22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 31 TEMMUZ 2011 PAZAR 6 Hükümetle asker arasında öteden beri görüş ayrılığı olduğu zaten biliniyordu... Bu görüş ayrılığı Balyoz tutuklusu muvazzaf generallerle ilgiliydi. Görüş ayrılığı önceki gün patlak verdi, Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’le Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanları “gördükleri lüzum üzerine” emeklilik kararı aldı. Konuya ilişkin haberleri televizyonlar ve gazeteler verdi... Bundan sonra ne olacak? Eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Necdet Özel cuma akşamı Genelkurmay Başkanvekilliği’ne atandı; Başbakan Erdoğan’ın isteği, Cumhurbaşkanı Gül’ün onayıyla. Burada en önemli nokta Koşaner’in “veda mesajı”dır... “TSK’yi suç örgütü gibi gösteriyorlar!” TSK zirvesinin uzun süreli soruşturmalardan rahatsızlık duyduğu Ankara’da konuşuluyordu. Orgeneral Koşaner, anımsayacaksınız, Balyoz tutuklamalarının ardından Hasdal’a gitmiş, tutuklu askerlerle görüşmüştü. Koşaner’in ve kuvvet komutanlarının soruşturmalar ve uzun süreli tutukluluktan da rahatsız oldukları “veda mesajı”nda altı çizilecek önemli tümceler arasında. Ne diyor Koşaner: “Soruşturma ve uzun süreli tutuklamaların bir amacının da TSK’nin sürekli gündemde tutularak kamuoyunda bir suç teşkilatı olduğu izleniminin yaratılmaya çalışıldığı... HABERLER aydın, bilim insanı, hukukçu, gazeteci bu konuyu sık sık gündeme getiriyor. Ergenekon davasında 2007 Nisan ayında tutuklananlar var... Bu kişiler 4 yıldır Silivri zindanında... Teğmenler, üsteğmenler, yüzbaşılar, yarbaylar, albaylar, astsubaylar var... Emekli ve muvazzaf askerler... İntihar eden Albay Ali Tatar’ı unutmadık... Zindanda kansere yakalanan ve ölen Kuddisi Okkır’ı da... Siviller var... Suçlarının ne olduğunu bilmeden yatan... Balbay, Doğan Yurdakul, Tuncay Özkan, Hikmet Çiçek, Soner Yalçın, Deniz Yıldırım, Barış Pehlivan, Ahmet Şık ve Nedim Şener... Diyarbakır’da, Mardin’de yatan Kürt gazeteciler var. Balyoz davasına gelince... Tutuklu yargılanan emekli Albay Kemal Dinçer şöyle seslenmişti duruşmada: “Bu kadar düzmece belge içinde gerçeği bulacağınızdan endişeliyim sayın yargıç... Bilip de susanlara soruyorum: ‘Dilsiz şeytan olmaya değer mi makam?’ Ben bundan dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı; Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı’nı kastediyorum. Gelsinler buraya bildikleri bir şey varsa anlatsınlar.” Oraya bir türlü gelmediler, konuşmadılar... Emekliliğin keyfini sürüyorlar... “Dilsiz şeytanlar” emekliliğin keyfini sürerken silah arkadaşları Silivri’de ya da Hasdal’da yatıyor... Peki bundan sonra ne olacak? Bekleyip göreceğiz!.. Bekleyip Göreceğiz... Bunu fırsat bilen yanlı medyanın da her türlü yalan haber, iftira ve suçlamalarla yüce ulusumuzu kendi silahlı kuvvetlerimize karşı tavır almaya teşvik ettiği dikkatlerden kaçmamaktadır.” Demokrasilerde hem asker hem de sivil bürokrasi elbet eleştirilir... Kimi gazetelerin TSK’ye karşı öteden beri “düşmanca tavır” içinde oldukları bir gerçek. Bu ayrı bir konu... Türkiye’de asker ben bildim bileli içine kapanık. Yapılan onca yanlışlar var, üstü örtülmeye çalışılan. Bunları yazmak ve eleştirmek ise gazetecilerin görevi. Türkiye zor bir dönemden geçiyor... Yazımı yazarken aklıma şu soru geliyor: “Bugün Türkiye’de kaç gazeteci yazdıkları yazılarından ötürü tutuklu? Kaç gazeteciye terör örgütü üyesi yaftası yapıştırılıp zindana atıldı? Parasız eğitim istedikleri için kaç üniversiteli genç hapiste yatıyor? Hopa’da HES eylemine katılan gençlerden kaçı terör örgütü üyesi savıyla cezaevinde?” Yukarıdaki soruları çoğaltabilirim. Türk Silahlı Kuvvetleri bizim insanlarımızdan oluşuyor... Onlar başka bir dünyadan gelmedi... 12 Mart’ı,12 Eylül’ü bize yaşatan, işkencelerden geçiren, arkadaşlarımızı 20’li yaşlarda sıkıyönetim mahkemelerinde yargılayıp darağacında sallandıranlar da askerler değil mi? Bu ülkenin insanları TSK’yi sever, bağrına basar... Dünyanın hangi ülkesinde gençler davul zurnayla askere gönderiliyor? Hangi şehit cenazesinde analar, eşler, çocuklar, babalar, kardeşler tabutlara sarılıp ay yıldızlı bayrağımızı öperken “vatan sağ olsun” diyor? Koşaner, uzun tutukluluğun hükümlülüğe dönüşmüş olmasında elbet haklı. Pek çok Operasyon Tamam Tatilden kafamı uzatayım, artık “eski” Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner: “Şu anda 173’ü muvazzaf, 77’si emekli olmak üzere 250 generalamiral, subay, astsubay ve uzman jandarma çavuş, hürriyetlerinden yoksun olarak tutuklu. Tutuklamaların evrensel hukuk kaidelerine, hakka, adalete ve vicdani değerlere uygun olarak yapıldığını kabul etmek, birçok hukukçunun da ifade ettiği gibi, mümkün değildir. Bu durum, birçok defa yetkili makamlara iletilmesine, anlatılmasına ve takip edilmesine rağmen soruna yasal çerçevede bir çözüm bulunması mümkün olmamıştır. Haklarında henüz hiçbir kesin yargı kararı olmamasına rağmen tutuklu bulunan 14 generalamiral ile 58 albay, hürriyetlerinin tahdit edilmesinin yanı sıra mevcut yasalarımız gereğince bu yıl yapılacak Yüksek Askeri Şura’da değerlendirmeye girme hakkını kaybetmiş ve peşinen cezalandırılmıştır. Soruşturma ve uzun süreli tutuklamaların bir amacının da TSK’nin sürekli gündemde tutularak kamuoyunda bir suç teşkilatı olduğu izleniminin yaratılmaya çalışıldığı, bunu fırsat bilen yanlı medyanın da her türlü yalan haber, iftira ve suçlamalarla yüce ulusumuzu kendi silahlı kuvvetlerine karşı tavır almaya teşvik ettiği dikkatlerden kaçmamaktadır…” Koşaner neden girişimlerine yanıt alamadığını, bütün bu hukuksuz, kasıtlı siyasi operasyonların neden yapıldığını çok iyi bilir... Tatil tembelliği yapacağım; 28 Kasım 2010’da “Ordu Üzerine Siyaset” başlıklı yazımdan: “Balyoz, ordunun bütün üst kademesini budama operasyonuydu ve öyle olduğunu da hemen her şey doğruluyor! Konuşmaları resmen kayda alınmış bir askeri senaryo seminerinin kuyruğuna birtakım eklentiler takılmış (ayrı bir CD). Düzenleyen, 2003 yılında yapılmış bir seminere, yakın zamanda ilk kez ortaya çıkmış bazı olguları ve bilgileri de eklemek gibi aptallıklar yapmış... Ayrıca CD’nin 2003’te hazırlandığını kanıtlayacak en küçük bir ‘bilimsel kanıt’ da gösterilemiyor... İkiüç yıldır süren yıldırma, gözden düşürme gibi yoğun ‘çalışmalardan’ sonra, artık sıra son noktaya, Ordu’nun kendi hiyerarşisini kesin bozmaya ve komutanlıklara Erdoğan’ın kesin atama yapabilmesinin yolunun açılmasına geldi.. Nasıl bir atama? Erdoğan’ın iktidara ilk adım attığında açıkladığı ‘beden dili’nden anlayan atamalar... Erdoğan’ın ‘beden dili’ne, geçen zaman içinde ‘düşünce biçimi / dili’ de eklendi tabii ki!.. Ordu’ya karşı bu siyasi ‘darbe’ler, hep hukuki kılıflar altında sürüyor. Başka türlü de olamazdı tabii ki! Eh, ‘kanlı darbe’ yapacak halleri olmadığına göre! (Erbakan’ın ‘kansız darbe’si tamam!) Dedik ki, orduya karşı operasyonların ana noktası ‘üst kademeyi budamak’tır. Vurgulamamız gereken diğer önemli nokta da, atamalarda Ordu’nun kendi liyakat sistemini bozmak, Erdoğan ve adamlarının liyakat sistemini geçerli kılmaktır. Üstten budayınca, alttan yükseltilecek subayların siyasete bağımlılığı artacaktır (normal psikolojik ve sosyolojik insan davranışı). İki gelişme olacak: Birincisi, ordu içinde, imamların yönetimine ve ilişki ağına girmiş / düşmüş, iktidarın göz kırptığı / iktidara göz kırpan subayların hızla yükseltilmeleri sağlanacak. İkincisi ise, bu yeni düzende, ordu içinde yükselme / terfide siyasi beklentiler devreye girecek ve siyasete biat eden subaylar ortaya çıkacaktır (bunu üniversite sisteminde yaşıyoruz). Böylece, laik olan değil, yakın ve yandaş olanları koruyan bir siyasi atama sistemi başlayacaktır. Bu sürece girdik. İktidar yandaşları, kayıtsız şartsız ordu düşmanları, sahte demokratlar, hâlâ Ordu vesayetinin sürdüğünden dem vuranlar, her zamanki gibi iktidarın arkasındalar ve süreci ‘demokratikleşme’ safsatasıyla destekliyorlar. Ordu, siyasetin oyuncağı yapılmamalı! Giderek totalitarizme, otoriter İslami bir rejime koşan bir iktidarın, okyanus ötesi CIA + Cemaat operasyonlarıyla katakulliye getirilmesi ve imamların yönetimine girmesi, yaşayacağımız en büyük tehlikelerden biridir!” İstifaları değerlendiren CHP, orduyu itibarsızlaştırmanın ulusa yarar sağlamayacağını açıkladı ‘İstifa gerekçesi açıklanmalı’ AKP LE GELENEKSELLEŞT 9 ay sonra 2. toplu istifa LHAN TAŞCI ANKARA Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ile kuvvet komutanlarının istifası AKP döneminde bürokraside ikinci “toplu istifa” oldu. Dokuz ay önce de anayasa değişikliğiyle yargının yeniden şekillendirilmesine yönelik adımlar üzerine bir anlamda yargının komuta kademesi sayılan HSYK’nin başkanvekili ile 6 üyesi topluca istifa etmişti. Dün olduğu gibi o gün de devlet yönetimindekiler, toplu istifayı önemsizleştirmişlerdi. Anayasa değişikliğine ilişkin geçen yıl yaşanan tartışmalar sırasında dönemin HSYK Başkanvekili Kadir Özbek, 1981’de Pakistan’da Ziya Ül Hak’ın yönetime el koyup, anayasayı değiştirmesi üzerine yüksek yargıçların istifa ettiğini anımsatarak, “Türk hâkim ve savcıları kesinlikle Pakistanlı hâkim ve savcılardan daha az tepkili değillerdir. Üzerlerine düşeni yaparlar” diyerek istifa mesajı vermişti. O günlerde, Başbakan Yardımcısı Bülent Arnınç, “...Ne kadar soylu bir davranış ama bunun Türkiye’de örneğine rastlayabilir miyiz? Pakistan’daki yüksek yargıçların soylu davranışlarını Türkiye’de görmedik” sözleriyle istifa söylemini ciddiye almadıkları görüntüsünü yarattı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının istifasını 5 maddelik bir açıklamayla değerlendirdi. Askerin kışlasında kalması, ancak sabah akşam da iftiralarla ordunun itibarsızlaştırılmaması gerektiği vurgulanırken, komutanların istifalarının gerekçelerinin kamuoyuyla paylaşılması gerektiği kaydedildi. CHP, “Son olayda yargı bağımsızlığının önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır” dedi. Eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve kuvvet komutanlarının toplu istifası üzerine tatili yarıda kesip Ankara’ya dönen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, dün parti yöneticileriyle bir değerlendirme yaptı. Toplantının ardından açıklama yapan CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, partisinin parlamento ve hükümetin yetkilerinin hukukun öngördüğü demokratik kural ve ku CHP, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının istifasını 5 maddelik bir açıklamayla değerlendirdi. Tarhan’ın CHP adına yaptığı açıklamayı, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bizzat kaleme aldığı öğrenildi. rumlar dışında hiçbir güç tarafından fiilen sınırlandırılmasını kabul etmediğini, silahlı kuvvetlerin siyasete karışmasına karşı çıktığına dikkat çekti.Tarhan, partinin görüşünü 5 maddede açıkladı:  Sağlıklı işleyen bir sivil yönetim, yönetmesi gereken kurumlarla kriz çıkaran bir yönetim değildir ve olmamalıdır da. Demokrasinin olmazsa olmazlarından biri de devlet kurumları arasındaki uyumdur. İktidarın görevi devlet kurumlarını itibarsızlaştırarak ele geçirmek olmamalıdır.  Askerin kışlasında kalması ve yasalarla kendine verilen görevleri yapması esastır. Dolayısıyla askerin sıcak siyasetin içine çekilmesi hiçbir zaman doğru değildir ve savunulamaz. Ancak sabah akşam askeri kötülemek, iftira ederek onları itibarsızlaştırmak, saygınlığına gölge düşürmek ulusumuza hiçbir yarar sağlamaz. Bu tür çabalar orduyu sıcak siyasetin içine çeker.  Demokrasi, iktidardaki sivil yönetimin her istediğini yaptığı bir düzen değildir. Demokrasi iktidar gücünün, yargı tarafından “hukukun üstünlüğü” ilkesi çerçevesinde denetlendiği rejimdir. Demokrasi “otok rasi”ye dönüşmemelidir.  Bitmeyen mahkemeler, infaza dönüşen tutuklamalar, ihlal edilen insan hakları, yargıya duyulan güveni derinden sarsar noktaya getirmiştir. Yargı artık milli irade adına değil, siyasal iktidarın iradesine göre karar veren bir kuruma dönüşmüştür. Unutulmamalıdır ki, her iktidarın temelinde meşruiyet bulunmalıdır. Meşruiyetin temel koşulu da vicdanlardaki adalet duygusudur.  Bir Genelkurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanının ordudaki terfiler öncesinde görevlerinden istifa etmeleri, devlet kurumları arasında ciddi bir kopukluğun olduğunu göstermektedir. Mademki komutanlar görevlerinden ayrıldılar, onlara ve iktidara düşen görev, bu tutumlarının tüm gerekçelerini kamuoyuyla paylaşmalarıdır. Bu tarafların varsa haklı gerekçelerini öğrenmemize demokrasiye katkı sağlayacaktır. Türkiye’ye dönen Burkay’ı coşkulu bir kitle karşıladı TKP’DEN AÇIKLAMA 31 yıllık özlem bitti İstanbul Haber Servisi 31 yıldır sürgünde yaşayan sosyalist Kürt siyasetçi ve yazar Kemal Burkay, Türkiye’ye döndü. İstanbul Atatürk Havalimanı’nda İstanbul Vali Yardımcısı Ahmet Aydın tarafından karşılanan Burkay, yolcu bekleme salonuna girdiğinde izdiham yaşandı. Burkay, Abdullah Öcalan’ın “ben artık yokum” açıklamasını ilk kez yapmadığını belirterek “O sahneden çekiliyor, ben dönüyorum diye bir şey yok. Herhangi bir örgütün başında değilim. Yanlış bildiğim yolda yürümem. Kürt sorununu eksen edinmiş HAKPAR, BDP, DTK gibi örgütler var. Aramızda kan davası yok. Bu örgütlerle aydınlarla diyaloğum olur” dedi. İsveç’ten kızı Helin Burkay ile birlikte gelen Burkay, Atatürk Havalimanı’nda İstanbul’da yaşayan kızı Berivan Kaya, yeğeni Seher Dilovan, sanatçı Nilüfer Akbal, HAKPAR Genel Başkanı Bayram Bozyel ve partililer tarafından karşılandı. Burkay, Türkiye’ye giriş yaparken pasaport kontrolünde diplomatik yolculara tahsis edilen özel bankoyu kullandı. Daha sonra Burkay, Taksim Hill Otel’de gazetecilerin sorularını ya ‘ kinci Cumhuriyet ordusunu kuruyor’ Haber Merkezi Türkiye Komünist Partisi Merkez Komite, Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve kuvvet komutanlarının istifası hakkında bir açıklama yayımladı. TKP’nin açıklamwasında, “Tasfiye süreci tamamlanan Birinci Cumhuriyet’in kalıntılarına tutunmaya çalışan unsurların teslim olma ya da kenara çekilme sürecinde yeni bir aşama daha geride kalmıştır. On yıllar boyu NATO’ya, ABD ve sermaye çıkarlarına eksiksiz bir biçimde hizmet ederek halk düşmanı bir pratiğe imza atan TSK’nin komuta kademesi, bir kez daha NATO’nun, ABD’nin ve büyük sermayenin isteği doğrultusunda hareket etmiş, emekliliklerini istemişlerdir” denildi. TKP açıklamasına şöyle devam edildi: “İkinci Cumhuriyet’in kendi ordusunu kurmaya dönük iradesini ‘sivilleşme’ olarak göstermek isteyenler siyasi iktidarın tetikçisi ya da İkinci Cumhuriyet ‘solcu’larıdır. Demokratikleşme yalanına çeşitli zaaf ya da öngörüsüzlük nedeniyle ortak olanlar da, bu tarihsel uğrakta AKP’ye halklarımızın sorunlarını çözebilecek bir iktidar olarak bakmaktan, ondan ricacı olmaktan vazgeçmedikleri sürece İkinci Cumhuriyet’in hizmetkârlarına dönüşmek üzeredir.” Gerekçe yine aynı 12 Eylül’de halkoylamasına sunulan anayasa değişikliğinin kabul edilmesinin ardından 11 Ekim’de Özbek, ile 6 üyesi istifa etmişti. Özbek’in gerekçesi de Koşaner’in veda mesajındaki gibi “fiilen çalıştırılamaz” hale getirilmelerinden duydukları rahatsızlıktı. Her iki istifada da kurumların hedef tahtasına yerleştirilmesi ve sürekli yıpratılmaya yönelik faaliyet yürütülmesinden duyulan rahatsızlık öne çıktı. Tayyip Erdoğan bu istifaları “şov” olarak nitelendirip, “Zaten 5 tanesi yedek üye, diğerinin biraz vakti var, bir diğeri de istifa etmedi, bekliyor” sözleriyle toplu istifayı önemsizleştirmişti. Burkay’ı bekleyen coşkulu kalabalık, izdihama yol açtı. Basın, güvenlik güçleri ve partililer arasında tartışmalar yaşandı. (Fotoğraflar: VEDAT ARIK) Abdullan Öcalan ile 1993’te Şam’da ortak bir protokole imza atttığını anımsatan Burkay, “Özal’ın ‘Kürt sorunu olmazdı’ C MY B C MY B nıtladı. Özal döneminde 1993’te bir yumuşama zamanı olduğunu ancak barış sürecinin sabote edildiğini söyleyen Burkay, son 23 yıldır bu şansın tekrar ortaya çıktığını belirtti. PKK’nin daha sonra kurulan bir örgüt olduğunu, yola çıkışlarında birçok farklılık bulunduğunu ifaden eden Burkay “Silahlı mücadeleyi temel alıyorlardı, derneklerin kurulmasına bile karşıydılar. Bağımsız Birleşik Kürdistan diyorlardı. Biz federal çözümü baz aldık. Hem yöntem hem program olarak ciddi farklar vardı” dedi. Burkay, BDP’nin Kürt açılımına, TRT Şeş’in açılmasına destek vermemesini de eleştirdi. girişimi ile başlayan bu protokol uygulansaydı bugün Kürt sorunu olmazdı. Bazen sorunların çözümü için güç yeterli olmuyor; olsaydı PKK bunu çözerdi” dedi. 29 Kasım 2010’da “Siyasi Amaçlı Yargılamalar ve Uygunsuz Yasa” yazısından: “Ne zaman biteceği bilinmeyen, yüzlerce kişiyi kapsayan bir dava sonunda, diyelim ki hepsi beraat etti; terfisi durdurulmuş, açığa alınmış, maaşı eksiltilmiş, dahası şimdi Başbakan’ın kararlılığında gördüğümüz gibi emekliye sevk edilecek subayların (insanların), hakları, hukukları, kişilikleri, özlük hakları.. ne olacak? Siyasi amaçlı yargılamalar şöyle işliyor: İktidarın savcısı davayı açıyor, inanılmaz suçlamalar yöneltiyor ve büyük cezalar istiyor! Genel olarak iktidar tarafından güdülenmiş mahkeme de davayı kabul ediyor. Dolayısıyla, yargılananların hayatı kayıyor! Devlet memuru ise tasfiyesi gündeme geliyor, ki zaten siyasi iktidarın örneklerimizdeki amacı budur.” Ordu üzerinde operasyon tamamlanmıştır. Dünyanın en büyük hukuksuzluğu, siyasi hukuk kılıfı/uydurukluğu yürütülmüştür. Bundan sonrası, ordu içinde ince ayarlara kalmıştır... O da tıkır tıkır işler... destek vermeliyiz’ ‘Olumlu adımlara Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Kürt sorunu vardır” açıklamasının Türkiye’nin politikasında bir kırılma noktası olduğunu ifade etti. Burkay şöyle devam etti: “Her şey bir lidere, bir partiye bağlı değil. Siyaset önyargıları aşmayı gerekiyor. O dönemin Genelkurmay Başkanı Silopi’de af yok, Kürtçe eğitim yok dedi. Böyle açıklamalar yapılırsa hükümet duraklar. Oylarımızı AKP’ye vermek zorunda değiliz ama olumlu adım karşısında da statüko karşısında destek vermeliyiz.” Sakarya’da CHP’den istifalar SAKARYA (Cumhuriyet) Sakarya’daseçimler öncesi CHP Genel Merkezi tarafından il başkanlığına atanan Yaşar Erdem yönetim kurulundaki 9 arkadaşıyla birlikte istifa ettiğini açıkladı. Erdem, yönetim kurulundaki üyelerin işleri nedeniyle çalışmalara yeterince ilgi gösterememelerinin istifaya neden olduğunu belirterek, “Yönetim düştü, bundan sonra Ankara’dan il başkanı atanacak. Kongreye kadar yeni yönetim devam edecek” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle