19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 28 AĞUSTOS 2011 PAZAR 6 HABERLER Deniz Feneri e.V. soruşturmasında Kanal 7 ile birlikte 20’ye yakın yerin aranmasına ilişkin kararı önceden şüphelilere sızdıran kamu görevlilerinin kimlikleri netleşiyor Köstebek AKP’den AL CAN ULUDAĞ TÜBA’ya Yeni Görev Gelen bir mesaj, kurdun hukukla dansını konu alan yazıyı değiştirtti! Eskiden iktidar gece yarısı baskınlarıyla yasa çıkartır ve ertesi gün yeni bir Türkiye’ye uyanırdık. Şimdi ise Meclis yasa çıkartmakta devredışı bırakıldığı, Meclis’in yetkileri iktidara devredildiği için, bu kez her an her yerden gelebilecek iktidar baskınlarıyla, yeni bir Türkiye’ye uyanıyoruz. Son yıllarda, iktidar, kanun hükmünde kararname (KHK) ile büyük ölçüde ekonomi ve piyasalarla ilgili “özerk kurumlar”ı kendisine bağlanmıştı! 9 yıl boyunca oraya yaptığı / yaptırdığı atamalarla bu kurumları, yasa bakımından olmasa bile, fiiliyatta özerk kurumlar olmaktan büyük ölçüde çıkartmıştı! KHK ile bu kurumların kanunlarında düzeltmeler yaptılar, aslında fiiliyat ile yasa arasındaki “çarpıklığı” düzelttiler ve yasal olarak da bunları siyasi egemenlikleri altına aldılar! Herhalde dediler ki: “Yahu bu adamları biz atıyoruz, peki bu yasa niye böyle yamuk duruyor?!” “Özerk” kurum üyeleri sabah uyandıklarında, herhalde bir ohhh demişler ve içinde bulundukları ikilemden kurtulmanın sevincini yaşamışlardır! Ne bileyim! Dün sabah iki kurum daha, KHK ile doğrudan iktidar kurumlarına dönüştürülmüş oldu! TÜBİTAK ve Türkiye Bilimler Akademisi’nin kuruluş yasalarında değişiklik yapıldı… TÜBİTAK Başkanı vb. istifa edilmiş sayıldı! Bilim Kurulu yeniden tanımlandı... TÜBİTAK zaten hükümetin elindeydi... Nüket Yetiş Hanım’a bile tahammül edemediler mi diyeyim, yoksa 89 yıllık hizmetlerine teşekkür zamanı geldi de boşalan koltukları bekleyen adamlarına yolu mu açtılar bilemem... Ama Bilim Kurulu’nun yapısı değiştirildi. Üye sayısı 17’ye çıkartıldı. (Başkan ve iki yardımcısı da girdi.) Bilim Kurulu’nun elinden, yenilenecek üyelerini seçme hakkı alındı, bu hakkı 9 üyeden 3’e düşürüldü. Ellerindeki YÖK’ün, Bilim Kurulu’da üye seçme hakkı ise 1’den 3’e çıkartıldı! 4 üyeyi Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı atayacak. 2 üye TÜBA’dan yine, 2 üye de TOBB tarafından belirlenecek.. Bütün bunlar arasında en özerk kurum Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) idi. Yıllardır bekliyorduk, TÜBA’ya ne zaman el atacaklar diye. KHK ile bu kurumu bilimsel özerklik açısından darmadağın ettiler. Havan topuyla lime lime edilmiş bir TÜBA var şimdi! TÜBA’nın asli ve asosye yasal üye sayısı, birden füze gibi arttırıldı, 150+150 = 300 yapıldı! TÜBA insan bakımından zenginliğe boğuldu! Kötü mü, demeyin! Bu üyeleri hükümet ve YÖK belirleyecek! Bakanlar Kurulu TÜBA’ya üye seçemiyordu, üyelerin üçte birini atayacak artık! Üçte bir üye seçimi de YÖK’e tanındı! Nasıl ama! Böylece bu kurumun bilimsel özerkliğine son verdiler ve TÜBA’ya siyasal atamalar dönemini başlattılar! TÜBA, ülkemizin seçkin bilim insanlarını bağrında toplamaya özen gösteriyordu... Şimdi oraya kimlerin nasıl doldurulacaklarını kestirebilirsiniz! Artık TÜBA Başkanı’nı da, aslında doğrudan iktidar atamış olacak... TÜBA, bilim dünyasından ilim dünyasına kaydırıldı! İslami bir iktidar döneminde, Müslüman bir toplumda, uhrevi konularla ilgilenmesi gerekir en üst düzeydeki bir bilim kurumunun! Mesela, TÜBA da Güney Kutbu’na bir heyet göndererek, yedi kat gökyüzünün tüm katmanlarını, aralarındaki mesafeleri, katmanlarda bulunabilecek muhtemel mahlukatı tam ve bilimsel olarak saptama çalışmalarına girişir ve Müslüman kamuoyunu aydınlatır! Eh yani, iktidarın intihalden sicilli bakanı da, TÜBA’ya üye olarak atanır! ANKARA Deniz Feneri e.V. bağış yolsuzluğu soruşturmasını yürüten üç savcının görevden alınması tartışma yaratırken 16 Ekim 2009’da Kanal 7’nin aranması kararını önceden şüphelilere sızdıran “köstebeklerden” birinin “AKP’li bir belediye başkanı” olduğu öğrenildi. Bu belediye başkanı ile konuşan diğer “köstebeğin” ise bakanlıkta görevli üst düzey kamu görevlisi olduğu belirlendi. Eğer savcılar görevden alınmasalardı, bilgiyi sızdıran iki kamu görevlisi gözaltına alınacak ve sorguya çekilecekti. Kanal 7’nin aranması kararını önceden şüphelilere sızdıran “köstebeklerden” birinin “AKP’li bir belediye başkanı” diğerinin ise bakanlıkta görevli üst düzey kamu görevlisi olduğu belirlendi. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı İbrahim Ethem Kuriş tarafından Nadi Türkaslan ve iki savcının görevden alınmasının zamanlaması dikkat çekiyor. Önce soruşturmanın başına HSYK yedek üyesi Harun Kodalak’ı getiren Kuriş, ardından da soruşturma savcılarını görevden alarak dosyanın bir süre soğumasına yol açtı. Soruşturmanın Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği’ne sıçramasının yanında bazı şirketlere de uzanması bekleniyordu. Bu konuda savcıların Deniz Feneri e.V’den paraların gittiği şirketlerde görevli bazı şüphelileri belirlediği savunuldu. Hatta gözaltına alınacak kişilerin Zahid Akman ve Zekeriya Karaman’dan daha fazla yankı uyandıracağı konuşuluyor. Görevden alma işlemi en çok Kanal 7 binasının aranmasına yönelik mahkemeden alınan kararı önceden şüphelilere ileten iki köstebeğe yaradı. Bayram sonrası gözaltına alınması planlanan ikikişi, böylelikle rahatlamış oldu. ‘Sizin orası aranacak’ Cumhuriyet’in ulaştığı bilgiye göre, arama kararını önceden şüphelilere sızdıran köstebeklerden birinin “AKP’li bir belediye başkanı”, diğerinin ise bir bakanlıkta görevli üst düzey kamu görevlisi olduğu belirtildi. Olay ise şöyle gelişmişti: Soruşturmanın ilk dalgasında tutuklanan Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik, kendisini arayan bu üst düzey kamu görevlisinden birinden “Sizin orası aranacak” yönünde haberi aldı. Bu kişi, Çelik’e bilgi kaynağı olan diğer kamu görevlisinin adını verdi. Bunun üzerine Çelik, Zekeriya Karaman’ı aradı ve buluşmaları gerektiğini söyledi. Yapılan bu konuşmalar soruşturma dosyasına da girdi. Ancak Çelik’le konuşan kişinin belediye başkanı mı yoksa bakanlıkta çalışan görevli mi olduğu öğrenilemedi. Yeni savcıların bilgi sızdıranları gözaltına alıp almayacakları ise merak ediliyor. Kılıçdaroğlu, Deniz Feneri savcılarının görevden alınmasıyla ilgili Erdoğan’a sert tepki gösterdi ‘İşin ucu size mi dokunuyor?’ FRANKFURT MAHKEMES ’N N ADL YARDIM TALEB Savcıdan önce zanlılar öğrendi AYKUT KÜÇÜKKAYA CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Tayyip Erdoğan’a “Savcıların görevden alınmasının, davanın sanıklarından birisinin bir şeyler yapılmazsa konuşacağı tehdidiyle bir ilgisi var mı, yok mu? Kanal 7’de arama yapılacağını Kanal 7’ye bildiren köstebek kim? Bu, size çok yakın çalışan bir çalışma arkadaşınız mı? Sayın Erdoğan bu olayda işin ucu acaba size mi dokunuyor” sorularını yöneltti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Deniz Feneri soruşturmasını yürüten üç savcının görevden alınmasına sert tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında özetle şu açıklamaları yaptı: Artık Başbakan’ın ahbaplarına dokunulamıyor: Dünyanın hiçbir hukuk devletinde böyle bir şey olamaz. Yürümekte olan bir davaya iktidarlar bu şekilde müdahale edemezler. Şimdi sormak gerekir: Hani Türkiye bir hukuk devletiydi? Hani yargı bağımsızdı? Şayet bu ülkede Başbakan’ın ahbaplarına dokunulamıyorsa ne hukuk vardır ne de yargı bağımsızlığı... Ben iddia ediyorum; bundan böyle hiçbir savcı Başbakan’a selam vermiş birine dava açamaz, hiçbir hâkim ceza veremez. Bu olay, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığına dayalı vatandaşlık garantilerimizi ortadan kaldıran bir olaydır. Köstebek çalışma arkadaşınız mı?: Sayın Başbakan ve Sayın Adalet Bakanı bu işe neden burunlarını soktuklarını kamuoyuna açıklamalıdırlar. Şimdi bize gelen duyumları Sayın Başbakan’a soruyorum: Vaktiyle Deniz Feneri Derneği üzerinden oluşturulan fonlarla bir ilişkiniz var mıydı, yok muydu? Bir bilginiz var mıydı, yok muydu? Savcıların görevden alınmasının, davanın sanıklarından birisinin bir şeyler yapılmazsa konuşacağı tehdidiyle bir ilgisi var mı, yok mu? Kanal 7’de arama yapılacağını Kanal 7’ye bildiren köstebek kim? Bu, size çok yakın çalışan bir çalışma arkadaşınız mı? Savcıların görevden alınmasının arkasında bu gerçeklerin ortaya çıkmasından duyduKılıçdaroğlu parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. (Fotoğraf: NECAT SAVAŞ) C MY B C MY B Türkiye, Deniz Feneri e.V bağlantılı soruşturmada “Köstebek kim?” sorusunun yanıtını ararken; 2009 yılında yaşanan tarihsel süreç, Frankfurt Savcılığı’nın Ankara’dan istediği adli yardım talebinin reddedildiğinden, Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği’nden önce zanlıların haberdar olduğunu ortaya koydu. Ankara’da 2009 yılının Ekim ayında yaşanan bu süreç; önceki gün görevlerinden alınan Deniz Feneri e.V bağlantılı soruşturmayı yürüten Ankara Basın Savcısı Nadi Türkaslan ve ekibinin dışında gelişti. Frankfurt Savcılığı’nın belirlediği 3 kişilik heyetin “Türkiye’deki asıl failleri” sorgulama talebi 20 Ekim 2009 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından reddedildi. Başsavcılığın ret kararı 3 gün sonra 23 Ekim 2010 tarihinde Adalet Bakanlığı’nın yazısıyla Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği’ne bildirildi. Ancak bu süreçte çok ilginç bir gelişme yaşandı. Hem Türk kamuoyu hem Alman makamları zanlıları sorgulama taleplerinin reddedildiğinden haberdar olmazken, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 21 Ekim 2009 reddedilme yazısı Adalet Bakanlığı’ndan Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği’ne gönderilmeden iki gün önce günü sabahı Kanal 7’nin tepe yöneticileri ifade vermek için adliyeye geldi. Aralarında Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman’ın da bulunduğu dört Kanal 7 yöneticisine Frankfurt Savcılığı’nın Ankara’dan talepte bulunduğu sorular Türk savcılar tarafından yöneltildi. 4 isim savcının sorularına karşı susma hakkını kullanırken Almanya’nın yürüttüğü Deniz Feneri e.V bağlantılı soruşturmanın detayları hakkında bilgi sahibi oldu. Karaman’ın avukatı Ersan Şen adliye çıkışı gazetecilerin sorularını yanıtlarken, “Almanya’daki Deniz Feneri e.V. soruşturması kapsamındaki suçlamaların kendilerine yöneltildiğini bildirmiş, bu konuyla ilgili sorular sorulduğunu” açıklamıştı. İstanbul’da ikâmet eden zanlılar Ankara’daki savcılığa talimatla ifade vermek için tebligatla davet edildiği düşünüldüğünde, “Savcılar ret kararını vermeden RET YAZISINDAK O TAR HLER Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in imzasını taşıyan belgede, “Frankfurt am Main Bölgesel Mahkemesi Savcılığı’nın adli yardımlaşma evrakının iletildiği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan cevaben alınan 20/10/2009 tarihli yazıda aynen; ‘Bayan Savcı Kertsin Lotz, Başkomiser Bay Alexander Böhm ve Adliye Müfettişi Bayan Tanja Jakob’un, Türkiye’de yapılacak hukuki işlemlere dahil edilmesi, hazırlanan soru kataloğundan, zanlılara ve şahitlere soru sormalarına izin verilmesi talebinde bulunulmuş ise de bu talep tarafımızca uygun bulunmamaktadır’ şeklinde bildirilmiş olup, keyfiyet 23/10/2009 tarihli yazımızla Alman makamlarına iletilmiştir” deniliyor. zanlılar ifadeye mi çağrıldı?” sorusu akla geliyor. 2 yıl önce, 2 yıl sonra O dönemde Almanya’nın adli yardım talebinin değerlendirilmesi soruşturmayı yürüten savcılar yerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın sürpriz görevlendirmesiyle savcılar Harun Kodalak ve Mehmet Taştan’a verildi. Almanya’nın talebini uygun bulmayarak reddeden iki savcı Frankfurt Savcılığı’nın gönderdiği soru kataloğundaki soruları zanlılara yöneltti. Adalet Bakanlığı listesinden HSYK’ye yedek üye seçildiği haberleri basına da haber olan Kodalak daha sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği’ne atandı. Soruşturmanın Türkiye ayağını yürüten Türkaslan’ın bağlı bulunduğu Basın Suçları Soruşturma Bürosu, Kodalak’a bağlandı. Türkaslan ve ekibinin Kodalak’a bağlanmasından iki gün sonra ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı HSYK tarafından yürütülen incelemeyi gerekçe göstererek 3 savcıyı önceki gün görevden aldı. ğunuz telaş mı var? Bu yüz kızartıcı suçu işlediği ileri sürülenlerle ne tür bir kader ortaklığınız oldu ki, davayı açıkça örtbas etmeye çalışıyorsunuz? Neden korkuyorsunuz Sayın Başbakan, neyin açığa çıkmasından korkuyorsunuz? Turpun büyüğü heybede duruyor: Deniz Feneri Derneği’yle ilgili bir şaibe henüz açıklığa kavuşmamışken, bir şaibe de hükümet eliyle yaratılmıştır. Hükümetin bu paniği, bu telaşı hayra alamet değildir. Turpun büyüğü heybede duruyor. Tedarikçi firmaları kimdir? Bu firmalardan hangi fiyatlarla mal alınmıştır? Bu firmalarla dernek yöneticileri arasında nasıl bir ilişki var? İşin arkasında daha başka kimler var? Erdoğan’ın bu tür olaylarda kullandığı bir cümle var. “İşin ucu kime çıkarsa çıksın, nereye dokunursa dokunsun üzerine gideceğiz.” Ama Deniz Feneri olunca hayır… Peki, Sayın Erdoğan bu olayda işin ucu acaba size mi dokunuyor? Dün Türkiye’de yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, iktidar eliyle katledilmiştir, adalet katledilmiştir. BAŞSAVCILIKTAN AÇIKLAMA ‘Haksızlığı önlemek için’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Deniz Feneri soruşturmasını yürüten üç savcı hakkında HSYK tarafından görevlendirilen başmüfettişlerin soruşturma başlatılmasına karar vermesi nedeniyle “soruşturma hakkında olumsuz, haksız, adalet ve yargıya olan güven duygusunu sarsabilecek nitelikte değerlendirmenin önlenmesi gerekçesiyle savcıların görevden alındığına” işaret etti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamada, görevlendirilen savcıların, dosyada gerekli gördükleri tüm hukuki işlemleri yapmaya, meslek kıdemleri ve birikimleri itibarıyla aynı yeterliliğe sahip oldukları belirtilerek “Bahse konu soruşturma aynı hassasiyetle yürütülerek sonuçlandırılacaktır” ifadeleri kullanıldı. ‘Dinlemelerin arkasında Başbakan Erdoğan’ın sessiz desteği var’ Mahrem yerler yolgeçen hanına dönmüş: Geçen günlerde, en az bu kadar vahim bir olay daha yaşandı. Kanunsuz dinlemelerin, Genelkurmay Başkanı’na (Işık Koşaner) ve onun çalışma ofisine kadar uzandığını gördük. Meğer en mahrem kurumlarımızın çalışma ofisleri yolgeçen hanına dönmüş. Meğer devletin en mahrem toplantılarına sokulan bir “uzunkulak”, oradan Allah bilir nerelere yayın yapıyormuş da bizim haberimiz yokmuş. Herkes konuşmanın içeriğine takıldı kaldı. Bu dinlemeyi yapan kim, bilmiyoruz. Daha böyle kaç toplantı dinlendi, bilmiyoruz. O toplantıların konusu neydi, bilmiyoruz. Buradan alınan bilgiler içeride dışarıda kimlere servis edildi, bilmiyoruz. Bırakın bu cevapları bilmeyi, bu soruları sormayı akıl eden bir Allah’ın kulu çıktı mı? Hayır çıkmadı. Demek ki bu kasetler elinizdeydi: Günlerdir bekliyorum Başbakan çıksın bir açıklama yapsın, yüreğimize su serpsin diye. Umurunda değil. Çıkmış bir hükümet yetkilisi, diyor ki “Bu konuşmalar bizim yaptığımız atamaların ne kadar isabetli olduğunu ortaya koymuştur”. Ne anlama geliyor bu? Demek ki o atamaları yaparken bu konuşmalara vakıftınız. Bu kasetler elinizdeydi. Neden nal topluyorsunuz?: Kendi yakınlarının kılına zarar geldiğinde aslan kesilen Erdoğan; devletin gizli toplantıları, gizli konuşmaları işportaya düşerken susuyor. Zannediyor ki bu problem sadece TSK’yi ilgilendirir. Devlet hayatımızın ciddiyeti bu Başbakan’ı ilgilendirmiyor; ulusal güvenliğimiz bu Başbakan’ı ilgilendirmiyor; beka sorunumuz bu Başbakan’ı ilgilendirmiyor! Ama “Deniz Feneri”ndeki akçalı dalavereler bu Başbakan’ı ilgilendiriyor. Çıkmışlar pişkin pişkin, “yabancı servisler dinlemiştir” diyorlar. Ben şimdi soruyorum: Bu yabancı servisler herkesi dinliyor da, siz neden nal topluyorsunuz? Bunları biliyorsunuz da neden önlem almıyorsunuz? Yalan söylemeyi bırakın Sayın Başbakan! Bütün bu kanunsuz dinlemelerin arkasında sizin sessiz desteğiniz var. ‘Her türlü tasarrufa açık’ Öte yandan YARSAV, 3 savcının görevden alınmasına “Artık epeyce aşınmış olduğunu gördüğümüz bağımsızlık duvarının arkasındaki yargıç ve savcılar her türlü tasarrufa açık hale gelmiştir” diye tepki gösterdi. YARSAV’dan yapılan açıklamada, takdir yetkisinin, HSYK ve bazı başsavcılar tarafından nesnel kullanılmadığı, siyasi iktidar aktörlerinin bakış açısı etkisinde kalınarak hareket edildiği kanaatine varıldığı kaydedildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle