18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 13 TEMMUZ 2011 ÇARŞAMBA 6 HABERLER Deniz Feneri’nde yeni gözaltılar yapılırken Kanal 7 aramasını sızdıran isim tespit edildi Köstebek belirlendi AL CAN ULUDAĞ Devlet Dersinden Çakmak Hukuk Fakültesi’nin pek çok foruma sevinçle sıralarını açmış 1 numaralı amfisinde efsane hocayı bekliyorduk. Devletin sevmediği, üniversite yönetiminin hoşlanmadığı hocayı. Geldi, tıklım tıklım dolu amfiye şöyle bir baktı. Yazı tahtasının önünde gidip geldi. Sonra tahtaya en arka sıralardan bile görülebilecek irilikte “Devlet kimin?” diye yazdı. İdris Küçükömer’di hoca. Devletin kimin olduğuna dair az buçuk fikrim vardı, ama böyle açıkça söylenişine ilk kez tanık oluyordum. Ders boyunca, iktisadın esasının, devletin kimin olduğuna dair temel bilgiyle kavranabileceğini anlattı bize Küçükömer. Devletin halka, işçi emekçi sınıflara, çalışanlara ait olmadığını, olması gerektiğini ve yavaş yavaş tarih sahnesinden çekilip gitmesi gerektiğini de ondan sonra kavradım. Gerçi geçip giden yıllarda İdris Hocamız, Türkiye’nin sırrı çözülemeyen siyaset saflaşmasında, değişim isteyen halkın neden hep sağda kaldığına da çok kafa yordu. “O sana gelmiyorsa sen ona git” misali, Hürriyet ve İtilaf’ı ve takipçisi siyaseti solda, kendini solda sayan cumhuriyetçi siyaseti sağda şemalaştırması bundandır, ama olsun; “Devlet kimin” sorusu geçerliliğini koruyor hâlâ... Türkiye’de evvel eski hükümet etmenin, sisteme eklemlenmenin en kolay ve garantili yolu, kavramlarla oynamak, bazılarını tedavülden kaldırmak, görmezden gelmek, unutuşa ve sessizliğe terk etmektir. Bir bakarsınız, ortada müthiş, kıyasıya bir tartışma gidiyor. Özgürlüğün sınırı aşılmış da ötelere geçilmiş, gizli görüşmelerin açık deklarasyonları birbirini izliyor... En ağır konular, en ağır köşeciler tarafından pek cesur, pek mahirane bir biçimde yazılıp çiziliyor. Devletin ideolojisinin zenginliği aldatıcı, yelpazesi geniştir. Gerçek tutukevleriyle, sahte özgürlüklerin yan yanalığı bu kargaşada insanı yanıltır. Unutmayın devletin ideolojisi her yere sızar, küçümsemeye gelmez. Siz vites büyüte büyüte tam gaz giderken... Sonra birden duvara çarparsınız. Devlettir o. Böyle zamanlarda aklıma hep İdris Hoca’nın ilk ‘İktisata Giriş’ dersinde, tahtaya iri iri yazdığı “Devlet kimin?” sorusu gelir. Özgürlükler, özgürlüğe düşman olanların kavramlarıyla anlatılamaz. İçi boş yeni kavramlar hayatın değil, piyasanın sürüp gitmesinin değirmeni içindir. O kavramlar yalan kavramlardır. “Kişi başına düşen gelir” gibi, “yönetişim” gibi... Her gün biraz daha kalabalıklaşan tutukevleriyle “ileri demokrasi” olabileceğine inanıyorsanız, “İşte her şeyi yazabiliyoruz, putları yıkıyoruz, bak ‘Hey general’ diye sarakaya alabiliyoruz” sevincindeyseniz, devleti ya bilmiyorsunuzdur ya da “Devlet kimin?” sorusuyla ilgili değilsinizdir. Oysa yakından ilgili olmak gerekir. Eski defterleri karıştırmak yeni bir gözle, yeniden, yeniden okumak gerekir. Eski kitaplar bu soruya açık, net yanıtlar verirler. O yanıtları, yüz yılı aşkın bir zaman sonra günümüzde devletin aldığı biçimleri dikkate alarak gözden geçirebilsek ne güzel olurdu. Örneğin şu cümle sanki bugün için yazılmış gibidir: “... devlet bir kez toplum karşısında bağımsız bir güç haline geldi mi, kendisi de artık yeni bir ideoloji yaratır. Meslekten politikacılar, kamu hukuku kuramcıları, özel hukukçular, gerçekte ekonomik olaylarla bağlantıyı hileyle örtbas ederler...” (Feuerbach, F. Engels; s. 53; Sol Yayınları) Bu gerçek bilinmeden ne yemin krizi, ne şike depremi anlaşılabilir. Ama siz gününe göre, devletin isteklerine göre değişen özgürlük alanınızda koştuğunuzu, coştuğunuzu, çok, ama çok özgür olduğunuzu düşünebilirsiniz. Oysa o soruya yanıt vermeden özgür olmak imkânsızdır. İdris Hoca’nın sorduğu o soruya... ANKARA Almanya bağlantılı Deniz Feneri e.V. yolsuzluğu soruşturmasında Zahid Akman’ın da aralarında bulunduğu 4 kişinin tutuklanmasının ardından, dün savcıların talimatıyla 4 kişi gözaltına alındı. Diğer yandan savcılar, şüphelilerin telefonlarının dinlenmesi ile Kanal 7 binasının aranması kararlarını zanlılara sızdıran “köstebeği” tespit etti. Bu kişinin gözaltına alınacağı öğrenildi. Emniyet ise savcılığa “Kararları biz sızdırmadık” savunmasını yaptı. Üç Ankara savcısı’nın yürüttüğü soruşturmada dün yeni bir dalga yaşandı. Atlas Medya Pazarlama Müdürü Ha Emniyet yetkilileri yaptıkları açıklamada, arama kararını kendilerinden olmayan bir kamu görevlisinin sızdırdığının belirlendiğini ve önümüzdeki günlerde gözaltına alınacağını ifade etti. Dün gözaltına alınan Cüneyt Kavasoğlu’nun Kanal 7’nin Bilgi şlem Sorumlusu olduğu belirtilirken Deniz Feneri e.V.’nin gayri resmi muhasebecisi Erhan Yatar’ın arandığı öğrenildi. cı Nayır, Kanal 7 Bilgi İşlem Sorumlusu Cüneyt Kavasoğlu ile kanalın eski çalışanı Zeynep Kuzucu ile Ali Solak adlı bir kişi İstanbul’da gözaltına alınarak, Ankara’ya getirildi. Deniz Feneri e.V.’nin 2002’ye kadar gayri resmi muhasebesini tuttuğu belirtilen Erhan Yatar’ın ise arandığı belirtildi. Kavasoğlu’nun, 2005’te gayri resmi muhasebeyi Almanya’daki bilgisayarlardan internet üzerinden erişim sağlayan kişi olduğu belirtildi. Eski Kanal 7 çalışanı Zeynep Kuzucu adı mahkeme sırasında da gündeme geldi. Soruşturma kapsamında İsmail Karahan’ın avukatı Sevgi Erginbay, mahkemede Kuzucu’yla ilgili, “Müvekkilimin ilk beyanında Zeynep Kuzucu’nun yapmış olduğu telefon görüşmeleri sorulmuş ve müvekkilimin aleyhinde bu deliller kullanılmak istenmiştir. Kuzucu müvekkilimin ortağı olduğu şirkette uzun süre çalışmıştır. Ancak daha sonra ailevi ve psikolojik sorunları nedeniyle kendisi işten çıkarılınca maddi olarak müvekkilimden yardım istemiş ve zaman zaman psikolojik sorunları nedeniyle müvekkilim ile tehdit vari konuşmaları olmuştur” dedi. Bu arada 16 Ekim 2009’da Kanal 7 ve bazı şirketlerin savcılık tarafından aranacağı kararı ile telefon dinleme kararını şüphelilere sızdıran kişinin tespit edildiği bildirildi. Kamu görevlisi olan bu kişinin gözaltına alınacağı öğrenildi. Arama işlemleri ile telefon dinlemeyi emniyet yaptığı için gözler buraya çevrilmişti. Ancak emniyet basında haberin çıkması üzerine savcılığa, “Kararları sızdıran bizden değil” mesajını iletti. Kamuya mal olmuş Edinilen bilgiye göre, Zahid Akman, 13 Ekim 2009’da Zekeriya Karaman ile yaptığı telefon görüşmesinde “Sabit hattan görüşelim” dedi. Bu bilgi de şüphelilerin dinlendiğini bildiğinin kanıtı olarak gösterildi. Akman’ın bu görüşmesi, Kanal 7’de 16 Ekim 2009’da yapılan aramadan birkaç gün önce ger çekleşti. Akman mahkemede ise serbest bırakılmasını isterken soruşturma başladığından beri 20’ye yakın yurtdışına çıktığını belirtti, “Bir kaçma arzum olsa gittiğim o ülkelerden dönmeyebilirdim... Kamuya mal olmuş tanınmış bir ismim... Bu nedenle herhangi bir şekilde kaçma ihtimalimin olması mümkün değildir” dedi. Kanal 7 Yönetim Kurulu üyesi İsmail Karahan, Deniz Feneri Derneği’ni kastederek “Esasen bu tür sosyal faaliyetlerle de mizacım olarak ilgilenmem” ifadesini kullandı. Almanya’daki iddiaları incelediğini belirten Zekeriya Karaman ise “Bu iddiaları ortaya atan Firdevsi Ermiş tutuklamadan sonra 3 ay ifade vermedi. Alman savcılığı yanına yerleştirdiği bir Türk’ün ikna etmesi sonucu iftirada bulunması halinde serbest bırakılacağı tahahhüt edildi” dedi. KANAL 7’YE YAPILAN ‘FENER’ BASKINI Savcılar temkinli davrandı Ankara’daki savcıların el konacak verilerin kopyalanması için işbirliği içinde bulundukları emniyet güçlerine karşı güven bunalımı yaşadıkları ortaya çıktı. AYKUT KÜÇÜKKAYA Arınç: Türkiye donör ülke Mısır’a giden Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Atatürk Havalimanı’nda basın toplantısı düzenledi. Arınç, Mısır’da ise başkent Kahire’den canlı olarak yayımlanan TRT Haber’deki programa katılarak soruları yanıtladı. Arınç, Libya’da yapılan yaklaşık 200 milyon dolar tutarındaki yardım ile ilgili olarak “Eskiden Türkiye yardım bulmak için dolaşırdı bütün dünyada. Türkiye artık yardım eden bir ülke, donör ülke” değerlendirmesini yaptı. (AA) Ankara’daki savcıların Kanal 7’deki verilerin kopyalanması için İstanbul emniyetine inisiyatif bırakmadığı ortaya çıktı. Deniz Feneri e.V. bağlantılı soruşturmanın Türkiye ayağıyla ilgili önemli bir ayrıntı “soruşturmayı yürüten savcıların işbirliği içerisinde çalışmaları gereken emniyet güçlerine karşı güven bunalımı” yaşadığını ortaya koydu. Ankara Basın Savcısı Nadi Türkaslan ve ekibi soruşturmanın hedefindeki şirket olan Kanal 7’de 2009 yılında yapılan aramada belge, harddisk ve evrakların kopyalanması için farklı bir yönteme başvurdu. 0 bin TL ödenek istendi İstanbul’daki arama için emniyet güçlerine belgelerin kopyalanması için inisiyatif bırakmak istemeyen savcılar kanaldaki tüm belge ve evrakların birer örneğinin alınabilmesi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla Adalet Bakanlığı’ndan ödenek talep etti. 20 bin TL’yi bulan bu ödenekle satın alınan CD’lere polis herhangi bir ayrım yapmaksızın Kanal 7’nin bilgisayarlarındaki verilerin tamamını kopyalamak zorunda kaldı. Bu yöntem nedeniyle Kanal 7’ye yapılan baskın o tarihlerde kamuoyuna yansıdığı gibi 12 günle sınırlı kalmadı. Kanal 7’deki belge, harddisk ve evrakların kopyalanması tam 10 gün sürdü. Kanal 7’den alınan bilgisayar harddisklerindeki bazı verilerin baskından önce silindiğinin anlaşılması ve tutuklanan zanlıların telefon görüşmelerinin dinlendiğini öğren 2 meleri soruşturmada gizli bilgilerin sızdırıldığı iddiasını gündeme getirmişti. Türkiye’deki Deniz Feneri e.V. bağlantılı soruşturma Eylül 2008’de başlamış, Kanal 7 ve çok sayıda şirkete eşzamanlı baskınlar bu tarihten tam 13 ay sonra yapılmıştı. Kanal 7’ye 16 Ekim 2009 tarihinde yapılan baskın o tarihlerde kamuoyuna yansıdığı gibi 12 günle sınırlı kalmadı. 3 üst düzey yöneticisi tutuklanan Kanal 7’deki arama tam 10 gün sürdü. Aramanın bu kadar uzun sürmesinin nedeni ise geçen hafta düğmeye basılan operasyonun ardından ortaya çıktı. Soruşturmanın uzaması nedeniyle eleştiriler yöneltilen soruşturma savcıları aramalarda polislerin belge incelemesi yerine tüm belge ve evrakın kopyalanmasını istedi. Savcılar kanaldaki tüm belge, harddisk ve evrakın bir örneğinin Ankara’ya getirilmesini talep etti. Bu süreçte savcılar söz konusu taleplerinin yerine getirilmesi ve emniyet güçlerine inisiyatif bırakmamak amacıyla aramalar için ödenek talebinde bulundu. 20 bin TL’yi bulan ödenekle Ankara’daki savcılar tarafından bilgisayarlardaki tüm verilerin kopyalanması için CD alındı. CD’ler aramayı yapacak emniyet birimlerine savcılık kanalıyla teslim edildi. Geriye dönük incelemenin yapılması için bilgisayar harddiskleri emniyete götürülmeden kanalda imajları alınarak kopyalandı. Savcıların izlediği bu yöntem soruşturma makamının “delillerin karartıldığı” ve “soruşturmadaki gizli bilgilerin sızdırıldığı” iddiasına yönelik kuşkuyu baskından önce edindiği izlenimi doğurdu. ‘Bir pislik olduğu kesin’ Haber Merkezi Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Deniz Feneri e.V. soruşturması kapsamında tutuklanan eski RTÜK Başkanı Zahid Akman, Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, Yönetim Kurulu üyesi Abdullah Tanrıkulu ve Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Çelik’in de aralarında bulunduğu sanıkları yıllardır tanıdığını belirterek “Sahip çıkmam. Kötü insanlar demem, diyemem. İnşallah aklanırlar” dedi. Deniz Feneri soruşturmasına ilişkin gazetecilerin sorularını yanıtlayan Arınç, Almanya’daki davanın sonuçlandığını, oradaki sanıkların olayı kabullendiklerini anımsatarak şunları söyledi: “Bunun Türkiye ile bağlantısı hukuki açıdan nedir bilmiyorum. Soruşturmanın ya da yargılamanın bir an önce bitmesi, Türkiye’nin tanıdığı bu isimlerin irtibatının yargı kararıyla ortaya çıkmasını istiyorum. Kim yapmışsa, ne şekilde yapmışsa cezalandırılmalı. Türkiye’de bu tip işler bir kadının itirafıyla ya da yeterli payı almayan ya da menfaat edinemeyen birilerinin itirafıyla çıkar. O karar ne kadar hukukidir değildir, hukuk tartışması yaparız. Bir netice var ve o neticeye rıza gösteren taraflar var. Bir pisliğin olduğu kesin. Almanya Deniz Feneri’nde bir şeylerin olduğu anlaşılıyor. Onun Türkiye’de kuryelerle vs. birilerine çıkar sağlayıp sağlamadığı incelenip araştırılacak. En kısa sürede yargı görevini yapsın. İnşallah aklanırlar. Bu olmayacaksa tabii herkes yaptığı işin karşılığını görmelidir. Tutukluluğun yıllar sonra gelmesi işin kendi süreciyle ilgilidir. Normaldir. Neden şimdi diyecek halimiz yok.” İstifasıyla hükümetin RTÜK’te çoğunluğu yitirmesini engellemiş oldu Akman’dan AKP’ye kıyak FIRAT KOZOK Zahid Akman’ın tutuklanmasıyla RTÜK’teki ağırlığını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalan AKP, Akman’ın istifa etmesiyle rahatladı. Görüşmelerin ardından, RTÜK’te 13 Temmuz’da görev süresi dolacak 2 AKP’li üyenin, bir dönem daha aday gösterilmesi karar Demirkan CHP’nin adayı C MY B C MY B ANKARA Deniz Feneri e.V. davası kapsamında tutuklanan Zahid Akman’ın istifasının ardından RTÜK’ü seçim telaşı sardı. Bugün Meclis’te yapılacak güvenoyu öncesi RTÜK üyelerinin seçilmesi bekleniyor. AKP görev süresi dolan Taha Yücel ve Vahap Darendeli ile yola devam kararı aldı. CHP’de mevcut üye Prof. Dr. Korkmaz Alemdar ve Hürriyet gazetesi muhabiri Süleyman Demirkan aday gösterildi. Zahid Akman’ın tutuklanması, RTÜK’teki ağırlığını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalan iktidar partisi AKP’yi alarma geçirmişti. Yeni Meclis aritmatiğine göre mevcut 6 üyesinden 1 tanesini BDP’ye kaptıracak olan AKP, Akman’ın tutukluluğu nedeniyle fiilen 4 üyeye kadar gerileyecekti. Bu durumda kurulun yeni dönemde karar almakta zorlanacağını gören AKP dün düğmeye basmış ve Zahid Akman, akşam saatlerinde üst kuruldan istifa etmişti. Cumhuriyet’te yayımlanan istifa haberinin ardından AKP’de sabah saatlerinden itibaren yeni stratejinin belirlenmesi için çalışma başlatıldı. laştırıldı. Bu çerçevede Taha Yücel ve Vahap Darendeli, tekrar RTÜK üyesi seçilecek. CHP, süresi dolacak 3. isim olan Prof. Dr. Korkmaz Alemdar ve Hürriyet gazetesinin deneyimli muhabiri Süleyman Demirkan’ı aday gösterdi. RTÜK koridorlarında Akman’ın istifasıyla muhalefet partilerinin gönderdikleri üyelerle eşitlenmekten son anda kurtulan AKP’li üyelerin rahatladığı konuşuluyor. CHP’nin de adayını belirlemesinin ardından üyelik seçiminin bugün Meclis’te yapılacak güvenoylaması öncesinde gerçekleştirilebileceği, küçük de olsa bir olasılıkla seçimin yarına kalabileceği belirtiliyor. Meclis bugün bu konuda bir adım atmazsa BDP’nin üyesiyle birlikte diğer 3 üye de yeni yasama döneminde seçilecek. Böylesi bir olasılığa RTÜK’te krize neden olabileceği gerekçesiyle ihtimal verilmiyor. Öte yandan RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun’un görev süresi 17 Temmuz Pazar günü doluyor. RTÜK üye seçimi Meclis’te yenilenmezse ya da yeni başkanlık seçimi için bir tarih belirlenmezse RTÜK Başkanlığı’na yasal olarak kurulun CHP kontenjanından seçilen en kıdemli üyesi Hülya Alp başkanlık edecek. Dursun’un RTÜK’teki görev süresinin dolmasına ise 4 yıl var. Seçim bugün yapılabilir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle