18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 8 HABERLERİN DEVAMI İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara B B B B B B B B Y Y Y Y B 31 36 31 33 35 36 36 28 27 28 26 27 32 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB B Y B B B B B B B PB PB Y 31 32 29 33 34 33 40 38 37 39 33 30 30 Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn B Münih B Berlin Y BudapeştePB Madrid B Viyana PB 17 21 21 20 21 21 23 21 19 20 28 31 22 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam B PB B B PB PB A A PB Y PB A A 34 32 27 36 20 26 34 36 31 33 31 37 38 15 TEMMUZ 2011 CUMA Ülkemizin kuzey kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Orta Karadeniz, Doğu Karadeniz kıyıları ile Karabük, Sinop, Kastamonu, Artvin, Çankırı, Ankara’nın kuzey ve doğu çevreleri, Yozgat, Sivas, Kırıkkale, Kars ve Ardahan çevreleri sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 15 Temmuz GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Kimi zaman hiç umulmadık öyle davranışlar sergiliyorlar ki; bir an için de olsa şaşkınlıktan kaynaklanan gülme refleksini harekete geçirebiliyorlar. Örneğin önceki gün şöyle bir olay yaşandı. TBMM’de AKP grubunun güvenine mazhar olan 61. hükümetin Başbakanı RTE ve Bakanlar Kurulu üyeleri, Anıtkabir’i ziyaret etti. Olabilir diyeceksiniz ama: Başbakan RTE; mozoleye çiçek koyduktan, saygı duruşunda bulunduktan sonra Anıtkabir Özel Defteri’ne yazdıklarını okurken başkalarını bilmem ama güldüm, söylediklerini dinledikçe kulaklarıma inanamadım. Zira AKP Genel Başkanı Başbakan RTE’nin, özel deftere yazdıklarını yüksek sesle okuduğu metin; “Cumhuriyetimizin banisi Büyük Atatürk” diye başlıyor ve… …“Hükümet olarak ‘en büyük eserim’ dediğiniz Cumhuriyetimizi yüceltmeye, ülkemizi büyütmeye, milletimizin itibarını daha da arttırmaya… …emanet şuuru ile devraldığımız Cumhuriyeti, ilkeleri ve idealleri doğrultusunda… …ortak hedefimiz güçlü ve müreffeh Türkiye idealidir… …önderliğini yaptığınız bu yolda ülkemize ve milletimize hizmetleri geçen devlet ve siyaset adamlarımıza şükran duygularımızı ifade etmeyi bir borç biliyoruz…” diye devam ediyor. Bu sözlerin sahibi; “Kemalizm diye bir din icat ettiler… Halk laikliği silerse elbette silinecektir… Cumhuriyetin 70 yılı heba edilmiştir… Elbette İslam dini önümüzü aydınlatıyor ve… Anıtkabir’de sap gibi duruyorlar” diyen RTE! Ülkemize ve milletimize hizmetleri geçen devlet ve siyaset adamlarına şükran duygularını ifade eden RTE’nin hizmeti geçenlere geçmiş yıllardaki saldırılarını bırakalım bir yana. Meclis’te hükümet programını savunurken devlete ve millete büyük hizmetleri geçen İsmet İnönü’yü altını üstünü es geçerek camileri neredeyse otele çevirmekle suçluyordu. Anıtkabir’e giden devlet, hükümet büyüklerinin Atatürk’ün huzurunda sap gibi durduğunu söyleyen RTE, TV’lerde izlediniz güvenoyu aldıktan hemen sonra koşa koşa gittiği Anıtkabir’de sap gibi durdu ve… …adeta günah çıkarır gibi (yoksa RTE’nin yeni takıyye oyunu mu?) Atatürk’ten “Cumhuriyet’in banisi… Emanet şuuruyla devraldığımız Cumhuriyet… Önderliğini yaptığınız yolda” gibi Atatürk aydınlığına baş koyanların söylemlerinde yer alan gerçekleri yineledi. RTE’nin sergilediği bu tablo; bir değişim, gelişim mi, yoksa her zaman vurguladığımız gibi, RTE ve RTE’ler de artık 20. yüzyılda söyledikleri 21. yüzyıla damgasını vuran Atatürk gerçeğine boyun eğmek zorunda mı kaldılar? Atatürk portresi kurduğu partinin genel başkan odasında ve duvarlarında görülmezken Atatürk’e, devrimci kimliğine ve Mustafa Kemal aydınlığına karşı duran, ulusu dinsiz yapmaya çalıştı diye yıllarca saldıranlardan beklenmedik davranışlar izleniyor. Örnekler: Çankaya’da Milli Güvenlik Kurulu toplantılarının yapıldığı salonda Cumhurbaşkanı’nın oturduğu koltuğun arkasındaki duvarda Atatürk’ün büyük bir resmi yer alıyor. Başbakan RTE, seçimlerden önce yabancı basını kabul ettiği AKP Genel Merkezi’ndeki odasında; çalışma masasının arkasındaki duvarda dikkat çekici büyüklükte Atatürk resmi göze çarpıyor. RTE, Çankaya’daki AKP’li, iktidar partisinin irili ufaklı sözcüleri konuşmalarında yeri geldiğinde Gazi Mustafa Kemal’den söz ediyorlar. Parti kongrelerinde, büyük katılımlı toplantılarda kürsünün arkasında liderin yanı sıra büyük bir Atatürk portresi. İktidar kanadındaki bu dikkat çekici, ne var ki içtenliği, inandırıcılığı ve amacı tartışılır gelişmeler izlenirken çarpıcı bir çelişki gözden kaçmıyor. Atatürk’e, devrimlerine, çağdaş Türkiye’yi yaratan ilkelerine öncelikle sahip çıkması gerekenler; kim ve kimler olduğunu biliyorsunuzancak kurucusu olduğu Tarih ve Dil Kurumlarının yeniden ihya edilmesi önerisinde bulundukları zaman Atatürk adını anıyorlar. Diyarbakır’da 13 şehit verilen terör saldırısı sonrasında Türkiye’yi sıcak günler bekliyor. İki yıl aradan sonra yeniden ‘Kürt açılımı’ mesajı veren hükümet programının güvenoyu almasından 24 saat sonra gerçekleşen bu saldırı, önümüzdeki dönemde önceliğin yeniden ‘terörle mücadeleye’ kayacağının habercisi sayılmalıdır. Saldırının zamanlaması ve olası sonuçlarıyla ilgili birkaç konuya değinmekte fayda var. çözümüne doğru mesafe katedildiği yanılsamasına kapılarak hükümeti sorgulamaktan kaçındı. Dünkü saldırı, Türkiye’de bir ‘terör sorunu’ olduğunu bir kez daha hepimize anımsattı. Toplum, Kürt kökenli vatandaşların bireysel hak ve özgürlüklerini genişleten adımları bugüne kadar olgunlukla karşıladı. Ancak sorunun köklü çözümü için terör örgütünün silah bırakma noktasına getirilmesi gerekir. Bu da bir yandan şiddetten uzak duracaklara taleplerini duyurabilecekleri olanaklar yaratırken diğer yandan terörü tercih edenler üzerinde ‘askeri caydırıcılığın’ kararlı biçimde uygulanmasıyla sağlanabilir. Türkiye’de on yıllarca denenen ve başarısız olan yöntem, sorunları sadece askeri metotlarla aşmak yönündeydi. Şimdi ise tahterevallinin dengesi tamamen öbür tarafa kaymış durumda. AKP hükümetleri, bitmeyen darbe paranoyaları nedeniyle, sadece terörle mücadelenin değil dış politikanın da vazgeçilmez enstrümanı sayılan askeri caydırıcılığı önemli ölçüde ihmal ediyor. Bundan sonraki çözüm arayışlarında, hak taleplerinin karşılanmasıyla terörle mücadele arasında sağlanacak denge belirleyici olacaktır. Denge sağlanmalı ‘Açılım’dan ‘Terörle Mücadele’ye Dönüş Bu zamanlama, eğer tesadüf değilse, kamuoyunda BDP’nin siyasi taleplerinin PKK eliyle kabul ettirilmeye çalışıldığı şeklinde bir algı doğmasına neden olabilir. Bu algının doğmaması için BDP yöneticilerinin bu eylemi net bir dille kınamasında fayda var. Ya da tam tersine PKK, düzenlediği eylemlerle, BDP’yi AKP ile müzakerelerden koparıp Meclis’e girmesini engellemek ve Kürt siyasetinin tek belirleyicisi kalmayı amaçlıyor da olabilir. Hangisi geçerli olursa olsun, bu senaryoları bozmak BDP’nin elinde. Bir an önce yemin ederek Meclis çatısı altına girmelerinde büyük fayda var. Sorunların terörle değil, şiddeti dışlayan siyasetle çözülmesinin en doğru yol olduğu kimsenin aklından çıkmamalıdır. şçinin Son Hak Kalesi: Kıdem Tazminatı İşçilerin kazanılmış haklarının son kalesi olan kıdem tazminatını ortadan kaldırmaya yönelik; benim bildiğim 45 yıllık saldırı operasyonlarının sonuncusu, Erdoğan iktidarlarının ustalık dönemi hükümetinin programında. Kıdem tazminatlarını güvenceye alma maskesi ile gündeme getirilen operasyon, kıdem tazminatı haklarının gasp edilmesinin ötesinde, işçi için sınırlı geçerli iş güvencesinin, işten atıldıktan sonra işsiz kalacağı aylar yıllar için yaşamsal değeri olan bir gelir güvencelerinin... tümden ellerinden alınması anlamını taşıyor. Özünde yeni ucuz işçi çalıştırma adına işçi sirkülasyonu, ücretikıdemi yükselen işçileri tek tek, toplu işten atabilmenin önündeki son engeli ortadan kaldırmış oluyor. İktidar için işçi adına yaratılmış yeni bir büyük fonun daha kullanılması olanağını yaratması cabası. Askerisivil iktidar fark etmeden, 1980 yılından bu yana gündeme gelen, serbest piyasaların önünü açma gerekçeli projelerle, 1961 Anayasası, 1963 yasaları ile işçilerin kazanmış oldukları, başta sendikal, tüm yasal anlamlı hakları bir bir ellerinden alındı... Türkiye, kayıt dışı ekonominin, ucuz emek sömürüsünün patladığı, işçilerin giderek daha boyutlu sosyal damping içerikli, ücret, çalışma, yaşam koşullarının geriye püskürtüldüğü bir düzene geçirildi. Sigortalı çalıştırılanların yarısına varan bir oranda sendikalaşmış, sendikal hakları, toplu pazarlık düzenini kullanabilen işçiler düzenini yakalamış bir Türkiye’de, o günlerden bu günlere, askeri darbe dönemlerinden daha ağır olarak, Özal ve Erdoğan iktidarlarındaki olumsuz oransal büyümeler dikkat çekici; kayıt dışı çalıştırılan işçi sayıları ve oranları, kayıtlı yasal çalıştırılanların üstüne çıktı. İşsiz sayısı patladı. Sendikalı çalışanlar 3 milyon sigortalıda, yarı yarıya bir oranda 1.5 milyonu sendikalı iken şimdilerde milyonlarca sigortalı içinden birkaç yüz binler sendikalıya, tümden erimeye doğru düştü. Sigortalı, kayıtlı ekonomide çalıştırılanların ücret ortalamaları çoğunluk yüzde ile asgari ücret düzeyine çekildi. Yetmedi özellikle Erdoğan hükümetlerinde gelen yeni yasa değişiklikleri ile çalışan büyük çoğunluk için asgari yasal hakların söz konusu olamadığı, angarya çalıştırmanın önünü açan esnek çalışma düzeni yerleştirildi.İşçilerin kazanılmış haklarından bir tek kıdem tazminatı hakkı, çoğunluk için fiilen geçerli olamasa da yasal düzenleme olarak korunabildi... Doğrusu kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldırmak işveren cephesinin 45 yılı bulan öncelikli hedeflerinden. Ancak işçi sendikaları, işçiler, bir tek bu hakkı korumaya yönelik çok güçlü bir direniş refleksi ile yıllardır siyasi iktidarların da desteğinde gündeme gelen yasa değişikliklerine karşı durabildiler... İşverenlerin, siyasileri yanlarına alarak, bu 45 yıllık ataklarında, kendilerine dönük gerekçelerinde, hiç değişmeyen, kimi haklılık payı yadsınamıyacak gerekçeler hep aynı kaldı... Ekonomik sıkıntı yaşayan, küçülmek zorunda olan, kimileri resmen iflas ettirilen işletmelerin kıdem tazminatlarını ödeyememelerinin sonuçta işçileri de mağdur ettiği. Kıdem tazminatı yükü kaygısı ile kayıtlı işçi çalıştırmama eğilimlerinin arttığı gibi. Zaten Türkiye’deki çalıştırma istatistikleri bu olumsuz gelişmeleri çok çarpıcı sergilemekte. Kıdem tazminatı ile gerekçelendirme ise gerçeklerle çok ağır çelişmekte... Demokrasilerde öncelik işçilerin sendikal, yasal çalışma haklarının, çalışma koşullarının bütününün geliştirilmesinde. Kıdem tazminatı benzeri haklar bizdeki gibi değil. Çünkü işçilerin sendikalaşma, toplu pazarlık düzenlerinden yararlanma hakları ve oranları çok yüksek. Çünkü iş yasalarının, çalışma koşullarının güvenceleri çok olumlu. Çünkü işçi çalıştırma kültürü, gerçeklerinde bizdekinin benzeri kıdemli, yüksek ücretliyi, sendikalıyı çıkararak aynı işçileri sigortasız, ağır koşullarda ucuz emek olarak çalıştırma düzeni yok. Dünyada işçi sirkülasyonu oranları en yüksek ülkelerin başını çekiyoruz. Sonuç olarak işçilerin kıdemleri ile ücretleri en düşük, en olumsuz koşullarda çalıştırma rekorları bizde.. Hal böyle olunca, işverenler için sürekli kıdemli işçiyi atıp ucuz işçi çalıştırabilmede kıdem tazminatları, toplu ödemeler baş belası. İşçiler, sendikalarının yaşam pratiğinde kıdem tazminatlarını, başa ülkelerde geçerli olan pek çok yaşamsal hakkın da yerine koyup, bu son hak kaleleri için fazlası ile duyarlı olmalarının nedeni bu.. Çünkü bizde işten atılma, gerçek ekonomik zorunluluk, iflasa bağlı olmadığından, hele de işçinin sorumluluğu ile doğrudan ilişkilendirilmediğinden, tek tek sürekli ya da toplu işçi çıkarmalarda bazen kıdem tazminatı yükü işveren için caydırıcı olabiliyor. İşten atıldığında da, işçinin eline geçen tek para olarak, işsiz kaldığı aylar yılların yaşam kaynağı olarak görülüyor... AKP’nin projesi ise çoğunluk işçi için kıdem tazminatını bile güvenceye almadan, bu yalanla bu son kaleyi yıkmayı hedefliyor. Bakalım ‘ustanın’ iktidarı bu son kaleyi de kolayca yıkacak mı? eşzamanlı Müzakerelerle rgüt Öcalan’ı dinlemiyor Diyarbakır saldırısı PKK’nin ya da içindeki oldukça güçlü bir grubun, İmralı’da hükümlü bulunan Abdullah Öcalan’ın ‘eylemsizlik’ çağrılarına kulak vermediğini bir kez daha ortaya koyan bir eylem. Aslında TSK’nin terörle mücadeleye ilişkin son bir yıllık istatistikleri örgütün bu süreçte hiç de eylemsiz olmadığını kanıtlıyor. Ancak AKP hükümeti, önce 12 Eylül 2010 referandumunu, sonra da 12 Haziran seçimlerini kazanabilmek için alttan alta kanayan ‘terör’ sorununun kamuoyu tarafından hissedilmemesini tercih etti. Başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere, Türk kamuoyunun büyük çoğunluğu, İmralı ile yapılan görüşmelerde sorunların Ö Bu saldırı ile BDP’nin Meclis boykotu arasında bir ilişki var mı? Son saldırı ve öncesindeki eylemlerin zamanlaması akla bu soruyu getiriyor. AKP ile BDP arasında boykotun sona ermesi için yapılan görüşmelerden birkaç gün önce Lice’de bir astsubay, bir uzman çavuş ve bir sağlık memuru PKK tarafından kaçırıldı. Dün AKP ile BDP arasında bir uzlaşma olup olmadığı konusunda belirsizliğin sürdüğü saatlarde bu saldırının gerçekleşmesi oldukça dikkat çekici. DP Meclis’e gelmeli B Deniz Feneri e.V. bağlantılı soruşturmada iki kişinin daha ifadesi alındı Fener’de sorgu sürüyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Almanya’da “yüzyılın bağış yolsuzluğu” olarak adlandırılan Deniz Feneri e.V. bağlantılı soruşturmada, iki kişinin daha ifadesi alındı. Soruşturmayı yürüten savcıların talimatı üzerine gözaltına alınan 5 kişiden eski Kanal 7 çalışanı Zeynep Kuzucu sorgusunun ardından serbest bırakılmıştı. Önceki akşam ifadesi alınmaya başlanan Atlas Medya Pazarlama’nın genel müdürü Hacı Nasır, dün sabah tekrar Ankara Adliyesi’ne getirildi. Nasır’ın iki güne yayılan sorgusu toplam 6 saat sürdü. Nasır’ın ardından e.V’nin 2002’ye kadar gayri resmi muhasebesini tuttuğu ileri sürülen Erhan Yatar’ın sorgusuna geçildi. Öğlen saatlerinde başlanan sorgu akşam da devam etti. Frankfurt’taki savcılığın geçici bilirkişi raporunda Erhan Yatar için “Bay Ermiş’in ifadesine göre gayri resmi muhasebe kendisi 2002 yılında devralmadan önce bay Erhan Yatar tarafından tutulmuş. Gayri resmi muhasebe, onun bilmediği bir Türk muhasebe programı ile tutulmuş, o nedenle de o gayri resmi muhasebeyi Lexware ile tutmaya başlamış. Ancak o, Kanal 7’nin müdür vekili bay İsmail Karahan tarafından, daha sonra Yeni Dünya İletişim AŞ muhasebesi çalışanı bay Erdoğan Kara tarafından dizüstü bilgisayarına kurulan Türk yazılımı ‘uyum’u devralmaya zorlanmış” deniliyor. Raporun devamında ise Kavasoğlu ismine şöyle değiniliyor: “O döneme kadar gayri resmi muhasebeyi yaptığı bilgisayar, 2005 ortalarında verilerin Türkiye’deki bilgisayarlara nakledilmesi için bay Cüneyt Kavasoğlu’na, büyük bir olasılıkla Yeni Dünya çalışanı, devredilmiş. Bay Kavasoğlu yaklaşık 2005 ortalarında Almanya’daki bilgisayardan internet üzerinden Türkiye’deki bilgisayara erişim sağlamış. Gayri resmi muhasebe için, ek olarak kaçak (kara paradan) ödenen maaşlar için makbuzlar haricinde, belgeler bulunmuyormuş. Tatile çıktığı dönemlerde , bay Taşkan veya bay Bilgin gayri resmi muhasebeyi Excel tabloları şeklinde tutmuş. Aylık olarak Türkiye’den uyum ihraçlarını Excel dosyaları olarak oluşturma şeklinde talimatlar gelmiş. El ile Excel tabloları oluşturulmamış. Başlangıçta tabloların dokümünü almış ve bay Kara veya bay Yatar’a fakslamış. Faks adresi Yeni Dünya imiş.” Daha sonra Türkiye’deki serverda uyum ihraçlarını Excel belgeleri olarak kaydettiği “Transfer” tanımı ile bir dosyanın oluşturulduğu savunulan raporda, “Bu tablolardan bay Kara veya bay Yatar’a bilgi verilmiş ve bay Kapıyoldaş üzerinden Yeni Dünya başkanına iletilmiş. Bay Ermiş tarafından verilen faks numarası deliller arasında bulunan telefon rehberinde bulunmaktadır. Bu numarada bay Kapıyoldaş, yeni Dünya mali başkanı kayıtlıdır” deniliyor. Banu Güven’den Başbakan’a mektup İstanbul Haber Servisi NTV’de program yapımcısı olarak çalışırken görevine son verilen Banu Güven Başbakan’a mektup yazarak “Buluttan nem kapabilecek bir iktidar endişesi gelip üzerimize çöktü. Sansür canavarı haber merkezlerine gelip kuruluyor. Sözünü verdiğiniz ifade özgürlüğünün her alanda hayata geçmesini bekliyoruz” diye seslendi. Güven, Başbakan’ın 2004’te Pamukova’daki hızlı tren kazasının ardından “Ulaştırma Bakanı istifa edecek mi?” diye soran gazeteciye, “Sen hangi gazetedensin?” dediğini anımsatarak “Bence herkesin gözleri önünde yaşanan bu çıkışınız habercilerin özgüveni açısından bir kırılma noktasıdır. Yıllar geçti ama zedelenen o özgüveni tamir edecek yaklaşımlarla karşılaşmadık” ifadelerini kullandı. Güven, mektubuna şöyle devam etti: “Tohumları sizler tarafından atılan otosansür nedeniyle yaşadığımız sorunların, mesela benim Leyla Zana’yı çıkaramamış olmamın, Vedat Türkali’nin söylediklerinin sonuçları ne olur endişesinin ya da Ertuğrul Mavioğlu’nun Murat Karayılan’la konuştuğu için yargılanmasının trajikomikliğini yaşıyoruz.” pekçi ve Şık’a basın özgürlüğü ödülü İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) 2011 Basın Özgürlüğü Ödülleri “Kurum” dalında “Gazetecilere Özgürlük Platformu”na, “Kişi” dalında ise tutuklu gazeteci Ahmet Şık ile gazeteci Ercan İpekçi’ye verildi. Ödüller 24 Temmuz Pazar günü saat Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenecek törenle verilecek. TGC Basın Özgürlüğü Ödülü’nün bu yıl “Kurum” olarak “Kısa sürede sonuç alıcı örgütlü mücadele yapısına ulaşması, basın özgürlüğü yönünde aktif örgütlü mücadeleye sunduğu önemli katkılar, sağladığı motivasyonlar ve sonuçlar” açısından 94 meslek örgütünden oluşan Gazetecilere Özgürlük Platformu’na verilmesi kararlaştırdı. 2011 Basın Özgürlüğü Ödülleri’ni ise “Kişi” dalında gazeteci Ercan İpekçi’nin “Basın özgürlüğü konusunda yaptığı çalışmalar, bu konudaki örgütlü mücadeleyi geliştirmeye yönelik katkıları, sürece uluslararası destekleri katmayı başarabilmesi”, Ahmet Şık’ın da “Basın özgürlüğü yolunda tutuklu bütün gazetecileri temsilen ve meslek hayatı boyunca bu yöndeki çalışmaları da göz önüne alınarak” paylaşmalarını uygun gördü. Barodan Anıtkabir’e ziyaret ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Barosu’nun kuruluşunun 87’nci yıldönümü nedeniyle, Baro Başkanı Metin Feyzioğlu, beraberindeki yönetim kurulu üyeleri ve avukatlar ile Anıtkabir’i ziyaret etti. Anıtkabir Özel Defteri’ni imzalayan Feyzioğlu, Ankara Barosu’nun, 87 yıldır, kararlılıkla hukukun üstünlüğü mücadelesini verdiğini belirtti. ‘Mahkum ölüme terk edilmedi’ Haber Merkezi Gazetemizde 6 Temmuz günü 14. sayfada “Mahkumu ölüme terk ettiler” başlığıyla yayımlanan haberin gerçeği yansıtmadığı belirtildi. Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamada, Ufuk Keskin adlı hükümlüye her ay düzenli olarak 100 adet şeker ölçüm strip çubuğunun reçete edilerek verildiği bildirildi. Ayrıca infaz kurumunun talebi doğrultusunda Tip 1 diyabet hastası hükümlüye Bolu İzzet Baysal Üniversitesi ile Bolu İl Sağlık Müdürlüğü’nün diyetisyenleri tarafından diyet programı düzenlendiği kaydedildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle