19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 28 AĞUSTOS 2011 PAZAR [email protected] 14 KÜLTÜR Uluslararası Locarno Film Festivali sanat yönetmeni Olivier Père ile sinema üzerine Polemik geçer, sinema kalır MEHMET BASUTÇU Ufukta Bayram… Ufukta bayram… Gidebilenler gitti bir yerlere; kalanlar kaldı oldukları yerde… Kimi yeni düşler kurarmış gibi yaptı; kimi kaderine dünden razıydı; kimi de çıkar hesaplarına dalıp kendini avuttu… Ufukta bayram var diye daha çok gülmedi yüzler, daha çok umutlanmadı insanlar… Yoksul yoksulluğunu daha çok hissetti. Varlıklı daha çok, daha çok tüketti… Birinin hoyratlığı, ötekinin çaresizliği bitmedi. Ufukta bayram… Ama gel gör Kandil’i bombalamaya devam… Ülkenin bir yanında vur patlasın çal oynasın, öte yanında “şehit” ya da “terörist” diye tanımladığımız çocukların ölümü... Bayram ufukta, bayram yakında… Öyle… Ama öfke sinmiyor, kin dinmiyor, kavga ve savaş bitmiyor… Bayram geliyor, güzel bir şeyler yazayım diyorum. Öldürülmüş çocuklarının acısıyla, öldürülecek çocuklarının korkusuyla kahrolan analar aklıma geliyor. Yazamıyorum. Ufukta bayram… 900 gündür Silivri’de tutulan, hücrelerde tutulan meslektaşlarım aklıma geliyor. Ne toplanmaz delilmiş bunlar, topla topla sonu gelmiyor! Adalet Bakanı hâlâ “onlar gazetecilikten değil, terörist faaliyetten Silivri’deler” dese de olmuyor işte, bir türlü yutamıyorum… Yakında bayram, ama bu bayramı da içeride geçirecekler, görmeyecekler bayramın geldiğini. Ne dediniz? Yargıya güvenmek mi? Güldürmeyin beni! Hak hukuk mu? Havada bulut, sen adaleti unut! Ama doğruya doğru, Deniz Feneri’nde adalet tıkır tıkır işliyor. Hem de nasıl işliyor, hükümetten bağımsız; polisten sızıntısız! Hele şimdi soruşturmayı yürüten üç savcı da görevden alındı ya, bundan âlâsı, Şam’da kayısı… Şam deyince aklıma geldi: Geçen hafta Cumhuriyet Pazar’da Selçuk Erez’in “Bir Mektup” başlıklı muhteşem bir yazısı vardı. “Azizim” diye başlayıp, “Kardeşin Esad” imzasıyla sona eren bir mektup! Kaçırdıysanız, mutlak bulun buluşturun ve okuyun! Bu Esad, (her kimse), azizim diye hitap ettiği kişiye (o da, her kimse) mektubun sonunda şöyle diyordu: “Allah’ını seversen bir araştır, sor da öğren, burada hangi çocuk bedava tahsil istedi diye hapse atıldı? Hangi üniversiteli, kuzulara yumurta attı diye kovuşturuldu? Ben hangi heykeli yıktırmışım bugüne kadar? Bu diyarda kim deniz feneri paraları topladı? Laf aramızda, bana nasihat edeceğine sen de oralarda bir parça demokratlaşmaya başlasana... Bu yönde birkaç ufak adım at, sonra ay sonunda sınıra gel de beraber künefe yiyip bayramlaşalım, hasret giderelim…” Gördünüz mü, sonunda gülümsettim sizi S. Erez’den ödünç aldığım “Bir Mektup”la… Son zamanlarda aklımda hep Cemal Süreya’dan duyduğum ya da okuduğum birkaç sözcük: “Güneşten yırtılmış caz sesi… Kavaldan akan gökyüzü…” Cemal Süreya kendi şiirini “Güneşten yırtılmış caz sesine” ve “kavaldan akan gökyüzüne” benzetiyordu… Ufukta bayram… Ben Cemal Süreya’ya hayran… Ah ne isterdim güneşten artık sadece ve sadece barış sesinin, vicdan sesinin yırtılmasını… Neler vermezdim kavaldan sadece özgürlüğün akmasına… Bayram yakında… Can Yücel’in “Bayramlık” adlı şiiri aklımda. Can Yücel’i sadece mezarına yapılan saldırıyla anacak değiliz ya. Heykel yapmanın günah, yıkmanın sevap olduğu ülkemde, o güzelim “Bayramlık” şiirini paylaşmanın tam zamanıdır. Onun şiirindeki, Kurban Bayramı’ydı, bizim beklediğimiz Şeker Bayramı, ama olsun, fark etmez… “Bayramlık: Koyunlar keçiler ve koçlar için Ne kadar bayramsa Kurban Bayramı Bu barış var ya bu barış Cephedekiler için o kadar barış” Hepinize iyi bayramlar. Paris’te, Fransız Sinemateği’nde programlayıcı olarak çalıştıktan sonra, 20042008 yılları arasında Cannes Festivali’nin bağımsız yan bölümlerinden “Yönetmenlerin On Beş Günü”nü yöneten sinema eleştirmeni Olivier Père (1971, Marsilya), Locarno Festivali’nin sanat yönetmeni olarak başarılı bir ikinci yılı geride bıraktı. Seyirci ilgisi yüzde 7.5 artışla, on günde 159.503’e ulaşmış; toplam 3 bin 950 akredite katılımcı arasındaki 900 gazeteci ve eleştirmenin çoğu, festivalin sinema düzeyine ilişkin övgü dolu yazılar yazmış; sanat sinemasının kışkırtıcı sayılabilecek birkaç uç örneğinin geçen yıl doğurduğu küçük polemikler çoktan unutulmuştu... Olivier Père tam bu başarının keyfini çıkaracakken, uluslararası jürinin başkanlığına getirdiği Portekiz asıllı Fransız yapımcı Paulo Branco, köktenci politik söylemiyle beklenmedik bir polemiğe yol açtı. Ailesi Franco’nun faşizminden kaçarak İsviçre’ye sığınmış olan İspanyol kökenli Fernand Melgar’ın, bir zamanlar ailesine kucak açan ülkenin bugün kaçak göçmenlere karşı uyguladığı sert politikayı hümanist bir yaklaşımla eleştiren belgeseli “Özel Uçak”a “faşist bir film” olduğu için ödül vermediklerini açıklayıvermişti jüri başkanı. Daha da ileriye giderek, filmde emeği geçen herkesi, hatta tüm İsviçrelileri suçlamaya dek varan sözler sarf edince, polemik daha ciddi boyutlara ulaşmıştı. Olivier Père bu hassas konuda, “Eleştirmenler nasıl olumsuz yazılar da yazabiliyorsa, bir jüri üyesinin de düşüncesini açıklaması doğaldır. Kendi adıma, Melgar’ın filmini sinema olarak çok başarılı buluyor ve hâlâ, uluslarası yarışmada yer almasının tartışılamayacağını düşünüyorum” demekle yetiniyordu. Öyle ya, Melgar’ın filmini yarışmaya seçen de kendisiydi, Branco’yu jüri başkanlığına getiren de… Olivier Père ile bu polemikten Père, “Amerika ve Avrupa sinemalarındaki ana akımlarda güçlü, yeni sesler ortaya çıkıyor. Az tanınan ülkelerin yetenekli sinemacıları da şaşırtıcı özgünlükte filmler imzalıyorlar. Bugün, seyirciye aykırı gelen, bazen dışlanan yenilikçi filmleri göz ardı etmemeliyiz. Son sözü seyirci ve zaman söylecektir. Polemiklerden geriye kalan sinemanın özüdür” diyor. önce, festival sırasında söyleşirken, politik içerikli sinemadan çok, festivalin sinema politikasını konuştuk. önemli olan, yönetmenin bakış açısının özgünlüğü, yaratıcı yeteneği ve gerçekleştirdiği mizansenin kalitesidir; deneysel film ya da sanat sineması yapmış olması değil. Bu yaz izlediğimiz filmlerde, toplumsal kırılmalara değinen ve bu bağlamda bireysel ya da kitlesel başkaldırılardan söz eden politik içerikli filmler çoğunluktaydı. Politik sinema giderek önem mi kazanıyor? Sinemanın bugünkü konumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Sinemada toplumsal ve poltik konuların son yıllarda ağırlık kazanması çok doğal; yaratıcı yönetmenler, yaşamın gerçeklerini, bunalımlı dönemleri daha ilk belirtileriyle birlikte yansıtagelmişlerdir hep. Sinemada verimli bir dönem Locarno, Cannes ve Venedik festivalleri arasına sıkışmış bir etkinlik olmasına karşın, genç yönetmenlere ve sanat sinemasına verdiği önem yanında, sinema tarihinden açtığı kapsamlı sayfalarla da özgünlüğünü koruyor. Programı oluştururken ne gibi zorluklarla karşılaşıyor, nelere dikkat ediyorsunuz? Her şeyden önce kendimi iki büyük festival arasında sıkışmış hissetmiyorum. Ortaya çıkarılması, tanıtılması gereken o kadar çok film var ki… Bu yıl, dünya sineması olağanüstü verimli bir dönem yaşıyor. Programı oluştururken Yaratıcı örnekler Sinemanın genel durumuna gelince… Sinema 20. yüzyılın popüler sanatıydı. Artık öyle değil. Salonlar daha az seyirci çekiyor. Sinema genelinde bir marjinalizasyon söz konusu. Seyirci yeni anlatım biçimleri, farklı görüntüler, interaktif filmler arıyor. Son on yıl içinde estetik ve teknolojik düzeylerde ciddi bir mutasyon yaşandı. JeanLuc Godard, Alain Cavalier, Alexander Sokurov, Pedro Costa gibi büyük yönetmenler, yeni teknolojilere el atarak video film çekiyor, dijital kameralarla daha önce yapamadıkları türden sanatsal denemelere girişerek yeni estetikler arıyorlar. Amerika ve Avrupa sinemalarındaki ana akımlarda güçlü, yeni sesler ortaya çıkıyor. Az tanınan ülkelerin yetenekli sinemacıları da şaşırtıcı özgünlükte filmler imzalıyorlar. Bugün, seyirciye aykırı gelen, bazen dışlanan yenilikçi filmleri göz ardı etmemeliyiz. 50 yıl önce de yaşanmadı mı aynı şey? Yerleşik kuralları kırmaya, yasakları çiğnemeye başlayan yaratıcı sinema örnekleri, ilk aşamada festival izleyicilerine bile çok ters gelmemiş miydi? Son sözü seyirci ve zaman söylecektir. Polemiklerden geriye kalan sinemanın özüdür… iki tuzağa düşmemeye özen gösteriyorum. Geniş seyirci ilgisiyle karşılaşacak varsayımıyla, sıradan bir ticari filmi programa al mıyor; salt kimi sinefil çevrelere hoş görünmek amacıyla da başarısız bulduğum sanat sineması örneklerini seçmiyorum. Bence 3 boyutlu klasikler riskli Üç boyutlu sinema teknolojisi konusunda ne düşünüyorsunuz? Bugün, klasik filmlerin bile üç boyutlu kopyalarının üretilmesi için çalışmalar gerçekleştiriliyor. 3D teknolojisinin sinemaya yeni bir şey kazandırdığını sanmıyorum. Zaten, ticari düzeyde bile çekiciliğinin azalmaya başladığı görülüyor. Klasik filmlerin 3D kopyalarının üretilmek istenmesi ilk bakışta pek doğru gelmiyor bana. O filmlerin özgün estetiğini bozma riski taşıyor. Salt ticari amaçlarla gündeme gelmiş olabilir. Hatırlarsınız, bir zamanlar siyah/beyaz filmler renklendirilmeye başlanmıştı. Sonra vazgeçildi. 3D’nin de temel sorunları çözmesi olanaksız. Chaplin’in ‘The mmigrant / Göçmen’ filmi de 3 boyuta aktarılacak filmler arasında. ‘DATÇA ALTIN BADEM S NEMA VE KÜLTÜR FEST VAL ’ Ustalar Datça’da sinema için buluşuyor Kültür Servisi Geçen yıllarda “Uluslararası Datça Sinema ve Kültür Festivali” adıyla yapılan festival, bu yıl “Datça Altın Badem Sinema ve Kültür Festivali” adıyla 4 6 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek. 6. yılına giren festivalde “Ustalara Saygı” başlığı altında sunulacak etkinliklere bir de “Belgesel Filmler” yarışması eklendi. Sinemanın ustalarını ağırlayacak festivale bu yıl aralarında Aytaç Arman, Hülya Avşar, Timuçin Esen, Ekrem Bora, Gülsen Tuncer, Engin Ayça, Ece Uslu, Ali Sunal, Umur Bugay, Erol Günaydın, Gül Sunal, Gani Müjde, Perihan Şavaş, Oya Başar, Menderes Samancılar, Mehmet Aslantuğ’un da bulunduğu birçok sanatçı katılacak. Yeşim Salkım’ın vereceği mini konserle başlayacak 4 Eylül’deki gala gecesinin onur konuğu olan Fatma Girik’e ödülünün takdiminin ardından sanatçının unutulmaz filmlerinden “Ağrı Dağı Efsanesi” gösterilecek.Ayrıca gecede Necmettin Çobanoğlu’na da Türk Sineması’na katkılarından dolayı “Emek Ödülü” verilecek. 5 Eylül’de ise 11. ölüm yıldönümünde, sinemamızın büyük ustası Kemal Sunal anılacak. Sunal’ın yakınları, dostları, sinema yazarları, birlikte çalıştığı oyuncular ve yönetmenlerin de bulunacağı gece Rafet El Roman konseri ile Erdal Erzincan ‘Girdabı Mihnet’ (Kalan Müzik) “40 yaşındayım” demesine az kaldı. Bunun 17 yılını albüm yapmakla, sahne tozu yutmakla, ders vermekle geçirdiğini; ancak hayatını bir gönül adamı olarak bağlamaya ve halk kültürüne adadığını biliyoruz. Özellikle Şelpe adı verilen bağlama tekniğinde dünyaca ünlü Erzurumlu yenilikçi usta müzisyen, türkücü ve virtüöz Erdal Erzincan, yeni albümü “Girdabı Mihnet” ile tekrara düşen halk müziği dünyasına yeni bir heyecan armağan ediyor. Arkasında bolca albüm, eşlik ve proje bırakan Erzincan, bu albümle standart türkücü portresinden ırak görüntüsünü sürdürüyor; müzikal yolculuğunda yeni bir yola direksiyon kırıyor. “Girdabı Mihnet”, Erzincan’ın bağlama icrası üzerine kafa yorduğu, denemelerde bulunduğu, doğaçlamayla geleneği buluşturduğu çalışmalardan uzak bir çalışma. Erzincan burada, 16 parçadan oluşan nefis bir repertuvarla âşıklık geleneğine selam duruyor, çalıpsöyleme meselesine eğiliyor. Tercihten anlaşılacağı üzere Erzincan, yeni albümünde sesiyle ve sazıyla baş başa. Sesi biraz önde, ama bağlamayla dokunduğu deyişler onun kendine has tınısının tüm hazlarını yaşatıyor. Diğer albümlerinden farklı olarak altyapı yok, düzenleme ise ciğerden gelen icranın ta kendisi. Her türkü bir yere; Kars türküsü “Yaralı Mahmut” Ali Ekber Çiçek’e, Yozgat türküsü “Sürmeli” ustası Arif Sağ’ın ustası Nida Tüfekçi’ye, albüme adını veren türkü Feyzullah Çınar’a adanmış. “Girdabı Mihnet” albümü bize diyor ki: “Erdal Erzincan son dönemin en kıymetli sanatçılarından biridir görüşü, doğru bir görüştür.” [email protected] Stereo MCs Emperor’s Nightingale (K7 Records) Vokalist Rob Birch (Rob B) ve Nick Hallam’ın (The Head) kurdukları Stereo MCs’in etkileyici rap tarzını, soul, breakbeat, rock ve dans müziği ile harmanlayan müziği, 90’lı yıllarda onlara belki de hayal bile etmedikleri bir başarı getirmiş, ilk başlarda Londra’da kendi hallerinde müzik yaparken birden kendilerini U2 ile turneye çıkıp stadyumlarda yüz binlerce kişiye seslenirken bulmuşlardı. Ancak ikinci albümleri “Connected”ın 1992’de dünya çapında elde ettiği başarıdan sonra ikiliden 9 yıl boyunca yeni albüm gelmedi. 2000’lerin ilk 10 yılına 3 albüm sığdırdılar ama hiçbiri beklentileri karşılayamadı. Belli ki Stereo MCs kendisine yeni bir yol açmaya çalışıyor ama çıkış yolunda zorlanıyordu. Nihayet bu ay 7. stüdyo albümleri “Emperor’s Nightingale” çıktı. Bu albüm için “Yeniden müzik yapmayı öğrenmemiz gerekti” diyor Rob B. 26 yıldır müzik yapan bir grup için çok çarpıcı bir açıklama bu. Bu defa, rap baskısından kurtulup, ses örneklerinin etrafında gelişen bir altyapı yerine, eski tarzda bas, gitar, davul ve vokal buluşmasıyla şekillenen bir müzik yapmayı tercih etmişler. Girdiği yeni yolda artık farklı bir Stereo MCs var. Bu farklılığın artıları olduğu gibi eksileri de var. Eksilerin en önemlisi, albümde bütünlük duygusunun yokluğu. Sanki tek bir albüm gibi değil de, farklı zamanlarda yapılmış single’lar toplamı gibi. Sonuçta grubun yeni bir şarkı yazma tekniğini denemesi önemli ve kimi keyifli anları da barındıran bir çalışma ama doğrusu zayıf yanları da kulaklardan kaçmıyor. www.zulalkalkandelen.com başlayacak ve Sunal’ın “Davaro”, “Dağdan İndim Şehre” filmlerinin gösterimi ile son bulacak. Festivalin 3. gününde “Sinemaya Bir Ömür Verenlere Saygı” bölümünde yer alacak “Yavuz Özkan Gecesi”nde ise Zuhal Olcay sahnede olacak. Gecede ayrıca bu yıl ilki yapılan “Belgesel Filmler” yarışmasının da ödülleri sahiplerini bulacak. Festival katılımcılarına ayrıca Bircan Silan ve Burçak Evren’in hazırladığı Fatma Girik ve Kemal Sunal’ın sinema serüvenini anlatan kitaplar dağıtılacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle