18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 31 TEMMUZ 2011 PAZAR [email protected] 18 KÜLTÜR Medyanın, Amy Winehouse’un ölümüne yaklaşımının düşündürdükleri Müzisyenin ölümcül ikilemi HANDE EAGLE nızca bir ya da iki nedene bağlamamamız gerektiği kanısınAmy Winehouse’un ölüm haberi geldayım. Önemli olan, o kidiğinden beri, gerek Türk, gerek İngiliz şinin iç dünyasıdır, her medyasında durmadan sözü edilen “Club şeyin nedeni orada giz27” mitinin kökeni, Eric Segalstad’ın lidir. 2008’de Random House yayınevinden çıHer şey bir kan “The 27s: The Greatest Myth of yana, müzik Rock & Roll” (27’ler: Rock & Roll’un En duyguların, Büyük Efsanesi) adlı kitaba dayanıyor. yaşanmışlıKitapta, 27 yaşında hayata veda eden 34 ğın ve bilgimüzisyenin yaşam öyküleri, rock müziğin nin bir karışıfarklı türleri ve tarihçeleri numeroloji, mıdır. Bazıfelsefe ve astrolojiyle zenginleştirilerek aklarımızın setarılıyor. Anlaşılan, kitabın ardından verek “Club 27” kavramı bir bakıma rock dinlediği o müzikle ilgili bir pop kültür fenomeşarkıların Medyada durmadan sözü edilen “Club 27” nine dönüşmüş... “Club 27” odaklı yayazılmasında, miti, aslında Eric Segalstad’ın “27’ler: Rock & zılarda hep aynı ünlü adlarla karşılason derece duyşıyoruz... Jimi Hendrix, Janis Joplin, gusal, kırılgan, Roll’un En Büyük Efsanesi” adlı kitabından Jim Morrison, Brian Jones, Kurt yaşlarda çok kaynaklanıyor. Anlaşılan, kitabın ardından “Club gençyaşamış ve bilCobain ve tabii son olarak Amy Wişey 27” kavramı rock müzikle ilgili bir pop kültür nehouse... gi birikimi edinmiş Bence, (Jim Morrison dışında) bu insanların yüzde yüz rofenomenine dönüşmüş. müzisyenlerin ortak yönü, uyuşturucu lü yok mudur? bağımlılığı sonucu 27 yaşında ölmeleri Özellikle de genç müdeğil, yaşadıkları dönemde çok önemzisyenlerin en önemli niteliği henüz bilinmiyor... li konular üzerine odaklanmalarıydı. On“Club 27”den çok fazla söz edildi. genç olmaksa, o zaman lar, yarattıkları müzikle, içinde yaşadıkla Evet, Winehouse 27 yaşında öldü; başka bu kişiliklerin tepkisel rı politik, ekonomik, sosyokültürel düze ünlü müzisyenler de öyle! Ama bu “Club kararlar verene başkaldırıyorlardı... 27” saçmalığı birbirinden çok farklı in bilmeyi, farklı olBizlere bıraktıkları şarkıları, konuşma sanları aynı kefeye koyuyor ve ölümleri mayı/farklı bir şeylarından farklı anekdotları neredeyse ezbere ni rock’n’roll geleneğinin bir parçası ola ler yaratabilmeyi, biliyor olmamızın nedeni de yarattıkları rak sunuyor. her şeyin daha gümüzikteki sesleri özümsememizin yanı Manşetlere yansıyan bir başka konu da zeline erişmeyi, onu sıra onların tarzlarını benimsememiz. Çok Amy Winehouse’un ve yukarıda değindi edinmek için de ne genç yaşta üne kavuşan bu müzisyenler, öl ğim öteki müzisyenlerin neden uyuşturu pahasına olursa oldükten sonra hem dinleyicilerinin kuşak cu kullanmaya gerek duydukları idi. Ben sun savaş vermeyi istan kuşağa çoğalmasıyla hem de dünya dü apayrı aile düzenlerinden, eğitim koşulla temelerinden daha zenine bağlı koşullar özgün kişilikleri tü rından, yaşantılardan gelip şarkılar yazan doğal ne olabilir? İnketmeyi seven, arta kalanı da pop kültüre insanların uyuşturucu bağımlılıklarını yal san gençken kendini yaşamın çok uzun olduğuna, alınan hiçbir riskin gerçekten risk olmadığına inandırmaz mı? Böyle bakıldığında, yaşam yarının ne getireceğini bilemeden başlangıçla son arasında yaşanan ölümcül bir ikilem değil midir? Kim bilir, belki Amy Winehouse da böyle düşünüyordu... Bana öyle geliyor ki, “iyi” müzik yaratabilmek de zaman zaman bazı müzisyenler için böylesine ölümcül bir ikileme dönüşebiliyor… katan bir tabiata sahip olduğu için birer efsaneye dönüştüler. 26 Temmuz 2011 tarihli The Guardian gazetesinde, Hadley Freeman’ın, benim çok dikkatimi çeken ve az çok aynı fikri paylaştığım çok güzel bir yazısı çıktı. Yazının konusu Amy Winehouse’un ölümünün medya kuruluşları tarafından topluma yetersiz/yanlış bir biçimde aktarılmasıydı. Freeman’ın vurguladığı pek çok nokta arasında şunlar da vardı: İnsanların ölümüne ilişkin kanıtlanmamış, varsayıma dayalı bilgiler yayımlamayın, çünkü Winehouse’un ölüm nedeni [email protected] Güle güle Nasip İyem… Aklımda, yüreğimde ve gözlerimin önünde hep o gülümsemesiyle yaşayacak Nasip İyem… Hani dün aramızdan ayrılış haberine eşlik eden o fotoğraftaki gülüşüyle… Sanatçı kimliği dışında yakından tanıma şansına da eriştiğim Nasip İyem’in o boynu bükük gibi duran, yüzünden eksilmeyen gülümsemesi, eşsiz bir bilgelik taşıyordu. O gülümsemede bilgeliğin yanı sıra mütevazı kişilik, sabır, çevresine çok yakın ilgi, toplumsal olaylarla haşır neşirlik vardı… O gülümsemede sonsuz bir aşk vardı… (Eşi, yoldaşı, hayat arkadaşı Nuri İyem’e duyduğu aşk…) O gülümsemede öğrencilerine verdiği yakınlık, dostluk, şefkat vardı… Ama o gülümseme aynı zamanda muhteşem bir güç içeriyordu. Bütün bu söylediklerimi yaratıcılığıyla bütünleme gücü vardı. Nasip İyem, 90 yıllık yaşamına hem yaratıcılığı, hem üretkenliği ve verimliliği, gelecek kuşaklara yönelik çalışmaları, hem de mutlu bir aile yaşamını sığdıran o çok özel kadınlardan biriydi. Gönen’de annesinin, akrabalarının çömlekle haşır neşir olmasıyla çocuk yaşlarında tanımıştı çömlekçi hamurunu. Resim yapmak için gittiği Güzel Sanatlar Akademisi Leopold Levy atölyesi… Orada tanıdı Nuri İyem’i… Ama zaten Akademi’de, daha yıldızı o zamandan parlamış olan Nuri İyem’e bütün kızlar hayrandı/âşıktı… Ve “Nuri Ağabey” onu seçtiğinde “dünyalar onun oldu.” 1944’te evlendiler. Nuri İyem, 2005’te aramızdan ayrılıncaya dek bir daha hiç ayrılmadılar. Evlendiği için Akademi’yi terk etmek… Sonra resmi bırakıp, seramiği seçmek… Böylesine devasa bir ressamın eşi olmak… Bir gün annemin evinde oturmuş bunları konuşuyorduk. (Canım annemin hem dostu, hem öğretmeniydi Nasip İyem. Ve ben aptal, geri zekâlı Zeynep, annemin arkadaşına ayrıcalık yapmayayım diye, onun hakkında yazmaktan çekiniyordum. Sadece sohbet ediyorduk!) Acaba bunca ünlü birinin “gölgesinde kalmak”? Hayır sorumun sonunu bile getirmedim… Bakışlarında, gülümsemesinde boşuna aradım öyle bir “eziklik” ya da “geride kalmış”, “hakkı yenmiş” kadın sanatçı imgesini! O hiçbir zaman kendini, kimsenin “gölgesinde kalmış” hissetmiyordu ki… O gün annemi anında ikna etti. Beni ikna etmek biraz daha güç oldu. Ama bu yolda harcadığı çabayı hiç ama hiç unutmadım… Aşkla bağlandığı erkeğinden sadece yaratıcılık açısından yollarını ayırmıştı, resmi değil seramiği seçmişti o kadar. Yaratıcılığını kendi yolunda sürdürecekti. Seramik yaşamı, 1958’de Eczacıbaşı Seramik Atölyeleri’nde başlamıştı. Önce seramik üstü resimle, sonra giderek röliyef ve üç boyutlu eserlerle… 1963’te kendi atölyesini kurduktan sonra, seramik panolar, duvar uygulamaları, mimari eserlerle bir arada yürüyen çalışmalarını, bağımsız işler ve sergilerle bir arada sürdürdü. Tornada değil, elleriyle çamura ve hamura şekil vererek çalışmayı seviyordu. Ellerinin, parmaklarının ucunda en çok Anadolu kadınları beliriyordu. “İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen kadınlarımız…” Ama aynı zamanda toprağın üretkenliğini, bereketini, verimliliğini yansıtan güçlü kadınlarımız... Heykel tadındaki bu seramiklerde gerçekçilikten hiç ayrılmadı; rengi hemen hemen hiç kullanmadı Nasip İyem. Her eserine birikimi, tarihi, coğrafyayı kattı. Onun eserlerine baktığımda ben her zaman Anadolu’nun çeşitli katmanlarını ve binlerce yıllık birikimini gördüm… Güle güle Sevgili Nasip İyem. Yaratıcılığınıza, sevgiyi, aşkı, gülümsemeyi ve Anadolu’nun birikimini, kadınlarını kattığınız için sonsuz teşekkürler… O güzelim gülümsemeniz ve eserleriniz hep bizimle. Amy gitti, şarkıları kaldı Kültür Servisi Amy Winehouse’a ait, henüz yayınlanmamış birçok şarkının olduğu iddia ediliyor. Winehouse’un plak şirketi Universal’a yakın bir kişinin “Her ne kadar Winehouse, 2006 tarihli Grammy kazanmış ‘Back to Black’ albümünden sonra yeni bir albüm çıkarmamış olsa da 23 senedir belli aralıklarla kayıt yaptı” açıklamasında bulunduğu belirtiliyor. İddiaya göre başlangıç aşamalarında olan bu şarkıların, ilk olarak bir müzik yapımcısının elinden geçmesi gerekiyor. “Back to Black” albümündeki gibi otobiyografik ve kişisel olduğu yorumu yapılan şarkıları ilk dinleyen kişi ise Universal’in başkanı Lucian Grainge. Grainge, 2008 yılında bir ödül töreninde (Music Industry Trust Awards) dinlediği şarkıların heyecan verici olduğunu dile getirmişti. Winehouse’un birlikte çalıştığı yapımcı Salaam Remi ise Winehouse’un yeni albüm çalışmasının neredeyse sonuna geldiğini, sanatçının vasiyeti ve ailesinin kararını beklediklerini açıkladı. Müzik eleştirmeni John Aizlewood ise yeni albümü yayınlama konusunda plak şirketinin sanatçıyı gözeterek davranması gerektiğini belirterek piyasaya sürülecek albümün standartların altında olması durumunda Winehouse’un müzikal mirasına saygısızlık yapılacağını söyledi. Öte yandan Winehouse’un albüm satışları ölümünden sonra tırmanmaya devam ediyor. “Back to Black” albümü bir hafta içinde Billboard listelerinde 9 numaraya yükseldi. [email protected] www.zulalkalkandelen.com C MY B C MY B Mutant “Blues in Z” (AK Müzik) Bu albümün dini de gitar, imanı da, anası da gitar, babası da, eltisi de gitar, görümcesi de. Ayrıca ismine aldanmayın; içinde öyle gitarın içli içli ağladığı, yoksul insanların acılarını dile getiren şarkılar yok. Blues bir yana, belli bir türe dahil edilmesi olanaksız bir albüm “Blues in Z”. Üç kişilik performans projesi olarak yola çıkıp, iki yıl içinde yedi gitarcının bir arada çalarak kaydettiği bir albüme sebebiyet veren Mutant, sapla samanın birbirine karışmadığı, kimsenin ayağa kalkıp borazanı almadığı, birilerinin fırlayıp bayrağı kaldırmadığı bir kolektif. Doğaçlama ötesine evrilen, özellikle formal açıdan kendine has bir noktaya varan Mutant ailesinde sınır yok. Sürprizlere sonuna değin açık bir müzik bu, bir şey dışında; o da birilerinin çıkıp hiyerarşi kurması, sınıfsal bir piramit yaratması. Özgür doğaçlamaya bağlı minimalist akımların bir adım ötesinde Mutant. O adım kalıplara bağlı kalmama; melodi ve armoniye mecbur olmama. Dayatılan ölçütlere kapalı bu ortam. Mutant en büyük kozunu sound ile oynuyor. Arada bir eski müzik tarzlarına göndermeler arasında BB King, Marc Ribot, Fred Frith, Robert Fripp çalıyor hissine kapılabilirsiniz. Ancak duyduklarınız ironik bir tezadın ürünü. İroni gitarı tıngırdatan nesnelere de sirayet etmiş; aralarında kerata, tencere kapağı, örgü şişi, konserve kutusu, kafa kâğıdı var. Bu albümde yer alan müzisyenler; Şevket Akıncı, Jose Blasco, Deniz Güngören, Giray Gürkal, Cansun Küçüktürk, Eylül Biçer ve Bakış Üstün. Onlar gitarın sosyalistleri. Handsome Furs “Sound Kapital” (Sub Pop Records) “Elektronik müziğin soğuk, duyguları aktarmakta yetersiz olduğuna” dair köhnemiş bir anlayış vardır; çoğunlukla teknoloji ile müzik ilişkisine karşı duranlar tarafından savunulur. Katılmadığım bu görüşü çürütmek için birçok örnek var. Yenilerden son örnekse, Kanadalı ikili Handsome Furs. Alternatif rock grubu Wolf Parade’den tanıdığımız Dan Boeckner’ın klavyeci eşi Alexei Perry ile kurduğu Handsome Furs’ün “Sound Kapital” adlı yeni albümünde, bilinçli bir şekilde elektronik sesler ön planda. İkilinin gitarı bir kenara koyup tüm şarkıları klavye üzerinde yazdığı albüm, Boeckner’in güçlü vokalini Doğu Avrupa’da 1980’lerde gelişen endüstriyel sound ile buluşturup insana dair her türlü duyguyu müziğe yansıtıyor. Handsome Furs’ün “Plague Park” ve “Face Control” adlı albümlerini sevenler için de farklı bir çalışma “Sound Kapital”. O iki albümde daha yavaş ritimli şarkılar ve yalın bir prodüksiyon vardı. Bu defa parlatılmış, daha çok işlenmiş bir prodüksiyon, hızlı ritimler ve daha gürültülü bir albüm var. Sovyet etkisi altındaki eski Doğu Avrupa kulüplerinden, ayrıcalıklılar yaratan kurulu düzene ve faşizme karşı fikirlerden etkilenmiş grup. “Serve the People” adlı parçada “Mücevherler ve altın geri zekâlı evlatlar için / Ayrıcalıklı hırsızlar gelir ve her şeyi yönetir/ Hayır, siz halka hizmet etmiyorsunuz” diyor Boeckner. Handsome Furs, risk almaktan çekinmemiş, düz yolda gitmektense cesaretle ara yollara sapmış. Ortaya çıkan ürün Wolf Parade hayranlarını afallatsa da iyi bir alkışı hak ediyor. Viyana Senfoni Apollon Tapınağı’nda Kültür Servisi Side Belediyesi’nin düzenlediği Side 11. Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali kapsamında 2 Ağustos Salı günü saat 21.30’da Viyana Senfoni Yaylı Çalgılar Beşlisi, Apollon Tapınağı’nda müzikseverlerle buluşacak. Ücretsiz olarak gerçekleşecek konserde, Viyana Senfoni Yaylı Çalgılar Beşlisi iki keman, viyola, çello ve kontrbas ile sahnede olacak. ‘Genç Çarşamba Konserleri’ Kültür Servisi Pera Müzesi’nde, Şimdiki Zamanlar sergisine paralel olarak, “Genç Çarşamba Konserleri” kapsamında 3 Ağustos Çarşamba günü saat 19.30’da “Help! The Captain Threw Up” konseri izlenebilir. Ozan Çanak, Uygar Çetiner ve Mert Hocaoğlu’ndan oluşan Help! The Captain Threw Up parçalarında 60’lar ve 70’ler rock akımlarından izler bulunabileceği gibi, günümüz postrock ve alternatif / indie tarzlarının etkilerine de rastlanabilir. Konser öğrencilere ücretsiz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle