28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 TEMMUZ 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA 15 Bir varmış, bir yokmuş Kararname kararlılığı Önce bir kararname, ardından bir kararname daha, üç beş gün sonra bir kararname daha... Kararnameler ne diye yayımlandı? Önce Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı kuruldu, sonra o bakanlık daha kurulmadan ikiye bölündü: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı... Orman ve doğa dostu Yücel Çağlar, çocuk oyuncağına çevrilen bakanlık kurup kaldırma işlemi konusunda ancak çeşitli tezler geliştirilebileceğini dile getiriyor: Hükümette Veysel Eroğlu’na ve Erdoğan Bayraktar’a da birer bakanlık bulunması. “Orman” sayılan yerlerdeki akarsularda daha çok HES’e daha kolay izin verilebilmesi; bu akarsuların daha kolay ticarileştirilebilmesi. “2B arazilerinin”, başta TOKİ olmak üzere yapsatçılara ve/veya yandaş belediyelere devredilmesi, satılabilmesinin kolaylaştırılması. Başbakan’ın “çılgın” projelerinin yol açabileceği çevre sorunlarının gözlerden kaçırılması. TMMOB’nin ve bağlı odaların denetlenmesi, kamu yararına çabalarının engellenmesi. Hak, yetki ve sorumlukları bilinmeyen “çevre ve şehircilik uzmanı ve yardımcıları” ile “orman ve su işleri uzmanı ve yardımcıları” işlendirilerek kamu personeli arasında “kapıkulları” kümelerinin oluşturulması. Bir zaman NTV kanalının ve de liberal solun (ne demekse!) gözdelerinden Banu Güven’in, işinden edildikten sonraki itirafı: “Seçim öncesinde öyle bir yere gelindi ki... Hükümet tarafından herhalde açıkça söylenmiş olması gerekiyor ki bizim Neden biz daha fazla konuşmuyoruz gibi sitemlerle üzerinize gelindiği noktada dükkânın o bölümünü kapatmak gibi bir hareket oluyor ki problem çıkmasın.” Basın özgürlüğü varmış aslında da, birden yok oluvermiş! Fona hayır! Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a bakılırsa, hem kıdem tazminatı fonu kurulacak, hem de çalışanların hakları korunacak... Fon kurarsan, kıdem tazminatının iş güvencesini sağlayan yanı yok olur, bu da çalışanların haklarını korumak değil, geri almak demektir. Babacan, kıdem tazminatı fonu konusunda sosyal taraflarca tartışılacağını da söylemiş. Sosyal taraflardan birisi işçi konfederasyonları: Yani, yüzde 4 artı 4 zamcısı, uyuyan güzel Türkİş, AKP’nin arka bahçesi Hakİş ve de gücünü büyük ölçüde yitirmiş DİSK... Bu üçlü, işçilerin bugününü temsil etmiyorlar ki, emeğin yarınlara dönük bir hak yitiği konusunda karar verici konumda olabilsinler... Tatilde Balık Keyfi Birçok insan için yaz tatilinin en keyifli saatleri deniz kıyısında bir lokantada dostlarla oturup rakı ya da şarap eşliğinde balık yiyerek, söyleşerek geçirilen saatlerdir. Yaz aylarında Akdeniz ve Ege kıyılarında en çok rağbet gören balık türleri arasında lahos, eşkina ve orfoz ilk sıralarda yer alır; bunları deniz çiftliklerinde yetiştirilen çipura ve levreğin yanı sıra barbunya, tekir, istavrit izler. Doğal ki aynı yoğunlukta olmamakla birlikte sinarit de unutulmamalıdır. Balık tutkunları lokantalarda önlerine gelen hayvanın soyu sopu üzerinde pek düşünmezler; onlar için önemli olan yedikleri balığın damakta bıraktığı lezzettir. Bu satırları okuyan kimi okurlarım haklı olarak, “Memleketin bunca sorunu varken bu balık konusu da nereden çıktı” diye sorabilirler. Açıklayayım. Bu yaz başında Gökçeadalı olalı beri “deniz biyolojisi” de ilgi alanlarım arasına girdi. Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) tarafından kurulan Türkiye’nin ilk “sualtı parkı” adamızda bulunuyor. Parkta 144 tür balık yaşıyor ve vakıf başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk’ün özverili çabalarıyla sürekli gelişiyor. TÜDAV’ın çalışmaları arasında soyu tükenen deniz canlılarına ilişkin olarak kamuoyuna duyarlılık kazandırmak önemli bir yer tutuyor. Yazımızın başına dönecek olursak, yaz aylarında balık severler tarafından en fazla rağbet gören balıkların (lahos, eşkina, orfoz) üçü de soyu tükenen balıklar arasında. Bunlar kaya balıkları ve yuva belledikleri kovuklarda yaşıyorlar, bu nedenle zıpkınla avlanmaları çok kolay. Bu avlama kolaylığı ve balık severlerin iştahları, bu türlerin yok olma tehlikesini doğuruyor. Ülkemizde soyu tehdit altında olan, mutlaka korunması önerilen 39 deniz canlısı bulunuyor. Örneğin, mersinbalıkları, denizalası, büyük camgöz köpekbalığı, pervanebalığı, yağlıbalık, denizatı, deniz çayırları, mercanlar, kırmızıyıldız, deniz süngerleri, deniz kaplumbağaları, yunuslar ve akdenizfoku korunması gereken türler arasında sayılıyor. Avcılığı yapılan ekonomik türlerden tekir, barbunya, dil, pisi, kalkan, kırlangıç, minakop, uskumru, lüfer, palamut, istavrit, hamsi, orkinos ve karides gibi canlıların stoklarında da büyük düşüşler görülüyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü’nün iki yılda bir yayımladığı “su ürünleri avcılığını düzenleyen sirkülerde” su ürünlerinin minimum avlanabilir boyları ile avcılık dönem ve yasak yerlerin belirtilmesine karşın balıkçıların çoğu ne yazık ki bu yasaklara uymuyor. Denetimin ve yaptırımların yetersizliği sonucu, denizlerimizde kaçak trol avcılığı ve ışıkla balık avcılığı devam ediyor. Nesli tehdit altında olan ve korunması gereken türler balıkçı tezgâhlarında, büyük lokanta ve otellerde, hatta balıkhanelerde yer bulabiliyor, küçük boy balıklar umursamazca satılabiliyor. Örneğin bu yıl balık severlerin damak zevki, balıkçıların da açgözlülüğü nedeniyle ortaya çıkan “çinakop kıyımı” nedeniyle lüfer yiyemedik. Bu ülkenin bugün “en önemli” görünen tüm siyasal, toplumsal sorunları büyük acılarla da olsa bir gün mutlaka çözülür, fakat yok edilen doğa, soyu tüketilen canlı bir daha yerine gelmez. Profesyonel ya da amatör olsun, tüm balıkçıların soyu tükenen deniz canlılarına karşı duyarlı olmaları, yasaklara uymaları gerekiyor. Bilinçli yurttaşlara ise deniz canlılarına gerekli özeni göstermeyenleri, yasaklara uymayanları uyarmak görevi düşüyor. Balık severlerinse damaklarına egemen olmaları, lezzete, hazza teslim olmamaları gerekiyor. Bu güzel ülke hepimizin. Canlısını canlı tutmak ortak görevimiz. Yoksa bu görevin bilincine varmadan dilimizden hiç düşürmediğimiz “yurt sevgisinin” içini nasıl dolduracağız? “Yurtseverlik” sözcüğüne nasıl anlam kazandıracağız? yapacağımız işin sınırı belirlendi. Tartışma programları seçimden birkaç hafta önce kalktı. Tarihin derinliğinden İbni Haldun’un, 1416’da, Osmanlı Padişahı I. Mehmet Çelebi’ye armağan ettiği Mukaddime’den: “...Genellikle bu hükümet kararları adaletsizdir, zira bir tek yasal halife, kısa bir zaman için, gerçekten adaleti yerine getirmiştir. Peygamberin dediği gibi, ‘Benden sonra, halifelik otuz yıl daha sürecektir. Ondan sonra, geçici ve zorba bir iktidara yerini bırakacaktır.’” Kendisini halife sananlar için tarihin derinliklerinden gelen bir sesleniştir bu sözler. Yeniden tanım TESEV raporları ile tanınan yeni CHP milletvekili Binnaz Toprak’ın, son Parti Meclisi toplantısında “Laiklik, devletçilik ve milliyetçilik tanımını yeniden yapalım. Partinin 6 okunu yeniden gözden geçirelim” dediği gazetelere yansımıştı. Ancak, Toprak’a Parti Meclisi içinden gösterilen tepkiler içindeki küçük bir ayrıntıyı kamuoyu öğrenememişti. Öğrendik ki, söz alan kimi PM üyeleri Toprak’a şu karşılığı vermişler: “O ilkeleri tartışmak ne bizim haddimize, ne de sizin haddinize düşer.” Washington’daki gelişmeleri yakından izleyen meslektaşımız Yılmaz Polat’a göre, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Savunma Bakanı Penetra ile CIA Başkanı Petreaus’un Türkiye ziyaretleri WashingtonAnkaraTel Aviv üçgeninde yeni bir ittifakın temelini oluşturuyor: “2012 Kasım ayında yapılacak başkanlık seçiminden önce ekonomideki sıkıntılar, işsizlik, dış politika Obama yönetimini yerlerde süründürüyor. Kamuoyu şbirliği için neden yoklamaları, Obama’nın şu anda seçime girmesi halinde kaybedeceğini gösteriyor. O yüzden Obama’nın seçim yatırımı için acil bir şeyler yapması gerekiyor. Bu arada, ABD’nin vazgeçemeyeceği Ortadoğu bölgesi kaynıyor. İran, Washington’u ve Yahudi neocon’ları rahatsız ediyor. Şii yayılmacılığı bölgenin Sünnilerini Washington yönetiminde bir blok oluşturmaya zorluyor. Irak’tan başlayan ve şu anda hareket halinde olan TürkiyeSuriye sınırından Mısır’a kadar uzanan ve İran’a karşı oluşturulacak bir ‘Müslüman Kardeşler Kalkanı’ ziyaretlerin temelini oluşturuyor denebilir. Suriye sınırında tıpkı Irak’ta oluşturulan Çekiç Güç dönemindeki gibi uçuşa yasak bölge oluşturulması konuşuluyor. Bu projede Türkiyeİsrail işbirliği çok önemli.” Burada en önemli soru, İsrail’in Mavi Marmara olayı için özür dileyip dilemeyeceği... Yılmaz Polat, “Neden olmasın?” diyor ve ekliyor: “Hatta tazminat bile öder. Bu da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın elini içeride güçlendirir. İşbirliği yapmamak için de bir neden kalmaz.” K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK behicak@yahoo.com.tr 1 Milyarın Üstünde nsan Aç ve Susuz Dünya adlı gezegenimizde 1 milyarın üstünde insan aç... Açlık bir “salgın hastalık” gibi yayılmaktadır. Dünya Doğal Yaşamı Koruma Vakfı’nın Yaşayan Gezegen 2010 Raporu’nda “1 milyar 800 milyon insanın internet erişimi varken, 1 milyar insanın yeterli miktarda içme suyuna erişimden hâlâ yoksun olduğu” vurgulanmaktadır. Afrika kıtasında yer alan Somali’nin durumu içler acısıdır. Haberlerde, 18 yılın en feci insanlık krizini yaşayan Somali’de, çocukların yaşam şartlarının endişe verici oranda kötüleştiği, kişi başına düşen milli gelirin 600 dolar olduğu, çocuklar için yeterli gıda, temiz su ve tıbbi ilaç bulmanın giderek zorlaştığı aktarılmaktadır. 7 Temmuz 2011 günkü Cumhuriyet’te “Açlıktan kaçarken öldüler” başlığı ile yer alan haber, Somali’de yaşayanların dramlarını gözler önüne sermiştir. “Son 60 yılın en büyük kuraklığından kaçan Somalilileri taşıyan tekne Sudan açıklarında battı. Somali’nin güneyinde kuraklıktan kaçan binlerce kişi, başkent yakınlarında kurulan kamplarda yaşam savaşı veriyor. Kızıldeniz’de batan teknede bulunan 197 kişinin de Somali’den Suudi Arabistan’a gitmeye çalıştığı açıklandı. Batan teknedeki yolculardan yalnızca 3’ü kurtarılabildi. (…) Suudi Arabistan’a giden teknede önce yangın çıktığı, daha sonra teknenin battığı ve sadece 3 kişinin kurtarılabildiği öğrenildi. Teknenin, Sudan’ın Eritre sınırı yakınındaki bir limandan hareket ettiği bildiriliyor. Teknede çıkan yangının sebebi belirlenemedi. Sudanlı yetkililerin önceki gün verdiği bilgiye göre kaçak göçmenlerin açlık ve kuraklıktan kaçan Somalililer olduğu sanılıyor. Sudan Enformasyon Bakanlığı üst düzey yetkilisi Rabbie Abdellatti, teknedekilerin tamamının ya da çoğunun Somalili olabileceğini söyledi. Teknenin sahibi olan 4 Yemenlinin tutuklandığı da gelen haberler arasında.” Afrika Boynuzu bölgesinde son 60 yılın en büyük kuraklığı yaşanıyor. Bölgede 12 milyon kişi açlık tehlikesiyle karşı karşıya. Birleşmiş Milletler (BM) yetkililerinin verdiği bilgiye göre Somali nüfusunun üçte biri ya evini terk etmiş durumda ya da mülteci olarak yurtdışında yaşıyor. Her yıl, Suudi Arabistan ve Yemen’e ulaşmak isteyen binlerce kaçak göçmen Kızıldeniz’i kullanıyor. Somali sınırındaki Kenya ve Etiyopya da göçmenlerin en çok kaçtığı ülkeler. Kenya’nın Dadaab bölgesinde dünyanın en büyük mülteci kampı bulunuyor. Ancak kamptaki koşulların her geçen gün kötüleştiği, kampın çoktan kapasitesinin üstünde göçmen barındırmaya başladığı bildiriliyor. Geçen ay kampa Somali’den yaklaşık 30 bin kişi gitmiş. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği de sadece geçen ay 54 bin Somalilinin ülkesini terk ettiğini açıkladı. Somali’de ise El Kaide bağlantılı Şebab örgütü, daha önce denetim altında tuttuğu bölgelerdeki yabancı yardım görevlilerini kovmasına rağmen, bu kez ülkede kuraklıktan etkilenen binlerce kişi için yardım çağrısında bulundu. Şebab örgütü sözcüsü Şeyh Ali Muhamud Rage, Müslüman olsun ya da olmasın yardımcı olmak isteyen herkesin kendilerine başvurmasını isteyerek kuraklık bölgelerine girmelerine izin vereceklerini söyledi. Şebab örgütü, “İslam karşıtı” oldukları gerekçesiyle 2009’dan beri yardım kuruşlarının faaliyetlerini yasaklamıştı. Son sözü ünlü Rus romancısı Dostoyevski’ye (1821–1881) bırakalım. “Herkes, her şeyden, herkese karşı sorumludur.” HARB SEM H POROY BULMACA HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N SOLDAN SAĞA: hetiyatrosu@mynet.com SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com 1/ Çanakka 1 le’nin Ezine ilçesinde bir 2 kaplıca. 2/ Yu 3 nan rakısı... 4 Dilim, parça. 5 3/ Basra Körfezi’nde ve 6 Kızıldeniz’de 7 kullanılan bir 8 tür tekne... İlaç, deva. 4/ 9 Öğütülmüş tahıl... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Sivas’ın Divriği il 1 T Ü R B Ü L A N S çesinde bir kaplıca. 2 A R A L İ N A T 5/ Hollanda’nın pla 3 K E B A P İ F A ka imi... Bir nota. 6/ 4 A Z A P I R Bilgiçlik taslayan 5 A T E R İ N A kimse... Bölmeli göR İ Y A çebe çadırı. 7/ Ce 6 A S 7R UM S A Z A K viz... Tahılın taşını 8A D İ L T İ K E ayıklamaya yarayan 9P E R A P A L A S elek. 8/ Uluslararası bir üne sahip olan piyano virtüözümüz. 9/ Tahta, çinko gibi hafif şeylerden yapılmış eğreti yapı... Tantal elementinin simgesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sakarya’nın Akyazı ilçesinde bir kaplıca. 2/ Namaz çağrısı... Saz, kamış. 3/ Kırgızistan’ın para birimi... “Haktan bana oldu / Hak kapısın açar oldum” (Yunus Emre). 4/ “Graham ”: Telefonu bulan ünlü mucit... Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi. 5/ Hatay yöresine özgü, buğday ve etle yapılan bir yemek... Bir üretim ya da kullanım sonucu arta kalan madde. 6/ İslam inancına göre, ölüleri mezarında sorguya çekecek olan iki melekten biri... Bir göz rengi. 7/ Brezilya’nın plaka imi... Eski Mısır’ın üç büyük piramidinden biri. 8/ İskambillerle oynanan bir oyun... Bir kimsenin egemenliğini tanıma. 9/ Uzun şeritler durumunda bir deniz yosunu. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle