18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 TEMMUZ 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA 15 harikası olan Bir doğaFransa’nın en Ardeche vadisi, eski yerleşim alanlarından biri olup mağaraları ilk insanların izleri, tarlaları ilk taş tapınaklarla dolup taşar. Dolmen adı verilen bu tapınaklar, Obeliks’in yonttuğu türden iki dikili taşın üstüne ve altına yerleştirilen iki yatay taşla, gizemli boyuta açılan kapılardır. Ne var ki günümüz teknolojisiyle yapılan ölçümler, Dolmenlerin tam da toprağın en yüksek oranda enerji saldığı noktalara inşa edildiğini ortaya koymuştur. İlkel insanların, hiçbir ölçüm aracı olmaksızın toprağın enerjisinin nerede yüksek olduğunu bilebilmeleri de ayrı bir gizemdir... İşte böyle özel bir bölgedeki küçük ve sakin Privas kenti, iki hafta önce pazar günü pek alışkın olmadığı bir “kız kaçırma” haberiyle çalkalandı. Kentin göbeğindeki güzelim parka hava almaya gelen mahalleli, bir genç kızın, feryat figan, iri yarı adamlar tarafından zorla bir BMW’ye bindirildiğini gördüler. Parkın kapısına yakın bir tanık, araya girmeye çalıştı. Ama zorbalar bir değil, iki arabayla gelmişlerdi. İkinci BMW tanığın yolunu kesti ve kızı götüren arabanın hızla kaçmasını sağladıktan sonra, o da kayıplara karıştı. Olay yerine çağrılan polis, kızın parkta oturduğu sırada bıraktığı beyaz bir şemsiyeden başka ipucu bulamadı. Kaçırılmayı izleyen saatlerde hiçbir “kayıp” başvurusu da yapılmayınca, ulusal çapta bir tanıklığa çağrı yayımlayıp yanıt veren kişilerin ifadelerini almaya başladı. Aradan dört gün geçip perşembe günü geldiğinde, kaçırılan kızın Çeçenya göçmeni çekerken Mağripli dayakçı kocaların “Allah’ın emri”, Afrikalıların “Bizim kabilenin âdeti” diye kıvırmalarına alışık ve şerbetliydiler. Çeçenlerle her ne kadar yeni tanışsalar da “kaçırma geleneğine” biraz dudak büktüler. Polisse böyle bir geleneği yok sayacak kadar ileri gitti, dosyayı kapatmadı, soruşturmayı derinleştiriyor. Öğrenmek istediği olgu, bölgedeki Çeçenleri gücendirecek kadar basit: Kendi rızasıyla kaçırıldığını ileri süren genç kız, acaba istemediği bir evliliğe mi zorlanıyor? Halen Privas ahalisi kahvelerde Çeçen geleneğinin “kız kaçırma”dan sonraki aşaması üstüne kafa patlatıyor: Sözde sahte kaçırılma olayının üstünden geçen dört günde, geleneksiz anlamda düğünden sonraya saklanan zifafa girildiyse... Bekâretini yitirdiği için “kirlenen” genç kız, ırzına geçilmiş bile olsa, evlenip “temizlenebilmek” için “rızamla kaçırıldım” diyebilir. Privaslılar daha ne gelenekler görmüşler, Çin’den Maçin’den çıkıp gelen. Akılları bu kadarına eriyor, artık. Ama polis, çıkarsama falan yapmıyor, erken zifafla da ilgilenmiyor. Soruşturmaya tamam ya da devam için kız razı mıydı, değil miydi, onu öğrenmeye çalışıyor. “Razı değildim” derse, Çeçen damat ve işbirlikçileri geleneklerini düğün salonu yerine hapishanede sürdürmek zorunda, genç kız da “kirlenmişliğiyle” bir başına kalacak. Çünkü başta ailesi, Privas’taki Çeçen cemaati tarafından dışlanacak. Öykü size tanıdık mı geldi? Allah, Allah, neden acaba? “Kafa kesilecekse, sakal için yas tutulmaz .” ANON M B LGE kuyrukluyıldız gibi Amy Winehouse, bir gelip geçti dünyamızdan. GÖRÜŞ SEVGİ ÖZEL Privas’tan Kız Kaçırma olduğu, ailesi ve adresi belirlenmişti. Tam bir polis ekibi yola çıkıyordu ki “kızımız kayboldu” diye başvurmayan ailenin oturduğu eve doğru; karakol kapısından kimliği zaten saptanan annesi, zorla getirilmesine ramak kala, kendiliğinden girdi. Hayır, kızı kaçırılmamıştı. Parktan çıkarken zorla bir arabaya bindirilmesi, sözlüsünün genç kızı zorla kaçırıyormuş gibi yapmasını gerektiren bir Çeçen geleneğinden ibaretti. Aynı gün, Privas’a epeyce uzak Toulouse kentinde sağ salim bulunan genç kız da annesinin söylediklerini doğruluyordu, zaten. Parkın kapısında attığı çığlıklar falan, numaraydı. Müstakbel kocası tarafından, Çeçen geleneği doğrultusunda kaçırıldığına yemin ediyordu. Ne var ki Privaslılar da ahalisi ve polisiyle, kuşkucu insanlardı. Fotoğraf: DANİEL COLAGROSSİ Her Şeye Ne Çabuk Alışıyoruz Mutluyuz, büyüyoruz, gelişiyoruz, demokratikleşiyoruz; “star”larımız var; politikada, basında, eğlencede, sporda, dahası yiyecek giyecek, konut vb. üreten kurumlarda; her alanda… Öyle böyle değil, “mega”sı, “süper”iyle koca koca “star”larımız var. Mutluyuz; politika sahnesinde Atatürk’ün yayılmacıları ve yobazlığı kovduğunu öğrenememiş, Atatürk’ü yalnız “karga kovalayan biri” olarak tanıyan, her sözü, her davranışıyla ekranları dolduran, “star star” bakanlarımız; “Atatürk’ü sevmek ibadettir” diyenlerin ardılı olan ve Başbakan’a dokunmayı “ibadet” sayan vekillerimiz var. Tek yanlı okumuş, bilgili olduğunu sanan, her konuda balon uçuran “star” gazetecilerimiz, “star” yorumcularımız, yazarlarımız var; onların “star”laşmalarına çanak tutmaya alıştırıldık. Mutluyuz; gençler birbirinden renkli sahnelerde yarıştırılıyor; ünlü değil, yıldız değil, “star” olacaklar. Kimi sesini, kimi bedenini sergilemeye çalışıyor; ama “süper jüri”ler önünde boy göstermek, “star ışığı, star duruşu taşımak” kolay değil... Gençlere dereden tepeden bir şeyler soruluyor. “Süper jüri”lerin “star”ları, nasıl “star” olduklarını unutmuşçasına, kırık dökük tümcelerle, yarı Türkçe yarı İngilizce “starca” konuşuyor; ama kimi kez onlardan daha iyi konuşan gençlerle dalga geçiliyor; küçümsenerek yarışmaya, yarıştırılmaya alıştırıldık. Mutluyuz; ışık hızıyla varsıllaşan “mütedeyyin” ailenin dişi kuşu, eski evden kurtulacağı için sevinçli... Eski dediği de uyumlu uyumsuz öteberiyle doldurulmuş, kocaman, yenice bir apartman katı... Dişi kuş, bahçe içindeki “ankistireli dübleks”inin yuva olduğunu sanıyor; yeni eşyalarını kendi diliyle anlatıyor; “dübleks”inin bulunduğu sitenin adını bir türlü anımsayamıyor; çünkü dili dönmüyor. “Alışırım” diyor. Alışır; insan nelere alışmıyor ki... Mutluyuz; “küçük Amerika” olamasak bile “little” ya da “small” oluşa “okey” demeye; “cafe” yazıp “kafe” okumaya; “cafe”lerde “star” falcılara inanmaya; yağsız peyniri, sütü değil “light”ını tüketmeye; “okey, bye bye” diyerek sırıtmaya; büyük beden yerine “large”ını aramaya; iki, üç ya da çokkatlı, bahçeli evler, konaklar, saraylar yerine “rezidanz, city, village…” yeğlemeye; otellerde, lokantalarda İngilizce paralamaya; “türban”ı başörtüsüyle eşitlemeye; “milliyetçilik”i inanç ve köken sömürüsüne bulayıp Türkçesi olan “ulusalcılık”tan soyutlamaya; “ulusalcılar”ı topluca suçlamaya; “laik”liği savunanı “laikçi” diye aşağılamaya; Cumhuriyeti kurup devrimleri yapanlarla hesaplaşmaya alıştırılıyoruz. Akıl ve bilim dışı olana, gerçek sanatla çelişene alışmak nedir? Hiç sorgulamadan, çıkar rüzgârına kapılıp herkesin önünde eğilebilen, bin bir surat “star”lara alışmak; adaletsizliğe, yoksulluğa, eğitimsizliğe, derinleşen sınıf farkına alışmak... Evde ağlayıp sızlanmak, çoluk çocuğu kırıp geçirmek, sokakta susmak, mutlu görünmek... Mutluluk oyununa alışmak, yalana yanlışa alıştıranlara yalakalık, boyun eğme... Mutlu muyuz? Ulusça sorunumuz bu işte; dilimizin dönmediği, aklımızın ermediği, içimize sinmeyen her şeye alışmak... Yalana dolana alışmak... Dünü, 90 yıllık geçmişimizi yok saymaya alışmak... Alışkanlıkta ölçüsüzlük, bir tür bağımlılıktır; koşullanmışlıktır. Aymazlığı, hıyaneti sinsice kuşanarak toplumu kazanımlarından vazgeçirme alıştırması yapanlara alışmak... Alışmanın ötesine geçip inanmak, yetki vermek... Bir atasözümüz var; “Alışmış kudurmuştan beterdir” diye. Kötü alışkanlıklarımız bir değil, iki değil; bunun sonu nereye varır? “Beterin de beteri var” sözünü de unutmayalım; ancak şimdiki durumdan daha kötüsü, birçok değerin, kazanımın elden uçup gitmesi demektir; bunu da unutmayalım! Daha doğrusu, kadim Ardeche vadisi de yetmiş iki milletten göçmen nasibini aldıktan sonra, epeyce kuşkucu olmuşlardı. Karısını döve döve hastanelik eden “kökten” Ardecheli kendini savunacak bir gelenek bulamayıp paşa paşa cezasını “Genç öleceğim” diyordu, sözünü bir tuttu, pir tuttu. Sesleriyle büyüdüğü Janis Joplin, Kurt Cobain, Jimmy Hendrix, Jim Morrison, Robert Johnson, Brian Jones’la aynı yaşta öldü: 27. Bu kadarı herhalde raslantı olamaz, kuyruklu yıldızların ömrü yirmi yedi yıldır belki de, ne bir eksik, ne bir fazla, kim bilir? Kuşkusuz iki ucundan tutuşturulmuş birer mum gibi yaktılar yaşamlarını, hepsi. Dünyamıza hiç susmayacak yankılar bıraktılar ve gittiler. Seslerine yansıyan duyguları, duygularına yansıyan şarkılarıyla adeta başka bir gezegenden gelmişlerdi. Zaten kısacık ömürleri boyunca, başka bir gezegende yaşamak istediklerini haykırmadılar mı, hep? Umarım öyle bir gezegen vardır ve kendisinden önce oraya varan kuyruklu yıldızlar, Amy Winehouse’ı bir ışık cümbüşüyle karşılar. K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] ‘646 Sayılı KHK’ Temmuz’da Anadolu Hükümetin iki yeni Ajansı tarafından sayısız bakanlığından ikisi de yayın organına bildirildiği “çevre” ve “imar”la ilgili... halde, okuyanınız oldu Demek ki en mu? “önem”sedikleri alan ŞPO Genel Başkanı çevre ve imar... Necati Uyar’ın Ne var ki bu ilginin “ülkemizde plansızlık, “çevreden yana bir planlama politikasına şehirciliği hedeflemek” dönüşüyor” dediği basın anlamına geldiğini açıklamasından bazı söylemek zor. “Çıraklık” bölümleri özetliyorum: ve “kalfalık”taki “KHK ile Milli Emlak HES’lerden termik ve Genel Müdürlüğü’nün nükleer santrallara, yetkileri arasına hazineye sualtına gömülen antik ve devlete ait kentlerden kıyı yağmasına taşınmazların imar uzanan uygulamalara planlarını yapmak, bakıldığında, “ustalık”ta değiştirmek ve imar nelerin yapılacağını uygulamasını tahmin etmemek gerçekleştirmek de olanaksız. katılıyor.” Nitekim iki yeni Yani, imar kararlarında bakanlıktan Orman ve Su “mal sahibi” İşleri’nin öncelikli yetkilendiriliyor! görevinin “su havzaları”ndaki ormanlık leri demokrasi’ (!) alanlarda işgalci 2B arazilerine “parayla tapu” Düşünün ki Milli pazarlamak olacağını Emlak’ın “satış amaçlı” yazmıştık. düzenleyeceği Konuyu imar planlarına tartışmayı yerel yönetimlerin elbette itiraz hakları bile sürdüreceğiz.. olmayacak. Yerel İkinci yeni meclisler imar Bakanlıktan bakanlığın ise alanında “tapu” bekleyen “işlevsiz” ve “Çevre ve işgalciler... Şehircilik” “yetkisiz” olmasındaki kılınarak, niyetlerin ne olduğunu kentlerin yapılaşma görebilmek içinse bu kararlarına sadece bakanlığın yasal temelini bakanlık karar verecek… oluşturan 10 Temmuz Dahası, belediye sınırları 2011 tarih ve 646 sayılı içindeki hazine arazilerinin Kanun Hükmünde kullanım türü de yerel Kararnameye (KHK) yönetimlerin yetki alanı bakmak yeterli. dışına çıkarılacak. Tabii, Meclis’ten Geçen yıl onca geniş “kanun” çıkarmak yerine katılım ve masrafla KHK yeğlenerek, yeni gerçekleştirilen örgütlenmenin yasal “Kentleşme Şurâsı” temellerini TBMM’den kararlarının bile adeta “kaçırarak” unutulduğunu anımsatan düzenlemeyi sorgulayan ŞPO Başkanı özetle diyor milletvekili bulabilirseniz. ki: “Belediyelerin yok ente darbe sayılması; merkezi hükümetin hazine arazileri Ne var ki yine son üzerindeki imar dönemde “özerklikleri kararlarının kesin olması; kısıtlanmak” istenen kamu mülklerinin meslek odaları konuyu izleyerek, 646 sayılı yapılaşma hakları artırılarak satılması, KHK’nin çevre ve sadece kente ve çevreye kentlerimiz açısından ne değil, demokrasiye de anlama geldiğini darbe değil midir?” kamuoyuna açıkladılar… …üstelik “ileri Gelin görün ki ne yazılı ne demokrasi”ye... de görsel medyada yer (646 sayılı KHK’yi Ulusal alabildiler. Kanal’da bu akşam Örneğin bu düzenleme 20.30’daki İmar için “Kentlerimize Dosyası’nda Necati Uyar Vurulacak Ağır Darbenin ve Prof. Dr. Emre Habercisidir” diyen Şehir Aysu’nun katılımıyla ele Plancıları Odası’nın (ŞPO) alacağız.) basın bildirisi 15 Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] ‘ BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARB SEM H POROY K HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N [email protected] 1/ Antalya 1 ilinde bir mağara. 2/ Büyük 2 erkek kardeş... 3 Plan. 3/ Li 4 manlarda kıyı ile gemi ara 5 sında yük taşı 6 mada kullanı 7 lan, altı düz tekne... Eski 8 Mısır’da gü 9 neş tanrısı. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Osmanlı sarayında bir lalanın yönetimi 1 O K L O F O B İ K İ N A Y E altındaki acemilerin 2 Y A T E Z birbirine hitap biçi 3 K U B A T R E O mi. 5/ Bayındırlık... 4 O N U R G A R İ G Güney Amerika’da 5 F O L İ D E bir ülke. 6/ Avcı ku 6 O S A K A lübesi... Sıkıntı, 7 B M İ R A A L gam. 7/ İran’ın pla 8 İ S A L T İ M İ ka imi... Raf. 8/ Es 9 U Ç H E Z E N kiden kökboya bitkisinden, bugün ise bireşim yoluyla elde edilen kırmızı boyarmadde. 9/ Tespihlerin baş tarafına takılan, uzunca parça... Bir bağlaç. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Antalya’nın Kemer ilçesine bağlı, mağarası ile de ünlü turistik bir belde. 2/ Tavır, davranış... Konya ilini oluşturan ilçelerden biri. 3/ Güzel kokulu çiçekler açan bir ağaççık... Bir nota. 4/ Telli bir çalgı... Belirli bir iş ya da hizmeti başarabilecek güçteki en küçük askeri birlik. 5/ Kırık kemikleri bir arada tutmaya yarayan nesne... Hamur topağı. 6/ Çanakkale yöresine özgü, çeşitli sebzelerle hazırlanan türlü yemeği. 7/ Sahip... İskambilde karo rengine verilen bir başka ad. 8/ Asya’da bir göl... Islandığı zaman kolayca biçimlendirilebilen yumuşak ve yağlı toprak. 9/ Yerfıstığı... Bir soru sözü. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle