23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 27 AĞUSTOS 2011 CUMARTES 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Emperyalizme Başkaldırı: ‘Büyük Taarruz’ Tuhaflık ve Özleyiş SORUNSUZ bir ülke olduğumuz söylenemez herhalde. Bir yanda sık sık can alan bölücü terör belası, öte yanda failleri yakalanamayan kundaklamaların yaktığı ormanlar. Çözülmemiş işsizlik, ezilen kadınlar, neyi nerede, nasıl okuyup da meslek sahibi olacağını kestiremeyen gençler. Komşu Yunanistan’la bir türlü uzlaşıp paylaşılamayan Kıbrıs ve Ege, Bern’de verilen sözlere karşın petrol arama alanlarının tırtıklanışı. Nereye varacağı kestirilemeyen anayasa kurcalamaları, sonu tehlikeli rejim değişikliği kımıldamaları. Saymakla bitmez. orunlara karşın, sahtecilik kokan acayip suçlamalar, bitmeyen davalar, ulusal savunma ve güvenlik mekanizmalarını çapraşıklaştıran değişiklikler, kuşku uyandırıcı kadrolaşmalar. Hele, ülke sorunları yetmiyormuş gibi, İslam dünyasına kanat gericilik ve yol göstericilik iddiası taşıyan Osmanlıcılık hevesleri, Atlantik ötesiyle el ele verip Arap dünyasına yeni düzen getirmeye kalkışlar, Lafontaine masallarındaki akıbetleri akla getiren şişinmeler. Hiçbiri hayra alamet sayılmaz. Çünkü, hepsinde bir dağınıklık, tutarsızlık, oradan oraya bilinçsiz koşuşma ve kendini dev aynasında görüp boyundan büyük işlere kalkışma, hafiften hafife bir esriklik, neredeyse, rahmetli Özal’ı anımsatan delikanlıca bir sürat tutkusu seziliyor. Kabul edelim ki, bütün bunlar halkımızın meşrebine uygun, ezikliği yenici, güven verici, belki de özgüven getirici davranışlardır. Hoşa gider, beğenilir, sevilir. Elbet oy da getirir. Üstüne üstlük, yer yer ve zaman zaman gönül alıcı, hizmet sunucu, kolaylık sağlayıcı yanları da vardır. h, bir de planlayıcı, hesaplayıcı, öngörücü, kalıcı, gerçekten yüceltici yanları olsa. Ne yazık ki, yine rahmetli Özal’la birlikte “vizyon” kavramı uzağı gösterirken yakına da gerçekçi bakmayı gerektiren anlamını yitirmiş, her geçen gün yaşanan tuhaflıklar Mustafa Kemal Atatürk’ün akla ve bilime dayalı ilericiliğini hep özletir olmuştur. Doğal Afetlerde Devletin Sorumluluğu Av. Filiz SARAÇ Devrimci sorumluluk, yılgınlık kabul etmez. O halde ’Büyük Taarruz’ sırasında ulusal özgüven yaratılarak ülkede açılan ilerici ve toplumcu çığır, yeniden yakalanabilir. 26 Ertuğrul KAZANCI Eğitimci Hukukçu S Ağustos 1922 günü Afyon’da başlayan, 30 Ağustos’ta ivme kazanan ve 9 Eylül 1922 sabahı İzmir’in alınmasıyla sonuçlanan “Büyük Taarruz” görkemli ve destanımsı bir utkudur. Atatürk’ün; “Biz; bizi yutmak isteyen kapitalizme ve bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı bir meslek izleyenleriz” şeklinde ortaya koyduğu “Milli Mücadele” amacı, “mazlum ulusların” esinlendiği evrensel etkiler yaratmıştır. “İzmir’e boynumuzda Halife’nin idam fermanıyla girdik” diyen İnönü de sömürgecilere teslim olmuş bir siyaseti dünyaya teşhir etmiştir. Şanlı Anadolu İhtilali; üç askeri iki de siyasal başarı üzerine kuruludur. İnönü, Sakarya ve Dumlupınar savaşlarıyla Mudanya ateşkes ve Lozan barış antlaşmaları, yaşanılan sürecin aşamalarıdır. “Sevr’in” alçaltıcı hükümlerini yadsıyan bir halkın canını dişine takarak ulaştığı safhaları iyi değerlendirmelidir. Bu süreç ve sonrasına ilişkin; noksan, kasıtlı ve gerçek dışı bakışların yanıtlanması zorunlu duruma gelmiştir. Ele alınması gereken konu bizce budur. A rdeleme: 1945 yılında “Toprak Reformu” için “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” çıkartılması sırasında iktidara, kendi partisinden sert eleştiriler belirir. Büyük toprak sahiplerine sözcülük edenlerin partisel bağlarına ya son verilir veya ayrılmaları sağlanır. Onlar da “Demokrat Parti” adıyla siyasal parti kurarak, az topraklı ya da yüzde yirmisi topraksız köylü seçmenin, “yaman çelişkisiyle” 14 Mayıs 1950’de iktidar olurlar. Yine 1945’lerde; “SSCB’nin,Türkiye’nin bazı illerinden toprak, boğazlardan üs istediği” savı ortaya atılır. Karşıdevrimcileri Batı’ya yanaşma açısından sevindiren önesürüm, Moskova Büyükelçiliği’ndeki “Sarper” ve Dışişleri Bakanlığı bürokratı “Erkin” eliyle İnönü’yü ve halkı aldatan “yalan rüzgârına” dönüşür. Oysaki 1945’teki ABD Moskova Büyükelçisi Harriman bile; “Sovyet üs ve toprak istemleri” savını doğrulamaz (*). 1963 tarihli “Ankara” antlaşmasıyla “AET”nin emperyalist özünü kamuoyundan saklayıp, Türkiye’ye imza yolunu da açtıran Erkin’in politik yaşamında tutucu cenaha uzanan karmaşık bir öykü vardır. Sarper de “ABD’nin has dostu” unvanıyla anılacaktır. Olay, emperyalist mimar Churchill’in, ABD deniz kuvvetlerine Karadeniz’de görev icat etmesi üzerine doğar. Sovyet Dışişleri Bakanı Molotof’un, bir görüşmede Sarper’e: “Boğazlar ve Karadeniz’de ABD’nin işi olamaz” şeklindeki yaklaşımının saptırılmasıyla gelişir (**). Resmi belgeleri olmayan ama çarpıtmaların etkili becerileriyle, sonuçta; Büyük Taarruz’un “tam bağımsızlıkçı” ruhu yerine, ABD yandaşlığı ikame edilir. 1950 yılı sonrasında; “Halka mal olmuş veya olamamış devrimler vardır” sloganı, siyasal iktidarın başlıca tutumudur. Atatürk’ün utku ve yapıtlarına doğrudan saldırıya henüz cesaret yoktur. “Ulusun tersine giden alınyazısının yenildiği” İnönü meydan savaşları, okul kitaplarından ayıklanır. Nâzım Hikmet’in; “Muharebe beş gün beş gece sürdü / Kan gövdeyi götürdü / Sonra kaçarlarken yavrum, köyleri köprüleri yaktılar / İnönü meydanı sesler ve kıvılcımlarla doluydu!..” dizelerinde var olan ve dış basının; “Anadolu’da yeni bir devlet doğuyor” kanısına ulaştığı bu savaşları, DP iktidarı yok sayar. Sıra Lozan’a gelir. Atatürk’ün; “Tarihte misli görülmemiş bir hesaplaşmanın sonundaki antlaşma” olarak tanımladığı ve dünya siyasal sahnesinde “Kadeş” antlaşmasından sonraki en uzun ömürlü bir sözleşme; “Zafer mi, hezimet mi?” tartışmalarına açılır. Ardından Atatürk hedef alınır. Önce “Sakarya” savaşının 22 gün ve gece süren var oluş çatışmasındaki olağanüstü parıltısı daraltılır. Sonra da; “Büyük Taarruz” kıyasıya örselenir. “Yedi düvele” direnç gösterenler, Hasan İzzettin Dinamo’nun deyişiyle; “Kutsal isyanı” halk belleğinde küçültülmeye çalışılır. İstanbul hükümeti yanlısı “Alemdar” gazetesinin; “Bağımsızlık isteyenler kötü niyetlidir” veya; İzmir’e geri çekilirlerken: “Yunanlılar yenilmedi, manevradalar” diyebilen “mütareke” zihniyetine kimileri günü müzde de alkış tutarlar(***). Cumhuriyet ve Kemalist devrim; “Halkoylaması yapılsaydı, tüm bunlar olabilir miydi, demokrasi var mıydı?” demagojisine tutsak edilmek istenir. “Devrimin, halk için ama halkı yanıltan olumsuz telkin ve yönlendirmelere karşı toplumcu tavır olduğu” göz ardı edilir. “Askeri ve siyasal başarılar, ekonomik utkularla taçlandırılamazsa kalıcı değerler taşımazlar” inancına sarılan rejim, halkçıdevletçi projeler uygular. Kalkınma Planlarına bağlanan ve kamu yararını önemseyen ekonomik anlayış, ciddi bir büyüme hızı yakalar. Ama böyle sürmez, şimdilerde olduğu gibi kamu malları haraçmezat tasfiye edilir. Yurt topraklarının emperyalistlerden kurtarıldığı bu ülkede, yabancılara, “karşılıklılık” ilkesine dayanılmadan topraklar satılır. Ormanlar, “2 B” statüsüyle harman edilir. Büyük Taarruz başlamadan önce Anadolu ihtilalcileri, halkın aydınlanmasını amaçlamışlardı. Kurtuluştan sonra kamusal bilinç için çağcıl öğrenime oturan eğitim seferberliği özenle sürdürüldü. Ama zaman akışında safsatalar, siyaseten ağır bastı. Aydınlıkları yadsıyan eğilimler, ülke iktidarları olarak boy gösterdiler. karşıdevrimci kaos ülkeyi kavradı. Yitirilen önderlik: 1919’larda AsyaAfrika halklarının çoğu, Amerika kıtasının bir bölümü, Okyanusya ve kutuplar koloniydiler. Anadolu’daki antiemperyalist kalkışma örnek alındı. Ama 1955’te Endonezya’nın “Bandung” kentindeki uluslararası konferansta Türkiye hükümeti, kendi ulusal varlığına ihanet etti. “Mazlum” halkların önderliğinden emperyalist yandaşlığa geçerek, bağımsızlık savaşlarını “asilik” saydı. Kore’ye asker göndererek, NATO’nun saldırgan şemsiyesine giren Türkiye ortaya çıktı. Ülkelerin sınırlarını ABDAB lehine değiştirme planlarına gönüllü katılımcılık ilan edildi. Sonuç: Devrimci kararlılıkta, yılgınlık yoktur. Halkçıdevletçi bir dünya görüşünün; ulusalcı, laik ve Cumhuriyetçi özgüveni yakalayacağı mutlaktır. Toplumcu düşünyapı, halkın demokratik “Kemalist” ilkeleri özümsemesiyle güç kazanır. İş ki; antiemperyalist yurtseverliğin, onurlu bir tavır olduğu bilinsin. (*) Açıklanan ABD arşivleri (Washington) (**) SSCB arşivleri (Moskova) (***) Alemdar arşivi (19191922 İstanbul) Marmara depreminin 12. yılında, politikaların geliştirilmemesi nedeuluslararası sözleşme ve kararlar yo niyle, yöneticilerin yaşama hakkının rumlandığında ülkemizdeki idari sis korunması amacıyla hukuksal ve temin doğal afetlere ilişkin bakışı ne yönetsel açılardan görevlerinde kudir? Yeterli midir? Uluslararası söz surları bulunduğunu, yöneticiler için leşme ve bildirgelere bakıldığında, caydıracak kurallar konulmaması çevre konusunda tek ve geniş kap nedeni ile ölüm ve gibi zararlar dosamlı bir düzenlemenin bulunmadı ğurduğunu belirtmiştir. ğı görülmektedir. Günümüzde, bireÖzetle; yin “sağlıklı bir çevrede yaşama 1) Doğal afetlere karşı bireylerin hakkı” kabul edilmiş ve Avrupa yaşam ve mülkiyet haklarının koulusları açısından geniş bir anlam runması, AİHS’nin (Avrupa İnsan içermektedir. 1982 tarihli TC Ana Hakları Sözleşmesi) koruduğu hakyasası’nda da “Sağlık hizmetleri lar kapsamındadır. Doğal afetler karve çevrenin korunması” başlıklı şısında bireyin yaşam ve mülkiyet “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir hakkını korumanın, anayasanın çevrede yaşama hakkına sahip m.90/son nedeni ile anayasanın üzetir…” şeklindeki m. 56 ve konut hak rinde kabul edilen Avrupa İnsan kını düzenleyen m. 57’deki düzen Hakları Sözleşmesi’nin yorumunda lemelere yer verilmiştir. Avrupa İn artık devletin sorumluluğu ile güsan Hakları Mahkemesi’nin deprem vence altına alınan bir hak olarak tave diğer doğal afetlere uygulanabi nındığı bilinmelidir. lirliği açısından iki kararı dikkat çe2) Ülkemiz kaçak yapılaşmayı kicidir. Bu kararlardan ilki Doğal teşvik eden, bireyleri imar affı yasa Afetler Karşısında Devletin Sorum beklentilerine sokan devlet politiluluğunu vurgulayan 28.04.1993 ta kalarını terk etmelidir. AİHM karihinde Ümraniye’deki “Hekimba rarlarında ülkemizdeki “imar affı şı” çöplüğünün patlaması ile mey yasalarının kaçak yapılaşmayı dana gelen olayda 39 kişinin yaşamını teşvik edici, bireyleri beklentiye soyitirdiği “Öneryıldız X Türkiye” ka kan bir devlet politikası olarak var rarıdır. olduğunun vurgulanSöz konusu kararda; dığı, kaçak yapılaş“devletlerin, bireymanın neticesi oluşan lkemiz kaçak lerin sağlıklı bir çevölümlerde bu politiyapılaşmayı teşvik kanın yaşam ve mülrede yaşama haklarını gerçekleştirmeeden, bireyleri imar kiyet haklarının ihye yönelik yükümlülaline” ilişkin başkaca affı yasa lüğü vurgulanmış, kakararlarda da temel beklentilerine sokan oluşturacağı unutulzanın temel nedenleri, kurumsal ilgisizlik, devlet politikalarını mamalıdır. iletişimsizlik ve top3) 17 Ağustos 1999 terk etmelidir. lumsal hizmet birimdepreminde yapılan solerinin birbirlerinden ruşturmalarda olduğu kopuk çalışmaları olagibi 4483 yasanın siyasilerin, kamu rak belirlenmiştir. Karar ülke görevlileri için yapılacak sorgulamizde; kaçak yapılaşmanın hü malarda dokunulmazlık haline gelen kümetler tarafından teşvik edil bir sisteme dönüştürülmesinden vazdiğini, bireylerin beklentiye so geçilmeli, “4483 sayılı Memurlar ve kulduğunu, bu politikanın hatalı ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yarbireylerin yaşam hakkının ihlali gılanması Hakkında Kanun” yene varan sonuçların sorumlusu niden düzenlenmelidir. olduğunu ortaya çıkarmıştır”. Ay4) Geçen 12 yılda yapılan çalışrıca kamu görevlilerinin kusuru olan maların bir araya getirilmesi, özellikle olaylarda sorumluların gereken şe teknik, hukuki ve idari alanda olmakilde soruşturulmadığını, yargılan sı gereken kurumlararası iletişim ve madığını ve nihayetinde büyük za işbirliğinin sağlanması için gereklirarlar doğsa da verilen cezaların dir. Yukarıda belirtilen “Öneryıldız “görevi ihmalden” ibaret oluşunu X Türkiye” kararında da tespit edianlaşılmaz bulmuştur. len kurumsal ilgisizlik, iletişimsizlik Doğal afetler karşısında devletin ve toplumsal hizmet birimlerinin sorumluluğu vurgulayan ikinci birbirlerinden kopuk çalışmaları söz karar ise Rusya’da “Budayeva ve konusudur. Diğerleri X Rusya” davasıdır. 5) Ülkemizin sel yatakları ve depBu olayda mahkeme kararında, rem kuşağında olduğu gerçeği kar“Tyrnyauz” kasabasında oturanların şısında; teknik fakülteler, hukuk fayaşamlarına yönelik önceden görü külteleri, siyasal bilgiler fakülteleri lebilir risklerle ilgili olarak tehlikeli başta olmak üzere “doğal afetler hualanda, kentsel planlama ve acil du kuku” tek bir disiplin altında toplarum koşullarının yöneticilerin çalış narak ayrı ve ortak ders olarak ele maları olmadığını; belirterek önleyici alınmalıdır. Ü C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle