27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 AĞUSTOS 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA HABERLER 9 Boğaz’da ‘basit onarım’ izni Topbaşların ortağı olduğu restoran 120 günlük ‘basit onarım’ izniyle adeta yeniden inşaat edilince yurttaşlar resmi makamlara şikâyet için başvurdu. İstanbul Haber Servisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın oğlu ve akrabalarının ortağı olduğu Rumelihisarı’ndaki restoran basit onarım ruhsatı ile adeta yeniden inşa edilince şikâyet konusu oldu. 120 günlük “basit onarım izni” kapsamında yeni bir kaçak inşaat faaliyeti başladığını savunan Lokma isimli restoranın komşusu Hasan Uğur Köylüoğlu, inşaatın durdurulması için resmi makamlara başvurdu. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık İletişim Merkezi, İçişleri Bakanlığı, İstanbul Valiliği ve İstanbul Büyükşehir Başkanı’na şikâyet dilekçesi sunan Köylüoğlu, şahit olduğu çalışmaların fotoğraflarını da çekti. Köylüoğlu, dilekçesinde 1/1000 ölçekli imar planında 45 metrekare kapalı alanlı çay bahçesi olarak kayıtlı gözüken taşınmaz üzerinde, Boğaziçi İmar Kanunu ve ilgili diğer mevzuata aykırı bir biçimde inşaatın devam ettiğini savundu. Köylüoğlu, “basit onarım izni” altına saklanılarak yeni kaçak inşaat çalışmasının acilen durdurulmasını istedi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nden 7 Nisan 2011 tarihinde hissedarlardan Emine Kocadağ adına alınan 120 günlük “basit onarım izni” ile 13 Haziran’da yeni bir inşaatın başladığını anlatan Köylüoğlu, “Kaçak yapılaşma evimin deniz manzarasını kapatıyor. Gürültüden ve kokudan evim oturulamaz hale gelecek” dedi. İnşaatın tarihi Kemalettin Camisi’nin, Rumelihisarı Kalesi’nin de etkileneceğini savunan Köylüoğlu, mağdur bir vatandaş olarak Boğaziçi İmar Kanunu’nun gereğinin yerine getirilmesini istedi. Kadir Topbaş’ın oğlu ve akrabalarının ortak olduğu restoran adeta yeniden inşa edildi Cunda’da bir mübadele müzesi SKENDER ÖZSOY Yapılan çalışmanın boyutları, şikâyetçi olan yurttaş fotoğraflarıyla belgelendi. Göz yumuluyor Haziran ayında başlayan inşaatla ilgili 22 Temmuz’da Boğaziçi İmar Müdürlüğü’ne bilgi verdiğini anlatan Köylüoğlu, şikâyetleri ne bir yanıt alamadığını kaydetti. Köylüoğlu, inşaat ilerlediği için 7 Ağustos’ta Boğaziçi İmar Müdürlüğü ve Başbakanlık İletişim Merkezi’ne (BİMER) tekrar başvurdu. Bunun üzerine Boğaziçi İmar Müdürlüğü BİMER’e “Söz konusu yere 07.11.2011 tarihinde basit onarım izni düzenlenmiş olup, bahse konu yerdeki çalışma basit onarım izni kapsamında ve süresi dahilinde devam etmektedir” yanıtı gönderildi. Köylüoğlu bu yanıtın gerçekleri yansıtmadığını iddia ederek “Son iki ayda yapılan inşaatla basit onarım izninin kapsamı kesinlikle örtüşmemekte. İmar planındaki yapı ile bugünkü yapı arasında büyük fark var. Bu kaçak inşaata göz yumuluyor” dedi. Çatıyı açacaklar Köylüoğlu fotoğraflarıyla belgelediği inşaat çalışmalarının şöyle aktardı: “Genellikle geceleri projektörlerle ışıklandırma yaparak 13 Haziran 2011 gecesi başlayıp yaklaşık 3 hafta boyunca 20 kişilik bir ekip çalışarak, çatıya 34 cm. kalınlığında asfalt döktü. Hatta bu çalışmaların bazıları İSFALT yazılı yelek giyen görevlilerin gözetim ve kontrolünde, sahil yolu trafiğe kapatılarak, asfalt mikserleri ve asfalt kamyonları ile bu inşaatın önüne getirilerek yapıldı. Binadan çatıya çıkış için kaçak yapılmış merdivenin genişletilmesi, betonların kırılması ve metal yeni merdiven holü, merdiven üstünü kapatacak pergola için metal çerçeve yapıldı. Klima sistemi takriben 4 metre yükseltildi. İşletmenin çatıyı müşterilerine açacağı yeni getirilen onlarca yeni sandalyeden de belli.” O, doğup büyüdüğü topraklardan zorla koparılan on binlerden biri, bir son tanık. Girit’in Resmo (Rethimnon / Rethymno) kentinde 1918 yılında doğmuş Ali Onay. Altı yaşındayken mübadele gerçeğiyle karşılaşmış. 24 Mayıs 1924 Cumartesi günü yeni vatanın topraklarına ayak bastıklarında davullarla karşılanmışlar. Bugün Cunda’da, 1870’lerde yapılmış üç katlı evde tek başına, başta çok sevdiği eşi Fatma Hanım’la anıları olmak üzere, anılarıyla yaşıyor. Onun anılarla yaşaması hayattan kopukluk değil, aksine hayata bağlılığının delili. Anılar, o evin bir odasında tüm canlılığıyla kütüphaneni bir rafında, bir pencerenin pervazında asılı duruyor. Küçük bir müzeyi andıran oda Ali Onay’ın hayat bağı. Girit’ten mübadele günlerinde, Türkiye gemisiyle getirilmiş evdeki bütün eşyalar. Bir köşede pirinç karyola, karşı duvarda aile yadigârı bir nişanlık, iki yüz yıllık elyazması Kur’anıkerim, antika likör takımları, antika silahlar, vazolar, tablolar ve daha niceleri. Evin üst katındaki bu odayı kendisini ziyarete gelen her misafire gezdiriyor Ali Bey ve onları zarif üslubuyla bilgilendiriyor. Hele bir sandık var ki eşyalar arasında Ali Bey onu ayrı yere koyuyor. Üzerinde 1857 tarihi olan bu sandığı babası Hasan Bey annesi Fatma Hanım’a çamaşırları koysun diye İstanbul’dan almış. Peki her biri çok değerli bu eşyaların geleceği ne olacak? Onay, o konuda biraz karamsar: “Onları yok edemem. Bende derin hatıraları var. Kıymeti yaşadığım müddetçe bilinecek. Ama uzun yolculuğa çıktığım zaman çocuklarım çağıracak bir eskiciyi, ‘al bunları kurtulalım’ diyecek.” Sarıgül Darülaceze’deki yurttaşlarla bayramlaştı Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Şeker Bayramı’nın ilk günü Darülaceze’yi ziyaret ederek buradaki yurttaşlarla biraraya geldi. Şişli Okmeydanı’ndaki Darülaceze Kurumu’ndaki yurttaşların bayramlarını kutlayan Başkan Sarıgül, Darülaceze sakinlerine bayram şekeri ve çeşitli armağanlar takdim etti. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, bayramda bu tür ziyaretlerde bulunmaktan son derece mutluluk duyduğunu vurgulayarak “Bayram günlerinde buradaki büyüklerimizi ve yaşlılarımızı yalnız bırakmıyoruz. Darülacezede kalanlar kendilerini ziyaret edecek hatır soracak kişileri istiyor. Yıllarca ülkemize hizmet etmiş insanlarımızı unutmak, büyük vefasızlık olur” diye konuştu. Resmo’da Cunda’ya Onay şunları anlattı mübadeleyle ilgili olarak: “Eski memleketim Resmo’yu çok az hatırlıyorum. Yunan ordusu Anadolu’da olduğu için ailem beni sokağa çıkarmıyordu. Ancak annemle evden eve gezebiliyordum. Evimiz üç katlıydı. Kökeni Aydın’ın Nazilli Sancağı’ndan gelen babam Yaşlızadelerden Hasan Bey ticaretle uğraşıyor, toptan erzak alıp satıyordu. Babamın ailesine Girit’e geldiklerinde Ayvasıl bölgesinde geniş arazi vermişler. Lahurizadelerin kızı olan annem Fatma Hanım çok akıllı ve kültürlü bir kadındı. Annemin anne tarafı İstanbullu. İmamzade Mehmet Efendi soyundan geliyor. Resmo’da Rum ve Türk bir arada yaşıyorduk. Rum komşularla aramız çok iyiydi. Ama köylü Rumlar tehlikeliydi. Buna rağmen babam bizi düşmanlıkla yetiştirmedi. Bugün de, çocukluğumdan gelen inançla iki halkın bir araya gelmesini istiyorum.” Baskı dönemi BAYRAM ÖNCES KADRO UMUDU GERÇEKLEŞMED Yunan ordusunun Anadolu’da ilerlemesinin Rumları şımarttığını ve bu şımarıklığın sonucu Türklere baskıların arttığını, bu nedenle babasının akrabalarının mübadeleden önce Türkiye’ye kaçtığını kaydeden Onay, Resmo günlerini anlatmayı şu sözlerle sürdürdü: “Çocukluğumdan kalan bir başka iz de Mustafa Kemal’le ilgili. Bir gece çanlar çalmaya, silahlar atılmaya başlandı. Rumlar sevinç içinde ‘Kemal yakalandı... Mustafa Kemal yakalandı’ diye bağırıyor, şenlik yapıyordu. Bunun üzerine Türkler dükkânlarını kapatıp evlerine çekildi. Herkes birbirini kolluyordu. Derken gece yarısına doğru kapımız çalındı. Baktık, doktorumuz Muaço. Babam ‘Ne oluyor?’ diye sordu. Doktorun cevabını çok iyi hatırlıyorum. ‘Aldırma bu edepsizlerin yaptığına. Kemal bu işe baş koydu. Onun tutsak olması mümkün değil. O tutsak olursa intihar eder. Onun için rahat olun’ dedi. Girit’te yaşamak her gün biraz daha güçleşiyordu. Eski memleketimizde huzur kalmamıştı. Babam Girit’teki köylü Rumların katliam hazırlığında olduğunu söylüyordu. Türkleri katliam girişiminden Kaptan Skandalis adındaki bir Giritli kurtarmış. Babam o kişiden hep sitayişle söz ediyordu.” Onay, Resmo’dan ayrılışlarını ve gemi yolculuğunu da şöyle anlattı: “Türkiye’ye haAli Onay reket günü geldiğinde ailece limana indik ve Türkiye gemisine bindik. Annem, babam, iki kardeş, halam, halamın eşi ve kızı, yedi kişi Cunda’ya geldik. Türkiye sahillerinde ışıklar görüldüğünde herkes geminin sahil tarafına hücum edince gemi yalpaladı. Kaptanın yolcuları uyardığını hatırlıyorum. Doğrudan doğruya Cunda’ya geldik. Gemi fenerlerin dışında demirledi. Biz takalarla karaya çıktık. 24 Mayıs 1924 Cumartesi günü yeni vatanın topraklarına ayak bastık. Karaya çıktığımızda daha önce Midilli’den Cunda’ya gelenlerle, Girit’ten Türkiye gemisinin ilk seferiyle gelen hemşehrilerimiz davullarla karşıladı. Cunda’ya inince mübadilleri, o zamanlar Papazın Sarayı diye anılan yerde 15 gün karantinada tuttular. Karantinadan çıktıktan sonra evlerin dağıtılmasına başlandı. Hükümet bize Girit’teki mal varlığımıza kar Onay’ın şılık bin kök zeytin babası ağacı, beş altı dönüm Hasan de arazi verdi. Ama Bey verilenler Girit’te bıraktıklarımızın yüzde 40’ı kadardı. Cunda’daki hayata alışmak zor oldu. Buraya herkes uyum sağlayamadı. Çok zengin aile çocuklarının burada sefalet içinde öldüklerine tanık oldum. Aradan çok uzun yıllar geçtikten sonra iki defa doğduğum topraklara gittim. Resmo’da çocukluğuma ait iz bulamadım. Bu beni çok üzdü. Doğduğum evi görmek istiyordum, onu da bulamadım. Benim vatanım burası...” Sözleşmelilere yine müjde yok MUSTAFA ÇAKIR ANKARA Haziran ayında yayımlanan kanun hükmünde kararnameden (KHK) “gün farkıyla” yararlanamayan sözleşmeli personel ile il özel idareleri ve belediyelerdeki sözleşmeli personelin bayram öncesinde kadro umudu gerçekleşmedi. Seçimden önce 4 Haziran’da Resmi Gazete’de yayımlanan 632 sayılı KHK ile bu tarihte görevde olan 4B’liler ile 4924 sayılı yasa kapsamındaki sözleşmeli personele kadro verilmişti. Ancak yerleştirme işlemleri 4 Haziran’dan önce gerçekleştirilen ve görevlendirilmeleri bu tarihten sonraya kalan sözleşmeliler kadro alamamıştı. Ayrıca belediyeler ile il özel idarelerindeki sözleşmeli personel de kadro dışı kalmıştı. KHK’nin yayımlanmasının ardından bu kadrolarda görev yapan sözleşmeliler de kurumlarına baş vuruda bulundu. Ancak personelin 632 sayılı KHK’den yararlanarak kadrolu olma istekleri kurumları tarafından reddedildi. Bunun üzerine “gün farkıyla” kadroyu kaçıranlar ile belediye ve il özel idarelerindeki sözleşmeli personel bağlı oldukları sendikalar aracılığıyla mahkemelere başvuruyor. Alımlar sürüyor Seçim öncesinde hükümet tarafından “bütün sözleşmelilere kadro” sözü verildiğini ancak bu sözün tutulmadığına dikkat çeken çalışanlar, 632 sayılı KHK’nin kapsamı dışında bırakıldıklarını vurguluyor. Çalışanlar, hükümetten, sözleşmelilerin durumunun seçim sonrasında öncelikli olarak ele alınacağına ilişkin sözünü de tutmasını bekliyor. Seçim sonrasında sözleşmeliler için adım atmayan hükümet ise yeni sözleşmeli personel alımlarını hız kesmeden sürdürüyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle