18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 13 TEMMUZ 2011 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ‘İleri Demokrasi’ Muhalefetsiz Rejimin Adıymış!.. Ereğli’nin Gülen Yüzü UZLAŞMA kavramının birdenbire önem kazandığı bu toplum, kendi ülkesindeki bir yerin yıllardır aynı kavramı neredeyse canlı timsal olarak yaşadığını biliyor mu acaba? Evet, Zonguldak ilinin Ereğli’si daha geçen hafta sonu “Barış ve Dostluk” adlı uluslararası sanat ve kültür festivallerinin tam on sekizincisini yaşayan bir kent. Sabahtan gece yarısına kadar tek saati bile boş geçmeyen bir müzik, tiyatro, dans, şiir, söyleşi furyası ve yelken yarışlarından çocuklar arası uçurtma şenliğine kadar uzanan bir yığın etkinlikle kültürler arası uzlaşmanın tam kendisi yaşanıyor burada. Vaktiyle Ege’nin Yunan kentlerinden başlayıp her yıl değişik bağlantılarla sürüp giden ve bu kez Rusya, Ukrayna, Senegal ile Güney Kore’yi de içine alan uygar bir kaynaşma süreci bu. Hepsinde yorulma nedir bilmeyen Belediye Başkanı Halil Posbıyık’la eşinin ve çalışma arkadaşlarının gülümsemeli emeği var. Ereğli çalışkan, içi dışı güzel insanların böyle bir kenti işte. merikan ve Fransız devrimlerinin ardından gelen Sanayi Devrimi, teknolojiye getirdiği önemli yeniliklerden daha çok toplum düzenlerini derinden değiştiren etkileriyle anılır: Buhar makinelerinin ve madenciliğin bomboş kırları bilinçli işçi yığınlarıyla doldurduğu büyük sanayi merkezlerinin doğuşu, ortaçağ kasabalarının büyüyerek kapitalist zenginliğin nimetlerini ve çelişkilerini yaşamaya başlaması, küçücük köylerin dev sanayi merkezlerine dönüşmesi, kısacası sonraki devrimlerin tohumlarını içinde taşıyan bir devrim. Zonguldak, elbet değişik boyutlarda ve biçimlerde de olsa bu ülkenin kendince bir tür sanayi devrimini yaşamış olan ilk köşesidir: Yüksek nitelikli kömürü çıkarmak üzere FransızBelçika sermayesinin gelişi, ıssız ve fırtınalı kıyıda buharlı gemilere yakıt ve yük olarak kömür vermek için kurulan liman çevresinde bir kentin doğuşu, Anadolu içlerinden ve Doğu Karadeniz’den akın edip çağdaş işçiliğe adım atan, Batı Avrupa’dan ve İstanbul’dan yeni bir yaşam tarzı getiren insanlar. Zonguldak ve çevresi bu kaynaşmanın coğrafyasıdır. erkez, yüzlerce metre derinliğin ıslak ocaklarından kömür karasıyla çıkan işçileriyle, caddelerinin kömür trenleriyle, çağdaşlığı yaymak için çırpınan okumuşlarının çektiği çilelerle bu gelişmenin meşakkatli yüzünü yaşamıştı. Karadeniz Ereğli ise parlak ve gülen yüzünü yaşıyor. Kim bilir, belki de, efsaneye göre kömürü ilk bulduğu söylenen Uzun Mehmet’in Kestaneci Köyü’ne tarihin ve talihin verdiği bir ödül olarak. Hukuk, Ergenekon’la gölgelenip, Balyoz olup askerin başına inerken demokrasiyi kaybettiğimizi hâlâ göremeyenler var. Şimdi “ileri” komutu ile demokrasiyi kılıca dönüştürenlerle Meclis kurup, anayasa yapmaya kalkışıyoruz. Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN Bir türlü anlayabilmiş değildik… İleri komutu alan demokrasimiz, hukukla arasını açtıkça açıyordu. Kuşkuluyduk; “hukuk yoksa demokrasi olmaz” diyorduk Biz yanılmışız(!)… İyi ki yapmışız bu genel seçimi, ki anlayabildik nihayet!.. Direnenlerin hepsini, Meclis’te olsalar bile yok sayan anlayışmış ilerleyen. Devlet hukuktan kopunca tutukluluk halini kaldırmaya vekil olmak da yetmez olmuş. Bir heykele “ucube” adını verince, iki dudak arasından çıkan emirle sanat eserinin yıkılmasını durduramayacak; ucubeleşen hukuk sistemi ve kurumları düzeltebilecek demokrasiye dair Meclis’in varlığının dışında bir şey kalmayacak kadar ileri gitmişiz… Hiç gitmememiz gereken bir yola gittiğimiz için şimdi nereden, nasıl ve nereye döneceğimizi bilemez haldeyiz. Bu tuhaf hal içinde hepimiz, yarımızın bu ilerlemenin mimarlarını yeniden iktidar ettiğine inandırılmaya çalışılıyoruz. İnanacağız ki, “Bu kadar insan yanılıyor olamaz” diyebilecek şaşkınlığa da düşelim!... Diğer yarımızın “Hayır” demiş olmasını hiç dikkate almayışımız, yönetimi iktidarla özdeşleştirme anlayışımızı anlatıyor. Muhalefeti ciddiye almayan bir toplumun demokraside ilerleyişinin(!) iktidarın sürüklediği yer kadar oluşunu yadırgamamak gerekir. Biz iktidar olanı sevemesek de iktidara yakın olmayı sevdik; iktidarın yarısı kadar sevemedik muhalefeti. Bu yüzden geciktik demokrasiye. Muhalefet edenlerin tutukluluk hali ile, iktidar yanaşmalarının özgürlükleri arasında sıkıştırılan toplumda; tutukluların haklarını savunacak kaç idealist muhalif kaldı? YCHP için “uyaroğlu” tabirini kullanan bir yazar; son yazısında hem Kılıçdaroğlu’na sahip çıkıyor; hem de partinin yemin etmeme kararını yerden yere vururken, muhalefeti lastik top gibi bir itip bir çekerek AKP çizgisine oturtma gayretini ortaya koyuyor… Demokrasi muhalefet edebilmektir. “Muhalefet edenlere güvence getiren rejimdir demokrasi” demenin bundan böyle bir anlamı olacak mı? Bu sözlerin hepsi fırtınaları anlatıyor… Toplum fırtınalarla uzunca bir süredir ilgilenmiyor. Herkes hangi geminin kıyıya yanaştığına bakıyor. Nasıl yanaştığını sormaya kalkışana da bir şekilde haddini bildiriyoruz. Herkesin gözünü kaptan köşküne dikmiş baktığı yerde, tayfaların hiçbir önemi olmuyor… Tarih algısının, sosyal psikolojinin, kolektif davranış kodlarının çözülmesiyle bir toplumu ulus olmaktan çıkarıp sürüleşmeye, alt çıkar gruplarına bölüp gettolaşmaya götürmenin en etkili yöntemi iyi düşünülmüş psikokültürel kampanyalardır. Birlikte kazanılacak zaferlerin coşkusu yerine yarınsızlık, umutsuzluk, ortak değerlerin buharlaşıp yok olduğu hiçlik duygusunun kitleleri sarması, kolektif direncin çökmesi toplumsal ötanazi olarak tanımlanmaktadır. Dışarıdan saldırıların def edilmesinin, Cumhuriyete giden yolun açılmasının 96. yıldönümünde Çanakkale’ye içeriden, kültürsanat kamuflajlı stratejik saldırıların yoğunlaşmasının nedenleri üzerinde iyi düşünülmelidir. Kuruluş statiğinin tersinin yapılması durumunda yıkılış kaçınılmazdır. Film Çanakkale’de Türkiye’nin geleceğinin öldüğü tezini seyircilere şırıngalamayı amaçlasa da Gelibolu toprağına dökülen kanların geleceğin özgür Türkiye’sinin can suyuna dönüştüğünü tarih bize gösteriyor. Osmanlı coğrafyasının her yöresinden gelenlerin yanında Dersaadet çocuklarının da Mehmetleştiği, kurtuluşun, kuruluşun denkleminin yapıldığı Çanakkale’ye yönelik bu türden gri taarruzlar da sonuç vermeyecektir. Milletin derin bilinçaltında yaşattığı Çanakkale’nin ruhunu çalmaya çevrilen dolaplar da çekilen filmler de hiç kuşkusuz yetmeyecektir! Yemin... Başkan: “Sayın üye, sayın üye...” “Efendim..” “Tavrınızı başkanlık divanı anlamış değil sayın üye...” “Yemin ediyorum sayın Başkan...” “Rica ederim efendim, içtüzüğe göre böyle yemin olmaz...” “Devletin varlığı ve bağımsızlığını...” “Bir dakika sayın üye... Meclis’e gelip yemin etmemeyi anladık da, yemin ederken Meclis’te gözükmemek diye bir yöntem yok... Kürsünün altından çıkınız efendim... Üstte söyleyeceksiniz...” Başkan: “Sayın üye bir dakikanızı istirham ediyorum efendim... ‘Ant içerim’ yerine, iktidarı eleştirmek mahiyetinde ‘rakı içerim’ demeniz olmaz...” Üye: “Onlar da şerbet içsin...” “Olmaz efendim... Burası büfe mi?.. Yemin içtüzükte yazıldığı gibi okunacak... Rica ediyorum sayın üye...” Başkan: “Efendim yeminin içine ‘mutabakat metnini’ de koyarsanız yemin uzuyor...” “Mutabakat imzalanmadı mı sayın başkan?..” “İmzalandı...” “O takdirde anca mutabakat yapılınca yemin ettiğimizi tarih karşısında ifade etmemizin ne sakıncası olabilir?..” “Peki o yeminin içindeki ‘evlerinin önü hamam... tükürdüğümü yalamam...’ tekerlemesi ne oluyor sayın üye?.. Yeminde öyle bir şey yok... Rica ederim efendim...” Başkan: “Sayın üye, sayın üye...” “.......!” “Efendim önce Meclis’e gelip yemin etmemenizi anlıyorum da, kürsüye çıkıp yemini sessiz etmenizi anlamış değilim... İçtüzüğe göre yemin sesli okunacaktır efendim...” “.......!” Başkan: “Efendim yemin ederken ayak kaldırılmaz sayın üye... Seçmene gidip ‘söz verdiğimiz gibi yemin etmedim, ayağımı kaldırdım’ demeniz diye bir şey yok içtüzükte...” “Sayın Başkan, kürsü masumiyeti...” “Efendim rica ederim... Kürsü normal yerinde... Siz iki ayağınızı birden kaldırınca küçülüp aşağıda kaldınız kürsüye göre sayın üye...” A İ M ngiliz Fransız bağlaşıklığının yenilmez armadası için birkaç saatlik tören geçişi olarak düşünülmüştü 18 Mart 1915. Tören bozguna dönüşünce Anzakları da yedekleyip Gelibolu’ya yöneldiler. Yine olmadı. Mehmetler 18 Mart’ta denizden, 25 Nisan’dan yıl sonuna dek karadan yol vermeyince işgalcilere yenilginin utancını gizleyen gecenin karanlığında kaçmak düştü. Mehmetler emperyalistlerin kâğıt üzerindeki hesaplarına takla attırınca 1915’te bitirilmesi planlanan savaş 1918’e kadar uzadı. Bolşevik devrimiyle Rusya bağlaşık safından ayrıldı. İngiliz, Fransız, Anzak gençleri olasılık hesaplarının çok üzerinde telef oldu. Balkan bozgununun utancını, ezikliğini üzerinden atan Türk ordusu savaşı sürdürecek özgüveni yeniden kazandı. 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkesi Türkler için yenilginin tescili olsa da Mehmetlerde mağlubiyeti zafere dönüştürecek, sıfırdan başlayıp Kurtuluş Savaşı mucizesini yaratacak kimyayı tetiklemiş, ardından gidilecek komutanı da göstermişti Çanakkale! 1683 Viyana bozgunundan bu yana süren savaşlarla fetih topraklarının her yitirilişinde evini kâğnıya yükleyip serhat gerisine, son vatan Anadolu’ya doğru bitmez göçlere koşulan millet için de kem talihin döndüğü yerdi Çanakkale. Çanakkale’yi yurt toprağını savunanlarla yağmacılar arasındaki amansız hesaplaşmanın coğraf ‘Çanakkale Ruhu...’ Av. Hüseyin ÖZBEK stanbul Barosu Genel Sekreteri yası olmaktan çıkarıp üzerine için Çanakkale’ye geliyor. Ana ölüm yağdırılan Mehmetlerle sö baba bir kardeşler Osman ile mürgeci tetikçilerini eşitleyerek James birbirlerini öldürüyoraklama kampanyasına sözü getir lar.” menin zamanıdır artık: Kardeşleri Sinan Çetin’in oğulBundan birkaç yıl önce yönet ları Orfeo ile James oynuyorlar. men Tolga Örnek’in “Gallipoli” Türk sinema tarihinin en yüksek filmi kimi çevrelerce gösterime bütçeli filmlerinden olacağı söygirmeden Oscar’a aday gösteril lenen “Çanakkale Ruhu” için mişti! Mehmetçiğe ateş yağdıran Çetin, “Çanakkale’deki çocukişgalciler teşrifleriyle Gelibolu’yu lar ölmeseydi bugün Türkiye şereflendiren romantik karakterler çok başka bir Türkiye olurdu. olarak beyaz perdeye yansıtılı Filmin iddiası bu. Çok değerli yordu. Trajik öyküleriyle, anne bir kuşak gitti orada. Çok zeki, lerine, sevgililerine yazdıkları çok duyarlı, çok olgun çocuklar duygusal mektuplarla işgalcileri ziyan oldu. Türkiye’nin gelecemasumiyet anıtlarına dönüştür ği öldü orada” sözleriyle hem teme girişimi başarılı olamadı. zini hem de filmi özetlemiş oluyor. Sinan Çetin’in İstanbul DuruSinema üzerine Batılıların klasu Platosu’nda çekimleri devam sikleşmiş bir söylemi vardır: “Seeden “Çanakkale Ruhu” filmi bu naryo kutsal kitap, plato kilise, türden psikokültürel imalatın şim yönetmen tanrıdır.” Filmine dilik son örneği. Film anneleri İn “Çanakkale Ruhu” adını vermiş giliz, babaları Türk iki kardeşin olsa da “Yenilmez Armada”nın Çanakkale Savaşı sırasında bir geçemediği boğazı aşmaya, Mehbirlerini öldürmesini anlatıyor: metleri Conkbayırı’ndan, Ana“İstanbullu Kasım’la İngiliz fartalar’daki siperlerinden söküp Katherine’nin evliliğinden olan atmaya, 19. Tümen Komutanı 2 çocuk küçükken taraflar bo Yarbay Mustafa Kemal’in ölşanıyor. Çocukların biri anne ile meyi emrettiği 57. Alay’ın erleriİngiltere’ye gidiyor, diğeri ba ni geri çevirmeye, Dersaadet’ten bayla kalıyor. 1915’te kader vatanı savunmaya gelmiş Tıbbikardeşleri Çanakkale’de karşı yelileri, Mektebi Sultani’lileri, karşıya getiriyor. Osman’ı Ça İstanbul İdadi’sinin bıyığı terlenakkale’ye babası gönderiyor. memiş gençlerini okul sıralarına James ise intihar eden annesinin geri gönderip işgalin zilletini yaTürk kocasının şahsında bü şatmaya karar vermiş bir kere tün Türklerden intikam almak Durusu Platosu’nun tanrısı! C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle