17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 SAYFA CUMHUR YET 4 HAZ RAN 2011 CUMARTES Seçim Sonrası Tonguç Adı Silinmez Trakya Üniversitesi Senatosu, 12 Mayıs 2011’de aldığı karar ile Eğitim Fakültesi birimlerinin bulunduğu yerleşkeye, 2002’de verilen İsmail Hakkı Tonguç adını Kosova olarak değiştirmiş. Eğitimİş, bu vefasızlığa gerekli tepkiyi gösterdi. Bir başka tepki de değerli bilim insanı Prof. Dr. Rıfat Okçabol’dan geldi. Prof. Okçabol, Trakya Üniversitesi Rektörlüğü’ne gönderdiği mektupta, “Umarım bu kararı iptal edersiniz” dedi ve Tonguç’un anısına yapılan saygısızlığın nedenini sorguladı: “İsmail Hakkı Tonguç gibi yalnız Köy Enstitüleri ile değil, diğer çalışmalarıyla da, 10 yıl süren ilköğretim genel müdürlüğü süresince, ondan öncesinde ve sonrasında, eğitim sistemimize en önemli katkıları olan eğitimcilerin başında gelmektedir. Tonguç 21 Köy Enstitüsü’nde bugün bile ders alınması gereken toplumsal ve eğitsel yerleşkeler yarattığından, bir yerleşkeye adı verilmesi en uygun olan kişidir. Yerleşkeden onun adının çıkarılması, eğitim tarihimize ve Köy Enstitüleri’ne olduğu kadar Tonguç’a karşı da büyük bir vefasızlık örneği olur. Yerleşkeye verilen yöre adı, Balkan göçmeni olan Tonguç’un da ve ailesi Balkan göçmeni olan benim de üzüntüyle andığımız, özlem duyduğumuz yörelerden birinin adıdır; ancak herhalde eğitim fakültesi gibi eğitim ile ve Türkiye ile birebir ilişkisi olan bir yerleşkeye verilecek bir ad değildir. Bu ad, şu anki eğitim fakültesi dekanına vefa olarak veriliyorsa, zaten etik olarak dekan görevi bıraktıktan sonra düşünülmesi gereken bir addır. Bu ad, Kosova’ya bir vefa olarak veriliyorsa, herhalde bu adın verilmesi için Tonguç’un yadsınmaması ve üniversitede daha uygun bir yerin seçilmiş olması beklenir. Bu karar, gençlerin (hem de köy çocuklarının) kendilerini gerçekleştirme fırsatı bulan, cumhuriyetin tüm ilkelerine sahip çıkan, hak arayan, köylünün aydınlanmasına çalışan ve sömürülmesine karşı çıkan öğretmen yetiştiren köy enstitülerine düşmanca bakan kesimlere verilen bir prim olur. Yalnız üniversitenizi, senatonuzu ve kendinizi değil, üniversite anlayışını ve akademik etik anlayışını altüst edecek ve ilgilileri tarihi sorumluluk altına sokacak bu talihsiz karardan dönülmesi gerektiğine inanıyorum ve sizleri kararınızdan dönmeye davet ediyorum. Cumhuriyetin birikimlerine karşı duyarlı olacağınızı ve gereğini yapacağınızı umuyorum.” Ummak, bir umut içerir... Üniversiteden de umudumuzu yitireceksek, halimize vay ola! Ilımlı İslam Devleti Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı tutuklandı. Balyoz filan diyorlar ama, galiba asıl tutuklanma gerekçesi, Eskişehir’deki bir tarikat çiftliğini izlettirmek... Böylece zamanlama ve suçlama birbirini tamamlıyor ve seçim öncesi cemaatlere göz kırpılıyor: “Tarikatlara dokunan yanar.” Balanlı’nın tutuklanması, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasının hemen ardından Eylül 2007’de Genelkurmay Başkanlığı’nda hazırlanan “Bilgi Destek Planı”ndaki saptamaları anımsattı bize. Bir bölümünü yinelemekte yarar var belgenin: “22 Temmuz (2007) seçimleri devletin temel nitelikleri açısından bir dönüm noktasıdır. Türkiye, demokrasi ile İslam’ın bir arada yaşayabileceğini ispat etmiş bir ‘ılımlı İslam’ devleti olarak tanımlanmaktadır. Hükümet de, iç kamuoyu, AB ve Avrupa’nın da desteği ile elde ettiği kazançlarını pekiştirmeye kararlı görünmektedir. Bu eğilimi ve ‘İslami demokrasi’ bağlamında kazanılmış olan bir ivmeyi, halen gelmiş olduğu noktadan geri çevirmek son derece zordur. Gelinen noktada, hükümetin tutumundan çok fazla taviz vermeyeceği ve kendi tabanının beklentilerini karşılamak için sınırları zorlayacağı anlaşılmaktadır. TSK’nin bu gelişmeleri etkilemeye ne derece muktedir olduğu ayrıca düşünülmelidir.” Bir kenara yazın, dursun: Seçimde büyük olasılıkla anayasayı değiştirme çoğunluğuna erişemeyecek olan AKP ile anamuhalefet olarak çıkması beklenen CHP; yanlarına 30’a yakın bağımsız sandalye edinecek BDP’yi de alacak ve anayasayı değiştirecekler. Birisi açılım diyecek, diğeri Avrupa Yerel Özerklik Şartı’na sığınacak, diğeriyse zaten dünden hazır... Değişikliğin teması belli: Türkiye’nin Güneydoğusu’nda, artık adına özerk mi dersiniz, bağımsız mı dersiniz, ademi merkezi mi dersiniz, ne derseniz deyin bir “şey” oluşturulacak... O şeyin haritası, ABD’de ve AB’de çizilmişti. Gözleri aydın olsun: 12 Haziran’dan sonra Türkiye, eski Türkiye olmayacak. Reklamın Böylesi 23 Mayıs 2011 tarihli “Fortune” dergisinin Avrupa baskısındaki “Özel Reklamlar Bölümü”nde ülkemizle ilgili bir reklam yayımlandı. “Avrupa’nın Yeni Yıldızı Yükselmiş” (Europe’s New Star Has Risen) başlığını taşıyan reklam metninde, önemli yanlışlar vardır: Yukarıda verilen yazı başlığı, reklamın içeriğini tam yansıtmıyor; “Rising New Star of Europe” (Avrupa’nın Yükselen Yeni Yıldızı) içeriğe daha uygun olurdu. Yazı içinde, geçen yılki büyüme hızımız, yüzde 7.3 olarak verilmiş; oysa 2010 büyüme hızı, mayıs ayında, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yüzde 8.9 olarak açıklanmıştı. Yanlışın büyüğü, derginin 107’nci sayfasını izleyen reklam yazısı içindedir ve bu sözcüklerin dilimize çevirisi şöyledir: 49 bankadan oluşan ve 17’sinin sermayesindeki yabancı sermaye payı yüzde 50’nin üstünde olan Türkiye’deki bankacılık sektörü, güçlü ve kârlı durumunu korumaktadır ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası da iyi işlemektedir. Çalışma izni almış tüm bankalar bir birliğe, İşbank’a aittir ve bu birlik, tüm sektörde en iyi bankacılık uygulamalarının yaygınlaşması ve son on yılda Türkiye’deki finansal altyapının iyileştirilmesi yönünde çok önemli katkılarda bulunmuştur. (All licensed banks belong to the banking association, İşbank, which promotes best practices throughout the sector and has done much to improve Turkey’s financial landscape in the last decade.) Yukarıdaki reklam metnine göre, Türkiye İş Bankası (İşbank), bir bankalar topluluğudur (association) ve devletimizden bankacılık izni almış olan 49 bankanın da sahibidir! Bildiğiniz gibi, İşbank, bir anonim şirkettir ve öteki 48 bankanın da sahibi değildir. Üstelik, Türkiye Bankalar Birliği de, ülkemizde çalışma izni almış tüm bankaların sahibi değildir. Tek cümlede bu kadar yanlışın yapılabilmesi şaşırtıcıdır. Uluslararası finansal pazarlarda çok okunan bir dergi ilanında yapılmış böyle bir yanlışlar dizisi, ülkemiz bankacılık sisteminin işleyişi hakkında kuşkular yaratacak ve uzun vadede ülkemize zarar verebilecek özellikler taşımaktadır ve derginin gelecek sayısında düzeltilmelidir. Hataları olsa da bankacılık sistemimiz, 2001 krizinde geçirdiği büyük sarsıntılardan ve zararlardan sonra, kısa sürede kendini toparlamış ve ülkenin kriz koşullarından kurtarılmasında büyük hizmetler yapmıştır. 1920’lerdeki kuruluşundan beri bu sistem, ekonomik kalkınmamızın finansmanı konusunda önemli hizmetlerde bulunmuş, yurtiçinde ve dışında, dünyanın en büyük ve etkili bankalarıyla başarıyla rekabet edebilmiştir. Bu büyük hizmetlerin sürdürülebilmesi için, sistemimizin saygınlığına zarar verebilecek yukarıdaki yanlışların düzeltilebileceğini umuyoruz. Bankacılık sistemimiz, ülkemizin 2009 küresel krizinden çıkarılması yönünde de önemli katkılarda bulunmuştur. Son günlerde bankalarımız, hükümetin bazı üyelerinin, yetkili düzenleyici kuruluşların ve “reel sektör” ile onların sivil toplum kuruluşlarının yoğun eleştirilerine konu olmaktadır ve bazı bankaların, yetkililerce tespit edilmiş yanlışlarının olduğu öne sürülmektedir. Dünya ülkelerinde ve ülkemizde yapılan değerlendirmelere göre, henüz insanlık, 2009 küresel krizi koşullarından tamamen kurtulabilmiş değildir ve Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde “borç krizleri” birbirini izlemektedir. Bu koşullar altında, bankacılık sistemimizin iyi işlemesine daha çok ihtiyacımız vardır. Bankacılık sistemimizin gerçeklere uygun açıklamaları hak ettiği kabul edilerek sistemimizle ilgili doğru bilgilerin dünya finansal pazarlarına açıklamasının yolları bulunabilmelidir. Geleneksel askeri tatbikattan vazgeçiliyor, Başbakan “Onu Genelkurmay bilir” demeye getiriyor. Hani Genelkurmay hükümete bağlıydı? Demek ki Genelkurmay, Başbakan’a işine geldiğinde bağlı, Sorumlu Kim? işine gelmediğinde bağımsız. Benzer bir çelişki daha: İmralı ile pazarlık sürdürülmüş. Başbakan, “İmralı ile görüşmeyi yapan hükümet değildir. İmralı ile görüşmeyi devlet yapar” diyor. İmralı ile kim görüşmüş? MİT yetkilileri görüşmüş. MİT, özerk bir kuruluş mu? Değil. Nereye bağlı? Başbakanlığa... Demek ki MİT, Başbakan’dan habersiz iş çeviriyor... Mavi Ölüm SADIK ÇEL K Bodrum’dan mavi yolculuğa çıkan 120 Rus rehberinden 30’unun metil alkolden zehirlenmesi, bir kişinin kör olması ve üçünün yaşamını yitirmesi sahte içki dosyasını tekrar gündeme taşıdı. 2005’te İstanbul’da rakıdan zehirlenerek ölen 22 kişiyle başlayan sahte içki vakaları 2009’da 3 Alman turistin Antalya’da ölmesiyle birlikte uluslararası basında da yerini almıştı. Büyük bir ihmalkârlık, tedbirsizlik, denetimsizlik, vurdumduymazlık ve yüksek oranda uygulanan vergiler sonucunda merdiven altlarında ucuza mal etmek için, kâr hırsıyla metil alkolden üretilen sahte içkilerin gencecik insanların hayatlarına mal olduğu gerçeğinin vicdani rahatsızlığı altından kalkılacak gibi değil… Bodrum’da yaşanan zehirlenme ve arkasından gelen üç acı ölümle ilgili yapılan incelemeler sonucunda, etil alkolden üretilmesi gerekirken metil alkolden üretilen içkilerin, anavatandaki üretimleri yeterli görülmemiş olacak ki, yavru vatan KKTC’den ithal edildiği ve Ankara’da bir firma tarafından dağıtımının yapıldığı belirtiliyor. Tahmin edilebileceği gibi bu şirket bir tabeladan ibaret; yerinde yeller esiyor… Bulunan ilk merdiven altında, insanların yaşamlarına kastetmek üzere, haddi hesabı olmayan bir sorumsuzlukla üretimi yapılan ve adeta birer cinayet aleti olarak dağıtımı gerçekleştirilen içkiler zehirlerini saçtıktan hemen sonra söz konusu hayali firmalar hayali kepenklerini kapatıyor ve tarihe karışıyor… Geride, acı, gözyaşı ve toplum vicdanını saran bir sızı kalıyor. Dünden bugüne Türk turizminin kanayan yarası olan “her şey dahil sistem” ve izlenen çarpık turizm politikaları Akdeniz ve Ege sahillerindeki turizmi iflasa sürüklemiştir. Bu karamsar tablo ve bu tablonun bölgede sebep olduğu olumsuzluklar bugün şahit olduğumuz olayın en önemli nedenleri arasındadır. Yaşanan acı olayın ardından Rusya Federal Halk Sağlığı Dairesi Başkanı Gennadi Onnişçenko’nun “Türkiye’de içki içmeyin” çağrısı yapmaya hazırlandığı belirtiliyor. Turizmcilerde Rus pazarını kaybetme korkusu baş gösterdi bile… Yaşananlar, alkollü içeceklerdeki yüksek vergilerin kaçak ve sahte içki üretimini tetiklediğine ve bu durumun turizme büyük darbe vurduğuna defalarca dikkat çekmeye çalışan turizmciler ve içki üreticilerini, endişe ve isyana sürüklüyor… Bu durumun, misafirlerini büyük oranda Rusya’dan çeken Türk turizmine, ağır bir fatura çıkaracağı kaygısı ortaya çıkıyor. larda yükselen tansiyon şeklinde kendini gösteriyor. Hopa mitinginde yaşananlar da bu havayı doğruladı… Hafta içinde Artvin’in Hopa ilçesinde Başbakan Erdoğan’ın mitingi sırasında ortama hâkim olan tepki ve kızgınlığın belirli bir grup tarafından taş ve sopalarla gösterilmesinin savunulacak bir tarafı yoktu elbette… Siyasi görüşler, karşı duruşlar her şekilde dile getirilme özgürlüğüne sahiptir; fakat fikrini, tepkisini duyurmaya çalışan herkes eline sopasını alırsa hem haklıyken haksız duruma düşer, hem de toplum şiddetli bir çözümsüzlük ortamına hapsedilmiş olur… Öte taraftan Hopa’da yükselen öfkenin tazyikli su ve biber gazıyla dindirilme girişiminin, Başbakan Erdoğan’ın “Bir tanesi de kalp krizi geçirmiş. Kimliğini bilmiyorum, üzerinde durmak istemiyorum” şeklinde bahsettiği emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümüyle sonuçlanan faturası da tüm ağırlığıyla üzerimize çöktü… Bu noktada siyaset bir kez daha insan hayatının, insani duyguların arkasında kayboldu, önemsizleşti, anlamını yitirdi… K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK [email protected] ‘Akil adam’ Diyarbakır’da Kılıçdaroğlu’nun merakla beklenen Diyarbakır mitingi salı günü gerçekleşti. Diyarbakır halkı, karşısında özeleştiri yapabilen, geçmişteki yanlışları için özür dileyebilen, kararlı, net ve samimi bir CHP buldu. CHP’deki değişim rüzgârları artık iyiden iyiye kendini gösteriyor; daha önce üstü kapalı bir biçimde dile getirilen yenileşme süreci, meydanlarda kazanılan özgüvenle beraber, açıktan açığa telaffuz edilir hale geldi. Güneydoğu’nun yüzünü CHP’ye çevirmeye başlamasının olumlu bir gelişme olduğuna şüphe yok. Yeni CHP artık Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle; “Ankara’da oturup, bize oy verin” demeyecek; Yeni CHP Genel Başkanı işte bunun sözünü veriyor… Seçime çeyrek kala genel ahval ve şerait bu şekilde… Ç ZG L K KÂM L MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARB SEM H POROY ‘Aydınlıktan karanlığa’ uzanan hüzünlü bir öykü Ticaretten bankacılığa, turizme kadar farklı sektörlerde edindiği mesleki tecrübenin yanında yazar kimliğiyle de kendini tanıtan Mehmet Emin Kunt’un Pupa Yayınları’ndan çıkan son kitabı “Aydınlıktan Karanlığa Türkiye Cumhuriyeti” ismini taşıyor. Atatürk’ten sonraki Türkiye tarihinin, “halk dalkavukluğunun cazibesine gerekli dirayetle karşı koyamayan siyasetçilerin resmi geçidi” olarak tanımlandığı kitap tehdit altındaki ilkelerin seyrini, Anadolu’daki eski Türk medeniyetlerinden günümüze doğru, kronolojik olarak izlemektedir. Anadolu aydınlanmasının, bozkırın ortasında cehalet ve karanlığa karşı verilen mücadelenin 1920’lerden bugüne kadar gelen hüzünlü serüvenini okumak isterseniz kitabı edinebilirsiniz… [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K [email protected] Hopa’da ‘eli taşlı eşkıya’nın meydan mitingi Son dönemde yaşananlar bir şekilde toplumun akıl, vicdan ve adalet süzgecinden geçememiş olacak ki “azalan tahammül”ün bir yansıması olarak toplumun farklı kesimlerinin simasında beliren hoşnutsuzluk ifadesi, meydan 1/ Gelibolu Yarı 1 madası’nda, Çanakkale savaşları 2 nın önemli bir bö 3 lümüne sahne olan 4 burun. 2/ Muğ5 la’nın Milas ilçesinde antik bir 6 kent... Üye. 3/ Sa 7 tışa sunulan mal 8 ya da hizmetlerin tanıtımını ve dö 9 kümünü içeren belge. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Konya ilinde bir baraj... 1 K E R T E R İ Z Yaşanmış olayların an 2 O T O L A N A K latıldığı yazı türü. 5/ Bir 3 L İ N K S A E müzik sesini belirtmeye 4O K A L İ P T Ü S yarayan işaret... İnsanın S U L U N T kendine karşı duyduğu 5 K 6Y A R İ T A İ saygı. 6/ Bilgisiz, külİ B E R türsüz kimse... Sergen... 7 U Z A M F İ Fas’ın plaka imi. 7/ Yap 8 M A N T İ N 9 M İ A T C EM ma, etme... Ölümlü olma durumu. 8/ Atlas Okyanusu’nun batısındaki denize ve buradaki adalara verilen ortak ad... Kuzu sesi. 9/ Batı ülkelerinde prenslere ve prenseslere verilen onur unvanı... Kayısı, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kütahya’nın Çavdarhisar ilçesindeki ünlü antik kent. 2/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Kaza ya da başka bir olayı karadakilere bildirmek için denize salınan içi mektuplu şişe. 3/ Ölenlerin kılınmamış namazları ve tutulmamış oruçları için verilen sadaka... Yemin. 4/ Çok iri ve zehirsiz bir yılan... Utanç duyma... Bir cetvel türü. 5/ “Bilinir ne olduğum içlenmek zanaatında” (Cemal Süreya)... Gümüşbalığının küçüğü. 6/ Sıtma mikrobunu aşılayan sivrisinek. 7/ Hamam gibi yerlerde kullanılan bir çeşit takunya. 8/ Yunan rakısı... Tatlı, tuzlu, ekşi ve acı tatlar dışında kalan beşinci tat. 9/ Eski Yunan kentlerinde pazaryeri... Koca. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle