18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 19 TEMMUZ 2011 SALI [email protected] 16 KÜLTÜR Akatlı, felsefe birikimini, kültürümüze, sanata ve edebiyata ilişkin olguları tartışmaya adadığı bir yaşama imza atmıştı Yüklü metinlerin yazarı Edebiyat ve düşün dünyamızın seçkin isimlerinden yazar Prof. Dr. Füsun Akatlı’yı bir yıl önce yitirmiştik. Akatlı, kültüre ve eğitime katkıda bulunmaya odaklı, sorumlu aydın kimliğini yaşamı boyunca özenle taşıdı. nu bir yıl önce, 4 Temmuz’da zamansızca yitirdik. Füsun Akatlı, akademik düzeyde edindiği felsefe birikimini, kültürümüze, sanata ve edebiyata ilişkin olguları kırkı aşkın yıl boyunca tartışmaya adadığı bir yaşama imzasını bastıktan sonra çekip gidivermişti. Öğretim üyesi kimliğinin gerektirdiği asistanlıktan profesörlüğe ulaşan aşamaları Ankara Üniversitesi’nden Hacettepe Üniversitesi’ne, Yeditepe Üniversitesi’nden, Doğuş Üniversitesi’ne geçtiği yıllar boyunca gerçekleştirirken “bilinçli insan olma” olgusunu felsefe, estetik, edebiyat, tiyatro eksenlerinde sürekli olarak irdelediği, üretim süreçlerinden de geçiyordu. Parlak zekâsını “mizah”ın gücünden yararlanma yolunda seferber ettiği, parlak akıl yürütmelerle işlenmiş, bil Dünyanın Sonuna Yolculuk Herhangi bir yer. Uzak olmayan bir gelecekte, nedeni açıklanmayan büyük bir felaketten sekizon yıl sonra. Her yanda kıyamet manzaraları. İşaretler, bir nükleer savaşı akla getiriyor. Bitki örtüsü yanıp kavrulmuş, kuşlar, hayvanlar yok. Güneş bir duman bulutuyla örtülü; hava çok soğuk; toprak, akarsular, her şey gri bir külle kaplı. Sokaklar mumyalaşmış ölü bedenler, kafatası ve kemik yığınlarıyla dolu. Evler, dükkânlar, tarlalar yağmalanmış. Ortalıkta pek az insan var, kalanlar ise ıstıraplı bir can çekişmeyle hızla tükenmekte. Herkes saklanıyor çünkü soygun ve tecavüzle başlayıp yamyamlıkla şiddetlenen korkunç bir anarşi hüküm sürüyor. Uygarlığın son bulduğu bu manzara içinde isimsiz bir adam ve küçük oğlu “iyi insanlar”ın yaşadığını umdukları güney sahiline ulaşmak için yoldalar. Aç, sefil, barınaksız, yanmış bir ormanda umutsuzca ilerlemeye çalışıyorlar. Tehlikeyi göze alarak arada bir kasaba ve kentlere iniyor, konserve, su ve giyecek arıyorlar. Eşyalarını ve brandalarını taşıdıkları bir süpermarket arabaları, yalnızca iki kurşunu olan bir tabancaları var. Çoğu kez is kokulu bir yağmur ve gri kar yağıyor. Gün, “savaştan önceki şafak kadar” ağarıyor ancak. Karanlık yolu umutsuzca aşarken ateş yakarak donmamaya çabalıyorlar ve insanlığı yenileyecek kadim “ateşi taşıdıkları” avuntusuyla birbirlerine tutunuyorlar. Felaket, ne ise, annesi çocuğa gebe iken patlamış ve kadın doğumdan sonra intihar etmiş. Hasta olan, kan tüküren baba onu kısa geri dönüşlerle anımsıyor ve yakında öleceğini bilerek oğlunu saldırı, açlık ve tehditlere karşı eğitiyor. Çocuktan, zorda kaldığında tabanca ile intihar edeceğine dair söz alıyor. Cormac McCarthy, günümüzün en önemli Amerikan yazarlarından. Okurlar onu, “İhtiyarlara Yer Yok” adlı romanından Coen kardeşlerin çektiği ve 2008’de dört dalda Oskar alan filmle hatırlayacaklar. “Yol” da (Road) yayımlandığında edebiyat çevrelerinde övgüyle karşılanmış, çok ilgi görmüş ve sıcağı sıcağına filme alınmış bir eser. İngiliz çevreciler de yazarı, “Gezegeni kurtaracak elli kişiden biri” ilan etmişler. Olabilir çünkü kitabı okuduktan sonra dehşete kapılıyor ve yoğun bir gidişi durdurma isteği duyuyorsunuz. Yol’u, beğenisine güvendiğim, İngilizceden okumuş bir yakınım armağan etti. Türkçesi bu yıl yayımlanmış. Ön kapak çok sıradan geldiği, arka kapaktaki alıntı da hiçbir ipucu vermediği için okumaya başlamakta oyalandım ama yazım hataları ve yer yer aksayan çeviriye rağmen hızla bitirdim. Hikâye, bütün özensizlikleri aştı çünkü. McCarthy’nin dili Faulkner tadında ancak daha dolaysız. Zaten ilk kitabı Faulkner’ın editörü tarafından fark edilerek yayımlanmış. Yazar, amaca yönelik kısa, yarım cümleler, çok sık “ve” bağlacı, çok az noktalama işareti kullanıyor. Çeviride bazı cümlelerin insana düşmüş ya da hakkı yenmiş gibi gelişi bundandır belki. Yol, bilim kurgudan çok, insan eliyle kopacak kıyametle yaşanabilecek inandırıcı, trajik bir yalnızlık ve mücadele öyküsü. Para, bencillik, tüketim ve savaş çılgınlığıyla doğanın yok edilişi üzerine dokunaklı, ürkütücü bir destan ve kesinlikle has edebiyat. Toplumsal düzenin çöküşüyle canavarlaşan, birbirinin etini yemek zorunda kalan insanoğlunu, hâlâ sahip olduğumuz ama birdenbire tümüyle kaybedebileceğimiz güzelliklerle olanakları hatırlatırken okuru derinden sarsıyor. Bu yıkımdan kaçınmak için insanın neye ihtiyacı olduğu ise açık. Nefret yerine sevgi, düşmanlık yerine dayanışma, ret değil hoşgörü ve savaş değil barış! YOL / Cormac McCarthy Kanat Kitap, 2011 / Çev: Sevin Okyay O gi/birikim yüklü metinlerin yazarıydı. Bize bıraktığı, felsefe/kültür/edebiyat konularını eleştiri ve deneme türlerinde buluşturan/bireştiren on yedi kitaptır. Zamana direnen metinler Meraklısı için sıralayalım bu yapıtları: Önce “Niçin Diyalektik” (1977, 2007). Hemen ardından “Yaz Başına Neler Gelir” (1980), “Bir Pencereden” (1982), “Edebiyat Defteri” (1987), “Felsefe Kıyılarında” (1989)… 1990’lı yıllarda “Zamansız Yazılar” (1994, 2004)), “Tenha Yolun Ortasında” (1995), “Pusulamız Felsefe” (1997), “Acıyla, Sevgiyle, Kahramanca” (1998), “Öykülerde Dünyalar” (1998, 2008)), “Zamana Direnen Şiir, Zamanı Yaşatan Roman” (1998), “Düşünce Ufkunda Pupa Yelken” (1999) ve “Sis Lam Fazıl Say’dan Hayyam’a selam SchleswigHolstein Müzik Festivali’ndeki Türkiye Günleri Bilkent Senfoni Orkestrası’nın konseriyle açıldı ŞEF K KAHRAMANKAPTAN bası” (1999) gündeme geliyor. 2000’li yıllarda ise “Kültürsüzlüğümüzün Kışı” (2003), “Felsefe Gözlüğüyle Edebiyat” (2003) (Memet Fuat Eleştiri Ödülü), “Rüzgâra Karşı Felsefe” (2007) ve ölümünden sonra yayımlanan “Kırmızı Gagalı Pelikan”(2010) var. İki de yoğun emekle yoğrulmuş “sevgisaygı” kitabı: “Bilge Karasu Aramızda” (Müge Gürsoy Sökmen ile) (1997) ve “Bir de Ruhi Su Geçti” (2001). Her birini, kültür/sanat/edebiyat ve “insanca yaşamak” adına doğru bildiği yörüngeden şaşmaksızın biçimlendirdiği bu çalışmalarıyla Füsun Akatlı güncelimizi hep yakalıyor. Yazdıklarını okudukça, Akatlı’nın “düşünme” edimini ne çok önemsediğini, düşünmeyi sevmeyen insanlar oluşumuz nedeniyle ne çok kaygılandığını görüyoruz. Şöyle diyor bir yazısında: “Düşünmek ürkütücü bile gelmektedir çoğu insana artık. (…) Okumak düşünmeye yönelteceği için okumaktan kaçınılmaktadır.(…) Yaşamak, düşünmeyi erteleyerek günü güne ulamak haline gelince sığlaşmaktadır.” (s. 144) Kültür birikimi edinilmeden sürdürülen bir yaşama karşı çıkıyor Akatlı: “Kültürlü olmak neye yarar? (…) Yetinmemeye, daha ‘iyi’yi istemeye, dolayısıyla aramaya, üretmeye, yaratmaya. İnsanın kendini bilmesine, sınırlarını görmesine, sınırlarını aşma çabasında yaşamına anlam katmasına, ‘kişi’ olmasına.” Sonra da hüzünlü bir iğneleyicilikle ekliyor: “Topluma böyle kişilerin gerekip gerekmeyeceğine ve bunun için harcanacak çabalara değip değmeyeceğine karar vermek de keşke ‘kişi’ olabilmişlerin yetkisinde olsaydı.” (s 170) KİEL Almanya’nın en büyük sanat etkinlikleri arasında yer alan SchleswigHolstein Müzik Festivali’nde bu yıl düzenlenen Türkiye Günleri, Bilkent Senfoni Orkestrası’nın şef Işın Metin yönetiminde Kiel’de verdiği konserle açıldı. “Türkiye Merhaba” başlığını taşıyan, çok sayıda Türk müzisyenin değişik türde dinletilerinin yer aldığı izlencenin açılışında, BSO, Fazıl Say’ın festivalin siparişi üzerine bestelediği “Hayyam” başlıklı klarinet konçertosunun dünyada ilkseslendirmesinde ünlü klarinetçi Sabine Meyer’e eşlik etti. Fazıl Say’ın, yaşadığı dönemin aykırı kişiliği, rubaileriyle ünlü Ömer Hayyam’ın yaşam ve felsefesinden hareketle bestelediği konçerto, klasik konçerto yapısının dışında, hızlıdan yavaşa doğru giden üç bölümden oluşuyor. Konçertoda Hayyam’ı klarinetle viyolonsel değişimli olarak temsil ediyor. Seslendirme sonunda Fazıl Say, şef Işın Metin, Sabine Meyer ile viyolonselci Hayrettin Hoca dakikalarca alkışlandılar. Fazıl Say’ın tonal, ancak çağdaş nitelikler taşıyan, makamsal özellikler gösteren, yer yer Anadolu ve Asya renklerini yansıtan “Hayyam” başlıklı yapıtı, festival kapsamında Lübeck’te bir kez daha seslendirilecek. Kiel’in 1500 kişilik Schlos Konser Salonu’nu tümüyle dolduran Alman Türkçe bizim onurumuzdur Türkçenin gitgide kirlenmesini ve bu konudaki duyarsızlığı yazılar boyuncayaman bir savaşımcı kimliğiyle eleştiriyor: “Dil bilinci kişiye soluk alma doğallığınca yerleşmeli; dili, kişinin en değerli, en temel varlığı (servet anlamında) olmalı; o dilin içinde yaşamak, onu kullanmak, onu işlemek, onu savunmak, korumak, vazgeçilmez bir zevk, bir aşk, bir tutku haline gelmeli. (…) Anadilini her yerde, her zaman doğru kullanmak, doğru yazmak, bir lüks, bir fantezi değildir. Bir onur sorunudur.” (s. 173174) Füsun Akatlı, edebiyat eleştirisinin bizdeki en önemli isimlerindendir kuşkusuz. Edebiyat ürünlerimizin en ince, en duyarlı noktalarını günyüzüne çıkarmayı başarmış, “denemeci yaratıcılığı” ile buluşturduğu “eleştiri” türüne okuma lezzeti katmış, bir başka deyişle, incelediği yapıtların içerdiği “özgün dil”i yorumlarken kullandığı “eleştiri dili”ni de “edebiyat” kılabilmiştir. Felsefeci duruşuyla biçimlendirdiği denemelerinin ise edebiyatımızda özel bir yeri vardır. Akatlı’nın sizin için yazdıklarından pay almak istiyorsanız, kitaplarından biriyle tanışmakla başlayabilirsiniz… Ben bu yazıyı derli toplu tutma adına, tüm alıntıları “Kırmızı Gagalı Pelikan”dan yaptım. Siz istediğinizi seçin… ’ Say’ın ‘Hayyam dünyada konçertosunun Bilkent nde ilkseslendirmesi tçi Sabine larine Senfoni, ünlü k onserde Ulvi i. K Meyer’e eşlik ett öçekçe’sini ‘K Cemal Erkin’in verler coşkuyla Alman müzikse r. dinledile dinleyici, konserin giriş parçası olarak seslendirilen Ulvi Cemal Erkin’in “Köçekçe”sini büyük beğeniye karşıladı. Konserin ikinci yarısında keman sololarını BSO başkemancısı Tuğrul Ganioğlu’nun başarıyla seslendirdiği, Rimski Korsakov’un Doğu renkleriyle örgülediği “Şehrazad” adlı yapıtı, orkestra tarafından başarıyla icra edildi. Dinleyicinin ardı arkası kesilmeyen alkışı karşısında şef Işın Metin, “Köçekçe”yi dinleyiciye yeniden seslendirmeyi önerdi. “KöÇekÇe”yi dinleyiciye heceleten Metin, salonun hep bir ağızdan yapıtın adını tekrarlamasından sonra, Erkin’in dans rapsodisini yeniden bis olarak çaldırdı. Yapıt boyunca parmak zilini başarıyla çalan Aykut Köselerli’yi podyum önüne çıkaran şef Metin, “İşte Köçek” diyerek yapıttaki özbiçim ilişkisini vurgulamış oldu. Dinleyici beğenisini, alkışın yanısıra çığlıklar ve ayaklarını yere vurarak ifade etti. Aktunç dostları özür bekliyor Hulki Aktunç’un ölüm haberi Radikal’de ‘Argonun şairi mortu çekti’ anonsuyla duyurulmuştu Kültür Servisi 1 Temmuz 2011 tarihli Radikal gazetesinin, 29 Haziran 2011 günü hayatını kaybeden yazar ve şair, gazetemiz yazarlarından Hulki Aktunç’un ölüm haberini, “Argonun şairi ‘mortu çekti’” anonsuyla ilk sayfasından duyurması, Hulki Aktunç dostlarının tepkisine neden oldu. Bu anonsu ‘hakaret’ olarak gören bir grup, Facebook’ta “Radikal Gazetesi Hulki Aktunç’tan Özür Dilesin Diyenler” adıyla bir grup kurdu. Yazar Vural Bahadır Bayrıl’ın kaleme aldığı metni imzalayanlar arasında küçük İskender, Hüseyin Peker, Hüseyin Alemdar, Metin Fındıkçı’nın da aralarında bulunduğu 200 kadar Hulki Aktunç dostu ve okuru bulunuyor. “Mortu çekmek” sözünün hakaret olduğunu hatırlatan şair küçük İskender, “Aynı zamanda Hulki Bey argo şiir hiç yazmadı ki ‘argonun şainet sitesi yazısında olsa belki ‘cehalet’, ‘cinlik yapmak’, ‘espri patlamak’ olarak görüp yine kızacağımız bir spotu, günlük bir gazetenin manşetinde görmek açıkçası hepimizin içini burktu. Bunu bir de kültüre, sanata geniş yer veren, duyarlı davranır görünen Radikal’de okumak hepimizi ürküttü. (...) Hepimizin yakından bildiği inceliği, zarif hınzırlığıyla tanıdığımız Hulki Aktunç’a hem de ölümü sırasında gösterilen bu kabalık, bu nadanlık, sarsıcı oldu bizler için. (...) Hulki Aktunç’un ailesinden, arkadaş ve dostlarından ve okurlarından özür dileyiniz. Derhal.” 1 Temmuz 2011 tarihli Radikal’in baş sayfasında, Hulki Aktunç’un ölüm haberi, Kültür sayfalarındaki yazı ve haberlerle hiçbir ilgisi bulunmayan bir anonsla, “Argonun şairi ‘mortu çekti’” diye duyurulmuştu. ‘Siyah Bant’ta Aynur Doğan ‘vaka’sı Kültür Servisi Uluslararası Performans Sanatları Araştırma ve Üretim Derneği (PARC) tarafından yürütülen ve sansürü görünür kılmak için başlatılan “Siyah Bant” isimli internet sitesi yayına başladı. Yayına başladığı ilk günde sitedeki “Son Vakalar” bölümünde, geçen cuma günü Caz Festivali kapsamındaki “Suyun Kadınları” konserinde Aynur Doğan’a karşı tepki ve saldırılar sonucu Doğan’ın sahneden inmek zorunda kalmasıyla ilgili haberler de yer alıyor. “Siyah Bant”, Türkiye’de farklı aktörler tarafından farklı yöntemlerle sanata uygulanan sansür vakalarının kent ziyaretleriyle desteklenerek araştırıldığı, web sitesi aracılığıyla belgelendiği ve tartışıldığı, sansürle ilgili kaynakların ve yurtdışından sansür örneklerinin paylaşıldığı bir platform. (www.siyahbant.org) K A M İ L M A S A R A C I Ç İ Z İ K K Ü L T Ü R C MY B C MY B ri’ diye anılsın. Kendisi sadece Argo Sözlüğü diye çok büyük bir çalışma yaptı. Kendisini hiç tanımadıkları da ortaya çıktı. İki ayıp var ortada aslında. Küçücük bir özür yayımlasalar konu kapanacak aslında” dedi. Metinde şu ifadeler yer aldı: “Biz, Hulki Aktunç’un dostları, arkadaşları, sevenleri ve okurları, üzüntümüze bir ‘densizliği’ düzeltme yükü de eklendi. Hulki Aktunç meğer ‘argonun şairiymiş’!.. Üstelik de ‘mortu çekmiş’. Bir pop gençlik dergisinde, havai bir inter
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle