19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 6 EYLÜL 2011 SALI 4 HABERLER Eski 142. madde 20 yıl önce tarih oldu, ancak kitap toplatma kararı halen yürürlükte bulunuyor ‘La Historia Me Absolvera’ “Tarih beni aklayacaktır” anlamına gelen bu sözün 20. yüzyıldaki en ünlü kullanılışı, Küba mahkemesinde devrimci Fidel Castro tarafından olmuştu. Bilmiyorum. Castro gibi hukuk eğitimi görmüş olan Rauf Denktaş da, 2005 seçimlerini kaybedip, 24 Nisan’da görevini Mehmet Ali Talat’a devrederken, aynı tümceyi, telaffuz etmese bile, aklından geçirmiş midir? Denktaş daha o gün, Kıbrıs davasının efsanevi lideri olarak tarih sahnesinden çekilirken, geride o alanda mücadeleyle geçmiş 58 yıl bırakıyordu. Genç Rauf Denktaş, daha 1947 yılında Fazıl Küçük’ün yanında Kıbrıs davasında Türklerin görüşünü savunan önderlerden biri olarak sahneye çıkıyor ve tüm yaşamını bu mücadeleye hasrediyordu. Bu tür mücadele yaşamlarının inişleri gibi çıkışları da vardır. Denktaş’ın yaşamının zirvesi kuşkusuz 20 Temmuz 1974 günüydü. Gerçi o günün parlayan yıldızı Denktaş’tan çok, “Barış Harekâtı”nın siyasi kararını veren o zamanın Türkiye Başbakanı Ecevit idi. Ama başta Bülent Bey’in kendisi de olmak üzere, herkes Kıbrıs’ta ENOSİS’e teslim olunmamış olmasında Denktaş’ın çok büyük payının yadsınamayacağını kabul etmekteydi. Denktaş azim ve iradesiyle, lider adaylarına örnek olacak tarihi bir kişilikti. Ne var ki, Rauf Denktaş’ın azmi ve iradesi onu tek başına zafere taşımaya yeten etkenler değildi. Onun davasını zafere ulaştırabilmesi için mutlaka suyun ötesindeki anavatanın ve politikacılarının desteğine ihtiyacı vardı. Onu da kimi zaman elde etti, kimi zaman edemedi. İç politikadaki çizgisinin sağcı olmasına karşın, o en büyük desteği sosyal demokrat Bülent Ecevit’ten gördü. Ama “Barış Harekâtı” ile ENOSİS’e teslim olmamayı başarabilmiş olan Bülent Ecevit gibi, bu olguda büyük katkısı olan Rauf Denktaş da savaşarak “teslim olmamayı” becerdikleri halde, barışı sağlamakta aynı başarıyı gösterememişlerdi. Bunda esas suçun uzlaşmaz Rum tarafında olduğu da artık herkesçe anlaşılmakta. Kıbrıs sorununun, iki eşit topluluğun iki eşit kurucu iradesiyle oluşturacakları, Türklerin azınlık haklarıyla sınırlı kalmayıp, eşit taraf olacakları bir formülle çözüleceğini söyleyen Denktaş’ın, çeşitli etiketler altında sunulan Türklerin Rum sultası altında azınlık statüsü içinde eritilmesi çözümüne inatla ayak diremesini, Rum tarafı uluslararası camiada uzlaşmazlık damgasıyla damgalatmayı iyi becerecekti. Ama yine de Denktaş’ı ve hakkaniyete uygun çözümü en fazla baltalayanlar, Rumlardan fazla zaman zaman Ankara olmuştur ne yazık ki... Kıbrıs sorununun bugün bulunduğu noktada düğümlenmesinde gerçekten, Ankara’nın zaman zaman aymazlığa varan tutumunun büyük rolü olmuştur. Haklarına sahip olmadan vecibeleri yüklenilen bir “Gümrük Birliği”ne girme uğruna, AB’nin ilkelerine de aykırı olan Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Birliğe alınmasına, geçerliliği olmadığı kısa zamanda anlaşılacak, sözlü güvencelere kanarak yeşil ışık yakmaktaki isabeti kavramak, dün olduğu gibi bugün için de güçtür. Hele hele, bütün bunların üstüne, barışı getirecek, Türkiye’yi Avrupa’ya taşıyacak lider unvanı kazanacağı ham hayaline kapılanların, çıkıp da politikayı değiştireceğini söylerken, kendi ayaklarına kurşun sıkar gibi, “Çözümsüzlük çözüm değildir” demeleri, aklın alacağı bir davranış değildi. “Çözümsüzlük çözüm değildir” derken Denktaş’ı kastedenler ve onu ekarte edip, yerine Mehmet Ali Talat’ı getirenlerin politikalarının yanlışlığını yüzlerine vurmak işi de Denktaş’a değil de, kendileri için birçok avantajı içermesine karşın Annan Planı’nı reddeden, o günden bu yana da müzakere masasında en ufak bir esneklik göstermeyen Rum tarafına düştü. Ama o ya da bu şekilde, Rauf Denktaş daha hayattayken, tarihin kendisini akladığını herkesle birlikte gördü. Bütün yaşamını davasına adamış bir lider için bu da az bir mazhariyet olmasa gerek. Madde yok, yasak var AL CAN ULUDAĞ ANKARA Türkiye’de birçok kitabın yasaklanmasına neden olan eski Türk Ceza Yasası’nın “komünizm propagandası” yapmayı suç sayan 142. maddesi 20 yıl önce yürürlükten kaldırıldı; ancak mahkemelerin 1970’li yıllarda söz konusu maddeyi dayanak göstererek aldığı kitap toplatma kararları halen yürürlükte bulunuyor. Sağsol çatışmasının yoğun olarak yaşandığı 1970’lı yıllarda, Türkiye’de sol içerikli birçok kitaba yasaklama getirildi. Yasaklama ve toplatma kararına dayanak olarak ise mahkemeler 765 sayılı TCY’nin “komünizm propagandası” yapmayı suç sayan 142. maddesini gösteriyordu. Ancak Karl Marx ve Friedrich Engels’in birlikte yazdıkları Komünist Parti Manifestosu, Stalin’in Sovyetler Birliği Komünist Partisi Bolşevik Tarihi ve Mao Zedung’un Seçme Eserler’ine suç delili olarak el konuluyor. söz konusu madde 12 Nisan 1991’de yürürlükten kaldırıldı. Yasaklamaya dayanak maddenin yıllar önce kaldırılmasına karşın birçok kitap halen cezaevlerine giremiyor. Bunun son örneğinin yaşandığı Sincan Cezaevi’nde kalan bazı tutuklu ve hükümlüler, avukatları aracılığıyla Ilya Ehrenburg’un “Dipten Gelen Dalga”, Karl Marx ve Friedrich Engels’in birlikte yazdıkları “Komünist Parti Manifestosu”, Stalin’in “Sovyetler Birliği Komünist Partisi Bolşevik Tarihi”, Dimitrov’un “Savaşa ve Faşizme Karşı Birleşik Cephe” ve Çin lideri Mao Zedung’un “Seçme Eserler” gibi bazı kitapları istedi. Ancak cezaevi yönetimi kitapların yasak olduğu ve haklarında toplatma kararı bulunduğu öne sürerek kitapları içeri sokmadı. Bunun üzerine Avukat Evrim Deniz Karatana, Bilgi Edinme Yasası kapsamında kitaplar için gerçekten bir toplatma kararı bulunup bulunmadığını Emniyet Genel Müdürlüğü’ne sordu. Emniyet, söz konusu kitapların “Komünizm pro pagandası yapmak suçunu” düzenleyen eski TCK’nin 142. maddesine göre yasaklandığı ve haklarında toplatma kararı olduğunu bildirdi. Emniyet’e göre, yürürlükten kaldırılan 142 kapsamında yasaklı olan kitaplar şöyle: Mao Zedung, Seçme Eserler 2. Cildi. Mao Zedung, Seçme Eserler 4. Cildi. Seçme Eserle. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Bolşevik Tarihi. Savaşa ve Faşizme Karşı Birleşik Cephe. Manifesto 1. Manifesto. Komünist Parti Manifestosu (Karl Marx ve Engels). Dipten Gelen Dalga. ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR ‘Yargı bağımsız değil’ İstanbul Haber Servisi Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi’nin “Yargının Sorunları ve Çözüm Önerileri” başlıklı raporunda, anayasanın 140/6. maddesinin, yargının idari görevlerini Adalet Bakanlığı’na bağladığına dikkat çekilerek “Yargının bağımsızlığının ilk önce yürütme organına karşı korunması gerektiği düşünüldüğünde bu hükmün bulunduğu bir hukuk sisteminde yargının bağımsızlığından söz edilemeyeceği açıktır” denildi. Çağdaş Hukukçular Derneği’nin raporunda, referandum sonrasında oluşturulan HSYK’nin yargı üzerindeki vesayeti “hükümetin anlayışı” lehine değiştirdiği belirtilerek yargı bağımsızlığı için yapılması gerekenler 35 madde halinde sıralandı. Bakanlığın, yargıç adaylarının seçimiyle ilgili tüm kararlar üzerinde mutlak yetkiye sahip olduğu ifade edilerek “Yargıç adaylarının seçimi, Adalet Bakanı ve müsteşarından arındırılmış HSYK’ye verilmeli” denildi. Bahyern Kralı Dolmabahçe’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Bahreyn Kralı Hamad bin sa el Halifa ile görüştü. Erdoğan’ın El Halifa ile görüşmesi, Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’nde 1 saat 40 dakika sürdü. Basına kapalı gerçekleşen görüşmede, Ortadaoğu’da yaşanan gelişmeler, Suriye ve Libya’daki son durum ve iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin gündeme geldiği öğrenildi. YARSAV Başkanı, Deniz Feneri’ne yönelik müdahaleyi anlayamadıklarını belirtti ‘Örgütlenme özgürlüğü yok’ Adalet Akademisi’nin de bakanlığın yargı üzerindeki güçlü pozisyonunu pekiştirdiği kaydedilerek son 11. Adli Yargı Son Dönem Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Sonu Sınav sonuçlarına göre, 2 yıl boyunca staj yapan hâkim ve savcı adaylarının yarısının ‘başarısızlık’ nedeniyle göreve başlatılmadıkları vurgulandı. YARSAV, Demokrat Yargı, YargıSen’e yönelik baskıların Türkiye’de hâkimlerin örgütlenme özgürlüğünün bulunmadığını gösterdiği ifade edilerek referandum sonrası HSYK’de, Adalet Bakanı ile müsteşarının üyeliğinin devam ettiği gibi bakanlık bürokratlarının da seçimle üye yapıldığı anımsatıldı. Uluslararası çözüm İstanbul Haber Servisi Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Murat Arslan, Deniz Feneri’ne yönelik müdahaleyi anlayamadıklarını belirterek “Bizim, siyasi iktidarın HSYK üzerinden ya da başsavcılık üzerinden yargıya müdahale ettiğine ilişkin ciddi kaygılarımız var” dedi. Toplantıda, yargıç ve savcıların bağımsızlığının nasıl sağlanabileceği araştırılacak. Uluslararası Yargıçlar Birliği (AIJ) 54. Genel Kurul Toplantısı, İstanbul Conrad Hoteli’nde başladı. Toplantıda konuşan YARSAV Başkanı Murat Arslan, Uluslararası Yargıçlar Birliğinin (AIJ) 74 ülkeden üyesi olduğunu ve Türkiye’yi YARSAV’ın temsil ettiğini belirterek birliğin, Birleşmiş Milletler’in resmi danışma organı olduğunu ve BM’in özel raportörünün de toplantıya katıldığını kaydetti. Arslan, “Bu organizasyonda, Türkiye’de yaşanan yargı sorunlarını, evrensel platformda çözmeyi amaçlıyoruz” dedi. Toplantıda, yargısında sorun yaşanıldığı düşünülen ülkelerden Türkiye, İtalya ve Slovakya’nın raporlarının görüşüleceğini ifade etti. ‘Ciddi kaygılarımız var’ YARSAV Başkanı Murat Arslan, YARSAV’ın raporundaki Deniz Feneri soruşturmasıyla ilgili ifadelerin sorulması üzerine şunları söyledi: “Bu toplantının özelliklerinden biri, yargısında sorunlar olan ülkeler birtakım raporlar hazırlayarak tartışmaya sunuyor. Ülkemizde yargıyla ilgi li son dönemde birtakım sorunlar var. Biz de yargıçlarla ilgili sorunlar, son dönem atamaları ve yürüyen davalara yapılan müdahalelerle ilgili raporlar hazırladık. Bu rapor da Deniz Feneri Davası ile ilgili ayrıntılı bir bölüm hazırladık. İsmi Deniz Feneri olunca, yürüyen bir soruşmada güzel de gittiğine dair bir kanı varken bu müdahaleyi şu anda anlayamıyoruz. Bizi tatmin edici bir açıklama olmadı. Bizim, siyasi iktidarın HSYK üzerinden ya da başsavcılık üzerinden yargıya müdahale ettiğine ilişkin ciddi kaygılarımız var. Bunu da bu toplantıya taşıyıp yargıç ve savcıların bağımsızlığını sağlamak üzere uluslararası planda nasıl bir çözüm bulabiliriz? Bunu araştıracağız.” ‘ÖYM’ler kapatılsın’ Özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kapatılması gerektiği ifade edilen raporda, “Özellikle F tipi hapishanelerde avukatlarla müvekkillerinin görüşmeleri sırasında belge alışverişi ve tutukluların yazılı belgelere erişimi hakkı sıklıkla ihlale uğratılmaktadır. Tutukluluk süresinin 10 yıla kadar uygulanabilmesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır. Davaların uzun sürmesi adil yargılanma önünde en önemli engel olmaya devam etmektedir” denildi. Adli yıl açılış resepsiyonu, şehit haberleri ve Somali’deki durum nedeniyle yapılmayacak Resepsiyon iptal edildi LHAN TAŞCI ‘TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYELERİ’ ‘Başbakan gemiye binsin’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, TBMM’de düzenlendiği basın toplantısında, hükümetin, İsrail tarafından Mavi Marmara gemisine düzenlenen saldırıya ilişkin aldığı yaptırım kararlarında geç kaldığını söyledi. Vural “Başbakan’ın Gazze’ye gitme kararı var. Madem Türkiye, denizden uygulanan bu ambargoyu reddediyor o zaman Başbakan denizden gitsin. Binsin gemiye gitsin” dedi. Mitinge 54 tutuklama istemi İstanbul Haber Servisi Kadıköy’de, İstanbul Demokratik Kent Konseyi’nce 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla düzenlenen mitingde çıkan olaylara ilişkin gözaltına alınan ve Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’nde savcılık tarafından sorgulanan 55 kişiden 54’ü tutuklanmaları istemiyle nöbetçi mahkemeye sevk edildi. 1 kişi de savcılık tarafından serbest bırakıldı. ANKARA Bugün başlayacak olan adli yılda görülecek davalarda sivil bürokrasiden askeriyeye, gazetecilerden siyasilere, emniyet müdürlerinden polislere kadar pek çok insan Türkiye’de “adaleti” arayacak. Adli yıl açılışlarının geleneği olan resepsiyon ise şehit haberleri ve “Somali’deki insanlara karşı hissedilen üzüntü” nedeniyle iptal edilerek bir ilk gerçekleşti. Adli yıl açılış törenleri bu yıla kadar hep Yargıtay Salonu’nda yapılırdı. Ancak üye sayısının 250’den 387’ye çıkarılmasının ardından yoğunluk nedeniyle bu yılki tören Ankara Ticaret Odası’nda gerçekleştirilecek. Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak ile Türkiye Barolar Birliği Başkanı Vedat Ahsen Coşar, adli yıl açılış töreninde birer konuşma yapacak. Anayasa değişikliğinin ardından oluşan HSYK’nin atadığı 160 üyenin blok oylarıyla seçilmesi tartışma yaratmıştı. Kaynak’ın bugünkü açış konuşmasında vereceği mesajlar bu yönüyle de önem kazandı. Kaynak, adli yıl bitmeden yaş haddinden emekliye ayrılacak. Bu adli yılda kamuoyunun yakından izlediği çok sayıda dava görülmeye devam edilecek. Eminağaoğlu: Törenlere katılmayın ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıçlar ve Savcılar Sendikası (YargıSen) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, kanun hükmünde kararname ile hükümetin yargıyı şekillendirme girişimi nedeniyle yüksek yargıçlara bugün yapılacak adli yıl açılış törenlerine katılmama çağrısında bulundu. Eminağaoğlu yaptığı açıklamada, Adalet Bakanlığı’nın teşkilat yapısıyla ilgili kanun hükmünde kararnamenin 26 Ağustos’ta yürürlüğe girdiğini anımsatarak yargı erki ve yargı yetkisinin kullanımının, erkler ayrılığı nedeniyle KHK ile düzenleme yapılabilecek alan dışında kaldığını söyledi. Eminağaoğlu, “Yargının ve yüksek mahkemelerin KHK ile biçimlendirilmesi nedeniyle, tüm yüksek yargı mensuplarının ‘yargıç etiği ve kültürünün’ gerektirdiği biçimde hareket ederek, gerek bu biçimlendirmeye sessiz kalan yüksek yargı yönetimleri, gerekse bu biçimlendirmeyi yapan siyasi iradenin katılacağı törende yer almamalıdır” diye konuştu. Utanç müzesi açılıyor ANKARA (ANKA) Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi yeni sezona, Devrimci 78’liler Federasyonu tarafından hazırlanan “12 Eylül Utanç Müzesi” sergisi ile giriyor. Önceki yıl belgeler ve fotoğrafların yanı sıra avukat Halit Çelenk’in yıllardır sakladığı Deniz Gezmiş’in parkasının sergilendiği “Utanç Müzesi”nde bu yıl Mahir Çayan’ın hırkası ve İbrahim Kaypakkaya’nın kullandığı teksir makinesinin yanı sıra işkence sonucu yaşamını yitiren yayıncı İlhan Erdost’un kırık gözlüğü ve özel eşyaları da yer alacak. ÇSM’de tüm galerilerin ayrıldığı Utanç Müzesi’nde Hrant Dink, avukat Halit Çelenk için özel köşeler ayrıldı. Türkiye ilk sırada Haber Merkezi Amerikan haber ajansı AP, devletlerin sağladığı bilgi edinme hakkını kullanarak dünya nüfusunun yüzde 70’ine denk gelen 66 ülkede yaptığı araştırmada, ABD’deki 11 Eylül saldırılarından bu yana terör karşıtı yasaların sertleştirildiğini ortaya koydu. AP’nin gözler önüne serdiği korkunç tabloya göre 11 Eylül’den bu yana tüm ülkelerde 119 bin 44 kişi tutuklandı, 35 bin 117 kişi de terörist olarak hüküm giydi. Türkiye ise 12 bin 897 hükümlü sayısı ile ilk sırada. Milliyet’in haberine göre, dünyada 11 Eylül’ün ardından yasalar sertleştirildi, tutuklamalar arttı. Türkiye’nin “Kürt azınlığı ile uzun süredir ters düştüğünü” yazan AP, Naciye Tokova örneğini veriyor. Tokova’nın bir protestoda “Özgür liderlik ve özgür kimlik ya da sonuna kadar direniş ve intikam” yazılı pankart açtığı için 7 yıl hapis yattığı belirtiliyor. Ancak okuma yazma bilmeyen Tokova’nın o pankartta ne yazdığını bile bilmediği kaydediliyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle