17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 EYLÜL 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 Ayvalık’ta bir mucize: AIMAUluslararası Müzik Akademisi: Deniz, rüzgâr, Beethoven... En sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Duyduk duymadık demeyin: Bir “sponsor” arıyorum/arıyoruz... Kendim için bir şey istiyorsam namerdim! Ayvalık’ta yaşanan, yaşanmakta olan bir “mucizenin” devam etmesi için bir sponsor aranıyor! Açıklayayım: Bundan 14 yıl önce başladı “mucize” dediğim olay. Önceleri bir hayaldi… Filiz Ali’nin düşlerine, Ayvalık’ın içinden ve dışından sayısız insan omuz verdi. Bu ülkenin ustalar ustası sanatçıları, müzisyenleri, örneğin İdil Biret, Ayla Erduran, Suna Kan gibi virtüözler seferber oldu… Ayvalık’la gönül bağı, yürek bağı olan; Filiz Ali’ye inanıp güvenen sayısız insanın katkısı, yardımı, desteği ve ilgisi, müziğin gücüne duyulan inançla bütünleşince ortaya bu mucize çıktı… AIMA – Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi’nden söz ediyorum. Kurucusu ve yöneticisi Filiz Ali “Amacımız, klasik çoksesli müzik eğitimi alan, ancak yurtdışına gidemeyen gençleri uluslararası saçirdiğim iki gün boyunca, sabahları soluğu AIMA’da aldım. İdil Biret’in “Master Class”, ustalık derslerinde. Önce Cem ve Ümit Boyner’in Cunda’daki evine yerleşen (hâlâ yararlanılıyor oradan) AIMA’ya; 2003’te Haluk ve Tınçay Barutçuoğlu kendi evlerini bağışladılar. Ayvalık merkezde, deniz kenarında, 3 katlı eski Rum evi restore edildi. 2005’ten beri burası AIMA’nın ana merkezi. İdari ofisi, öğrenci ve öğretmen yatak odaları, minik çalışma odaları ve çok amaçlı büyükçe bir salon, harikulade bahçe ve teras… Evde her şey birilerinin bağışı… (Muazzez İpar’ın piyanosundan, efsanevi Hoca Kamuran Gündemir’in eşyalarına…) Filiz Ali’nin ilk günden beri sağ kolu, yardımcısı, yeni kurdukları Ayvalık Kültür ve Sanat Vakfı Genel Sekreteri Müzikolog İlke Boran bana evi gezdirirken, bu alçakgönüllü koşullarla, dünyanın en önde gelen virtüözlerinin bir araya gelmesiyle, yüzlerce genç müzisyenin yaşamının nasıl değiştiğini düşünmeden edemiyorum. Ders başlamış bile. İki piyano yan yana. Bir köşeye ilişiyorum… Beril, Zeynep, Işıl, Deniz, hele hele Can, bence bu genç piyanistler zaten harikalar... Ama işte İdil onları dinliyor, dinliyor sonra okşar gibi bir sesle öyle bir cümle söylüyor ki, tını değişiyor, renk değişiyor, duygu değişiveriyor… “Şu notayı havalandır… Şu notalar arası gerilim olmasın… Buna enerji yükle… Korkma… Aşağı çekme, kaldır o notayı… Bu akoru ezme… Yuvarla…” Ya da “Beethoven öyle çalmanı isteseydi, öyle yazardı…”; “İlhan Uzmanbaş bence şurada…” Kâh bir müzik cümlesi on kez tekrarlanıyor ve her seferinde değişiyor o cümle… Kâh kendi geçiyor ikinci piyanoya çalmaya başlıyor. O zaman “notayı havalandırmak, aşağı ya da yukarı çekmek” nedir ve daha binlerce incelik ortaya çıkıveriyor. Müthiş bir çaba, olağanüstü bir kazanım! İğneyle kuyu kazmaktan öte bir şey! Ancak katılanların kazanımı öylesine sonsuz ki, bir gelen tekrar tekrar gelip yararlanmak istiyor. İlk gelenlerin çoğu şimdi öğretmen ya da konser virtüözü. Düzmece Efsaneler Üzerine... Thomas Mann, yazarlar ile alkolün ilişkisini konu alan bir denemesinde şöyle der: “Alkol alışkanlığı bulunan gerçek yazarlar, alkol sayesinde değil, fakat ‘alkole rağmen’ yazar olabilmişlerdir…” Thomas Mann, bu sözü ile hiç kuşkusuz yazarın alkol tutkunluğuna karışmayı amaçlamamıştır; onun amaçladığı –üstelik çok da doğru olarak!– alkol ile yazarlık arasında yanlış bir ilişki kurulmasını engellemek, örneğin alkol kullanmayı yazarlığın, sanatçılığın doğal bir koşulu sayma yanılsamasına dikkati çekmektir. Thomas Mann’ın bu satırları, sanat adına çok aydınlatıcı olabilecek bir genelleştirmeye de açıktır. Böyle bir genelleştirme, adları efsaneleşmiş sanatçılardan yola çıkarak düzmece ‘efsaneleşme ölçütleri’ türetme ve yeni efsaneler yaratma çabaları için de bir uyarı yerine geçebilir. Bu konuyu daha derinlemesine çözümleyebilmek için, bir gerçeğin altını, hem de epey kalınca çizmemiz gerekiyor: Günümüz dünyasının insanları, özellikle de ‘Batılı’ insanlar, uzunca bir süreden bu yana gün geçtikçe yoğunlaşan bir ‘efsane ihtiyacı’ içersindeler. Bu ihtiyaç, genellikle ‘sıradan’ diye nitelendirilen ‘günlük’ hayatların, onları yaşayanlar için ve toplumsal nedenlerle, gittikçe daha çekilmez, daha boğucu hale gelmiş/getirilmiş olmasından kaynaklanıyor. Doğu Bloku’nun yıkılmasından bu yana, kendini bu kez bir başka ‘yanlış seçeneğin’, yani ‘tüketim toplumu’nun kucağında bulan Batılı insan, bugün gelinen aşamada bu modelin yaratıcılarının ve –bilinçli ya da bilinçsiz– savunucularının gözlerden titizlikle saklamaya çalıştıkları bir olgunun ölümcül acılarını yaşamakta. Bu olgu, şöyle özetlenebilir: Hayatın en önemli ve anlamlı amacının sürekli tüketebilme gücüne sahip olmak olduğu yolunda eğitilen insan, vardığı son noktada, ne yaparsa yapsın günün birinde kesinlikle, ama kesinlikle varacağı o noktada, artık tüketebileceği başka bir şey kalmadığından, kendini tüketmeye başlayacaktır. Başka deyişle, yıllar boyunca kendisini her türlü içselbireysel değerlerinden koparmayı, ne pahasına olursa olsun hep sürüye uymasını sağlamayı amaçlayan bir toplumsal mekanizma içersinde yaşatılmış olan birey, sonunda bütün ben’liğini yitirmiş, kendisini ‘Ben’ diye nitelendirmekte haklı kılacak bütün niteliklere yabancılaşmış olacağından, artık yalnızca sürü’nün ona hem de binbir çeşitlilik içerisinde sunduğu ‘kendini uyuşturma araçlarına’ sığınacaktır. Bu araçlardan yalnızca alkol ve geleneksel uyuşturucular anlaşılmamalıdır. Günümüzde artık neredeyse her mahallede yükselmeye yüz tutmuş AVM’ler ile (bilmeyen kaldıysa: Alışveriş Merkezleri!) yanlış kullanılan internet de bu kapsama girmektedir. Bu tür bir ‘normal’ ya da ‘sıradan’ hayatı yaşayanlar, arada sırada da olsa, toplumda özellikle de ‘sanatta’ şu ya da bu biçimde sivrilip ad yapmış olanlar arasından ‘efsaneler’ seçmekte ve türetmekle bir tür doyumu yaşarlar. Çünkü önlerinde ‘ideal’ olarak sadece o efsanelerin ‘erişilmezlikleri’ kalmıştır. Bu erişilmezlikten haz duymak, tüketim toplumu insanının ruhsal çöküntüsünün mazoşist yanını oluşturur. Batı’nın son ‘efsanelerinden’ Amy Winehouse’u ölmeden önceki son konser kayıtlarından birinde, alkol ve uyuşturucu yüzünden tamamlayamadığı konserinin sahnesinden sürünerek, dört ayak üzerinde çıkarken izledik. Her ‘trajik insan’dan bir efsanenin doğamayacağını çoktan unutmuş bir dünyada yaşamaktayız. Bu yüzdendir ki, Homeros’un Akhilleus’u, genç öleceğini bildikleri için etrafında ağlaşan tanrıçalara, bilinçli olarak seçtiği genç ölme konusunda: “Neden ağlıyorsunuz? Ölümsüzlüğün tek bedeli genç ölmek değil midir?” diye sorduğunda, antik çağın efsane kahramanlarının bugünkülere oranla çok daha soylu olduklarını kanıtlıyor! dil Biret, genç piyanistlerle birlikte derste. natçılarla buluşturup uzmanlık kursu almalarına, ufuklarını genişletmelerine olanak sağlamaktı” diyor. Ancak bu amacın çok ötesinde bir iş gerçekleştirdi AIMA… Sadece yüzlerce genç müzisyene ufuk açmakla kalmadı, başarılı bir dönüşüm projesi olarak da yurtiçinde ve dışında kendini kanıtladı… Adeta bir marka oluşturdu. Bana soracak olursanız Ayvalık’ın zeytin yağı kadar da ünlendi! (Bu çalışmalarından dolayı Prof. Filiz Ali’ye bu yıl V. Koç Vakfı Ödülü verildi.) dil Biret’le mükemmellik peşinde Ayvalık’ta, Cunda’da büyülü bir konumda bulunan, çarpıcı mimarisi ve sunduğu olanaklarla gizli bir hazine olan YundAntik’te ge SABANCI MÜZES , FRANSIZ SANATÇI SOPHIE CALLE’ ‘SON KEZ, LK KEZ’ SERG S YLE AĞIRLIYOR stanbul’u görmek ya da görmemek Dünyanın önde gelen çağdaş sanatçılarından Sophie Calle’in sergisinde “görme” duyusu başrolde. Calle, görme engelli kişilerin “gördükleri” son anın yanı sıra, “ stanbul’da yaşayıp denizi görmemiş insanlar” konusunu özgün bir bakış açısıyla inceliyor. Kültür Servisi Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), İstanbul Bienali ile eşzamanlı açılacak “Son Kez, İlk Kez” adlı sergisinde, günümüzün en önemli çağdaş sanatçılarından Sophie Calle’i ağırlıyor. Fransız sanatçı, SSM ile gerçekleştirdiği özel proje için merceğini bu kez ülkemize, milyonlarca İstanbullu arasından seçtiği bir grup insana çeviriyor. Sanatçı, görme engelli kişilerin “gördükleri” son anın yanı sıra, daha önce siyaset, akademi ve sanat dünyasından pek çok kişinin dikkatini çeken, “İstanbul’da yaşayıp denizi görmemiş insanlar” konusunu, özgün bir bakış açısıyla inceliyor. Üç bölümden oluşan ve 17 Eylül31 Aralık tarihleri arasında sergilenecek “Son Kez, İlk Kez”le Sophie Calle, sanatseverleri, üstünde hiç düşünülmeyen, varlığı hiç sorgulanmayan “görme” yetisinin farklı boyutlarını düşünmeye davet ediyor. Sophie Calle, serginin “Son Kez” adlı ilk bölümünde, görme kaybıyla doğan ya da görme yetisini sonradan yitirmiş 13 kişiye anımsadıkları son görüntüyü soruyor, anlattıklarını kaleme alıyor, anlatan kişiyi ve anlatılan olayları fotoğraflıyor. Altı Nokta Körler Vakfı ve Altı Nokta Körler Derneği İstanbul Şubesi’nin desteğiyle gerçekleşen ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde “Son Görüntü” adı altında 5 kişilik bölümü sergilendikten sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne bağışlanan projenin, bu “körler kenti” adını takan kolonistlerin öyküsü, Sophie Calle’in projeye başlarken çıkış noktasını oluşturuyor. Sophie Calle, “Son Kez” ile İstanbul’a, görme yetisini yitirmiş insanların gözünden bakıyor. Sophie Calle, serginin “İlk Kez” adlı ikinci bölümünde, İstanbul’da yaşayan ancak denizi hiç görmemiş insanların denizle ilk karşılaşmalarını görüntülüyor. César ödüllü görüntü yönetmeni Caroline Champetier tarafından çekilen bu çarpıcı buluşma 10 videoyla denizle ilk kez buluşan insanların yakın plan görüntülerini aktarıyor. Aynı bölümdeki ayrı bir odada ise bir grup çocuğun denizi ilk gördükleri anda çekilen videosu gösteriliyor. Yeni bir gelecek arayışıyla, köklerini geride bırakarak göç ettikleri İstanbul’a eğreti bir biçimde ilişen, kenti tanımadan, onu çevreleyen denizi görmeden yaşayan bir kesimin projedeki bireyleri, İç ve Doğu Anadolu’dan büyük göç alan Esenler Belediyesi’nin yardımlarıyla seçildi. “ lk Kez” Sophie Calle, serginin “Son Kez” adlı ilk bölümünde, görme engelli kişilere anımsadıkları son görüntüyü soruyor, anlattıklarını kaleme alıyor ve onları görüntülüyor. Bir ‘sponsor’ aranıyor… Şimdi gelelim baştaki çığlığıma: Buraya bir ana “sponsor” gerek! Şimdiye dek Nejat Eczacıbaşı Vakfı AIMA’nın ana sponsoruydu. Ancak bu yılın sonunda bu katkıyı sonlandırıyor N. Eczacıbaşı Vakfı. (Nedenini henüz öğrenemedim.) Şimdi bu merkezin yaşaması gerektiğine inanan herkes sponsor arayışı içinde. Ayvalık Sanat Kültür Vakfı’nın kurulmasıyla, AIMA hedefi daha da genişletmiş. Bir marka yaratma doğrultusunda, başta müzik olmak üzere; plastik sanatlar, mimari, edebiyat gibi geniş bir yelpazede etkinlikler, konserler, atölyeler, festivaller düzenlemeyi hedefliyor. Benim orada olduğum gün bir başka etkinlik de sürüyordu: Ayvalık okullarından yetenekli çocukları seçip, onlara da müzik eğitimi vermeye başlamışlardı. Keman öğretmenini İzmir’den getirtmişlerdi. AIMA’nın “Ustalık Sınıf”larına bugüne dek ABD, Almanya, Çin, Fransa, İtalya, Kanada, Rusya, Ukrayna ve Yeni Zelanda’dan genç müzisyenlerin de katıldığını söylemedim değil mi!!! Ortalama yılda 70 bin Avro gibi bir miktar gerekiyor, deniz, rüzgâr ve nitelikli müzikle donatılmış bu mucizenin devam etmesi için… Benim birkaç önerim var ama başka yazıya… Sizin önerilerinize de açığız! kez tamamı, üniversitenin de katkılarıyla izleyiciyle buluşuyor ve 13 kişinin öyküsüne yer veriliyor. Körlük ve stanbul ‘Son Kez’ Projeyi yaratırken İstanbul’un kuruluş mitinden esinlenen Sophie Calle, “körlük” ve “İstanbul”u bu bağlamda bir araya getiriyor. Efsaneye göre, kent, İÖ 7. yüzyılda bir Yunan kolonisi olarak kuruluyor. Kente, önderleri Byzas’ın eşliğinde gelen kolonistlerin, Çanakkale Boğazı’nı aşıp Marmara Denizi’ne ulaştıklarında ilk gördükleri yer, bugünün “Kadıköy”ü olan antik kent Khalkedon oluyor. Karşı kıyının çok daha verimli toprakları yerine buraya yerleşmeyi seçen kentlilerden ötürü, Khalkedon’a ki cümle Serginin üçüncü bölümünde, Sophie Calle’in 1986’ya uzanan bir projesinden alınan ve sergiyi anlamlandıran iki cümle ziyaretçileri uğurluyor. Sanatçının, “Hayatta gördüğüm en güzel şey denizdi, gözün alabileceğinin çok ötesine uzanan, uçsuz bucaksız bir deniz” ve “1986’da doğuştan görme engelli kişilerle tanıştım. Onlardan, güzelliği betimlemelerini istedim. İlk aldığım yanıt oldukça sarsıcıydı. Karşımda denizi anlatan kör bir adam vardı” cümlelerine, çerçevelenmiş bir deniz fotoğrafı eşlik ediyor. Sophie Calle PORTAKAL’IN YARIŞMACILARI AÇIKLANDI 13 filmin 9’u ilk film Kültür Servisi 814 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilecek “48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali”nin “Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması”nda yer alacak filmler açıklandı. 13 filmin yarışacağı festivalde 9 film yönetmenlerin ilk filmi olma özelliği taşıyor. Festivalin yarışma filmleri şöyle: Serdar Akar“Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm”, Raşit Çelikezer “Can”, Ramin Matin “Canavarlar Sofrası” (ilk film), Hüseyin Eleman“Fedakâr” (ilk film), Çiğdem Vitrinel“Geriye Kalan” (ilk film), Hasan Tolga Pulat “Güzel Günler Göreceğiz” (ilk film), Egemen Sancak “Hangi Film” (ilk film), Erdal Rahmi Hanay “Hicaz” (ilk film), Kenan Korkmaz “Lüks Otel” (ilk film), Ümit Ünal “Nar”, Savaş Baykal “Öngörüye Ağıt”, Shiar Abdi “Yürüyüş” (ilk film), M.Caner Alper – Mehmet Binay“Zenne” (ilk film). ‘Mekân ve Kültür Sempozyumu’ Kültür Servisi Kültür Araştırmaları Derneği (KAD) ve Kadir Has Üniversitesi işbirliğiyle bu yıl 6’ncısı düzenlenen Uluslararası Kültür Araştırmaları Sempoyumu, “Mekân ve Kültür 2011” başlığıyla dün başladı. Kadir Has Üniversitesi Cibali Yerleşkesi’nde düzenlenen etkinlik, kültür araştırmaları alanında disiplinlerarası ve çokdisiplinli bir yaklaşımla, kültür ve mekân kavramlarını çeşitli biçimlerde bir araya getiren konularda yerleşik yargıları sorgulamak, eleştirel ve çözümleyici çalışmalarla yeni kuram ve yöntem arayışları ortaya koyabilmeyi amaçlıyor. Etkinlik, bugün son buluyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle