19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 AĞUSTOS 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA 13 madem pazar, Bugün başlıklı“DarbelerRoland Dumas’nın ve Yaralar” anılar kitabından Türkiye’nin bugünkü konumuna da ışık tutan, saf siyasal bir alıntı yapmakta da yarar var: “ABD’nin Avrupa’daki Türk çıkarlarını kollamakta gösterdiği istikrar ve azim, beni hep şaşırtmıştır. Obama’dan önceki üç Amerikan başkanı, zaten NATO üyesi Türkiye’nin AB’ye katılımını bizzat Avrupa’ya kadar gelip savundular. Haritaya bakıldığında, Avrupa kıtasının güneyden (Türkiye) ve batıdan (İngiltere) ABD’nin arka üslerini oluşturan iki savunma sistemi tarafından çevrildiği rahatça görülür. Askeri deyişle, Avrupa bu yöntemle kıskaca alınmıştır. Kıskaçtan amaç kuşkusuz güvenliği sağlamaktır, ama Amerikan güvenliğini sağlamak! Amerika’nın Sesi’yle yapılan tüm propagandalar, Türkiye’den yayılır. Dev bir Amerikan kıskacının iki dişlisiyle korunan Avrupa’da güçlü ve bağımsız bir bütünlük sağlanabilir mi? Bu soru, ülkenin (Türkiye’nin) giderek daha çok Osmanlı’ya özenip imparatorluk özlemi çektiğini bilmeme karşın, beni dinler tarihinden daha çok ilgilendiriyor. ABD’nin Avrupa üzerinde sürekli baskısının en çarpıcı örneklerinden biri, 1314 Nisan 1992’de Türkiye’ye gerçekleştirilen devlet ziyaretinde yaşandı. Bu ziyarette, Cumhurbaşkanı Mitterrand’a eşlik ediyordum. Bizi oldukça mütevazı makamında kabul eden Cumhurbaşkanı Özal, Mitterrand ve eşinin Kürtlere duyduğu ilgiyi bildiğinden, Türkiye’de bu azınlığın diğer yurttaşlarla eşit haklara sahip olduğunu savunan uzun bir söylev Amerika’nın Sesi, Türkiye’nin Nefesi çekti. François Mitterrand, nezaketle dinliyordu. Turgut Özal, sözlerini: ‘Türkiye AB ile Türki cumhuriyetler arasında köprü olup, Orta Asya’da yükselen fanatik dinciliği önleyebilecek yegâne güçtür’ diye sürdürdü. Görüşmelerle geçen resmi akşam yemeğinden sonra, gece yarısı Vedrine’in (cumhurbaşkanlığı genel sekreteri) acil uyarı telefonuyla uyandım: Amerikalılar, Saddam’ın 1988’de Kürtleri katlettiği bölgeye yoğun askeri yığınak yaptığı iddiasıyla Kuzey Irak’ı bombalamaya karar vermiş, bizden Türkiye’deki üslerde konuşlanan 8 savaş uçağımızla harekâta dahil olmamızı istiyorlardı. Kahvaltıda durumu ilettiğim Cumhurbaşkanı Mitterrand, derhal Paris’le temasa geçerek Fransız Hava Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta hiçbir operasyona katılmasına izin Fotoğraf : DANIEL COLAGROSSI vermeyeceğini bildirmemi istedi. Telefona sarıldım. Ancak sırada Ayasofya ziyareti vardı. Mabedi bir kulağımda telefon, peşinde görmeyen gözlerle gezdiğim Mitterrand, bir ara kulağıma eğilip: ‘Tarihin en büyük katliamlarından biri, işte burada yapıldı. Konstantinopolis’i alan Türkler, önce buraya sığınan Hıristiyanları katlettiler ve ardından Süleyman, mabede atıyla girdi…’ * diye fısıldadı. Ayasofya’da Mevlevi dervişlerin büyüleyici semasını izlerken, Savunma Bakanı Joxe’tan bir telgraf geldi. Amerikalıların Kuzey Irak’ı bombalamak istemini doğruluyordu. Cevaben, ‘Cumhurbaşkanı’nın izni yok!’ telgrafı çektirip, daha fazla bilgi almak için Türk mevkidaşım Çetin’e başvurdum. Hikmet Çetin, sonunda itiraf etti: Amerikalılar bir hafta önce Ankara’dan hava/kara misillerini silahlandırmak izni istemişlerdi. Türkleri, Kuzey Irak’a askeri yığınak yapıldığına ve konuşlanan radarla donatılmış otomatik füzelerin, bölgede uçan Amerikan uçakları için büyük tehdit oluşturduğuna temin ediyorlardı. Dolayısıyla avcı uçaklarının silahlandırılması elzemdi. Kuzey Irak’a yapılacak operasyon Türklere sanki Amerikan, Fransız ve İngiliz işbirliği gibi sezdirilmişti ki, Paris onay vermediğine göre, bu yanlıştı. Topkapı’yı da kulağımda telefon, görmeden dolaştım. Boğaz’ı gezdiren şahane bir teknede verilen öğle yemeği sırasında kaybolup bir kabine kurulan uydu telefon sistemiyle, ayrıntılı bilgiye nihayet ulaştım: Meğer Türkler, Kuzey Irak’a hazırlanan Amerikan harekâtını başından beri biliyor ve Ankara’dan istenen izni çoktan vermişler… Ne var ki aynı gece, yapılacak harekâttan Iraklıları da haberdar etmişlerdi. Böylece Saddam, bölgeye kurduğu üssü söktürmeye başlamıştı bile. Başta Mitterrand, hepimiz rahat bir soluk aldık.” *Cumhurbaşkanı Mitterrand, tarih meraklısı gerçek bir entelektüel olup Fatih Sultan Mehmet’i, Kanuni Süleyman’la karıştırması olası değildir. Roland Dumas’ya yarı cahil dememin nedeni işte bu, sevgili okurlar. Dumas, oportünist ve çapkın politikacı kimliğiyle de başka bir yazının konusu olmaya aday. “Muhalefet yaptığım ilk hükümet, anneminkiydi!” GUY BEDOS çapkınlık listesindeki “jimnastik aşkı”nın nasıl bittiğini çarşambadan beri merak edenler için, işte size R.D.’nin kaleminden öykünün sonu: “Jean, biraz safdil, ama çok yakışıklı bir erkekti. Danielle’in yanı sıra, başka maceraları da vardı. François Mitterrand cumhurbaşkanı seçilip Elysee Sarayı’na taşınmak zorunda kaldıklarında, ondan ayrılmak Danielle’e çok acı geldi. Bir süre sonra Jean’ın gönlünü yeniden kazanmak istedi, ama başarılı olamadı. Köprünün altından sular akmış, Jean hayatını onsuz düzenlemişti. Ama ikilinin aşk macerası, Paris’i turlamıştı bu arada…” Mitterrand’ın Danielle epeyce kabarık şlerin Çorbaya Dönmesi Türk Dil Kurumu, “çorbaya dönmek” deyimini “karmakarışık duruma gelmek, içinden çıkılmaz bir durum almak” olarak açıklıyor. Almancadaki karşılığı ise “tedavisi mümkün olamayacak derecede şaşkınlığa düşmek” biçiminde dilimize çevrilen “sich heillos verwirren” tümcesi. İngilizler ise sanırım “bir karışıklık yapmak için…” (“to make a mess of…”) diye başlayan bir tümce kuruyorlar benzer durumlarda. Kısacası her ülkede işler zaman zaman çorbaya dönüyor, fakat bizde durum farklı çünkü “işlerin çorbaya dönmesi” bu topraklarda bir süreklilik hali. Sabahları uyanırken “Acaba bugün ne türden tuhaflıklar yaşayacağız?” sorusuyla gözlerimizi açıyoruz. Ve hiç de yanılmıyoruz, çünkü mutlaka çorbanın kaynamasını sürdürecek yeni, tuhaf şeyler oluyor. Örneğin, hükümetin “düşük yoğunluklu savaş” dahil iç güvenlik sorunlarını polise devretme hazırlıkları yaptığı sırada internet ortamında eski Genelkurmay Başkanı’nın terörle savaşıma yönelik özeleştirilerini içeren ses kayıtları yayımlanıyor. Dinledikçe insana ister istemez, “Vay anasını…” dedirten kayıtlar… Sonra tartışmalar başlıyor, ne kadar izleseniz de “kimin eli kimin cebinde” anlayamıyorsunuz bu tartışmalardan. Derken bir bakıyorsunuz 11 yaşında bir çocuğun kulaklıklı müzik çalar aygıtındaki verileri kopyalamış polisler! Şaşırıyorsunuz doğal olarak… Şaşırmayın, çünkü burada söz konusu yasal ya da yasadışı olsun “dinleme” olunca biri Genelkurmay Başkanı’ymış, öbürü çocukmuş fark etmiyor. Neyin, hangi delilin ne zaman kullanılacağı belli mi olur? Futboldaki şike operasyonu da öyle başlamadı mı? Futbolculardan hakemlere, kulüp yöneticilerinden teknik adamlara kadar yüzlerce kişi dinlenmiş aylar boyunca. O dinleme/görüntüleme kayıtlarına dayanılarak onlarca insan gözaltına alındı, tutuklandı. Peki, futbol dünyamızı yönetme durumundaki Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) kararsızlığına, işleri çorbaya çevirmesine ne demeli? TFF eveleyip gevelerken, elin UEFA’sı “Eeee, yeter artık!” deyip Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi’nden attı! Olan, futbolcuların 34 maçlık alın terlerine, emeklerine oldu. FB teknik direktörü Aykut Kocaman haklı olarak soruyor: “Eğer UEFA bizi Şampiyonlar Ligi’nden atmakta haklıysa o zaman Süper Lig’de işimiz ne? Eğer Süper Lig’de oynamak hakkımızsa UEFA bizi Şampiyonlar Ligi’nden niye attı?” Bu soruların muhatabı olan TFF ise susuyor, fakat bir yandan da “play off” falan deyip çorbaya yeni malzeme katıyor. Bu arada Deniz Feneri davası da çorbaya dönüyor. “Deniz Feneri e.V” bağlantılı soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcıları Nadi Türkaslan, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz görevlerinden alınıyor, yerlerine iki yeni savcı atanıyor. Savcıların görevden alınma nedeni, tutuklu bulunan sanıklar Zahid Akman ve Zekeriya Karaman’ın avukatlarının, üç savcı hakkında “mahkeme kararında tahrifat yaptıkları” iddiasıyla Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) şikâyette bulunması ve HSYK’nin iki müfettişi konuyla ilgili olarak görevlendirmiş olması olarak açıklanıyor. HSYK 1. Dairesi Başkanı İbrahim Okur ise soruşturma dosyasının savcılardan alınmasının HSYK’nin tasarrufunda olmadığını, henüz savcılarla ilgili kurulun önüne gelen herhangi bir dosya bulunmadığını bildiriyor. Gelişmeler, yeni bir “çorbaya dönme” hali daha yaşayacağımızı gösteriyor. Ne diyelim, hepimize hayırlı olsun! K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] Eskişehir’i ‘Bilmeyen’ Bilirkişiler ve Kılıçoğlu Sineması “Kentin kültür yaşamına katkılarıyla cumhuriyet çağdaşlığının simgesi olmuş ünlü sinemayı ticari kullanıma kurban etmek, toplumsal gelişmenin bellek zenginliğini yok etmektir.” Bu vurgulama geçen seneki yazımızdaydı... Mimar Abidin Mortaş’ın 1959’da kente kazandırılan ünlü “Kılıçoğlu Sineması”nın, “sıradan bir ticaret yapısı”na dönüştürülmek istendiğini duyunca demiştik ki: “sinemayı ‘kentin kültür yaşamı’yla bütünleşen ‘anı değerleri’yle koruyan Koruma Kurulu üyelerinin eleştirilmesi Eskişehir’e hiç yakışmıyor.” (12 Ağustos 2010Cumhuriyet) Geçen bir yıl içinde kurul üyeleri “teşekkür”le onurlandırılmak yerine görevlerinden uzaklaştırıldılar! Rant projesi uğruna kentin belleğini yok etmek isteyenlerin açtıkları davada, mahkeme “bilirkişi”lerden görüş istedi… Üçü de Konya Selçuk Üniversitesi’nden belirlenen görmezsiniz? 60 yıl önceki bir sinema yapısında, işlev ve proje arasındaki mükemmel uyum sizi hiç heyecanlandırmadı mı? Bütün bu soruların, ne yazık ki “hayır” şeklinde yanıtlandığı; hatta yapının “sadece sinema”! olarak tasarlandığını vurgulayan raporun hocalarını da açıklayalım: Sanat Tarihi Bölümünden Prof. Dr. Remzi Duran ve Prof. Dr. Osman Eravşar ile Mimarlık Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Osman Nuri Dülgerler. Mahkemeler sadece hukuk bilgileriyle karar vermekten çekindikleri teknik konularda haklı olarak bilirkişi görüşlerine başvururlar… Bu nedenle bilirkişilik, hele ki şehircilik ve mimarlık gibi emlak rantı ile toplumsal çıkarların çatıştığı konularda, sadece uzmanlığı değil, kentsel ve toplumsal sorumlulukları da gerektiren kamusal bir görevdir. Aynı nedenlerle Mimarlar Odası, geçen yıllarda iki kez geniş katılımlı “Bilirkişilik Sempozyumları” düzenledi… Hukukçuların da katıldıkları oturumlardaki şu saptama özellikle “yargı” açısından çok önemliydi: “Mahkemeler bilirkişi seçerken konunun kamusal yükümlülüklerini de gözetebilecek uzmanları yeğlemelidirler.” “Bilirkişi nitelikleri” Kentin kültür merkeziyken... açısından şu değerlen“akademik bilirkişi”lerin, kendirmeler de eşdeğer öneme tin “çağdaşlaşma tarihi”ni sahipti: “Raporlarının kişisel önemseyecekleri beklenirken değil, toplumsal çıkarları göraporlarının sonucunda özetzeten bir yükümlülükle düzenle diyorlar ki: lenmesi, uygulamanın temel “Yapı, mimari, tarihi, yapım ilkesi olmalıdır.” tekniği, estetik özellikleri ve Eskişehir’de asla yitirilmekent belleği açısından korunmesi gereken Kılıçoğlu Sineması gerekli kültür varlığı ması’nın kent belleğinden söözelliği taşımıyor.” külüp alınmaması yönündeki Pes! Ey bilirkişiler, pes!.. koruma kararına açılan davaSiz hiç o sinemayla birlikte da, işte bunları gözetmeyen Eskişehir’de yaşadınız mı? ve “kente yabancı kişiler”ce Kentin ilk “sinemalı yıllar”ının düzenlenmiş bilirkişi raporu, çağdaşlaşma sürecine olan hukuk tarihimize tanımlamakkültürel katkılarını nasıl tan çekindiğim özelliklerle önemsemezsiniz? Yapıldığı geçiyor... hele ki raporun birdönemde elbette ki tarihi yaçok yerinde Koruma Kurupılardaki eski tekniğin artık lu’nu haklı çıkartacak değeruygulanamayacağını nasıl billendirmelere rağmen; yapının mezsiniz? Yapı ilk betonarme yıkılmasına izin veren “souygulamalarımızdan biri olnuç” bölümüyle “bilirkişi tamasına rağmen, proje ve inrafsızlığı”na da gölge düşürüşaatındaki dikkat, zarafet ve yor. inceliğin bugünkü sayısız beBu ve benzer bilirkişiliklere tonarme yapıdan çok daha karşı gereken önlemlerin alınözenli, çağdaş bir mimarlık ması ise giderek “aciliyet” kakültürünü yansıttığını nasıl zanıyor. Kamusal sorumluluk Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARB SEM H POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ “Kuntra” da 1 denilen ve şarap üretiminde 2 kullanılan siyah 3 bir üzüm cinsi. 4 2/ Cezayir’de bir liman kenti... 5 Antalya’nın bir 6 plajı. 3/ Eski 7 Türklerde, toplumsal ve ör 8 gütsel içerikli 9 büyük ziyafet... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Güneydoğu Asya’da yetişen ve mobilya ya 1 T A N D A N S T pımında kullanılan bir 2 R U A S UOM İ cins kamış. 4/ Um 3 A R Z U N B A man’ın plaka imi... İs 4 N A L Ç A İ K A kambilde bir renk. 5/ 5 S AMC A B E Y Can Yücel’in bir şiir 6 F O Ş A P O T A kitabı. 6/ Faiz... Akım K L O R Ğ şiddeti birimi kiloam 7 E R 8R UM A Ş R A perinin kısa yazılışı. 7/ “ durma şaşkın 9 K O R T İ Z O N bir gün ölürsün” (Teslim Abdal)... Bir Asya ülkesinin başkenti. 8/ Muğla’nın Milas ilçesine bağlı turistik bir belde... Tekel idaresine eskiden verilen ad. 9/ Meyvesi iri ve yuvarlak, kabuğu kırmızı olan bir kiraz cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Japon müziğine özgü telli bir çalgı... “Bu dünyada bir nesneye / Yanar içim göynür özüm / Yiğit iken ölenlere / ekini biçmiş gibi” (Yunus Emre). 2/ Bitkisel kökenli bir yiyecek ya da içeceğin ağızda algılanan hoş kokusu... Mesafe. 3/ Demiryolu... Beyaz etli bir balık. 4/ En kısa zaman süresi... Yat limanı. 5/ Özellikle “Bolero” adlı yapıtıyla tanınmış Fransız besteci. 6/ Samsun’un bir ilçesi... Romanya’nın plaka imi. 7/ Asya’da bir ülke... Ahi kuruluşlarına girenlerin törenle bellerine bağlanan kuşak. 8/ Karakter... “Maun” da denilen bir ağaç. 9/ Sanı... Buyurucu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle