23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 AĞUSTOS 2011 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 17 Louis Armstrong, devrimlerine bir yenisini ekleyebilse, doğa yasalarına da karşı çıkabilseydi 110 yaşında olacaktı Bay Caz adında biri varsa... Dizzy Gillespie, “Satchmo’nun caz tarihindeki yeri eşsizdir. O olmasaydı biz de olmazdık” demişti. Duke Ellington ise, “Bay Caz adında biri varsa, bu Louis Armstrong’dur” diyordu. MURAT BEŞER Hitchcock’un ilk filmi bulundu Kültür Servisi İngiliz yönetmen Alfred Hitchcock’un henüz 24 yaşında çektiği ilk filminin görüntüleri Yeni Zellanda’daki bir film arşivinde ortaya çıkarıldı. Film arşivindeki yetkililer, 1923 tarihli “The White Shadow” (Beyaz Gölge) isimli sessiz filmin sıradışı ve etkileyici bir melodram olduğunu açıkladı. Hitchcock kariyerinin ilerleyen yıllarında “Sapık”, “Kuşlar” ve “Gizli Teşkilat” gibi klasikleri beyazperdeye kazandırdıktan sonra 1980 yılında hayata veda etmişti. Kodachrome’un çok önemli bir yeri var, benim için eski bir dost gib i. Bu proje hem kendi hayatımda bir dönemi kapatmak hem de gene l olarak Kodachrome’la olan iliş kiyi bitirmek için iyi bir yoldu” diyor. McCurry “Fotoğraf geçmişimde Eski dosta veda ‘Afgan Kızı’nın fotoğrafçısı Steve McCurry’nin ‘Son Kodachrome Filmi’ başlıklı sergisi stanbul Modern’de S BEL ÇORBACIOĞLU “Kodachrome Bize o parlak renkleri sen verdin Bize yazların yeşillerini sen verdin Ah, bütün dünya güneşli bir günmüş gibi hissettirdin! Bir Nikon fotoğraf makinem var Fotoğraf çekmeye âşığım Yani anne, Kodachrome’umu benden alma” Paul Simon, 1973’te yaptığı şarkı ile Kodachrome’un başına gelecekleri biliyormuş sanki... Kodak’ın 1935’te üretimine başladığı, görüntü teknolojisinde “ikon” olarak nitelendirilen Kodachrome’un üretimi, gelişen teknoloji ve dijital fotoğraf makinelerinin yaygınlaşması sonucunda, 2009 yılında durduldu. 73 yıllık tarihinde amatör ve profesyonel fotoğrafçıların en çok tercih ettiği bu filmin bir meraklısı da “Afgan Kızı” fotoğrafı ile üne kavuşan Magnum Photos üyesi ve National Geographic dergisinin fotoğrafçısı Steve McCurry. İşte dün İstanbul Modern’de Steve McCurry açılan “Son Kodachrome Filmi” sergisinde, McCurry’nin üretilen son Kodachrome makarasıyla çektiği fotoğraflar yer alıyor. Ona sorarsanız asıl üzücü olan Kodachrome’un artık üretilmemesi değil, onu basacak bir yer bulamayacak olmak. “Film belki bir yerden bulunur, ama artık onu fotoğrafa dönüştüremiyorsanız asıl sona gelinmiştir” diyor. 30 yıl boyunca kullandığı filmin üretiminin durdurulacağını öğrendiğinde, Kodachrome’a vedasının özel olmasını is teyen ünlü fotoğrafçı, New York’taki üretim bandından çıkacak en son Kodachrome filminin kendisine verilmesi için Kodak’la görüşerek bu veda sergisinin temellerini attığını söylüyor. Son filmle yaptığı bu çekimler, eski alışkanlıkları, bir miktar nostaljiyi bugüne taşısa da zorluğu da beraberinde getirmiş. 2010 yılının Mayıs ayında başlayıp Ağustos ayında biten çekim sürecinde, 36 pozun hepsinin çok özel olması için uğraşmış. Belki de bu nedenle risk almadan, iyi fotoğ raflar elde edeceği yerlere ve kişilere yönelmiş. Kodachrome’un iki göndermesi; yani ikon olma durumu ve piyasadan kaldırılması serginin iki alt başlığını da belirliyor: ‘İkonlar’ ve ‘Kaybolan Şeyler’. McCurry’nin New York’un ikonları Robert de Niro, Grand Central Station, Washington Square Park ve Union Square... Hindistan’da yok olmaya yüz tutmuş Rabari Kabilesi “Kaybolan Şeyler”e dair, İstanbul ikonu ise Ara Güler... “Ara Güler sadece İstanbul için önemli değil, uluslararası alanda da tanınan bir isim. Aynı zamanda benim arkadaşım ve çok iyi bir insan” diyor. 36 film karesi bittiğinde hissettiklerine gelince... “Fotoğraf geçmişimde Kodachrome’un çok önemli bir yeri var, benim için eski bir dost gibi. Bu proje hem kendi hayatımda bir dönemi kapatmak hem de genel olarak Kodachrome’la olan ilişkiyi bitirmek için iyi bir yoldu” diyor. “Son Kodachrome Filmi” sergisi, 4 Eylül’e kadar İstanbul Modern’de görülebilir. Foça’da RockA Kültür Servisi Alternatif rock festlivali “RockA” 567 Bandista Ağustos tarihlerinde İzmir People Camping Foça Sahili’nde özgüreşit bir dünya hayalini paylaşan herkesi dayanışmaya çağırıyor. Beş yıldır gönüllüler tarafından organize edilen ve “Doğanın efendisi değil, bir parçasıyız” anlayışıyla hareket eden festivale bu yıl katılacak topluluklar arasında Bajar, Bandista, Başıbozuk, Kesmeşeker, Komik Günler, Red House da var. Nükleer santrallar, göç, gelir dağılımındaki uçurum gibi konulara dikkat çeken festival, sahne performansları, kısa filmler, atölye çalışmaları ve söyleşilerle dolu bir programla festival katılımcılarını çadır ve uyku tulumları ile bekliyor. Caz tarihi fotoğrafının en belirgin siması; bu kalabalık görüntüye gülümsemesiyle ışık saçan kara elmas; Amerikalı caz trompetçisi Louis Armstrong. Ya da bir başka deyişle, “Çanta Ağızlı” anlamına gelen lakabıyla Satchmo. Dünyanın çoğunluğunu oluşturan sınıfta doğmuştu; baba fabrika işçisi, anne ise evlere temizliğe giden çaresiz bir kadın. Kendisi doğum tarihinin 4 Ağustos 1900 olduğunu söylese de, vaftiz belgeleri 4 Ağustos 1901 olarak bu tartışmayı bitirir. Bir kuşak sonraki meslektaşı Dizzy Gillespie, “Satchmo’nun caz tarihindeki yeri eşsizdir. O olmasaydı biz de olmazdık” diyordu. Yirmili yıllarda birlikte çaldığı Earl Hines, piyanoda Armstrong’un stiline yakın çalmasıyla, çalgısını ilk kez nefeslilerle eşit bir konuma taşıyarak çığır açmıştı. Her haliyle eşsizdi; yaptığı hatalar, yanlış kayıtlar ve sololar, armonik açıdan yanlış tonlar barındıran “Two Deuces” gibi albümler bile caza yön vermişti. Satchmo kendi doğrularını kabul ettirmiş, onunla birlikte yanlış notalar duygusal bir anlam kazanarak dışavurumcu bir hava yakalanmıştı. Yarattığı üslupla öncekiler arasındaki fark onu devrimci bir müzisyen yapmaya yeter. 1928’de çaldığı “West End Blues” parçasının solosu, mükemmel cümle kuruluşu ve swing’li cümle kuruluşu konusunda halen aşılamamış değerlere sahipti. Swing’in ritmik kalitesi onunla girer caza. Bu müzik artık ondan sonra swing’siz düşünülemez olur. Cazda esnek ve üçlemeli cümle kuruluşu onunla başlar; modern cazın temelleri zamansız atılır. İkili vuruştan dörtlü vuruşa da geçiş onunla başlar. Tüm bunların aritmetik toplamı müzikte bir devri kapatır. Boğuk, kısık ve hırıltılı sesiyle şarkı söyleyişi de öncü özellikler taşıyordu. Trompetçi Rex Steward bu konuda, “Satchmo söylediğinde dünya değişti, insanlar gerçeği duydu” demişti. Frank Sinatra ise, “Popüler müzikte şarkı söylemenin sanat olduğunu ondan öğrendik” diye itiraf etmekten kendini alamıyordu. Ondaki itici fikir her zaman daha geniş kitlelere ulaşma hevesinde gizliydi. Sanatının kilit hedefi dinleyenin hoşuna gitmekti. 1964’te pop listelerinin tepesine, Beatles’ı devirerek “Hello Dolly” ile kuruluşunun tek sırrı buydu. Pop ile caz arasındaki kanalı ilk açan oydu. Politik bir insan değildi, ama insaniyeti buna da yetiyordu. 1957 yılında ırkdaşlarının gördüğü muamele nedeniyle hükümeti protesto etti ve hükümet gidene kadar (darısı bizim sanatçıların başına) devletin organize ettiği turneleri iptal etti. Pek çok eleştirmen ve tarihçi yüzyıla damgasını vuran en büyük Amerikalı sanatçılar listesinin tepesinde yer verdi Ona. Onu yüzyılı şekillendiren Stravinski, Picasso, Schönberg, James Joyce ile kıyasladı. Soloları melodik fragman sekanslarıyla değil, bütüne katkı yapan cümlelerle doluydu. Başı, ortası ve sonu vardı; birlik ve bütünlük hissi içindeydi. Cazın kolektif tarafını tamamlayan bir solo anlayışına sahipti. Melodiden hareketle melodiyi parçalara ayırarak doğaçlama yapar, kışkırtıcı bir vibratoyla yinelenen bir dizi nota içinde gelişen tümceleri titiz bir mimari yapıyı andırır. Durkalkları ve zamanlamaları sınırsız bir cüret ve otoriteyi hissettirir. Bu tümcelere bazen derin bir mutluluk, bazen de geniş bir yürekte toplanmış bir hüzün eşlik eder. Satchmo’nun cazının bize yansıttığı en büyük özellikler işte bunlar… Duke Ellington, 6 Temmuz 1971’deki ölümünün ardından “Eğer Bay Caz adında biri varsa, bu Louis Armstrong’dur. O cazın simgesidir ve hep öyle kalacaktır” dedi. Satchmo, yaptığı devrimlere bir yenisini ekleyebilse, tabiat kanunlarına da karşı çıkabilseydi, bugün 110 yaşında olacaktı. (muratbeser@muratbeser.com) Siyah ve eşcinsel ‘Örümcek Adam’ Kültür Servisi Örümcek Adam’ın haklarını elinde bulunduran Marvel şirketi, ünlü maskeli kahramanın yüzünü değiştirdiğini açıkladı. Buna göre Peter Parker’ın yerini AfroAmerikalı Miles Morales aldı. Tüm bu gelişmelerin üstüne, çizgi romanın yaratıcıları, Örümcek Adam’ın ırkı gibi cinsel yöneliminin de değişip, eşcinsel olabileceğini duyurdu. Kahramanın doğaüstü güçlerini kazanma süreci aynen korunurken, “ağ atma” ve “örümcek hissi” gibi özelliklerine yenilerinin eklenmesi bekleniyor. Babylon’da yeni sezon Kültür Servisi Asmalımescit’teki 12 senelik yerinde 13 Eylül Salı akşamı müdavimlerine kapılarını tekrar açacak olan Babylon yeni sezona hazır. Müzikal skaladaki çeşitlilik ve renklilik prensibini bu sene de devam ettiren Babylon’da yeni sezonda yer alacak isimlerden bazıları şunlar: Tinariwen, The Maccabees, Wild Beasts, Plaid, FenechSoler, Milow, Apparat (Band), Mulatu Astatke, No Age, The Lost Fingers, Wax Taylor, DMZ (Mala+ Coki+Loefah+MC Pokes), Pinch, 2562, Darkstar, Mousse T.. Amerikalı caz trompetçisi Louis Armstrong... Bir başka deyişle, “Çanta Ağızlı” anlamına gelen lakabıyla Satchmo. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle