27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 4 AĞUSTOS 2011 PERŞEMBE [email protected] 16 KÜLTÜR Atatürk ve şampiyonlarımız 1 1 FBGS maç bileti(15 Haziran 1923) 2 1920’lerde BJK futbol takımı 3 Atatürk 1924’te Bursa Nutkunu söylerken 4 FB’nin 19111912 futbol kadrosu 3 2 Şike savlarıyla sarsılan kulüplerimizin Cumhuriyet tarihinde özel yerleri var Hüzün Ne Yana? Utanç Ne Yana? Tuhaf bir rastlantıydı. Hürriyet gazetesinin birinci sayfasında iki haber üst üste gelmişti. Sanki iki bağımsız habermiş gibi… İki kadın portresiyle… Birini ilk görüyordum, öbürü can arkadaşım, yoldaşım… O sayfaya baktığım an içime hüzün ve utanç saplandı: Mesleğim adına utanç; mesleğim adına hüzün! Biri Türkiye için bir ilkti: Gazeteci Havva Karakaya, Kırşehir’de yerel bir gazetede yazdığı bir haber nedeniyle para cezasının yanı sıra 375 gün meslekten men cezasına çarptırılıyordu. AKP’li belediyeyi eleştiren ve sorgulayan yazısı nedeniyle, “hakaret” gerekçesiyle mahkum edilmişti. Mahkeme, gazetecilik mesleğini “kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun İZNİYLE yapılan meslek” diye değerlendirince, ceza “meslekten men” olmuştu. (Gelin de şimdi, mahkeme kararı olmadan da meslekten koparılan meslektaşları; kimseden izin almadan yazanları düşünmeyin…) Can arkadaşım, yoldaşım dediğim ise Ferai Tınç. Usta gazeteci, sadece uzmanı olduğu dış haberlerde değil, toplumsal her soruna eğilen; gazetecilikte kadın sorunlarından barış dilinin, vicdan dilinin yerleşmesine, mesleğin bağımsızlığına sonsuz emek vermiş Ferai Tınç, her zamanki en açık seçik tavrıyla “Noktayı koyuyorum” diyordu. En karmaşık konuları bile ondan okuyunca anlardınız. Bu kez de öyle; yazdıkları ve yazmadıklarıyla her şeyi anladık. “Yazılarıma son veriyorum” diyordu. “Karar tamamen bana ait” diyordu. Yaptıkları haberler, düşünceleri ve yazdıkları yüzünden tutuklu gazetecilerin sayıları azalacak yerde arttığı bir ortamda, Ferai “basın özgürlüğüne yönelik müdahalelerin birçok gazeteci tarafından bile ‘olağan’ karşılandığı bir iklimde, tek işleri gazetecilik olanların heveslerinin kaçması olağan sonuç değil midir?” diye soruyordu… Hüzün ve utanç… Hüzün ve utanç… Darbeci askerlerin önünde el pençe duran, Evren’in elini sıkmak için kuyruğa giren “meslektaşların”, her faşist darbeye, Maraş ya da Sivas katliamlarına “evet amaaa”… “ancaaak” diye “gerekçe” ileri sürenlerin bugün TSK’ye yönelik intikam, hınç, öç alma taaruzları midemi bulandırıyor. İntikam, hınç ve öç alma… Özellikle seçtim bu sözcükleri. Medyanın genelinde ve yargıya egemen olan duygular bunlar bence. Yargı ve medya artık hükümetin hükmündedir. Öyle olunca, bankada memur Gülşen Çiçek’in, tutuklu eşi Albay Dursun Çiçek’e yakın olmak için Ankara’dan İstanbul’a tayin istemesiyle, Ardahan’a tayin edilmesi doğaldır… Sivas davasında Madımak’ı yakan 6 firari için zamanaşımı ve davanın düşmesi… Yıllardır aranan Cafer Erçakmak’ın Emniyet’in yanı başında yıllardır gül gibi yaşayıp eceliyle ölmesi… Normaldir… Hrant Dink’i vilayete davet edip tehdit edenlerin; öldürüleceği ihbarını aldıkları halde parmaklarını bile kıpırdatmayanların, katil zanlısı “çocuklarla” hatıra fotoğrafları çektirenlerin ceza almaması doğaldır. Daha hakkında iddianame bile hazırlanmamış yazar ve gazetecilerin zulümhanelerde bekletilmesi, normaldir… Listeyi uzatmak mümkün. Ama gereksiz. Geriye kalanlara düşen ise utanç ve hüzün… Hüzün ve utanç… gösterir. Harrington baskılara dayanamaz ve FB’nin yeniden açılmasına izin verir. Kahraman Beşiktaş Mustafa Kemal, Erkânı Harbiye’nin 3’üncü sınıfındaydı… Mezun olunca örgütlemek istediği Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni arkadaşlarıyla konuştuğu günlerde (1903) Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü’nün (BJK) kurulduğunu öğrendi. Nasıl olmuştu da Yıldız Sarayı’na 100 metre mesafedeki Osman Paşa Konağı’nda gençler örgütlen(ebil)miş; Saray hafiyelerinin gözlerinin önünde spor faaliyetlerine girişmişlerdi? Bu cesur gençler, vatanı kurtarmak için de harekete geçebilirlerdi.. 19141920 yıllarında BJK’ye komşu olan Atatürk, görevi gereği İstanbul dışına çıktığı günlerde, annesiyle kız kardeşini bu kulübün sporcu ve idarecilerine emanet ederdi. Akaretler Yokuşu’ndaki 76 No’lu binanın kitabesinde şunlar yazılıdır: “1. Dünya Savaşı’nda düşmana karşı İstanbul’u koruyup kurtaran, Çanakkale Müdafihi, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal Paşa bu evde kiracı olarak kalmıştır.” Mustafa Kemal, 1916’nın ilk günlerinde komşuları BJK’li Ahmet Fetgeri ile Fuat Balkan beylerle buluşup şunları söyler: “İlmi metotlarla yetiştirdiğiniz gençler, vatan müdafaasında olduğu gibi spor alanlarında da Avrupalı hasımlarına Türk’ün ölmez gücünü ispat edeceklerdir.” Atatürk’ün, ülkenin temelini atmak üzere önem verdiği Teşkilati Mahsusa’daki (güvenlik ve istihbarat örgütü) Beşiktaşlılar arasında Seryaver Mehmet Paşa da vardı. İzmir’e ilk giren birlik komutanı Şerafettin Bey, emir subayı Kılıç Ali, Muhittin Paşa, Cami Baykurt gibi ona çok yakın isimler de Beşiktaşlıydılar… K uruluşları “Cumhuriyet”le bütünleşen kulüplerimiz “şike” savlarıyla sorgulanıyor… Spor dünyamız “sıranın kime geleceği”nden kaygılı... Yargılamalar, elbette “adaletin tecellisi”yle sonuçlanacak... Ancak kökü “Kuvayi Milliye”ye uzanan tarihsel saygınlıkların “zedelenme”si kolay onarılabilecek mi? Söze, yazıya esin kaynağı olan Reşit Çağın’ın “Fenerbahçe’nin Kabahatleri(!) Tarihsel ve Büyüktür” (26 Temmuz 2011) adlı makalesinden anımsatmalarla başlayalım. (epostayla ileten Murat Binzet’e teşekkürle..) ‘Kuvva’cı Fenerbahçe Mustafa Kemal 3 Mayıs 1918’de Fenerbahçe Kulübü’nü (FB) ziyaret eder. Futbolcular arasında, Münir Nurettin Selçuk da vardır. Şeref defterine özetle şunları yazar: “FB’nin her tarafta takdir edilen çağdaş ve ölümsüz hizmetini kutlamak bugün mümkün oldu.” İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington, takımlarını sürekli yenerek “Kuvayi Milliye Ruhu”nu simgeleyen kulübe ve Mustafa Kemal’in ilgisine diş bilemektedir. FB’nin Anadolu’ya silah kaçırılmasını desteklediği gerekçesiyle 1920’de 4 kulüp binası basılır; boşaltılarak kapısı mühürlenir. Aramayı yapan İngiliz subayının, yönetici Ömer Nâzım Bey’e verdiği General Harrington imzalı kararda şöyle denilmektedir: “FB, İttihat ve Terakki Fırkası’nın şubesi olup spor maskesi altında siyasi faaliyette bulunmak tadır. Müttefik kuvvetlere düşmanca duygular beslemekte ve ahaliyi kışkırtmaktadır. Kulübün üyeleri Anadolu’daki asilere silah ve mühimmat sevk etmektedir. FB süresiz olarak kapatılmış ve üyeleri her türlü sosyal faaliyetten men edilmiştir.” Halk, kapatmaya dehşetli tepki Ülkemizde yasaklanan “Berivan” filmi Cannes’da Türkiye’yi temsil etti çerde yasak, dışarda serbest Filmin yönetmeni Aydın Orak, “Dışarıya demokrat ve ilerici olduğumuzu mu anlatmaya çalışıyoruz acaba” yorumunda bulunurken, bakanlıktan yapılan açıklamada kataloğun devlet tarafından hazırlanmadığı söylendi. CEREN ÇIPLAK Laik Galatasaray Atatürk’ün Galatasaray Lisesi’ni 2 Aralık 1930, 28 Ocak 1932 ve 1 Temmuz 1933 tarihlerindeki ziyaretleri için Metin Toker demişti ki: “Hiçbir lise Atatürk’ten böyle ilgi görmemiştir. Galatasaray, devrimlerin en önemlisi laisizmin kilometre taşlarından biri olmuştur.” İlk ziyaret, devletin resmi yayını Ayın Tarihi mecmuasında şöyle anlatılır: “Reisicumhur saat ikide otomobille saraydan hareket ederek sıra ile Harp Akademisi, Mülkiye ve Harbiye mekteplerini; buradan Galatasaray Lisesi’ne teşrif ettiler.” İkinci ziyaretini Beyoğlu’ndaki bir gezintisinde yaptı. Lisedeki Tevfik Fikret Salonu’nda izlediği müsamerede rol alan öğrencilere övgüler yöneltti. Üçüncü ziyaretinde ise tarihcoğrafyayurt bilgisi sınavlarına katılarak öğrencilere sorular yöneltti. Ardından müdürlük odasına çıkarak öğretmenlerle de görüşmüştü. Geçen nisan ayında ülkemizde gösterimi Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yasaklanan “Berivan: Bir Başkaldırı Destanı” filminin, geçen mayısta gerçekleştirilen Cannes Film Festivali’nin Türkiye standında katalog ve kopya dağıtımı aracılığıyla tanıtımı yapıldı. Aydın Orak Cannes Film Festivali Türkiye standı için hazırlanan kataloğun ilk sayfasında filmin tanıtımı ve bilgilerinin olduğunu, filmin 25 kopyasının kimlere dağıtıldığının da raporlarının bulunduğunu belirterek “Bir taraftan filmi yasaklıyorsunuz, diğer taraftan aynı filmi Avrupa’da sahipleniyorsunuz. İçerde yasak, dışarda serbest! Dışarıya demokrat ve ilerici olduğumuzu mu anlatmaya çalışıyoruz acaba, içeride ne kadar yasakçı ve gerici olduğumuzu saklayarak” diyor. Konuya ilişkin bakanlıktan yapılan açıklamada ise kataloğun şubat ayında Ankara Sinema Derneği tarafından hazırlandığı, filmin ticari dolaşıma girmesine izin verilmeme kararının ise nisan ayında verildiği belirtildi. Açıklamada kataloğun devlet tarafından bastırılmadığı, Ankara Sinema Derneği’nin katalog hazırlama sürecine de müdahalede bulunulmadığı ancak filmin Cannes Film Festivali’nde Türkiye’yi resmi olarak temsil etmesinin söz konusu olmadığı da vurgulandı. Arşiv görüntüleri eşliğinde 1992 yılında Şırnak Cizre’deki kanlı Nevruz’u anlatan film, 30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin yanı sıra Avrupa’nın 10’dan fazla ülkesinde de gösterilmişti. Bakanlığın oluşturduğu sektör temsilcileri, üniversite öğretim üyelerinin yanı sıra Bakanlık yetkililerinin yer aldığı Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulu, filmin gösterimini “Tarihi olayları çarpıtma, Türk milleti arasında kin ve nefrete teşvik ve PKK propagandası” gibi gerekçelerle yasaklamıştı. Say’dan müzikli doğum hediyesi ANKARA (AA) Ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say’ın iki yeni eserinin prömiyeri SchleswigHolstein Müzik Festivali kapsamında yapılacak. Say’ın yakın dostları Ferzan Önder ile Martin Grubinger çiftinin geçen ekim ayında dünyaya gelen çocuklarının doğumunu kutlamak için çifte hediye ettiği “4 Şarkı Opus 37”, 14 Ağustos’ta festival kapsamında dinleyiciyle buluşacak. Konserde Nâzım Hikmet’in “Masalların Masalı”, Ingeborg Bachmann’ın “Büyük Yük”, Turgut Uyar’ın “Göğe Bakma Durağı” ve Rainer Maria Rilke’nin “Panter” adlı şiirleri, Fazıl Say’ın müziğiyle buluşacak. Almanca ve Türkçe şarkıları, piyanist Elif Şahin ve mezzosoprano Annelie Sophie Müller seslendirecek. Vurmalı sazlarda Martin Grubinger ve FerhanFerzan Önder piyano ikilisinin seslendireceği “ ki Piyano ve Vurmalı Sazlar için Çeşitlemeler Opus 32” adlı eser ilk kez bu akşam yine festival kapsamında seslendirecek. FerhanFerzan Önder Bursa’ya stadyum Bursa’da maçlar Atıcılar Sahası’nda oynanıyordu. 1929’da GalatasarayB takımının 10 galip gelmesi, yeni bir saha için istekleri kamçıladı. Aynı günlerde Atatürk, Bursa’ya geldi. Durumu öğrenince Bursa’ya futbol sahası yaptırılması için 1000 lira bağışta bulundu. Daha sonra Vali Kemal Gedelek, 2000 lira daha temin etti. Ali Hikmet Paşa’nın gayretleriyle Balıkesir’den getirtilen istihkâm bölüğü sahanın etrafını duvarlarla çevirdi. Ardından, 400 kişilik bir beton tribün yapıldı. Böylece bugünkü Atatürk Stadı’nın ilk şekli, Gazi’nin önderliğinde ve kişisel katkılarıyla gerçekleşmiş oldu. Şampiyon takımlarımızın Cumhuriyet tarihleri işte böyle… Şike soruşturmalarında adalet sağlanırken bu anlamlı tarihin unutulmaması dileğiyle... NOTOS’UN YEN SAYISI Martin Grubinger Gündemimiz yeraltı edebiyatı Kültür Servisi İki aylık edebiyat dergisi Notos Öykü, yeni sayısında yeraltı edebiyatını masaya yatırıyor. Dosyada Altay Öktem, Hasan Bülent Kahraman, Şenol Erdoğan, Süreyyya Evren ve Hande Öğüt’ün de bulunduğu yazarların kaleme aldığı yazılarla “Yeraltı edebiyatı diye bir tür var mı, yoksa bu bir pazarlama taktiği mi?”, “Yeraltı yayıncılığı nedir” gibi soruların peşine düşülüyor. Yeraltı edebiyatı üzerine yazılara Bahadır Baruter de çizgileri ile eşlik ediyor. Lila Azam Zanganeh’in 2006’da Paris Review için Jorge Semprun ile yaptığı söyleşinin Celal Üster’in çevirisiyle yayımlandığı dergide ayrıca küçük İskender, Mehmet Yaşın, Ayça Örer’in de yer aldığı yazarların öyküleri de bulunuyor. Semih Gümüş ise “Melez Zamanlar” isimli şiir kitabıyla ödüller alan Ferruh Tunç ile dergi için bir röportaj yaptı. Enis Batur, Atilla Birkiye, Ufuk Karakurt’un yazıları dışında edebiyat dünyasından yeni haberler Notos’un son sayısında. Uçan Süpürge’ye Fas’tan ‘büyük ödül’ Kültür Servisi Bu yıl 19 24 Eylül tarihleri arasında Fas’ta düzenlenecek olan 5. Salé Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin büyük ödülüne, Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği değer görüldü. Uçan Süpürge’ye verilen ödülün gerekçesinde “Festivalin Türkiye’deki ilk kadın filmleri festivali olması, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yedinci sanatın olanaklarından yararlanarak kadınların yaşadığı ayrımcılıklara dikkat çekilmesi, giderek artan kadına yönelik şiddet ve çocuk yaşta evliliklere dikkat çekilmesi, toplumsal cinsiyet bilincinin oluşturmasına katkı, yerel ve ulusal kadın ağlarının geliştirilmesi ve Türkiye’deki önemli kadın haber sitelerinden biri olan www.ucansupurge.org ile kadınların görünür kılınması” ifadelerine yer verildi. Berlin’e Hattuşaş Sfenksi’nin kopyası Kültür Servisi Hattuşaş Sfenksi’ni Türkiye’ye iade eden Berlin’deki Bergama Müzesi, sfenksin yerine yeni bir aslan figürü koyacak. Devlet müzeleri basın sözcüsü Stefanie Heinlein, Alman Haber Ajansı DPA’ya yaptığı açıklamada, Hattuşaş Sfenksi’nin bir kopyasının yapıldığını belirterek alçı kopyanın büyük bir olasılıkla Ekim ayında orijinalinin yerinde sergilenmeye başlayacağını söyledi. Türkiye yıllardır Almanya’dan 1915 yılında restorasyon için Berlin’e götürülen sfenksin iadesini talep ediyordu. Sfenksin iadesi ise Almanya’nın Türkiye’deki kazı lisansının iptal edilmesi uyarısı üzerine geçen ay gerçekleşmişti. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle