... Topraktan yapılan kulplu su kabı. 9/ Mekke’nin doğusunda, hacıların arife günü toplandıkları tepe... Pamuk, yün gibi şeyleri eğirmekte kullanılan araç.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle