18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 TEMMUZ 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 19 Asmalımescit’in en eski meyhanelerinden Refik restoranın kurucusu Refik Arslan hayatını kaybetti Nesli tükenmiş bir ‘refik’ti Kültür Servisi Asmalımescit’in en eski meyhanelerinden Refik restaurantın kurucusu Hemşinli Refik Arslan yaşamını yitirdi. Nüfusa geç yazıldığı için 88 yaşında olduğu sanılan, oysa aslında 95 yaşında olan Refik Arslan dün Tarabya Camisi’ndeki ikindi namazının ardından Kireçburnu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Basın dünyasından çok sayıda gazetecinin uğrak mekânlarından biri olan Refik restaurant, 57 yıl önce Sofyalı Sokak’ta açıldı. 15 yaşında İstanbul’a gelen, 1940’larda Fischer Lokantası’nda tabak yıkayarak meyhaneciliğe başlayan Refik, dört kardeşten en küçüğüydü. Bu kültürün Türkiye’de yayılmasına da öncülük eden Refik Arslan’ın yanında yetişen meyhanecilerin başında, İstanbul’un ünlü meyhanelerinden Yakup’un sahibi ve Refik Arslan’ın yeğeni Yakup Arslan bulunuyor. Abidin Dino’dan Aziz Nesin’e sanat dünyasından pek çok müdavimin fotoğraflarının bulunduğu Refik restaurantın duvarında New York Times’ın eski İstanbul temsilcisi Stephen Kinzer’in Refik Arslan’ı “cumhurbaşkanlığına aday gösterdiğine” dair bir gazete kupürü de yer alıyor. Kendisiyle yapılan söyleşide, “Eski tabirle diyeyim, meyhanecinin göbeği geniş olacak” diyen Refik Arslan, bir daha dünyaya gelse yine tabak yıkayarak bu işe başlayacağını ve yine meyhane açacağını söyleyerek, mesleğine tutkuyla bağlı olduğunu dile getiriyordu. “Ne öğrendiysem Alman ve Rumlardan öğrendim” diyen Arslan’ın ilk ustaları Baba Fischer ve Rum aşçıbaşıydı. Ferit Edgü: Refik Arslan’ın yarım yüzyıllık müşterisinden çok, dostuydum. Karadeniz’den kalkıp İstanbul’a gelmiş, mesleğini döneminin Almek ve içki sentezini oluşturan, birçok mezeyi en iyi biçimde sunan bir mabet haline getirdi. Yeğeni Yakup da aynı kültürü günümüze ulaştırdı. Refik Bey’in ölümü bu kültürde açılan bir gediktir. Onun meyhanesine gitmiş olanlar yaptığı mezeler kadar her masaya uğrayıp müşterilerine sunduğu sohbeti de çok özleyecekler... Sennur Sezer : Gençliğimizde Refik restauranta giderdik, Refik’i tanırdım. Cumhuriyet’in son döneminin okumuşları için meyhane, içki içmek kadar sohbetin yapıldığı bir mekândı. Refik hem hazırladıklarıyla hem kendi evinde ağırlıyormuş özeniyle bunu koruyan biriydi. Dükkânına ticarethane havasını sokmayan biriydi. Çok üzüldüm. Yakup Arslan (Yakup 2): Hem büyüğümüz, hem babamızdı. 17 yıl boyuncu amcamın yanında aşçılık, garsonluk, bulaşıkçılık yaptım. Ondan sonra patron da oldum. Ayrıydık ama hep beraberdik yine de. Arslan ailesinin en büyük ferdini kaybettik. Hepimizin üzüntüsü var. Allah hepimizi onun kadar yaşatsın. gibi” içmeyi öğretti. Müşterisi yoktu; konukları, arkadaşları, dostları vardı. Nesli tükenmiş bir “refik”ti, arkadaştı yani… Sevenleri ile buluşmaya gitti, anılarını yadigâr bırakarak… Atilla Dorsay: O küçük Asmalımescit meyhanesini yıllar boyunca İstanbul’un yeCavit Saatçi (Asmalı Meyhane): Bizim sektörün duayenlerinden bir tanesiydi. Ondan öğrendiğim çok şey oldu. Üzüntülüyüz. Celâl Üster: Doğan Hızlan “edebiyatın cumhurbaşkanı” ise Refik Amca da “meyhanelerin cumhurbaşkanı” idi... Çocuğun Ölümü… Yaşlı başlıydı. Babacan, sevimli bir hali vardı. Sohbeti fena değildi… Bindiğim taksinin sürücüsüydü. Elbet İstanbul trafiğinden yakınıyordu… Sonra… Sonra sıra haberlere geldi… Memleket hallerine geldi… Sonra… (Yazmak istemiyorum… yazmak istemiyorum…) Sonra: “Hepsini geberteceksin!” dedi… Ve ekledi: “Kaç kişiyseler, nüfusları kaç milyonsa, hepsini öldüreceksin… Birini bile sağ bırakmayacaksın… Ancak o zaman hallolur bu mesele…” Önce yanlış duyuyorum sandım… Sonra doğru duydum, ama anlamadım dedim… Tekrar tekrar vurguladı, sakin sakin anlattı… “Birinin bile sağ bırakılmaması gerekenler” Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürt vatandaşlarıydı. Yıllardır öldürüyoruz ama yine de… diyecek oldum. Vazgeçtim… Ne desem anlamsızdı. Sözcüklerin aczi, gözyaşlarıma karışıyordu. İçim çok acıyordu. Ölen bütün çocuklar için acıyordu… Hoş sohbet, babacan bir adamın canavara dönüşmesine tanıklık ettiğim için de acıyordu… İndim taksiden. Eve yürüyerek döndüm. Haberlerde, yeni İçişleri Bakanı İdris Şahin, “Yangın ya ateşle çıkar, ya bombayla, ya roketle, ya benzinle çıkar… Netice itibarıyla çıkar işte… Sebebini araştırmak bir şey ifade etmez” diyordu … “Sen bir de çocuğu ölen anaya sor, bir şey ifade eder mi, etmez mi!” Kendimi böyle haykırırken yakaladım… Sonra ne çok, ne çok açıklama dinledim televizyonda. Daha önce bin kez duyduğum açıklamalar. Tekrar tekrar, defalarca dinlediğim yorumlar, tehditler, sloganlar… Acaba o sürücüye sorsa mıydım: “Bu meseleyi halletmek için” illaki bütün Kürtler mi öldürülmeliydi; yoksa sadece PKK’liler mi? Ya da BDP’liler mi? Seçimlerden sonra oy oranlarına bakınca acaba o sürücü, Kürtlerin kaça ayrıldığını / bölündüğünü düşünüyor muydu? Ya da Türklerin? Kapadım televizyonu. İnternetin başına geçtim. Çok gitmek istediğim halde gidemediğim bir konsere ilişkin haberler gelmeye başladı ekrana. İKSV’nin İstanbul Caz Festivali’nde “Mujeres de Agua” yani “Suyun Kadınları” konseri, Akdenizli ünlü sesleri bir araya getiriyordu. Bizden, dinlemeye doyamadığım, su gibi berrak sesli Aynur Doğan katılıyordu… Havada uçuşan yastıkları, sahneye fırlatanları; Aynur’a yönelen saldırıları gözümün önüne getirmeye çalıştım. Olmadı getiremedim. Onun yerine Aynur’un dünyayı fetheden, Türkiye’yi birçok ülkede temsil eden, Türkiye’yi tanıtan sesi, o güzelim yüzü ve incecik bedeniyle bütünleşti. Hayır Ahmet Kaya’ya yapılanın ona da yapılmasına izin vermeyecekti caz festivali izleyicisi. Bunu anladığımda içim rahat etti… Ancak küçük de olsa bir grup insanın, üstelik caz konserine gelen genç insanların Kürtçe diline duyduğu öfke ve kin, bana soracak olursanız, sürücünün duyduğu öfke ve kinden farklı değildi… Ah bilmez değilim! Kışkırtıcılık çok prim yapar ülkemizde! Ancak zaman, kin ve öfkeyi bilemenin zamanı değil! Hiç değil! Aynur’un Türkçe ve Kürtçe şarkıları gece boyunca bölük pörçük uykularımda da beni terk etmedi. Tülay German’ın deyişiyle “Dumanlı dağları, coşkun ırmakları, güneşi, toprağın mis kokusunu taşıyan Aynur’un olağanüstü, doğa gibi etkileyici sesi…” Bu ses, Adana’da, Erzincan’da, Bursa’da, Kilis’de, Konya’da, Urfa’da, Gaziantep’te, Giresun’da, Samsun’da, Zonguldak’ta, Ağrı’da, Tekirdağ’da toprağa verilen çocuklar için yakılan ağıtlara karıştı, uykularımda… “Dağda ölü ele geçirilen” çocuklar için yakılan ağıtlara karıştı. İnanın, ağıtın Türkçe ya da Kürtçe olması, o çocukların analarına hiç ama hiç fark etmiyordu. Gözyaşları hep ayni renkti: Simsiyah. Ferit Edgü: Karadeniz’den kalkıp stanbul’a gelmiş, mesleğini döneminin Alman ve Rum ustalarından doğru ve dürüst bir biçimde öğrenmiş, dolayısıyla günümüzde nesli tükenmiş insanlardan biriydi. Refik Durbaş: Meyhanesi içki adabının üniversitesi, kendisi de en yüksek yöneticisi idi. “Adam gibi” içmeyi öğretti. Atilla Dorsay: O küçük Asmalımescit meyhanesini mezeyi en iyi biçimde sunan bir mabet haline getirmişti. Celal Üster: Doğan Hızlan “edebiyatın cumhurbaşkanı” ise Refik Amca da “meyhanelerin cumhurbaşkanı” idi. man ve Rum ustalarından doğru ve dürüst bir biçimde öğrenmiş, dolayısıyla günümüzde nesli tükenmiş insanlardan biriydi. Herkesten önce bunun bilincine kendisi varmıştı. Ne yazık ki ölüm haberini şu anda sizden öğrendim, toprağa verildiği anda. Son yolculuğuna uğurlamak için orada olmak isteyeceğim son dostlarımdan biriydi. Bunu kendisi de bilirdi. Refik Durbaş: 1965’te İzmir’den İstanbul’a geldiğimde ilk gittiğim meyhane “Refik”, ilk tanıdığım meyhaneci Refik Arslan’dı. Meyhanesi içki adabının üniversitesi, kendisi de en yüksek yöneticisi idi. “Adam ngiltere’de gösterime giren filme eleştirmenlerden övgü Bal: Sessiz bir mucize Kültür Servisi Semih Kaplanoğlu’nun “Altın Ayı” ödüllü son filmi “Bal”, 15 Temmuz’da ngiltere’de gösterime girmesinin ardından eleştirmenlerin övgüsüyle karşılandı. ngiliz basınının önemli gazeteleri The Independent ve Financial Times’ın sinema eleştirmenlerini filme 5 yıldız, The Guardian, The Times, The Metro, Time Out ve Evening Standart yazarları 4 yıldız verdi. “Bal”ın “Sessiz bir mucize” olduğunu belirten The Independent gazetesi yazarı Anthony Quinn, filmi “Doğanın zarafet ve gizemi için bir saygı duruşu” olarak nitelendirdi. Guardian gazetesinden Peter Bradshaw’un “şiirsel” olarak tanımladığı film için, Little White Lies Magazine ise “Zarafet ve doğal güzelliklerle dolu, ödüllendirici bir deneyim” sözlerine yer verdi. Boğaziçi Caz Korosu ‘Dünya Koro Olimpiyatları’nın yıldızı Dünya şampiyonu bir koro Kültür Servisi Geçen aylarda İstanbul metrosundaki performanslarını videoya çekerek sanal dünyada “tıklanma” rekorları kıran Boğaziçi Üniversitesi bünyesindeki Boğaziçi Caz Korosu, uluslararası alanda önde gelen koral müzik etkinliklerinden “6. Dünya Koro Olimpiyatları”nda dünya şampiyonu oldu. Metrodaki gösterileriyle Avusturya’daki yarışmaya gidebilmeleri için gerekli maddi desteği sağlayan topluluk, 1017 Temmuz tarihleri arasında Avusturya’nın Graz kentinde düzenlenen şampiyonada “Çağdaş Müzik” ve “Folklor” kategorilerinde dünya şampiyonluğunun yanı sıra, “Karma Korolar” kategorisinde ise dünya ikincisi oldu. 1994 yılında kurulan koro, 2001 yılından bu yana şarkıların a capella (eşliksiz) aranjmanlarını söylüyor. Koro, geçen yıl da Çin’de düzenlenen ve 90 ülkeden 400 koro ve 40 bin katılımcının bulunduğu yarışmada dünya ikinciliği kazanmıştı. GÖÇÜN 50. YILI KAPSAMINDA SERGİ Almanya’ya sanat göçü İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) “Almanya’ya Türk Göçünün 50. Yılı” etkinlikleri kapsamında, çağdaş Türk sanatının önemli temsilcilerinden ressam Prof. Cuma Ocaklı, Doç. Dr. Mehmet Alagöz, Habip Aydoğdu, Ekrem Kahraman, Reyhan Abacıoğlu ve heykeltıraş Filinta Önal’ın yapıtları Almanya’da sergilenecek. “Bavulum Dolu Sanatla / Kunst Aus Dem Koffer” adlı sergi 30 Temmuz’da Aşağı Saksonya eyaletindeki Goslar kentinde açılacak ve 16 Eylül’e dek sürecek. Açılışta, Almanya’da yaşayan kabare sanatçısı Şinasi Dikmen’in kısa bir oyunu sunulacak. Şair Ümit Yaşar Işıkhan’ın da katılacağı etkinlik kapsamında hazırlanan “Bavulum Dolu Sanatla / Kunst Aus Dem Koffer” adlı kitap, eleştirmen İbrahim Karaoğlu tarafından TürkçeAlmanca olarak yayımlandı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle