23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 4 HAZ RAN 2011 CUMARTES 2 YANİ, alafranga adıyla provokasyon, insanları hoş olmayan, yapılmaması gereken, tepki yaratacak yanlış bir işe teşvik etmek ve herhalde ceza getirecek bir eyleme itmek. Gemili, yani, çirkin dev gemilerin yapıldığı bir devirde, narin görünüşlü ve hoş siluetli küçük bir yolcu vapurunu, sanki Bismarck misali bir Alman cep kruvazörüymüş gibi, Doğu Akdeniz’de İsrail donanmasıyla kapışmaya yollamak. Hem de, silahsız ama cengâver insanlarla doldurulmuş ve ne olduğu belirsiz, belki de Musevi sevmeyen “hayırseverler”ce donatılmış Batılı bir filonun parçası olarak, daha fazla husumet çekercesine... Böyle hayır işi görülmemiştir. ğer Mısır’daki yeni yönetim İsrail’e bakan Refah Sınır Kapısı’nı kapalı tutmayı sürdürseydi, böyle bir “sefer” düzenlemenin bir anlamı olurdu ama, Özgen Acar’ın dün belirttiği gibi, o kapı açık artık. Gemileri sınıra yakın bir Mısır limanına yanaştırıp yardımı oradan Gazze’ye yollamak niçin olmasın? Üstelik, öylesi Başbakan Netanyahu’nun tutumunu sınamaya da yarayabilirdi. OLAYLAR VE GÖRÜŞLER tekrarına benzer bir girişime hazırlanmak öyle bir özür olasılığını büsbütün ortadan kaldırmıyor mu? Ortadan kaldırmak şöyle dursun, tam tersine yeniden uyarıda bulunmak fırsatını sunmuş oluyor karşıdakine. Nitekim, “Uyarılar dinlenmez ve zorunlu kalınırsa, Gazze’ye gitmeye karar veren herkese karşı güç kullanmaktan çekinmeyiz” sözü şimdiden söylendi bile. aliba, başka birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da bir kusuru, hatta kısırlığı meydana çıkıyor bizdeki iktidarın: Bir noktada sıkışınca ya da çıkmaza girince, o noktayı geliştirmek ve doğru çözümlere yönelmek yerine, aynı noktada debelenip kalmak ya da ani bir manevrayla bambaşka bir konuya sıçramak. Örneğin, yüz binlerce gencin geleceğini ilgilendiren ciddi bir sınav skandalı yaşanmışsa, yüze göze bulaştırılan o sorunu yüzüstü bırakıp Boğaziçi’ne paralel bir “Kanal İstanbul” projesine sıçramak gibi. Müthiş hayal gücü ve yaratıcılık, ama aynı zamanda eğitim konusunda korkunç çözümsüzlük ve kısırlık. “Mavi Marmara”da da öyle olmuyor mu? Giden Gelmiyor… Nusret ERTÜRK Gemili Kışkırtma Elbet, Gazze’ye uygulanan abluka kaldırılmalı ve Filistin halkının dünyayla bağlantısı mutlaka serbestleştirilmelidir. Bu yoldaki mücadeleyi, Kuzey Kıbrıs’a reva görülen soyutlamayla birlikte uluslararası insan hakları mücadelesinin parçası olarak ses getirici forumlarda dünyaya haykırmak varken, şiddet vesilesi yaratma peşinde koşmak Türk diplomasisine yakışıyor mu? ir konuda haklı durumdan haksız duruma düşmek ve buna kendi hatasıyla yol açmış olmak çok hüzün vericidir. Tamam, İsrail tarafı, karşılıklı komplekslerin çatıştığı bütün durumlarda olduğu gibi, resmen ve açıkça özür dilememek için direniyor olabilir. Şimdi, geçen yılki olayın G E B nadolu’da insanlara bir dokunan, bin ah işitiyor. En çok yakınılan konu nedir, bilir misiniz? Seçtikleri vekillerin seçimden sonra semtlerine uğramamaları. İnsanları, “aldatılmışlık”, “terk edilmişlik” duygusu derinden yaralıyor. Seçim öncesi gösterilen sevginin, ilginin bir anda sönmesi, silinmesi… Bireylere yıkıcı yalnızlık yaşatıyor. Gelecek seçime kim öle, kim kala. Kendileri gittikleri gibi, ailelerini de arkalarından Ankara’ya alıyorlar. Kural konulsa, seçilen vekil, seçildiği ilde oturacak dense… Meclis’te iş olduğu zaman, yolluksuz Ankara’ya çağrılsa… Sonra, evine, iline dönse. Halktan, seçmenlerinden bağını koparmamış olur böylece. Gözden uzak olan, gönülden de uzak oluyor. Geçende Erzurumlu bir yurttaş anlatıyordu. Şimdiye değin vekil olanlardan sadece biri Erzurum’a dönmüş! Yani giden gelmiyor. İç göçün önüne geçmenin bir yolu da vekillere bu düzenlemenin yapılmasından geçiyor. Her konuda “halk” diyenler, gidip gelmeyenler konusunda acaba ne düşünüyor? Ünü yaygın, herkesçe sevilen, tanınanların dışında halk, artık kendi vekilini kendi seçmek istiyor. Buna çeşitli engeller sıralamak, o insanlara saygısızlıktır. Demokrasi, kurallar yönetimidir. Birileri, onun işine gelmediği bölümünü görmüyor. A Ölüye Kızan mam... Ölüye de kızdı... İyi mi?.. İmam sinirlenerek: “Birisi de ölmüş...” Ölü: “Eee gaz sıkılınca...” İmam: “Eşkıya bunlar, eşkıya...” Ölü: “Öldük yani...” İmam: “Bilmiyorum, üzerinde durma gereğini de duymuyorum...” Ölü: “Dereler bizimdir... Dereler bizimdir...” İmam: “Yav sen kimsin?.. (.....) Eli taşlı eşkıya şehre inmiş Hopa’da... (.....) Tabii bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirmek suretiyle ölmüş... (.....) Bunlara karşı dik duracağız, dik...” (İmamın sözleri, Trabzon konuşmasından aynen alınmıştır...) Ölü; aslında suyu, toprağı uğruna öldüğü için ölümsüzleşen, o dirilerden çok daha yüce, Hopalı emekli Öğretmen Metin Lokumcu... Artık bizim kahramanımız... Şehit; ormanı, yaylası, suyu, toprağı için canını verense... Al sana şehit... Saygısızca ona “Birisi” desen de demesen de... Biz onun adını, uğruna öldüğü yüce dağlara, coşkulu derelere, yeşil ormanlara, geniş yaylalara vereceğiz... Her zaman saygıyla ve minnetle anarak... Asla unutmadan... İmam ise... Ağzını açana kızıyor, ses verene kızıyor, bağırana kızıyor, dik durana kızıyor, görene kızıyor, duyana kızıyor, kıpırdayana kızıyor, yürüyene kızıyor... Bu ise ölü... Ben böyle imam görmedim... Ölüye kızdı... Bu kadar mı olur nefret?... Hınç... İntikam... Kin... Düşünüyorum da, imam olarak bir gün ölümüz eline geçerse... Allah muhafaza... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle