18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 İstanbul PB Edirne B Kocaeli B Çanakkale B İzmir B Manisa B Denizli B Zonguldak PB Sinop PB Samsun B Trabzon Y Giresun Y B Ankara 34 36 36 35 37 40 40 31 27 30 27 28 34 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B B B PB PB PB B B PB Y Y Y 34 33 30 37 34 34 38 39 35 36 30 26 24 HABERLERİN DEVAMI Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn PB Münih PB Berlin PB Budapeşte Y Madrid PB Viyana Y 20 22 21 21 18 15 18 18 16 19 20 30 20 Belgrad Y 29 Sofya Y 30 Roma Y 25 Atina B 34 Zürih Y 17 Moskova PB 33 Aşkabat A 37 Taşkent A 35 Baku PB 34 Bişkek A 35 Tiflis Y 31 Kahire A 38 Şam A 38 Ülkemizin kuzeydoğu kesimleri parçalı çok bulutlu, Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu’nun kuzey ve doğusu ile Ordu çevreleri sağanak ve gökgürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. Yağışların; Rize, Artvin, Kars, Ardahan, Ağrı, Iğdır ve Erzurum’un kuzey çevrelerinde kuvvetli olması bekleniyor. Rüzgâr; Marmara’da kuzey, kuzeydoğu yönlerden kuvvetli olarak esecek. 24 TEMMUZ 2011 PAZAR TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 24 Temmuz GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada harekâtçı polisler görev yapacak!.. Bakanları, yandaş kalemleri, uzmanları; polisin askerin alternatifi olmadığını ne kadar savunurlarsa savunsunlar, bugünden yarına izlenecek olası gelişmeler tam tersini işaret ediyor. Altından kalkamayacağımız tehlikelere sürükleniyor Türkiye. CHP adına konuşan Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, tehlikeye işaret etti: “Polis askerin alternatifi olamaz” dedi. Ne çare, resmi olmayan ama belirli kaynaklardan edinilen bilgileri içeren gazete haberleri; hükümetin, polisi askere alternatif ikinci bir ordu gibi kullanacağı kaygısını güçlendiriyor. Başbakan, ucunu sonunu büyütmeden polisin askerin yanı sıra ikinci silahlı bir güç olarak teröre karşı kullanılacağını duyurmasından sonra basına sızdırılan haberler daha bugünden gündemde ilk sırada. Olasılıklar: Bir: Askerin yanı sıra kırsal alanda, dağda ovada savaşacak olan polisin özel harekât kadrolarına kim komuta edecek? Komuta kargaşası savaş alanında iki başlılık demek değil mi? İki: Askerle polis özel harekât ilişkileri gerçekçi bir düzenlemeyle kurgulanmazsa bugünden çok çetin, PKK ile savaşı derin etkileyecek, olası kimi olaylar ve sonuçlar beklenebilir. Örneğin, askerle özel harekât birlikleri arasındaki rekabet, yadsınacak kimi olaylarla kamuoyuna yansıyabilir. Poliste kimilerinin “Rambo” olmak merakı, askerpolis arasındaki rekabet; özel polis kuvvetleri ile asker arasında kapanması olanaksız kimi sonuçlara neden olabilir. Üç: Basındaki haberlere göre; hükümet yeni yapılanma uyarınca özel harekât birimlerine ağır silahlar verecek. Bu çerçevede obüsler, havanlar ve yüksek etkili roketler özel harekâtın kullanımına verilecek. (Milliyet) Emniyet Genel Müdürlüğü’ne üzerine ağır makineli tüfek monte edilebilecek (cobra) zırhlı araçlar devreye konulacak ve ayrıca 200 zırhlı araç alınacak. (Zaman) Halen 6.600 olan özel harekâtçı sayısı 15 bine çıkarılacak. (Vatan) Bu hazırlıklar özel harekâtın yeni kimliğine, ikinci bir orduya işaret ediyor. Ağır silahla donatılacak polise TSK’nin yanı sıra PKK ve terörle mücadelede ikinci bir ordu kimliği tanıma girişimleri 1990’larda da gündemdeydi. Haberlere göre, bu birimlere 28 Şubat sürecinde TSK’ye devredilen ağır silahların iadesi planlanıyor. O sırada polise ağır silahlar verilmesine Genelkurmay karşı çıktı ve silahlar Genelkurmay’a devredildi. Yeri geldi tarihsel bir olayı içyüzüyle anımsayalım. Tansu Çiller’in Başbakanlığı sırasında Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın kotardığı (tabii Başbakan’ın onayladığı) plana göre; polis, silah açısından daha güçlendirilecek ve terörle savaşımda daha etkin rol alacaktı. O dönemi anlatan bilgilerin yer aldığı bir kitabımda bu konuda Başbakan Çiller’in Çankaya girişimi anlatılır. Başbakan Çiller; polise tanımayı öngördükleri yeni bir kimlik ve silahsal olanakları Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e anlattı ve Demirel, hükümetin bu girişimine şu cümleyle karşı çıktı: “Türkiye Cumhuriyeti’nin tek ordusu vardır; Türk Silahlı Kuvvetleri!” Çankaya’nın kararlı duruşu, polisle ikinci bir ordu kurma girişimlerini engelledi. Emniyet Genel Müdürü’nün etkisinde kaldığı söylentilerinin dolaştığı o dönem, Çiller de pek hevesliydi polisin daha güçlü silahlarla donatılmasına. Ankara Gölbaşı’ndaki polis eğitim merkezlerini ziyaret ettiğinde görkemli biçimde karşılanmıştı. Ne açıklandığı sırada, ne açıklandıktan sonraki süreçte Kürt açılımının ne olduğu anlaşılmadı. Özel harekâta yeni bir kimlik vermeyi planlayan hükümet; bu girişimin amacından ve içeriğinden söz etmeden derme çatma, gününe göre haberler sızdırarak akıllara takılan soruları yanıtlayacağını sanıyor. Başbakan ile hükümetinin profesyonel birliklerle polis arasında nasıl bir görev bölüşümü düşündüğü, nasıl bir tercihte bulunduğu da bilinmiyor. Üç soru var ki doyurucu biçimde yanıtlanması zorunlu: Hükümet askere alternatif değil dediği özel harekât birimlerini bir ordu gibi ağır silahlarla neden donatıyor? Hükümetin ikinci bir ordu kurmaktaki asıl amacı nedir? Genelkurmay, askerin yanında özel harekât ordusunun savaşması hakkında acaba ne düşünüyor? Yetişme ve eğitim koşulları birbiriyle uyuşmayan iki “ordu”. Yeni tartışmalara, olaylara gebe! Eğitim muhabirimiz Mahmut Lıcalı başarılı habercilik yaparak, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer hakkında 2005’te YÖK tarafından verilen, ‘bilimsel eserinde intihal yaptığı gerekçesiyle öğretim üyeliğinden çıkarma’ cezasının, 5 yıl sonra sessiz sedasız yine YÖK kararıyla kaldırıldığını duyurdu. 2005 yılındaki karar, önce Cumhuriyet Üniversitesi ardından da YÖK’ün bu konulardaki en üst mercisi olan Yüksek Disiplin Kurulu’nun kurduğu iki bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan raporlar doğrultusunda alınmış, karara yapılan itiraz da idare mahkemesince reddedilmişti. Yüksek Disiplin Kurulu kararlarına itiraz mekanizması bulunmamasına karşın, beş yıl sonra dosya yeniden açılarak yeni bir bilirkişi heyeti oluşturuldu ve onların hazırladığı yeni rapor doğrultusunda Dinçer intihal suçlamasından aklandı. olduğunun ortaya konması bakımından önemlidir.” GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY TÜBA yapsın Üçüncü incelemeyi Dinçer’i aklayan karara karşı çıkan YÖK üyesi İlhan: ‘ ntihal dosyasına tarafsız inceleme gerekli’ nedeniyle hem dosyanın yeniden açılması, hem de yeni inceleme ışığında 2005’teki intihal kararının kaldırılması yönündeki kararlara muhalif kalarak ‘karşı oy yazıları’ verdiğini açıkladı. Kurulu’nun ve mahkemenin kararından beş yıl sonra işleme konmasıyla, bu kararlar için itiraz yolu açılmış oldu mu? Eğer öyleyse yıllardır verilen diğer intihal kararları ve cezalarının her birinin yeniden incelenmesi gerekmez mi?” değerlendirmesini yaptı. üm dosyalar açılacak mı? Karşı oy yazılarında iki noktaya dikkat çektiğini belirten İlhan, bunlardan birincisinin, YÖK Yüksek Disiplin Kurulu kararlarının yeniden incelemeye açık olup olmadığı konusu olduğunu belirtti. Hukukçu olmadığı için kararın hukuki olup olmadığı konusunda görüş bildirmesinin yerinde olmayacağını belirten İlhan, kararın olası sonuçlarına şöyle dikkat çekti: “Bugüne kadar yerleşik uygulama Yüksek Disiplin Kurulu kararlarının kesin olduğu biçimindeydi. Şimdi Dinçer’in dilekçesinin Yüksek Disiplin T gerekçeleri Muhalif üyenin ki farklı rapor düşündürücü Karşı oy yazılarında vurguladığı diğer unsurun, Dinçer hakkında beş yıl arayla oluşturulan farklı bilirkişi heyetinin farklı sonuçlara ulaşması olduğunu belirten İlhan, şöyle düşünüyor: “Bir intihal dosyasında, yani alıntı yapan ve yapılan eserlerle ilgili bir değişiklik ortada yokken, iki farklı heyetten birbirine zıt raporlar çıkması düşündürücüdür. Ömer Dinçer dosyası ülkemizde yayın etiği konusundaki bilgi birikimi ve duyarlılığın ne kadar yetersiz Ömer Dinçer hakkında beş yıl arayla YÖK tarafından yapılan incelemelerde birbirine taban tabana zıt iki karar çıkması nazıl izah edilebilir? Soruyu, Dinçer hakkındaki 2005 ve 2010 yılında verilen kararlar sırasında YÖK Genel Kurulu üyesi olan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mustafa İlhan’a yönelttim. Kendisinin de aynı çelişki Dinçer’in intihal dosyasında verilen iki farklı karar, bilirkişi heyetlerinin güvenilirliğine de gölge düşürmüş durumda. Nitekim Cumhuriyet’in haberinden sonra basına yaptığı açıklamada Bakan Dinçer, 2005’te verilen intihal kararını ‘Ergenekon projesi, operasyonu’ olarak nitelendirdi. Şimdi de birileri çıkıp aklama yönündeki yeni karar için rahatlıkla “YÖK’ün üyelerinin yüzde 80’ini yenileyen AKP’nin operasyonu” diyebilir. Karşılıklı bu tür iddialar konusunda YÖK üyesi Prof. İlhan, “Bu tür iddialarla karşı karşıya kalınmaması için intihal dosyalarının tarafsız ve sağlıklı değerlendirilmesi gerekir” görüşünü vurguluyor. İlhan’a göre, Dinçer ile ilgili intihal iddiaların YÖK dışında tarafsız bir bilimsel heyet tarafından üçüncü kez incelenerek kamuoyunu tatmin edecek sağlıklı bir karara varılması en doğru adım olacak. Türkiye’deki bilimsel platformlar içinde bu tür tarafsız bir inceleme için en uygun yerin Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) olduğu görüşünde. TÜBA’nın son çıkardığı yayın da kendisini haklı çıkaracak bir başlık taşıyor: “Bilim İnsanı Olmak Hakkında: Araştırmada Sorumlu Davranış Biçimi Rehberi”. Mandela’nın yaşamından kesitleri, kimi deneyimlerini bu sütunda da yeri geldikçe dile getiriyoruz. Bugün bir bütün olarak Mandela’nın yaşamını ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nin (GAC) deneyimini paylaşalım. 20. yüzyılın “insanlık dışı” sistematik uygulamalarından 10 örnek verin deseler, bunlardan biri GAC’deki ırkçı baskıcı yönetim olurdu. 15. yüzyılda Portekizli denizcilerin Hindistan’a ulaşmak için çıktıkları yolculukta Afrika’nın en güneyindeki Ümit Burnu’nu keşfetmeleriyle bölgenin kaderi değişti. Daha sonra bulunan zengin altın rezervleri Hollandalıların yurt edinme duygusunu güçlendirdi. Bütün bunlar “doğal olarak” beraberinde iç savaşları getirdi. Amerika’ya köle ticaretinin de etkisiyle yerlilerin sayısı iyice azaldı. Altın madenleri daha fazla işgücü istiyordu. Derken Hindistan başta olmak üzere Asya’dan işçi getirildi. Maden sahibi beyazlar, yerli siyahlar, Asya’dan gelen sarı ırk ülkenin bayrağını da etkileyen “gökkuşağını” oluşturdu. Ancak bu yelpazede “düzen tutmak” çok da kolay değildi. Öyle ki; beyaz yönetim siyahların haklarını aramaması için okuma yazma öğrenmesini bile engelliyordu. Bir beyazın siyahı öldürmesi suç değildi. Bunlar, Afrikaner dilinde “ayrılık” anlamına gelen “apartheid” yönetiminin basit örnekleriydi. Mandela işte bu gidişe hayır demek için mücadeleye girişti. 1951’de 33 yaşında Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) Gençlik Birliği Başkanı’ydı. Ertesi yıl yönetim onu tüm siyasi eylemlerden yasaklı hale getirdi. Ama o sürdürdü. Yolun devamı cezaeviydi. 27 yıllık cezaevi yaşamının 18. yılında ANC’nin eylemlerini kınaması koşuluyla salıvermeyi önerdiler, reddetti. Mandela Şubat 1990’da 72 yaşında serbest bırakıldığında aslında özgürlüğüne kavuşan apartheid yönetimiydi. İçte ve dışta öylesine baskı oluşmuştu ki daha fazla direnemezdi. Madela’nın da asıl büyüklüğü bu aşamadan sonra başlar. 27 yılda bir gram kin, nefret biriktirmemişti. Tam tersine ülkesinde bu duyguların esiri yönetimin bir daha hiç olmamasını istiyordu. 1994 seçimlerine ANC’nin önderi olarak giren Mandela oyların yüzde 62’sini aldı, 257 sandalye kazandı. Beyazları temsil eden Ulusal Parti ise yüzde 20 oyla 82 sandalye elde etti. Bu sonuçların dili açık: Mandela, hükümeti istediği gibi kurabilir, her türlü yasayı çıkarabilir. O ne yaptı? Beyazlara koalisyon önerdi. Hükümeti birlikte kurdular. Geçmişin tüm ırkçı izlerini silmek başka türlü zor olurdu. Büyük olmak için sadece büyük oy almak yetmiyor, aynı zamanda büyük düşünmek gerekiyor. Bugün GAC, dünya sahnesinde sadece ekonomik büyüklüğüyle değil, demokrasisini ve iç barışını güçlendirmesiyle de söz sahibi. Dilleri, dinleri, vücut renkleri ayrı insanlar aynı topraklar üzerinde “biz her şeyden önce insanız” deyip gerçek bir gökkuşağı oluşturdular. Tıpkı dünkü “Sudan Bölününce” başlıklı yazımızda olduğu gibi bugün de Mandela’yı ve GAC’i anlatırken “kıssadan hisse” diye düşündük... Bir köşe yazısı çerçevesi içinde daha fazla ayrıntılandırmak zor. İnanın, Mandela ve arkadaşlarının yargılandığı dönemdeki GAC yasaları ve mahkemeleri bugünkü Türkiye’ye çok yabancı değil! Her şeyi bir yana bırakıp soralım: Bugün yargı uygulamaları iç barışın güçlendiricisi mi, iç gerilimin arttırıcısı mı? Mandela’nın 93. yaşını kutlarken, bizim de kin, nefret ve intikam duygusundan uzak kişilerce yönetileceğimiz günlerin uzak olmamasını dileyelim! ‘Yaşamak için yalvardı’ Hatay’ın Dörtyol ilçesinde ablasının katledilmesine tanık olduğu için devlet korumasına alınan 14 yaşındaki kız çocuğunun aktardıkları tüyler ürpertti HATAY (Cumhuriyet) Ablası Ceylan Soysal’ın aile meclisi kararıyla öldürüldüğünü ortaya çıkaran, bu nedenle hayatının risk altında olabileceği tahmin edilen S.H, (14) devlet korumasına alındı. S.H. ablasının ağladığını ve endişe içinde olduğunu, silah sesini duyunca da öldürüldüğünü anladığını söyledi. Ölümünden birkaç dakika önce ablasını sorgulayan aile meclisinin bulunduğu odaya çay ve su servisi yaptığı, ablasının yalvarışlarına tanık olduğu öğrenilen S.H’nin, yaşadıklarının şokunu halen üzerinde atamadığı bildirildi. Cinayetten sonra olayı öldürülen kadının 17 yaşındaki erkek kardeşi üstlenirken S.H’nin verdiği ifadenin ardından teti ADANA AYRILIK TALEB NE BIÇAK DARBES ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Kocasından şiddet gördüğü gerekçesiyle boşanma davası açan ve yaklaşık 3 ay önce 2 çocuğuyla baba evine dönen Sevda K. (26), yaklaşık 150 metre uzaklıktaki başka bir eve temizliğe giderken eşinin bıçaklı saldırısına uğradı. Sokakta kimsenin olmaması nedeniyle yardım bulamayan genç kadın, çığlık atınca Bilal K. kaçtı. Ailenin küçük oğlu Ö.K, (5) olay yerini arkadaşlarına “Bak bu annemin kanı” diye göstermesi yürek burktu. nuştuğunu söylerken, evlendiğinden bu yana eşinin ailesiyle sorunlar yaşadıklarını belirtti. Ayrıca devlet korumasına alınan 1 yaşındaki kızı Eylül’ü de istediği ifade edildi. Anneye devlet yardımı ği çekenin kardeşinin değil, amcasının olduğunun anlaşılmasını sağladığı ifade edildi. S.H’ye koruma altında tutulduğu yurtta psikolojik destek de sağlandığı öğrenildi. Eşi ifade verdi Ailesi tarafından öldürülen Ceylan’ı eşi Ferdi Soysal da Cumhuriyet Başsavcısı’na ifade verdi. Polis eşliğinde adliyeye gelen Soysal, ifadesini verdikten sonra, can güvenliği nedeniyle polis eşliğinde adliyeden çıkarıldı. Soysal ifadesinde, eşiyle son kez Adana Otogarı’ndan cep telefonuyla ko Genç kadının babası, erkek kardeşi, 3 amcası ve bir yakını olmak üzere olayla ilgili 6 kişinin tutuklandığı, olayın ardından ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılan 6 çocuk annesi Sebiha Hicri’ye (38) SHÇEK yardım elini uzattı. Kocası ve bir oğlu cezaevine giren, oğullarından birisi askerde olan, evdeki diğer 4 çocuğu ile hiçbir yerden geliri bulunmayan Hicri’ye, yaşları 11 ile 13 olan 2 çocuğunun bakımı için 900 TL ödeme yapılacağı belirtildi. KARISINA KURŞUN YAĞDIRDI Bir kadın cinayeti daha Yurt Haberler Servisi Konya’da bir şirkette güvenlik görevlisi olarak çalışan Ramazan Koçyiğit (37), aynı yaştaki eşi Dilek Koçyiğit ile henüz belirlenemeyen nedenle tartıştı. Koçyiğit de çocuğunu yanına alarak babası Muzaffer Karataş’ın (61) evine geldi. Bu duruma sinirlenen Ramazan Koçyiğit, konuşmak için kayınpederinin evine gitti. Ey Vicdan Sana htiyacımız Var! Bir gün, bir fotoğrafçı Güney Afrika’da akbabaların peşlerinde dolaştığı aç çocukların fotoğrafını çeker ve ardından intihar eder. Ama o fotoğraflar, elden ele dolaşır ve koskoca bir isyanı tetikler. Bir gün bir küçücük kız çocuğunun bir çalılıkta ırzına geçilir ve onun ölü bedeninin acılı resmi gazetelerde yayımlanır. O gazete haberini gören, okuyan birileri, belki bir yargıç, bir öğretim görevlisi, kendi kendiyle hesaplaşır ve ertesi gün pek çok nimeti elinin tersiyle iterek yepyeni bir hayatın peşine düşebilir. Bir gün, bir yazar ansızın, ölüm orucunun 213. gününde, ellerini tuttuğu ve gözbebekleri “ne olur biraz daha yaşasam” diyen genç bir kadın mahkumu anımsar ve yazdığı bir türlü bitmek bilmeyen aşk romanlarına bir son verir. Küçücük bir kız çocuğu, on üçünde, ağabeyinin dağlarda öldüğünü haber aldıktan sonra kendini benzinle yakar, tüm sahte barış sözlerine lanet okuyarak ve ardından sessizce yürüyenler, belki de ömürlerinde ilk kez, barışı içtenlikle düşünürler. Evet, vicdan duygusunu yok etmek için ne kadar çok yol bulunursa bulunsun, insanoğlunun belki de bu en görkemli, en insana yakışır özelliği asla yitmez. Ama yitmemesi yetmez, vicdan duygusu ancak bilgiyle, özenle çoğaltılabilir. Yani dünyanın ve hepimizin işi zor. Bu vicdan duygusu bela bir şeydir, geldi mi gitmez ve insanı yollara düşürür. Düşürsün! Baştarafı Arka Sayfada Koca şiddeti intihara sürükledi ZONGULDAK (Cumhuriyet) Zonguldak Bahçelievler Mahallesi’nde deniz kenarında kayalıklarda bir kadın olduğunu görenler, durumu polise bildirdi. Bu sırada adının Emine Gösterit olduğu belirlenen kadın 10 metre yükseklikten denize atladı. Bunun üzerine çevrede mısır satan 24 yaşındaki Tuncay Coşkun ve 25 yaşındaki Serdar Çakır, denize atlayarak kadını kurtardı. 1’i şizofreni hastası 4 çocuğu bulunan 45 yaşındaki Gösterit, polise verdiği ifadede eşinin sürekli alkol alarak kendisini dövdüğünü, bu yüzden intihara kalkıştığını anlattı. Pencereden ateş açtı Kapıyı açan olmayınca açık olan mutfak penceresinde evde bulunan eşinin ve kayınpederinin üzerine ateş açtı. Açılan ateş sonucu Dilek Koçyiğit olay yerinde, Muzaffer Koçyiğit ise kaldırıldığı hastanede yapılan müdahaleye karşın yaşamını yitirdi. Ramazan Koçyiğit de eve girip çocuğunu aldıktan sonra otomobille kaçtı. Koçyiğit, Altınekin ilçesi kavşağında polis tarafından durdurularak yakalandı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Hopa’ya çifte destek Hopa’da 31 Mayıs tarihinde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın seçim gezisinde protesto gösterisi yaptıkları için 35 kişinin tutuklanması dün ve önceki akşam Ezilenlerini Sosyalist Partisi (ESP) ve Derelerin Kardeşliği Platformu tarafından Taksim’de gerçekleştirilen eylemlerle protesto edildi. ESP stanbul l Örgütü dün Taksim’den Galatasaray’a kadar yürüyüş düzenleyerek Terörle Mücadele Yasası’nın kaldırılmasını ve tutuklanan 35 kişinin serbest bırakılmasını istedi. ÖDP’nin de destek verdiği yürüyüş sonunda söz konusu 35 kişiye Galatasaray Postanesi’nden dayanışma kartı yollandı. Galatasaray Meydanı’nda toplanan Derelerin Kardeşliği Platform üyeleri de “Tutuklanan arkadaşlarımız serbest bırakılmalılar. AKP elini tüm derelerden çekmelidir” dedi. Eyleme sanatçı Leman Sam da destek verdi. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle