17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 23 EYLÜL 2011 CUMA 2 Hem de, tutarlılık uğruna büyük risk üstlenir görünerek. Güney Kıbrıs’ın Rumları, kendilerinin sandıkları sularda petrol ya da doğalgaz aramaya mı kalktılar, aynısının tıpkısını biz de kendi sularımızda yapabilmek için KKTC ile Kuzey Akdeniz’in kıta sahanlığını paylaştıran bir antlaşma imzalarız. Güzel, geç de olsa iyi bir karşı koyma. rkası başka türlü gelmese... Ne yapıldı, hem de bir meydan okuyuş fiyakasıyla, “Gerekirse Ada’nın güneyinde de aynı şeyi yaparız; çünkü orada da hakkımız var” diyerek. Ne demektir bu? “Biz Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında birleşik devlet olmak istiyoruz” demek değil midir? Bunu çok akıllıca bir barışçılık manevrası sayarak övgüler yağdıracak olanlar çıkacaktır elbet. Rum tarafı da “Gelin, aynı devlet çatısı altında kardeşçe yaşayalım” demiyor muydu zaten? Tam bir tutarlılık gösterisi değil mi? Tek kusuru, kendi bağımsız devletini çoktan ilan etmiş bir toplumun ancak eşit statülü iki devletli çözüme razı olma teziyle tutarsız olarak Güney’le kucaklaşmaya göz kırpıyor olması. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Tutarsızlığın Dik Âlâsı KİŞİLER için olduğu kadar devletler için de zararlıdır tutarsızlık. Hatta daha da zararlı. Çünkü, tarihin belleği bireylerinkinden sağlamdır ve sık sık ortaya çıkarak devleti utandırır. Devletçe edilen ayıpların vatandaşları utandırmayacağını düşünmek yanlıştır. İyi vatandaş devletiyle övündüğü gibi, devletiyle birlikte üzülür, sevinir ya da utanır. Örneğin, Ankara diplomasisinin Kaddafi Libyası’na davranışları ile hemen sonrasında isyancılarla sarmaş dolaş oluşundaki çelişkinin yalnız devlet ayıbı olarak kalacağını düşünüyorsanız, yanlış. O ayıp sizi de utandıracak, günün birinde hangi rejimce yönetiliyor olursa olsun Libya’ya işiniz düştüğünde ne olduğunu tam tarif edemeyeceğiniz bir rahatsızlık verecektir size. Duygularınızı devletle paylaşmaktaysanız, tabii. u günlerde bir başka tutarsızlık daha sergileniyor. MEB’de Atatürk İlke ve Devrimlerine Tırpan Cumhuriyet eğitiminin “ulusal, kamusal, laik, demokratik, bilimsel, üretici” eğitim ilkeleri bir bir gidiyor, anayasanın koruması altındaki eğitim birliği temelli yok oluyor. Mustafa GAZALCI 22. Dönem CHP Denizli Milletvekili. A Ş 0112012 yeni öğretim yılına eğitimin birikmiş sorunlarını konuşup onlara çözüm arama yerine, bir oldubittiyle çıkarılan kanun hükmündeki kararnamenin (KHK) getirip götürdüklerini tartışıyoruz. Hükümet, 14 Eylül 2011 tarihinde KHK ile bakanlığın Teşkilat Yasası’nda yaptığı değişiklikle MEB görevleri arasında olan “Atatürk inkılap ve ilkelerine ve anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı” yurttaşlar yetiştirme ifadelerini kaldırdı. Göreve yeni gelen Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer’e göre, KHK’nin amacı bakanlıkta “katı, mekanik bürokrasi” yerine, “akademik boyutu olan profesyonel bir bürokrasi” getirmekmiş! “Öğretmenle birlikte eğitim yöneticilerinin bulunduğu kurumu bakanlığın vizyonu doğrultusunda geleceğe taşıyacak birer vizyoner lider olmalarını sağlayacak her türlü tedbiri alacağız.” (19.9.2011 2 Hürriyet) Demek ki sayın bakanın başında bulunduğu, adının önünde ulusallık olan bakanlığın vizyonunda “Atatürk ilke ve devrimleri, Cumhuriyete bağlılık” olmayacak. Zaten sayın bakan yıllar önce yaptığı konuşmada, “Yeni Türkiyeılımlı İslam cumhuriyetine dönüşmüş durumdadır” dememiş miydi? Bugün de bu konuşmanın arkasında olduğunu söylüyor. Anayasanın 42. maddesi eğitimin “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş, bilim esaslarına göre” yapılacağını belirtir. Yine 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun (METK) 2. maddesi “Türk Milli Eğitimi’nin genel amacı, Türk milletinin bütün fertlerini, ‘Atatürk inkılap ve ilkelerine ve anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı’ yurttaşlar olarak yetiştirmeyi” öngörmüştür. Anayasada var olan bir hüküm nasıl olur da Teşkilat Yasası’na gir mez. Bu durum anayasaya aykırı değil midir? MEB Müsteşarı Sayın Emin Zararsız’ın “Bu hükümler anayasada ve METK’de var. Teşkilat Yasası’nda da olmasına gerek duyulmadı” açıklamaları inandırıcı değildir. Bu açıklama bize daha önceki Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in 2003 yılında İlköğretim Yönetmeliği’ni değiştirirken neden “parasızlık” nitelemesini çıkardınız diye bir sorduğumuz, soru önergesine “… Anayasada ve söz konusu kanunlarda, ilköğretimin zorunlu ve parasız olduğu vurgulandığından yönetmelikte ‘parasız’ nitelemesi yer almadı” yanıtını anımsattı. Dün “parasızlık”, bugün “Atatürk ilke ve devrimleri, Cumhuriyete bağlılık” nitelikleri kaldırılır. AKP iktidara geldiğinden bu yana, eğitimi yasalarda, yönetmeliklerde, ders kitaplarında, programlarda yaptığı değişikliklerle laik eğitim sistemini adım adım dinselleştirip özelleştirmektedir. Son KHK’de yapılan değişiklikler de ileri sürüldüğü gibi bir reform değil, kendi dünya görüşleri doğrultusunda yapılmış bir değişikliktir. Bakanlıktaki 32 olan hizmet birimi 12’ye indirilirken bunun ideolojik değil teknik bir değişiklik olduğunu savunmuştur. Ancak nedense “Din Öğretimi Genel Müdürlüğü”ne dokunulmamıştır. Hatta bu genel müdürlüğün yetkileri arttırılmıştır. KHK ile Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki bütün eğitim yöneticileri “sözleşmeli personel” yapıldı. Eskiden üçlü kararnameyle atanan, belli iş güvencesi olan eğitim yöneticileri bundan sonra Amerika’daki gibi iktidarla gelip iktidarla gidecektir. Değişiklikle hukuka değil bakana bağlı bir personel düşünülmüştür. AKP iktidarı döneminde toplu kıyımların, partizanca kadrolaşma yapıldığı Talim Terbiye Kurulu (TTK) da KHK’den payını aldı. Eğitim politikalarının belirlendiği, ders kitaplarının incelendiği TTK’nin bu düzenlemeyle bakana bağlılığı arttırıldı. Eğitim sistemini altüst eden KHK’yi konuşurken 17 Eylül 2001 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı Yasası’nda KHK ile bir değişiklik yapılarak “çocukların Kuran kurslarına gitme yaş sınırı kaldırılıverdi.” Böylece zaten delinmiş olan 8 yıllık İlköğretim Yasası’nın “kesintisiz”lik ilkesi temelli ortadan kalktı. Öğretim birliği daha da bozuldu. Bu konu ayrı bir yazı konusu. Bu arada YÖK Başkanı Sayın Yusuf Ziya Özcan, hükümetin çıkardığı KHK’lere koşut olarak gelecek yıl üniversiteye girişte liseler arasındaki katsayı farkının temelli kaldırılacağını açıkladı. Hükümetin daha önce Danıştay’dan, Anayasa Mahkemesi’nden dönen değişiklikleri TBMM’den ve kamuoyundan kaçırarak KHK ile yapması kaygı vericidir. Her şeye karşın CHP’nin başvurusuyla Anayasa Mahkemesi’nce anayasaya aykırı bu düzenlemelerin iptal edilmesini umuyoruz. O zamana kadar partilerin, demokratik kitle örgütlerinin, öğretmen sendikalarının, tüm duyarlı yurttaş ve kuruluşların ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğini yakından ilgilendiren bu düzenlemeleri halkımıza anlatmak için demokratik tepkilerini göstermeleri gereklidir. Yoksa Cumhuriyet eğitiminin “ulusal, kamusal, laik, demokratik, bilimsel, üretici” eğitim ilkeleri bir bir gidiyor, anayasanın koruması altındaki eğitim birliği temelli yok oluyor. Çarpılacaksınız... Saf insanlara “Size cennetin anahtarını vereceğiz...” diyerek yola çıktınız... Parmaklarını kaldırtarak “oy yemini” ile sizi iktidar yapanlar yine yarı aç yarı tok sürünürken ilk işiniz trilyon davalarının üzerini örtmek oldu... Hiç Allah’tan korkmuyorsunuz... Sizler; İngiliz stili ceketler, İtalyan kravatlar, modern Batı giysileri çekip ortalıkta dolanırken... Genç kızların başına ortaçağ örtüsü dolayarak onları öne sürdünüz... Çoğu bu yüzden okuyamamış türbanlı orta yaş kadınları, bir siyasi oyunun görevi bitmiş figüranları olarak hüzünle sizi izliyorlar... Şu anda üniversitelere gidebilenler ise çağdaş dünyanın kıyısında, gelecek endişeleri içinde, siyasetinizin sessiz bekçileri sadece... Sizin kadınlarınız, kızlarınız ise dört çekerli ciplerde... Kuldan da utanmıyorsunuz... Bir pis düzen tutturmuşsunuz... Milletin parası ile milleti kandırıyorsunuz... Tıpkı yumurtası için tavukları yemlemek gibi... Yardım paketleri... Fazla çocuk başına para... Nohut... Kömür... Yarım altın... Onların yoksul ve cahil kaldıkça size muhtaç olacaklarını, sizin peşinize takılıp geleceklerini bal gibi biliyorsunuz... Hiç utanmıyorsunuz... “Millet iradesi” diyorsunuz, Meclis kapalıyken onlarca kanun yapıyorsunuz... “Mahremiyetten” söz edip insanların yuvalarını dinliyorsunuz... “Adalet” dilinizden düşmüyor; sizinle ilgili dosyaların kapağını açan tüm yargıçların, savcıların başına bir şey gelirken... Suçu kanıtlanmamış, hatta suçunun ne olduğunu bilmeyen insanları yıllardır hücrelerde tutuyorsunuz... Çocuklar babasız büyüdüler, genç eşlerin saçları ağardı, hasta sevgililer son kez el ele tutamadan tek başlarına öldüler... Hiç sızlamıyor vicdanınız... Türkiye dış politikada; uygar Batı dünyasından koptu, tepetaklak Ortadoğu bataklığına sürükleniyor... İçeride; kardeş kardeşe düşman kesildi, kan gövdeyi götürüyor... Ve durmadan milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyorsunuz... Dilinizde ise sakız: Allah... Peygamber... Din... İman... Çarpılacaksınız... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle